bugün

Ryan gosling in başrol oynadığı, aralık ta vizyona girecek olan, romantik / dramatik film.
son zamanlarda izlediğim en iyi film. aslında en iyi değil, en vurucu. hırpalayan, deşen, sersemleten, salak bi yanı var bu filmin.

filmi anlatan cümleler kurmayı sevmiyorum, yapmayacağım da.
illa bir şey diyeceksem, ben demeyeyim de karl marx desin. çünkü marx'ın bu hasta olduğum cümleleri, filme cuk oturuyor.

"...karşılığında sevgi uyandırmadan seviyorsanız,
yani sevgi olarak sevginiz karşılıklı sevgi yaratmıyorsa,
seven bir kişi olarak
dışavurumunuzla kendinizi
sevilen bir kişi yapamıyorsanız
sevginiz güçsüzdür, bir talihsizliktir..."
500 days of summer'dan sonraki en kaltak hatunu, cindy'yi anlatan nalet bir film. ha 500 days of summer kadar başarılı mıdır, valla tırnağı bile olamaz. hani millet oyunculukları falan övmüş düşünüyorum da ben başka bir film mi seyrettim acaba. özellikle ryan gosling'in kapıyı bacayı tokatlayarak ağlaması ne kadar yapmacıktı lan öyle, öeh yani. senaryo zaten taşak, varsa yoksa masumiyet/kader'deki uğur kadar biç olan cindy. seyretmeyin arkadaş, durduk yere moralinizi bozmayın.
daha güzel işlenebilirdi dediğim film. oyunculuk kısmına gelince de ben çok gerçekçi bulmadım. şunu anladım ki iki taraf da birbirine aynı şeyleri aynı ölçüde hissediyorsa evlilik güzeldir. yoksa her türlü bu şekle gelir, önüne geçemezsin. cindy'den nefret etmedim, aksine ona da üzüldüm.

--spoiler--
"...ne zaman konuşmaya kalksam söylediğim şeyleri aslında kast etmediğim şeylere dönüştürüyorsun..."
--spoiler--
Derek Cianfrance'in yönettiği, Ryan Gosling ile Michelle Williams'ın başrollerini paylaştığı romantik drama türünde bir filmdir. Bu filmdeki performansıyla Michelle Williams en iyi kadın oyuncu dalında oscar'a aday gösterilmiştir.

http://www.imdb.com/title/tt1120985/

Film Dean ve Cindy adlı evli çiftin aşklarının ızdırabını konu almaktadır. Hani sikerim böyle aşkın ızdırabını deriz ya, işte öyle bir film. Dean, evlenmeyi düşünmemektedir. Erkeklerin, kadınlara nazaran daha romantik olduğunu; kadınların, akıllarıyla hareket ederek yalnızca doğru insanı bulmaya çalıştıklarını iddia etmektedir. Ne yazık ki bu haklı ve yerinde düşünceleri iş pratiğe geldiğinde eyleme dökülemeyecektir. Erkek milletiyiz işte, anca boş laf. Her şeyin farkında olup farkındalığın hiçbir işe yaramaması ne acı... Zira Dean, Cindy adlı kafası her daim karışık, ne istediğini bilmeyen, müzmin mutsuz kadın modeline ilk görüşte aşık olur. Tabi kızın bu karakterini evlenince görecektir. Film şimdiki zamanla, evlenmeye giden süreçleri arasındaki geçişlerle bezenmiş. Bunlar ustalıkla harmanlanmış.

--spoiler--
Cindy'nin sorunu ne anlamış değilim. Gerçi bugüne kadar hangi kızı anladım ki Cindy'i çözeyim. Erkek arkadaşından sırf içine boşaldı diye ayrılıyor. Herif kapısına dayanıyor, fakat bizimki istemiyor. Bu arada Dean ile işi pişiriyor. Sonra hamile olduğunu öğreniyor, diğer çocuk duysa belki de kabul edecek. Ama yok, dengesizin kralı ya, aklına yatmadı ya o çocuk, istemem demiş bir kere... Dean durumu o haliyle kabul ediyor, basıyor hükümet nikahını. Tüm sevgisini, hayatını, hayallerini hiçe sayarak ona ve kızına adıyor. Film boyunca Cindy bir mayıs sıkıntısı içerisinde dolanıyor. Neden mutsuz, ne bekliyordu da olmadı, Dean nerede yanlış yaptı bir türlü anlaşılamıyor. Sürekli bir huzursuzluk, bir olmamışlık, manasız tartışmalar.

