bugün

9. yüzyılda arap-islam devleti nin abbasiler devrinde devlete karşı ayaklanarak azerbaycan'ı egemenliği altına alan ve eşitliği savunan bir dinsel öğretinin kurucusudur.
Babek Xürremi (Babek el-Xürremi)(teqr. 795, başqa melumata göre, 798-14.3.838) - Azerbaycanda milli-azadlıq herekatının (816-38) rehberi, görkemli Azerbaycan serkerdesi ve siyasi xadimi. Erdebil (Cenubi Azerbaycan) yaxınlığındakı Bilalabad kendinde doğulmuşdur. Bezi müelliflere göre, adı Hesendir.

Xürremilere qoşulan Babek Cavidanın ölümünden sonra Azerbaycan xalqının Ereb istilaçılarına ve xilafete qarşı azadlıq müharibesine başçılıq etmişdir. Tanınmış Ereb serkerdeleri Babeke qarşı müharibede meğlub olmuşlar. Ereb ordusunun 6 meşhur serkerdesi Babekin desteleri terefinden öldürülmüşdü. 830-cu ilde Babekin qoşunlarının Hemedanı alması ile Şerq torpaqlarının xilafetden ayrılması tehlükesi yarandı. Ereb tarixçisi Mesudinin (10-cu esr) melumatına göre, geniş vüset almış Babek herekatı Abbasiler xilafeti üçün ciddi tehlükeye çevrilmişdi. Xelife Memun varisi Mütesime xürremilere qarşı bütün qüvveleri seferberliye almağı ve müharibeye daha tedbirli, daha qeddar bir serkerde göndermeyi vesiyyet etmişdi. Babek ereb ordusunun Azerbaycandan çıxarılmasına nail olmaq meqsedile 834 - 836-cı illerde Bizans imperatoru Fefile xilefete qarşı ittifaq bağlamağı teklif etmişdi. Babekin ereblere qarşı Bizansla evveller de müqavile bağlaması melumdur. 837-ci ilde imperator ereblere qarşı qoşun gönderdise de bu, Azerbaycanda mübarizenin neticesine ehemiyyetli tesir göstermedi. Babek herekatının getdikce güclenmesinden qorxuya düşen Mütesim Bizans dövleti ile sülh bağladı ve xilafetin bütün herbi qüvvelerini xürremilere qarşı gönderdi. Babek herekatına qarşı emeliyyat aparan yaxşı silahlanmış xilafet ordusuna Bizansla müharibede şöhret qazanmış türk serkerdesi Afşin Heyder Kavus oğlu başçılıq edirdi.

Üsyançıların şiddetli müqavimetine baxmayaraq, ereb qoşunları 837-ci ilde Bezz qalasını aldı. Babek kiçik bir deste ile mühasireden çıxıb Araz çayını keçerek Arrana geldi. O, Bizansa gedib imperator Feofil ile elaqe yaradaraq yeni ordu toplamaq isteyirdi. Lakin Şeki (indiki Ermenistanın Sisiyan rayonunun erazisinde) hakimi ermeni Sehl ibn Sumbatın xeyaneti neticesinde erebler Babeki ele keçirdiler. 838-ci il yanvarın 4-de Babek ve qardaşı Abdulla Samire şeherine aparıldı. Xelife Mütesim Babeki işgence ile edam etdirdi. Babekin başçılıq etdiyi azadlıq müharibesi xilafeti zeifletdi ve onun parçalanmasını süretlendirdi.
fars zulmune ve arap asimilasyonuna karsi turk un vucudu olmus kizilbas savascisidir. kendi adina iran da kurulmu. olan kale ye her yil yapilan yuruyus bu yil farslar tarafindan yone engellenmistir.

(bkz: zulmun harmanina bir od salak babek in galasini yeniden gurak)
BABEK KiMDiR?(HURREMiLER)(AL GiYENLER)
ilk kırmızı-al bayragı taşıyan TÜRKLERDiR.......Arap halifesi olan Memun zamanında Azerbaycan'da Araplarına hakimiyetine karşı direniş harekatının baş lideridir.Babek'in kişiliği ve çocukluk çağındaki yaşamından ciddi bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak doğruya yakın bir bilgi gençlikte çobanlık yaptığını savunmaktadır. Herhalde gençliğinin karanlık olduğuna rağmen Hurremiler harekatının lideri olan Cavidan'ın özgüvenini kazanarak kendini geliştirmeyi başlatmıştır. Cavidan'ın ölümünden sonra Hurremiler, Cavidanın ruhunun onda cisimlendiğini inanarak başkanları yapmışlardır.

