bugün

heykeltıraş rodin'in öğrencisiyken ve 17 yaşındayken ilişki yaşamaya başladığı genç heykeltıraş. iddialara göre rodin bazı eserlerini bu kadına yaptırmış, hatta rodin'den daha yetenekliymiş. Rodin tarafından sömürüldüğünü anlayınca da kafayı yemiş, çok da güzelmiş aslında, vah vah..
kadınların tüm yeteneklerine, vizyonlarına rağmen toplumdaki statüleri yüzünden bir şekilde erkeklerin adının ardında kaldıklarının örneğidir camille claudel. rivayete göre* rodin'in en beğenilen heykellerinin fikir babası, bir çok heykeli için gerçek bir ilham kaynağı** camille claudeldir.*** rodin'in öğrencisi ve sevgilisi olarak değil tek başına rodinle de sevgili olmuş işte diye belirtilebilinecek bir sanatçı olmalıydı c.c., rodin yüzünden çıldırıp hastaneye kapatılmasaydı olurdu da belki.
en az rodin kadar 'sanatçı' olan ancak koskoca bir ironi sonucu çoğumuz tarafından adı yalnızca auguste rodin mevzubahis olduğunda anılan lacivert gözlü güzel kadın. annesi bir türlü 'normal' bir kız çocuğu gibi davranmayıp gece gündüz çamurlara bulanan (bkz: heykel yapmak)camille'i adeta yok sayarken, bu merakına onunla uzun paris gezintileri yapan babası destek vermiş ve bağlantıları aracılığıyla tanınmış heykeltraş rodin ile tanışmasına dahi vesile olmuştur. Ayrıca kardeşi paul claudel de önemli bir şairdir.

camille'in atölyesi ve eserleri paris varenne'deki rodin müzesi'nde ziyarete açıktır.
rodin le yasadıgı askın pahalıya mal olması yetenegini de gençliğine de heba etmiştir. ömrunun son 30 senesi akıl hastanesinde geçmiştir ve burda olmustur. sanatıyla ayakta durmaya çalışmıştır, kapitalizmle boguşmak durumunda kalmıştır.
biyografisi anne delbée tarafından "Bir Kadın " adlı kitapta anlatılmıştır. camil'in göz renginin lacivert olduğu söylenir.
o benim, ben!ne deliyim, ne de ölü! burdayım, aranızdayım; beni görmeyen ölü!
ayrıca çaylak olmam uzun yazmamı niye gerektiriyor anlamadım!
auguste rodin ile sanat, kıskançlık ve aşk arasında geçen yaşamı, son derece hüzünlü ve çıkmazlarla dolu bir şekilde 30 Ekim 1943'de bir akıl hastanesinde sona ermiş heykeltıraş.

"Akıl hastanesi! Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok! Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi... Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye, yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü. Kurtların kemirdiği bir lahana gibiyim şimdi, yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar...

Bilmiyorum, kaç yıl oldu buraya kapatılalı, ama tüm hayatım boyunca ürettiğim eserlere sahip çıktıktan sonra şimdi de kendilerinin hak ettikleri hapishane hayatını bana yaşatıyorlar...

Bütün bunlar Rodin şeytanının başının altından çıkıyor, kafasında bir tek düşünce vardı zaten kendisi öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp onu aşmam, bunu engellemek için de yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım... Her bakımdan başarıya ulaştı işte!

Bu esaretten çok sıkılıyorum... Eve hiç dönemeyecek miyim, Paul?"

ahmet altan kendisini kaleme almış. camille claudel'ı tekrar okumak büyük keyif.

"
Yüzünü Taşa Gömen Kadın Camille Claudel

Birbirlerini seviyorlar, istiyorlar ama o güçlü heykeltıraş elleriyle birbirlerine yeni biçimler vermeye uğraşıyorlardı.

ikisi de yeniden biçimlenmeyecek kadar katı bir malzemeden yapılmıştı, dağılmayı, parçalanmayı göze alıyorlar ama değişmeye yanaşmıyorlardı.

ilişkileri sürdü.

Acıları da.

Diz çökmüş çırılçıplak bir kadın...Yüzünü bir taşa dayamış.Saçlarını, ensesinin çukurunu, aşağıya doğru bir kavisle inen sırtını, gergin belini ve topuklarına doğru yaslanmış kalçalarını görüyoruz.

Bu siyah mermerden heykelin sadece sırtına bakarak, yüzünü taşlara dayamış kadının acısını hissediyoruz.

Zaten heykelin adı da "acı".

Çağımızın Mikelanjelo'su denilen Rodin'in yaptığı bu minik heykelin karşısında durup "acıyı" taşa böyle nasıl işlediğine hayretle bakarken, yanımdaki arkadaşım müzenin sessizliğine uydurduğu sesiyle fısıldayarak konuştu.

- O kadar çok acı çektirdi ki acıyı iyi tanıyor.

Rodin'in çok acı çektirdiği doğruydu.

Çok acı çektiği de.

Hayat onu sürekli hırpalamış, o da hayatı ve hayatla birlikte gelen kadınları hırpalamıştı.

Daha genç bir delikanlıyken Güzel Sanatlar Akademisi bütün başvurularını reddetmişti.

insanlık tarihinin en büyük heykeltıraşlarından biri hiçbir zaman istediği okula gidememişti.

Gençlik yıllarında yaptığı heykelleri büyük sergi salonlarına kabul etmemişlerdi.

O dönemdeki heykellerinin bedenleri ve yüzleri öylesine gerçeğe benzemişti ki, bir heykeltıraş için en büyük aşağılamayla karşılaşmış, bunları "modellerinin kalıplarını çıkartarak" yapmakla suçlanmıştı.

Bu suçlamayı hiç unutmamıştı.

Kendisine heykel ısmarlayanların çoğu daha sonra çeşitli nedenlerle vazgeçmişlerdi.

Kırklı yaşlarına kadar para kazanabilmek için başka heykeltıraşların yanında çalışmış, kendi tarzını bulmakta zorlanmıştı.

Ancak bir italya seyahatinde ne yapması gerektiğine karar vermiş ve klasik heykeli yeniden yaratmıştı.

Altmışlı yaşlarına yaklaşırken, artık şöhret kapısını güçlü bir biçimde çaldığında bile yaptığı Balzac heykeliyle bütün Paris alay etmişti.

Eleştirilmekle, alay edilmekle, reddedilmekle geçmişti hayatının önemli bir kısmı.

Yılmamıştı.

Yonttuğu mermere benzeyen sert ve dayanıklı bir yapısı vardı.

Kadınlara karşı ise epey insafsızdı.

Genç yaşlarında Rose Beuret ile tanışmış, ondan bir çocuk sahibi olmuştu ama Beuret ile evlenmemişti.

Her zaman hayatında birkaç kadın bulunmuştu.

Onları seviyor, onlarla oluyor ama çok fazla yanına yaklaştırmıyordu.

Paris'in entelektüel sosyetesini uzun yıllar konuşturan, kitaplara, filmlere konu olan, kadınlarla erkekler arasında hala tartışılan en dramatik aşkını ise kendisinden yirmi dört yaş küçük bir heykeltıraşla, Camille Claudel'le yaşamıştı.

Rodin, bir arkadaşının yerine bir grup genç hanıma heykel dersi vermeye kabul ettiğinde karşılaşmışlardı.

Camille daha 18 yaşındaydı.

"insanların yüzüne baktığınızda onların ruhlarını görürsünüz" diyen ve karşılaştığı yüzlere bizimkinden daha değişik gözlerle bakan Rodin, Camille'in yüzüne daha ilk görüşte vurulmuştu.

Biçimli kaşları, etli dudakları, uzunca Grek burnu ve bir sırrı saklar gibi bakan siyah gözleriyle Camille, daha sonra Rodin'in birçok heykelinin de modeli olmuştu.

Ve, uzun sürecek sarsıcı bir aşk başlamıştı.

Rodin, genç heykeltraşı asistanı olarak yanına almıştı, aynı stüdyoda yan yana heykellerini yapıyorlardı.

Rodin'in en ünlü heykellerinden biri olan "öpüşmenin" bu aşktan doğduğu söyleniyordu.

Ama aralarındaki sorunlar büyüktü.

Rodin, yıllardır birlikte yaşadığı Rose'dan ayrılmaya yanaşmıyor, ortalarda fazla dolaşıyor, kadınlara kur yapmaktan çekinmiyordu.

Sonunda Camille, "Senin tarzından fazla etkileniyorum, kendi tarzımı yaratmakta zorlanıyorum" diyerek ingiltere'ye arkadaşlarının yanına kaçtı.

Bir kadının yaşayabileceği en acıtıcı ikilemlerden birini yaşıyor, hayatı boyunca birlikte olmak istediği erkekten kaçmaya uğraşıyordu.

Rodin, Camille'in peşinden ingiltere'ye gitti.

Hem bu yetenekli ve güzel kadından ayrılmak istemiyor hem de kendi hayatını yaşamak istiyordu.

Camille yazılı bir anlaşma yapmaları gerektiğini söyledi.

Oturup iki işadamı gibi ciddi ciddi bir anlaşma yazdılar.

Rodin, Camille'den başka hiç kimseye heykel dersi vermeyecek, başka kadınlarla görüşmeyecek, Rose'dan ayrılacak ve Şili'ye yapılacak uzun bir seyahatten sonra da evleneceklerdi.

Buna karşılık, Camille evlenene kadar Rodin'in kendisini ayda dört kez görmesine izin verecekti.

Aslıda ikisi de kıvranıyordu.

Ayrılmak istemiyorlardı.

Kendileri olmaktan vazgeçmek de istemiyorlardı.

Hem karşılarındakini hem de kendilerini seviyorlar ve bu iki sevgi içlerinde vahşice çatışarak canlarını yakıyordu.

Anlaşma yürümedi.

Aklın uzlaşmacılığı duygularda yoktu.

Birbirlerini seviyorlar, istiyorlar ama o güçlü heykeltıraş elleriyle birbirlerine yeni biçimler vermeye uğraşıyorlardı.

ikisi de yeniden biçimlenmeyecek kadar katı bir malzemeden yapılmıştı, dağılmayı, parçalanmayı göze alıyorlar ama değişmeye yanaşmıyorlardı.

ilişkileri sürdü.

Acıları da.

Camille'in eserleri arada sırada önemli sergi salonlarında sergileniyor, övgüler alıyordu.

Ama genç kadın Rodin'i affetmiyordu.

istediği o büyük ve parlak başarıyı elde edememesinde de Rodin'in rolü olduğuna inanmaya başlamıştı.

Depresyonlara giriyor, bazen öfkeden yaptığı heykelleri kırıyordu.

Kendine bakmıyordu.

Rodin, gizliden gizliye onu korumaya çalışıyor, para gönderiyor ama genç kadının öfkesini dindiremiyordu.

Camille Rodin'e, onu eski sevgilisi Rose'un kuklası halinde gösteren karikatürler çizerek gönderiyordu.

Sonunda koptular.

Ne gariptir ki, bu büyük aşktan Rodin sanat tarihinin en erişilmez başarılarına doğru yürüdü, Camille ise bir akıl hastanesine doğru.

Bir gün Camille'in şair olan kardeşi, ablasını ziyarete geldi, yaşadığı evi, yığılmış çöpleri gördü, sürekli bir şeyler sayıklayan Camille'i bir hastaneye yatırdı.

Ölene kadar orada kaldı.

Rodin'in kendi heykellerini çaldığını söyledi.

Camille'in aslında Rodin'den daha yetenekli bir heykeltıraş olduğunu söyleyenler de çıktı.

Bu iki insanın hikayesi defalarca ve değişik biçimlerde anlatıldı.

Camille, Rodin'e rastlamasaydı nasıl bir hayat yaşardı?

Camille'e hiç rastlamamış bir Rodin'in heykelleri nasıl olurdu?

Rodin, defalarca genç sevgilisinin yüzünün heykelini yapmıştı.

Daha sonra yaptığı kadın heykellerinin çoğunun ise yüzü gözükmüyordu.

Yüzleri saklı kadınlar.

Yüzleri görünmeyen kadınlar.

Yüzlerinin nasıl olduğunu sadece Rodin'in bildiği kadınlar.

Altmışını geçtiğinde artık bütün dünyanın kabul ettiği bir şöhrete erişmişti.

Yeryüzü sanatında öylesine etkileyici bir gücü vardı ki daha sonraları Alman edebiyatının en büyük şairlerinden biri olacak olan Rilke, onun hayatını yazabilmek için Paris'e gelip bir yıl bu hırslı heykeltıraşın sekreterliğini üstlendi.

Krallar ziyaretine geldi.

Fransız devleti ona, daha sonra müze olacak bir ev verdi.

Rodin heykeller yapmaya ve kadınlarla maceralar yaşamaya devam etti.

Klasik heykeli yeniden keşfetti.

Dev eller yaptı, birbirine değen eller.

Düşünen bir adam yaptı.

Küçük bir kadın heykeli yaptı.

Yüzünü taşa gömmüş bir kadın heykeli.

Ensesinde, omuzlarında, sırtının kavisinde acıyı taşıyan bir kadının heykeli.

"Acı" koydu heykelin adını.

Yetmiş yedi yaşındayken yıllarca hep aldatmasına rağmen hiçbir zaman ayrılmadığı ve kendince hep sadık kaldığı Rose Beuret ile karlı bir ocak gününde evlendi.

Rose, bir ay sonra, hep sevdiği, hep sonunda kendine döneceğine emin olarak beklediği, daha onu kimsenin tanımadığı yıllarda bile onun büyük bir heykeltıraş olacağına inandığı adamın karısı olarak öldü.

Rose'suz bir dünyada Rodin sadece on ay kalabildi.

Kasım ayında da o öldü.

Camille ise onun ölümünden sonra yaklaşık otuz yıl daha bir akıl hastanesinde hayatını sürdürdü, heykel yapmasına doktorlar izin vermedi, ailesi hastaneden taburcu edilmesini istemedi.

Bir ölüye kızarak ve heykellerinden uzak yaşadı.

Yüzünü bir daha kimse görmedi.

Çok güzel bir yüzü vardı.

Ve, o yüzünü taşa gömdü."

Ahmet Altan

" Ben hayatı seviyorum, aşkı, umudu. Ödülsüz olsalar da.. "
30 yıl boyunca tıkıldığı karanlık akıl hastanesinde unutulduğu ve heykellerinden ayırıldığı için insanlık olarak bir özrü hakeden yetenekli insandır. Hayatı elinden çalınmıştır, kadın olduğu için tüm kapılar yüzüne kapatılmış ve öylece yapayalnız kalmıştır. Ailesinin "ideal kız" tanımına girmediği için annesi ve kız kardeşi tarafından dışlanmıştır. Erek kardeşi ise 30 yıl boyunca onu ziyarete bile gelmemiştir.
Camille Claudel, tüm heykellerini kendi elleriyle kırmasına rağmen, ilk kadın heykeltraştır ve kalıntıları Fransa'da bir müzede sergilenmektedir. Sanatın erkeklere ait olmadığını kanıtlamıştır.
Türkiye'de ilk kez 2010 Ekim ayında izmir Fransız Kültür Derneği'nde tiyatro olarak oynanmıştır.
Ben ise Camille Claudel'i tiyatro ekibinin, Fransız Kültür'den sonra okulumuza gelerek oynaması sonucu tanıdım. Saygı duydum ve benim de kahramanlarımdan biri oldu.
"Bir avuç toprağı yoğurmayı bile bilmeyenler.
Duygusuz yavan insanlar.
Bu benim ruhum en kutsal varlığım...
Bunlar çalışma saatleri. Ruhumun yandığı saatler.
Siz yiyip içerken, dalga geçerken, oburca tıkınırken, ben heykelimle yalnızdım..
Ve yavaş yavaş akan benim hayatımdı..
Bu toprağın derinliklerine kanımı akıtıyordum..."

bu dizeleri kanıyla yazmış hayatı gerçekten yaşamış bir insandır:..
sırf, delilikle deha arasında çok ince bir çizgi vardır savını ispat etmek için, ruhsuz, kişiliksiz, faydasız ve çıkarcı insanlarca akıl hastanesine kapatılmış ve orada ölmüş eşsiz yetenek.
"Bir avuç toprağı yoğurmayı bile bilmeyenler.
Duygusuz yavan insanlar.
Bu benim ruhum en kutsal varlığım...
Bunlar çalışma saatleri. Ruhumun yandığı saatler.
Siz yiyip içerken, dalga geçerken, oburca tıkınırken, ben heykelimle yalnızdım..
Ve yavaş yavaş akan benim hayatımdı..
Bu toprağın derinliklerine kanımı akıtıyordum..."

camille claudel.
"Ben hayatı seviyorum, aşkı, umudu. Ödülsüz olsalar da..."
Camille Claudel.
"Akıl hastanesi! Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok! Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi... Mahsus kaçırdılar beni, onlara tıkıldığım yerde fikir vereyim diye; yaratıcılıklarının ne kadar sınırlı olduğunu biliyorlar çünkü. Kurtların kemirdiği bir lahana gibiyim şimdi, yeni filizlenen her yaprağımı büyük bir oburlukla mideye indiriyorlar... Bilmiyorum, kaç yıl oldu buraya kapatılalı, ama tüm hayatım boyunca ürettiğim eserlere sahip çıktıktan sonra şimdi de kendilerinin hak ettikleri hapishane hayatını bana yaşatıyorlar... Bütün bunlar Rodin'in şeytani başının altından çıkıyor. Kafasında bir tek düşünce vardı zaten; kendisi öldükten sonra benim sanatçı olarak atılım yapıp onu aşmam; bunu engellemek için de, yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım... Her bakımdan başarıya ulaştı işte! Bu.... Bu esaretten çok sıkılıyorum... Villeneuve'e hiç dönemeyecek miyim, Paul?"
camille claudel.
1864’te bir ailenin ikinci çocuğu olarak Fransa’nın küçük bir köyünde doğan Camille Claudel, çocukluğunda taş ve çamur gibi malzemelerin içinde büyümüş ve ilk heykel sergisini 1903 yılında açmıştı. 19. yüzyıl Fransa’sında, bir erkek mesleği olan heykeltıraşlığı seçerek kadınların neredeyse ‘yok’ sayıldığı bir dönemde heykeltraşlığa soyunan Claudel, yaratıcılığı ile herkesi büyülemişti. Yaşamının en verimli dönemlerinden birinde, 17 yaşında, 41 yaşındaki bir başka heykeltraşla tanıştıktan sonra ona delicesine aşık olmuş ve kendi yaratıcılığı ile bu adama ilham kaynağı olmuştu. Ancak Claudel’in bu adam tarafından uğradığı şiddet ve hakaret yıllar yılı Claudel’i ‘deli etmeye’ etmeye başlamıştı. Bir gün geçirdiği cinnet sonrasında bütün heykellerini parçalayan Claudel, bu olayın ardından abisinin de onayıyla akıl hastanesine kapatılmıştı. Kendisine konulan şizofreni tanısının en büyük destekçilerinden birisi de bir zamanlar delicesine aşık olduğu o adamdır. Bu adam, yıllar sonra Claudel’in tekniğini çalarak yaratıcılığı ile dünyaya nam salacak olan, ünlü ‘düşünen adam’ heykelinin sahibi Rodin idi.

Akıl hastanesinde yıllarca heykel bile yapılmasına izin verilmeden yaşayan Claudel, ölmeden önce kardeşine şöyle bir mektup yazar: “Akıl hastanesi! Evim diyebileceğim bir yere sahip olma hakkım bile yok! Onların keyfine kalmış işim! Bu, kadının sömürülmesi, sanatçının ölesiye ezilmesi… Bilmiyorum, kaç yıl oldu buraya kapatılalı, ama tüm hayatım boyunca ürettiğim eserlere sahip çıktıktan sonra şimdi de kendilerinin hak ettikleri hapishane hayatını bana yaşatıyorlar… Bütün bunlar Rodin şeytanının başının altından çıkıyor… Yaşarken olduğu gibi ölümünden sonra da ben hep mutsuz kalmalıydım… Her bakımdan başarıya ulaştı işte! Bu esaretten çok sıkılıyorum… Eve hiç dönemeyecek miyim?” Bu son mektubunun ardından 19 Ekim 1943’te akıl hastanesinde hayatını kaybeden Camille’in feryadı hiçbir zaman akıllardan silinmeyecektir: “Rodin! Kapitalist!”

bkz:http://meydangazetesi.org...em/2013/01/uc-deli-kadin/
Hayatini okurken acaba sizofreni hastasi miydi diye merak edip arastirdigimda sasirarak pubmed de makalesini buldugum unlu heykeltiras. Makale gunumuzde olsaydi paranoid sizofreni olarak teshis konulacagini acikliyor. 30 yil boyunca akil hastanesinde kalan camille rodini suclamaktan asla vazgecmemis. Bu nedenle rodinin eserlerini caldigi yolundaki soylentilere inanamiyor insan. Ama rodin bunu dusunmus ki kendi eserlerini sergiledigi muzenin en alt katini camille e ayirmis ve ona olan borcunu bir nebze odemis bir de tasa basini gomen aci heykeliyle.
Rodin’i 1883’de tanıdı. 19 yaşındaydı, çok yetenekliydi, aydındı, bilgiliydi, güzeldi ve “Usta”ya hayrandı. Rodin’in sevgilisi ve asistanı oldu. Yıllarca onun için çalıştı. 1888’e dek birlikte yaşadılar. Fırtınalarla dolu yıllar, Rodin’in en verimli , Camile Claudel’in Rodin'den kaynaklanan, sonu akıl hastenesine varan en acılı yılları oldu.
akil hastanesinde yalniz basina ölen sanatci; "Bu kadar yalnız kalmak için ben ne yaptım?" demistir.
camille claudel'in hayatını anlatan, başrollerde isabelle adjani ve gerard depardieu'nün oynadığı fransız yapımı biyografi filmi. her nasıl olmuşsa camille claudel ismi ile gösterime giren film türkiye'de "bir kadın" ismi ile yayınlanmış.
film oldukça güzeldir, camille claudel'in hayatına dair bir şeyler öğrenmek isteyenlerin izlemesi gerekir diye düşünüyorum. film, camille claudel'in rodin ile tanışmasından, akıl hastanesine kapatılışına kadarki süreci anlatır.

görsel

bu filmi izledikten sonra, 2013 yılında çekilen "camille claudel 1915" isimli, claudel'in akıl hastanesinde geçirdiği dönemi anlatan filmin izlenmesi tavsiye edilir.

(bkz: camille claudel 1915)
kadınların sanat eğitimi almasının yasak olduğu dönemin Fransa'sında çocukluğundan itibaren çamurdan heykeller yaptı, atölyelerde eğitimler aldı ve ünlü heykeltıraş Rodin'le tanışmasıyla hayatı tamamen tepetaklak oldu. Evli olan Rodin Camille'i özel öğrencisi olarak aldı ve ilham perisi olarak niteledi. Camille ile birlikte olmasının ardından işleri enteresan bir şekilde 'değişen' ve sanatı 'gelişen' Rodin, Camille'in toplumdan dışlanmasına ve annesi tarafından bile reddedilmesine neden oldu. Rodin'den ayrıldıktan sonra müthiş yeteneğiyle kendisini ispatlamaya çalışsa da sanat çevreleri tarafından her daim hor görüldü. Yaşadığı tüm sıkıntılar onu akıl hastanesine sürükledi ve tam 33 yıl kaldıktan sonra yalnız başına öldü. Rodin'in Camille ile birlikteyken çıkardığı eserler ise hala tartışmalıdır.