Cindy ne eski sevgilisini seviyor, ne de Dean'i... Benim bu filmden anladığım budur. Yediği bir bokun bedelini de aslan parçası Dean'den çıkarıyor. Hani sen karaktersiz, hayattan nasibini almamış birisin. Mutlu olmanın imkanı yok. Olabilir, psikolojik problemlerin vardır. O zaman yürü git, tek başına yaşa. Milleti de boktan hayatına ortak edip dibe çekmenin alemi var mı? mına koyim senin Cindy. Dökülen göz yaşlarına kurban olayım Dean.

ekleme: lan bak durup durup aklıma geliyor. hele bir de yıllar sonra eski sevgilisiyle karşılaştıktan sonra, arabada Dean'e yaptığı talihsiz açıklamalar ve girdiği tripler yok mu? düşündükçe asabım bozuluyor.
--spoiler--
özellikle ryan gosling'in döktürdüğü, insanın kendini evlilik konusunda bir kez daha sorgulamasına sebep olan, gayet vurucu, can yakıcı, sinir edici, sağlam bi film. izlediğiniz dönemdeki psikolojinize de dikkat edin ya da buradaki yorumları okumadan izlemeyin derim.
erkek karakter ne güzel bir adamdı ama. onun için bile izlenesi film.
sanırım böyle bir erkek yok hayatta. kıymetini bilemediler ülen.
bazen ne kadar çabalasan da,her şeyi düzelteceğine inansan da olmaz.sana sadece her şeyi olduğu gibi bırakıp gitmek düşer.ryan gosling bunu son sahnede çok iyi ifade etmiştir.
film, başında sıradan bir romantik filme benzese de, aç karnına viski etkisi hadi viski demeyelim de asitli kola etkisi yaratabilmiş filmdir sonunda. fıs diye sönen aşk saçmalığı, bir bataktan başka batağa batma fakat onu yeni bir şey sanma...duyguların insana gerçekleri ne tuhaf gösterdiğine dair; vay be erkek de ne güzel aşık olurmuş izlenimi veren(dedirten dememek için kasmak) film.
kederli aşıkların yürek sızlatan filmidir. eski aşkın bittiği yerde başlayan bambaşka aşktır.
- spoiler-
Bir aşktan kaçarken başka bir aşka tutulan bir kadın,ona yalnızlığını unutturacağını, yaralarını saracağını, yanında mutlu olacağını, kişiliğine saygı duyacağını düşündüğü bir adama teslim olur. çok aşık olmasa da kendini onun insiyatifine bırakır ve geleceğini onun şekillendirmesine müsade eder.

Ve bir adam... eğitimsiz, fakir bir adam. ilk görüşte aşka inanan, koşulsuzca seven, herşeyiyle kabullenen, çok fazla değer veren bir adam. O adam ki bir başkasının çocuğunu hiç şikayet etmeden kendi çocuğu gibi bağrına basıyor, kendi babasıymış gibi onunla oyunlar oynuyor, bu çocuk kimden bile demeden büyük bir alçakgönüllülüle aşkını kadınına sunuyor.

Ve ''iyi günde kötü günde yanında olacağım'' diyerek başlayan, iki dramdan doğacak mutluluk için çıkılan tehlikeli bir yolculuk. iyi günler hızla geçip gider ve söz verildiği gibi çiftler birbirinin yanında olmuştur. ancak sahnenin arka perdesi açılır ve sonra fırtınalı günler başlar. büyü bozulur, iletişimsizlik sorunu başlar. çiftimiz aniden aynı dili konuşan ancak iletişim kuramayan iki yabancıya dönüşür. Yaşanan kötü şeyler çiftlerin birlikte olmasını imkansız kılmaya başlar,verilen sözler unutulur.

yeniden mutlu olabilmek için bir arada yaşamama bir çözüm yolu olarak görülür. zor durumlarda akla gelen tek çözüm yoludur belkide. Kadın git der, erkek bu benim en kötü günüm der. kadın git der, erkek bu en kötüsü daha iyi olacağım söz veriyorum der, kadın git der. ve erkek gider...

bazen gitmek gerekir sessiz sedasız, ayakların geri dönmek istese de, içinde fırtınalar kopsa da gitmek gerekir, nereye gideceğini bilmezsin,kime gideceğini bilmezsin, sadece gitmen gerektiğini bilirsin ve gidersin. tek alternatifin gitmektir, ve çaresizce gidersin.

usulca döner arkana bakarsın, bir kıvılcım, bir ses, bir nefes beklersin, gitmemek için bir sebep arasın, arkanda ''dur'' diye seslenen biri olsun istersin, ama ne bir ses vardır, ne bir nefes. herkes, herşey, gitmen gerektiğini düşünmekterdir. ve sen gidersin.
hemen hemen herkesin kendinden bir şeyler bulabileceği başarılı bir film.
http://www.youtube.com/watch?v=BWrG0hUbJFI

hakkında az entry girilmiş film.
valentine yazısını görünce romantik-komedi izleyeceğinizi sanıyorsanız, film romantik dramdır efem. yukarıdaki link kilit noktasıdır. senaryonun gerçeğe çok yakın olmasına rağmen, oyunculuklar orta şekerdir, ve ryan gosling(dean), you always hurt the one you love şarkısını küllerinden yaratmıştır.

---spoiler---

ben cindy karakterine hafiften kaymaya başlayayım. öhhöm. cindy tıp öğrencisi, her önüne gelene veren acayip bi hatundur. zaten bu film de "davul bile dengi dengine" mantığı üzerine bir film olacağından; cindy kendisine iş atan bir hamalla da beraber olur, ve olaylar gelişir.
hamile olduğunu öğrenir. kimden o bile belirsiz iken ryan abimiz, ki karizması paçasından süzen bi abimizdir, sahip çıkar. sever lan kızı. ama yeter mi, yetmez. neden? çünkü 4s kuralı var.
zamanla hatuna rahat fena batar. koç gibi kocasından ayrılmak ister.
aslında refah seviyesi beklentileri farklıdır, ve işin içine "beni ve çocuğumu kabul etti" gibi, hatunun bu evliliğe mecburmuş hissine kapılmasına neden olan fikirler girer. tabi bunlar benim çıkarımlarım, yoksa filmin ortalarına doğru cindy aşiftesi mazaret göstermeksizin "im done. im done" diye dolanmaya başlar. dean da "s.ktir git .rospu kapı orda" insanı değildir yavrum. ilişkiyi kurtarmaya çalışır onun yerine "just tell me how i should be, i'll do it" der. asrın hatası işte. köpeklemeyeceksin ivladım. hele dean'ın, fırlattığı yüzüğü bulmak için arabadan indiği sahne yürek parçalamıştır. filmin özeti 4s arkadaşım. sonuç hatun adamı sikti attı afedersin.

---spoiler---
imdb'de 7.8 rating görünce izlemeye karar verdiğim çok güzel olmayan ama insanı gayet derin duygu ve düşüncelerle başbaşa bırakan bir film. bir ilişkinin sona ererken flashbacklerle aslında o ilişkinin ne büyük bir aşkla başladığını gözler önüne sermiştir. her ne kadar böyle filmler izledikçe evliliğe veya insanlara olan güvenim taban yapıyor olsa da yine de sanırım çoğunluğa bakıldığında gerçek olan malesef bu. bir de filmde ilk cinsel ilişkisini 13 yaşında yaşadığını söyleyip hamile kaldığı ana kadar 25 farklı erkekle birlikte olduğunu söyleyen cindy, başka bir erkekten hamile olduğunu bilmesine rağmen ona aşık olduğu için bunu umursayıp onla evlenen ve hala sevdiğini söyleyen dean'den filmin sonunda ayrılmak istemektedir. konuyu cinsellik noktasına getirmemin sebebi ise bu kadar rahat herkesle birlikte olan birisinin, ortada en büyük aşk bile olsa senden de sıkılma ihtimali yüksektir. o yüzden bazı şeyler özel olmalı ve gerçekten özel olduğunu düşündüğün insanla olmalı. bunu sadece kadın özelinde söylemiyorum erkek için de aynı şey geçerli. yani hiç olmasın şeklinde de demiyorum ama bu kadar da çok olup bazı şeyler anlamını yitirmesin. ve bir de genç dean'in söylediği bir şey var ki "hakkaten adam doğru söylüyor" demene sebep olur.

--spoiler--
Bence erkekler, kadınlardan çok daha romantik. Biz evlendiğimizde, sadece tek bir kadına bağlı oluyoruz. Kayıtsız şartsız. Biriyle tanışıyoruz, "Eğer onunla evlenmezsem, aptalın tekiyim, o harika biri" diyoruz. Ama kadınlar, ihtimaller arasından en iyisini seçiyorlar. Evlenirlerken daima, acaba iyi işi var mı diye bakıyorlar. Hayatları boyunca durmadan beyaz atlı prenslerini arıyorlar sonra da gidip, iyi işi olan biriyle evleniyorlar.
--spoiler--

ayrıca filmin başındaki baba kız sahneleride çok mutlu olmama ve kıskanmama neden olmuştur. ve bir de yine flashbacklerde cindy'nin benim de böyle bir yeteneğim var şeklinde amerikan başkanlarının isimlerini melodi eşliğinde söylemesi gayet güzeldi. sayesinde amerikan başkanlarını öğrenmiş olduk. tabi Michelle Williams hayranlığım da bu filmdeki olumsuz rolüne rağmen oldukça artmıştır.

--spoiler--
Washington, Adams, Jefferson, Madison, Monroe, Adams, Jackson, van Buren, Harrison, Tyler, Polk ve Taylor, Fillmore, Pierce, Buchanan, Lincoln, Johnson, Grant ve Hayes,Garfield, Arthur, Cleveland, Harrison ,Cleveland, McKinley, Roosevelt ve Taft, Wilson, Harding, Coolidge, Hoover, Franklin Roosevelt, Harry S. Truman,Dwight D. Eisenhower, John F. Kennedy, Lyndon Johnson, Richard Nixon Ford, Carter, Reagan, Clinton, Bush
--spoiler--
bana da 500 days of summer filmini anımsatan ama o filmden daha arıza, daha etkili ve daha gerçekçi olan film.
michelle williams'ın buzdolabı rolünü mükemmel oynadığı film.
gençler için ufak ama önemli iki not: film vizyonda mı bilmiyorum ama vizyondaysa sakın kız arkadaşınız ile gitmeyin, çünkü vereceği varsa da bu filmden sonra uzun bir süre vermez. ikinci olarak da sakın cindy gibi tiplerle evlenmeyin.
bunu neden söylüyorum: avrupada biraz yaşamız ve oradaki kızları da iyi bilen birisi olarak hani hep bizim abazalar derler ya türk kızları gitsin rus kızları gelsin ya da avrupalı kızlar gelsin. eğer avrupa kızları gelirse bu filmdeki gibi olur işte. o yüzden türk kızlarının değerini iyi bilin gençler.

--spoiler--

neden cindy gibi tiplerle evlenilmez. 13 yaşında ilk cinselliğini yaşamış, 20'den fazla sevgilisi olmuş, cinsel olarak da ruhen de doyumsuz bir tip cindy. ya da yaşaması gerekenleri çok önceden yaşamış ve hiç bir heyecanı kalmamış. güzel, çekici ama aynı zamanda soğuk ve donuk. o yüzden de blue işte. soğuk bir renk. bizim orada don yağ dolması denen tiplerden. allah herkesi böylelerinden korusun.

film aman aman değil ama izlenebilir. en azından hayatın içinden taşralı modern (!) bir aileye oldukça gerçekçi bakmış. ikili ilişkilerde ki karmaşıklığı yine karmaşık bir şekilde anlatmaya çalışsa da...filmde ki flash backler mantıklı ve kurguyu çok güçlendirmiş. bir ilişkinin sonunda iken geçmişte ki mutlu kareleri göstermek klasik bir kurgu sinemacılıkta ama bu filmde hiç sırıtmamış. çocuk oyuncu çok iyi ve başarılı. artık yeni nesil çocuklar çok fena.

genel olarak 10 üzerinden 6-7'lik bir film.
--spoiler--
ryan gosling ve michelle williams'ın oynadığı film. oyunculukları çok net, gerçekçi ve güzel olmuş..
her kadının izlemesi ve bu tip davranışlarda bulunması sonucu nelerin olabileceğini gösteren bir film bu.
ha ayrıca evet dean'in yüzük arama sahnesi tam anlamıyla lezizdi.
romantik filmlerdeki klişelerden arınmayı başarmış,senaryosu basit, lakin oyuncuların muhteşem performansları ile alkışları haketmiş filmdir.

--spoiler--

filmin sonunda michelle williams'a ağzıma geleni saydım. ancak natalie portman'ın black swan performasından katbekat iyi olduğunu düşünüyorum.
ryan gosling e aşık olmamak çok zor."bırak o orospuyu gel ben seveyim seni",demek istiyorum kendisine.

sonuç;

biraz acıtıyor.

--spoiler--
allah cezanı versin kadın!* diye özetlenebilecek film. ryan gosling coşturmuş efenim. ne kadar gerçekçidir bilemem (herkes öyle diyo çünkü) muhtemelen böyle bi şey yaşamadığım içindir, allah başa vermesin zaten. öyle 500 days of summer a benzemez kamilciğim bu film, desdur. hayattan alıntı adeta.
--spoiler--
ben şarkı çalacağım..

sen de dans et.

kalp arkanda kalsın..

tam önünde dur..!
--spoiler--
--spoiler--
uyanıkmısın..?

tamam.

çişimi yapacağım..

bekle beni..!
--spoiler--
moto gp de yarışan bir motorcu ismini andıran film ismi.
Derek Cianfrance yönetmeni olduğu aşktan yoksun aşk filmidir.
henüz izleyemediğim filmdir.