Babek 816.yılı itibarıyla Arap istilacılar aleyhine isyan ederek direniş harekatını başlatarak, 23 yıl 2 halifeye saltanatlarını kaybetme korkusunu yaşattı. Hareket Arap egemenliğini karşı koyulan bir Azerbaycan Türkü olan Babek'in önderliğinde dünyayı değiştiremeye yönelmiş geniş kapsamlı toplumsal ve siyasi özgürlükçü bir harekettir. Babek harekatı islam dinine karşı kovma mücadelesi olmadan, Arap ve faşist Abbasi halifelik zihniyete karşı koyan ve yönelen devrimci ve Milli şuurun göstergesidir. Babek harekatı içinde değişik inanç ve hatta halk toplulukları da bulunsaydı bile sonuç itibarıyla Azerbaycan Türk Harekatı niteliği taşımaktadır.

Babek'in dini inancı hakta Tabriz Babek bir zamanlar islam dinini kabul etmiştir ve kendi ismini de peygamber efendimizin türünü olan Hasan ismine değişmiştir Diye söz ediyor.

Masuudi Mürevvücül mezhep eserinde Babek'in adı hasan idi, hasan Cavidan öldükten sonra el tarafından BAY BEY görevi verilip, onlara liderlik etmiştir. Huremiler ve Babek'ın Müslüman olduğu hakta faktılar çoktur, ancak Hurremiler ve Babek harekatının esas amacı vatanları Azerbaycan'ı Arap istilasından çıkarmak idi Diyor.

Güney Azerbaycan'ın Bezz kalesinde istihkam kurmuş olan Babek uzun süre Halifenin gönderdiği birlikleri püskürtüp ve nüfus alanın genişletti. Peş peşe Bağdat'tan gönderilen baskıcı birlikler kale ayağında çöküyorlardı.

Mamundan sonra Halifeliye gelen Mutasım (833-844), mani inançlı, kendiside Türk olan Teberistan prensi Afşin'i güçlü ve eksiksiz donatılmış bir büyük ordunun başına geçirerekte Bezz kalesine doğru isyanı bastırmaya memur etti. Afşin çok güçlü kumandan olduğu halde ve aynı zamanda sürekli Bağdat'tan takviye olduğu bin bir hilelerle 2 yıl kanlı savaştan sonra Babek'i esir aldı.

Böylece tarih tekrarlanarak baskıcı, işkalcı yönetim yanında olan bir Türk, karşı tarafta vatan, Millet ve ulusu için savaşan bir Türk karşısına çıkarak başka bir millet ve ezen ulus uğrunda birbiri ile savaştılar.

Afşın Babeki Samarra'ya götürdü. Arap halifesi Babek'den önünde eğilip af dilemesini istemiştir. Babek kabul etmemiştir. Halife ayaklarının kesilmesini emir etmiştir. Babek kırmızı kanını yüzüne sürmüştür. Mutesim neden öyle yaptığını sorduğunda Kendi kanımla boyuyorum ki, kan kaybında yüzümün sararmaya başladığı görüldüğünde, senden korktuğumu sanmasınlar diye yanıtlamıştır.

GÜNEY AZERBAYCAN ÖZGÜRLÜK HAREKETi
Dünyada soğuk savaşın bitiminden sonra başlayan ulusal Mili şuurun gelişimi ile beraber iran coğrafyasında bulunan Güney Azerbaycan bölgesinde Milli medeni harekatı tam anlamında siyasi ve özgürlük anlamları çerçevesinde şekillendi. 1989-1997 yıları arasında Güney Azerbaycan'da filizlenen bu kıvılcım Azerbaycanlılık ve Türklük Kimliği altında kendini yetiştirerek geliştirdi.
1997'den sonra Güney Azerbaycan Özgürlükçü harekatı öğrenci liderliği altında siyasal anlamda toplumun tabanına girmeye başladı. Güney Azerbaycan da Milli harekat kendini bir teşkilat veya grup çatısı altında kurmadan, esnek bir yapıda hükümetin hassasiyetlerini üzerine çekmeden toplumu yönetmeye başladı.
Müstakil Azerbaycan iddiası ile yaşayan ve dünyasını değiştiren büyük önder rahmetlik Ebülfez Elçibeyin önderliğinde yürütülen Güney Azerbaycan Özgürlük kampanyası dünya arenasında, Güney Azerbaycan'ın tanıtılmasında ve Güney Azerbaycan'da Milli Medeni söyleyişlerin Milli Özgürlük Harekata çevrilmesi yönünde en etkin rol oynadığı çok belirgin halde hissedilmektedir.
Güney Azerbaycan'da Milli Özgürlük Hareketin kavramı ve olgusunun böylesine olumlu nitelik taşımasının genel olarak üç nedeni olmuştur.

Birincisi, genellikle Azerbaycan'da Türkçülük ve Milliyetçilik karşıtı olan sol (Komünist ) ve Siyasal islam(Şii)'nin seferberlik gücüne sahip olan ve toplumu merkeze bağlayan ideolojilerinin çöküşü,

ikincisi, tüm dünyada yaygın olan ve teknolojik ilerleme, bilgilerin hızlı yayılması küresel bilgi bombardımanın altında bulunan iran ve Güney Azerbaycan toplumu Kuzey Azerbaycan'da ve Dünyada yaşayan Güney Azerbaycanlıların özellikle milli kimlik arayışlarını görüp, Güney Azerbaycan'da yerel ve milli değerlerin güçlenmesi ve genişlemesine sebep olması,

Üçüncüsü, Türk Cumhuriyetlerin kurulması ve bölgede artan Türkçülük harekatı, Kuzey Azerbaycan Cumhuriyetinin kurulması.

Getirdiğimiz nedenlerden dolayı Güney Azerbaycan'da özellikle, bu harekete liderlik yapan öğrenciler içinde siyasi önceliklerini değiştirmiştir. Bu dönemde ulusal şuurun gelişimi özellikle 1995 yılı Tebriz seçimleri Güney Azerbaycan Türkünün kimlik meselesinin ön plana çıkışı ve iran'da yaşayan diğer toplumlardan seflerinin ayrılışı belirleyici bir faktör olarak kendini göstermiştir.

Başka bir değişle 1989'dan öğrenci komutasında başlayan Güney Azerbaycan Milli Medeni Harekatı, çok az bir zamanda 1997'den sonra farklı bir alanda ve tam anlamda siyasal bir çekim merkezine çevrilerek Güney Azerbaycan Milli Özgürlük Harekatına çevrilmiştir.




BABEK KALESiNiN GÜNEY AZERBAYCAN ÖZGÜRLÜK HAREKATINA ETKiLERi
Milli hakları elde edinme mücadelesi süreciyle birlikte Güney Azerbaycan, yıllık Babek Kalesi yürüyüşlerinin etkisini hissetmeye başlamıştır. Günümüzde Güney Azerbaycan'da milli haklar söyleyişleri, Azerbaycan-Türk kimliği ve hatta bağımsızlık mücadelesi dönemi iran'dan kopma talepleriyle beraber Kuzey Azerbaycan ile bütünleşme isteklerinin başlandığı bir dönem olmuştur. Buna paralel olarak Kuzey Azerbaycan'ın bağımsızlığından sonra bu söylem giderek yaygınlaşmaya başlamıştır.
Güney Azerbaycan'da Türklerin kimlik ve milli medeni hakları dönüm noktası olan ve en önemli göstergesi Babek kalesi yürüyüşü olmuştur. ilk başta bu öze dönüş tören rahmetlik tarihçi Prof. Dr. Zehtabi ve bir grup öğrenci arkadaşları ile planlanan küçük çapta tören, geçtikçe güç merkezi ve rejime karşı koyma törene çevrilmiştir.
1999 yılı itibariyle 4-5 temmuz günü gerçekleşmiş olan bu törende yüz binlerce insanın bir arada olmasıyla siyasal içerikli, şiir ve musikili bir şölen olarak yapılmaktadır. Kale'de yapılan konuşmalar ve yayımlanan bildirilerde iran ve Güney Azerbaycan'da eşi benzeri olmayan en uygar sivil ve demokratik itiraz hareketi olduğu vurgulamaktadır.

Babek kalesi, kavram olarak bir halkın 23 yıl savunma ve mücadelesinin göstergesidir 1200 yıl bundan önce kavram ve mahiyet olarak savunma ve direniş sözcüklerini, günümüzde de aynı anlamda Babek kalasında yaşatılmaktadır. Güney Azerbaycan Türkü belleğine giren bu tarihsel kimlik arayışı, öze dönüş ve mücadele kavramları ile birlikte yüce ve dayanıklı Babek kalesinde gösterilmektedir.

Kostav Lubun Tarihi olaylar çok nadir halde tekrarlar ve tekrarlanmasının nedenide o toplumun tarihi hafızasında duygudan güçlü bir nesne yoktur diyor. Güney Azerbaycan'da Milli Özgürlük Hareketinin tekrarlanmasına bir neden gerekmektedir. Ancak bu tekrarlanmamaya da ortam yaranmalıdır, Babek kalesi törenleri hareketin milli medeni basamağından, siyasal ve toplumun tabanına geçiş ortamını sağlayan en önemli faktör olmuştur. Babek kalesi yıllar boyu Güney Azerbaycan Türkünün literatüründe filizlenen iranlılık, yerine Azerbaycan-Türk kimliği olgusunu empoze etmektedir.

Eğer geçmişte Babek ve silah arkadaşları 23 yıl Arap istismarcılar karşısında direnmişlerdir, bu gün Güney Azerbaycan Türkü Babek kalesi yürüyüşüyle Fars faşistlerin asimilasyon politikalarına karşı direnişini göstermektedir.

Güney Azerbaycan Milli Harekatı'nın büyümesi, öğrenci ve aydın ortamlarından toplumun tabanına inmesinde en etkili rol oynayan olay Babek kalesi törenleri olmuştur. Tabandaki Milli Medeni arayışların, siyasal dinamizme dönüşü güç merkezleri ve şahısların istismarından çıkmış, çok farklı bir zemine kaymıştır. Nitekim günümüzde Güney Azerbaycan'da Özgürlüğü ve bağımsızlığı söylemi başat söylem anlamına gelmiştir.

Babek kalesi yürüyüşü potansiyel olarak Güney Azerbaycan siyasal sürecinin ana dinamizmin teşkil etmektedir. Diğer bir değişle son zamanlarda dünya, Güney Azerbaycan'ın Özgürlük Harekatını Babek kalesi törenlerinde takip etmektedir.

Sonuç

Genel olarak değerlendirmek gerekirse, 1999'dan başlayan Babek kalesi törenleri ciddi anlamda Güney Azerbaycan Özgürlük Harekatında etkili olmuştur. 1999'dan beri devam eden bu demokratik ve sivil itiraz, hareketi milli medeni kavramlardan, direkt siyasal kavramlara kaydırmıştır. Babek kalesi iranlılık kimliğini zayıflaması, Azerbaycan Türk kimliklerinin güçlenmesi ve aynı zamanda hareketin genişlemesinde en etkin rol oynamıştır. Başka bir değişle Babek kalesi yürüyüşü mahiyet bakımdan dünya kamuoyunun dikkatini üzerine çekmesiyle beraber dünya siyasi merkezlerinin dikkat noktasına çevrilmiştir.



BABEK(BEZ GALASI) ORMANIDIR

--spoiler--
Cihan Türk Olsun E-posta grubundan alımıştır.
--spoiler--
(bkz: babet)
Kırk yıl kul gibi misgin yaşamakdansa, bir gün azad yaşamak daha şereflidir.(Babek hürremi)
azerbaycan'da bir rayon. Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti'ndedir.
tuğrul keskinin bir şiir kitabı.

bir isyan.

ayrıca bir erkek ismi.
şu anda bile tebriz ve anadolu'da yaşayan ve vahabileşme karşıtı olanların gözdesi olduğu bilinen milli kahraman.
hürremiler harekatının lideridir. müttefiki rüstem hırrımî ile aynı akıbete uğramış, araplar tarafından öldürülmüştür.

(bkz: hürremiler harekatı)
(bkz: hırrımiler)
(bkz: rüstem hırrımi)
Farsçada kapı manasına gelmektedir.
insanlık tarihi sürekli olarak çatışmaların, kavgaların; güç devşirme siyasetlerinin sahnesi olmuştur. Bir de buna dinler tarihi açısından baktığımızda ise adeta karşımıza bir ''kan imparatorluğu'' çıkmaktadır. işte Babek El Hürremi'de tarihteki ''kan imparatorluğu'' hegemonyasının kurbanlarından biridir.

Kimdir Babek? Hangi amaca binaen 23 yıl çok kanlı bir şekilde ve ciddi bir direnişle süren bir hareket başlatmıştır? Referans aldığı temel değerler nelerdir? