bugün

1944 yapımı, yönetmenliğini Billy Wilder in yaptığı, başrollerini Fred MacMurray, Barbara Stanwyck ve Edward G. Robinson paylaştıkları film.

özellikle kara film hayranlarının kesinlikle izlemesi gereken bir film.
mükemmel bir film. çekilmiş en güzel film noir olduğu söylenmektedir. izlemeden önce 60 yıl önce çekilen bir film için fazla abartıldığını düşünmüştüm. önemli olanın teknoloji, renk, ses sistemi falan değil de bizzat yönetmenlik, sanatçılık olduğunu zihnime kazımıştır.
Film 1944'te altı dalda Oscar'a aday oldu, hiç ödül alamadı ama bugün türün klasikleri arasında. Bu filmdeki rolüyle sinema tarihine geçen Barbara Stanwyck acımasız bir kadını oynamaktan çekindiğini açıkladığında Wilder'dan şu yanıtı almıştı: "Sen bir aktris misin, yoksa bir fare mi?"
--spoiler--
walter neff karakterinin bayan dietrichson'u öldürdüğü meşhur sahne aşağıdan izlenebilir.

http://www.youtube.com/wa...5BRqc&feature=related

görüldüğü gibi sin city'nin hemen başında "satıcı"nın, "müşteri"yi öldürdüğü sahne tamamıyla double indemnity'e göndermedir. yaşasın film noir!
sin city sahnesi için

http://www.youtube.com/watch?v=CEEQuBP15Eg
--spoiler--
(#4296253)
barton keyes karakteri col. hans landa ile birlikte gelmiş geçmiş en iyi performanslardan sayılabilir,toplamda 5 dakikayı bile geçmeyen rolü biraz daha uzun tutulsa kimsenin itirazı olmazdı sanırım.
adı sanı pek duyulmamış ilginç bir film...
izlenilmeli.
1944 yapımı billy wilder' ın yönettiği ve barbara stanwyck' in tam bir femme fatale oynadığı, ortalarından sonra temposu ile saran film noir klasiği. basit bir kurgu giderek giriftleşiyor. melodramatik öğelerden kurtulup oldukça iyi bir film çıkıyor ortaya. öldürme sahnesini kadının mimiklerinden izleme fikri gayet orijinal. sunset blvd' dan sonra en beğendiğim wilder filmi.
cinayet sahnesinin kadinin yuz ifadesi ile vermek 1930 yilinda motion picture association of america ( MPAA)nin muduru olan william hays'in duzenledigi production code larin akillica üstesinden gelme yollarindan biri olmustur. purity codes adiyla da bilinen bu sansür maddelerinden biri "toplumdaki kotu niyetli kisilere emsal teskil etmemesi acisindan cinayet sahnelerinin ve yöntemlerinin gösterilmesinin yasak olmasidir".
senaryosu oldukça sağlam, femme fatale bir kadının tuzağına düşmüş sigorta pazarlamacısının; aşk ve para yerine cinayet ve ölüme sürüklenişini soluksuz anlatan, 1944 yapımı billy wilder filmi. kara filmlerin en güzellerinden biri kuşkusuz. ana karakterlerin yanındaki yardımcı roller de takdire şayan. özellikle sigorta risk araştırmacısı, istatistik piri,intiharın her türü her şekli için cilt cilt kitapları olacak, sigorta varislerinin peşine şüphe halinde dedektif takacak kadar sigorta profesörü, insan sarrafı Barton Keyes karakteri harika. tabi bir de keyes'in her kritik karar öncesi kendisini uyaran, meşhur küçük adamı harikaötesi. femme fatale'imiz phyliss; hal halından, şuh bakışlarından; hiçbir engel tanımayan yükselme hırsına, şeytani zekasına kadar tam bir afet. ama vurulmasından önceki sahnede sanki aşka boyun eğmiş gibi olsa da geçmiş suçlarını affedemeyen sigorta pazarlamacısı, aşığı, son suç ortağı Walter Neff tarafından sonu yazılmakta.

bu film de billy wider'ın diğer özel ve pek güzel kara filmi, the sunset boulevard'ı gibi, sondan başa doğru kurbanın ağzından anlatılmakta. ama ritminden hiçbir şey kaybetmemekte. finalde neff'in aşk için çıktığı yolda hüsrana uğramasına, katil ve maktul olmasına rağmen; son saatlerinde, gerçek aşıkları kavuşturması da pek romantik olmuş. hem de öksüz ve yetim laura için tüm yaptıklarından sonra gösterdiği duyarlılıklar pek hazin.
mükemmel bir film noir klasiği. senaryosu, kurgusu, oyunculuklarıyla çok ama çok başarılı bir klasik. bu filmden alınan tadı bu dönemin filmerinden almak biraz zor.
film-noir türünün en sağlam birkaç örneğinden biridir. ışık kullanımı, duvarlara vuran büyük gölgeler, jaluzi arasından parçalanarak giren ışık gibi, gerçekten özelliklerini dolu dolu taşıyan femme fatale'si ile buram buram bir kara filmdir.

--spoiler--

ana karakterimiz walter neff ile barton keyes arasındaki kedi fare oyunu çok sağlam kurgulanmış. ikili arasında "puro yakma" olayına yönetmen ilginç bir anlam yüklemiş;

bütün olayı organize eden walter, planı sorunsuz işlediği sürece keyes'le olan sahnlerde hep keyes'in purosunu yakar. keyes puroyu ağzına götürür, ceplerini yoklar, ateş bulamaz, bizimki kibriti tek parmakla çakar ve yakar. fakat keyes olayın iç yüzüyle ilgili çok sağlam ipuçları bulduğu ve bunları walter'a söylediği sahnede purosunu yine ağzına götürür, walter kibriti yine artistçe çakar, fakat keyes bu sefer cebinden çıkardığı kendi kibritiyle yakar purosunu. bu sahnede anlarız ki; artık roller yavaş yavaş değişmektedir.

walter son sahnede herşeyi keyes'e itiraf ettikten sonra, yaralı bir biçimde ambulansı beklerken, cebinden kırık dökük bir sigara çıkıp ağzına koyar. kibriti yakmak için çıkarır fakat keyes kibriti elinden alır bu sefer o tek parmakla kibriti çakıp sigarayı yakar.

--spoiler--
izleyip hayran kaldığım film noir. Konusu kendine has ve türünün en iyi örneği.. Her sahnede kendine heyecan katan ender filmlerden bir tanesidir. Bunu da saçmalamadan yapıyor. Başlangıcı ile birlikte merak uyandırıyor izleyicide. inanın öyle diyaloglar var ki repliklere yetişmekte zorlandım desem yeridir. Özellikle Keyes'in konuşmaları harikaydı gözümde. Olayları derinden inceleyen ve önsezileri kuvvetli bir adama ancak o kelimeler yakışırdı. Oyunculuklar zaten mükemmeldi. Hepsi de en iyi oyunculuklarını kuşkusuz bu filmle birlikte sergilemişler. Olayları anlatım şekli de etkileyiciydi. Birşey olacak hissi var, ama ne olacak sorusu hiç gitmiyor akıllardan. Tek eksik bana göre şu kült filmde klasik bir müziğin olmayışı idi.

Filmde bir sonra ki sahneyi veya hareketi tahmin etmek çok zor. Bu da kusursuz bir senaryo örneğinden olsa gerek. Bazı sahneleri öyle etkileyici ki boşuna film noir değil dedirtiyor. Türünün tek örneği olmak kolay iş değil. Karakterlerin korkusu ve gerilimi benim üzerime yansıdı her bir sahnede. Zira bu duygular bende oluşuyorsa filmde herşey yolunda demektir. Son yarım saati ise en iyi bölümüydü filmin. Beklenmedik olaylar peşi sıra gelişirken seyirciyi şaşırtmayı çok iyi başarıyor. Final kısmı ise en unutulmaz finallere girer benim açımdan. Eski filmlerde pek bir unutulmazlar serisi yaşıyorum nedense. işin hası orada ama.. Uzun lafın kısası filmi mutlaka izlemelisiniz. Ne dediğimi her sahneyi ayrı ayrı yaşarken anlayabilirsiniz.
Özellikle o müziği tam bir destansı. O müziği sanki daha başka bir filmde de duydum diye hatırlıyorum.

dınn nınn nınn nınının...
film noir türünün efsanelerinden kabul edilir.
Adam 70 yıl önce film yapıyor, yine sizi gerebiliyor, sinemanın gücünü hafife almamak gerek, 1943 yapımı olan bu film bunun en güzel kanıtı.
insanı zevkten dört köşe eden filmlerin ustası Billy wilder'ın noir klasikleri arasında ilk sıralarda yer alan filmi.
Sonrasında Pek çok filme ilham kaynagı olmuştur.
Özellikle süpermarketteki buluşma sahnesi döneminin cok ilerisindedir.
Ama bundan iyisi olamaz diyorsanız Bir de sunset boulevard'a bakın derim.
billy wilder imzalı bir film noir klasiği 7 dalda oscara aday gösterilen yapım bilindiği gibi yönetmenin birçok filminde olduğu gibi senaryosu zeka kokuyor adeta.
izlenesi kara film klasiklerinden. yalnız konuşmalar biraz fazla hızlı cereyan ediyor, takip etmekte zorlanılabiliyor.

--spoiler--
edward g robinson abimiz keyes tiplemesinde döktürmüş resmen. sigortacı değil, polis komiseri olası bir tipmiş. bir de patronu olacak dallama "neden odama ceketsiz geldin" diye kıl yün sebeplerden ayar vermeye çalışıyor altın yumurtlayan tavuk gibi elemana.

neff'te de benimkine benzer ilgiler var sanırım, bn. dietrichson'ın halhalına bir kaptırdı kendini, kaptırış o kaptırış. ne yazık ki aralarındaki muhtemel ayak fantezisi sahnesini filmde izleme şansı bulamadık tabii.

o yılların havasını , kent ortamlarını izlemek açısından da ilginç bir tecrübe. yalnız siyahi abilerin sadece kapıcı, hizmetli, uşak vb rollerde olması itici geldi haliyle.

--spoiler--
80 yıl önce böyle bir kurgu şapka çıkarılır.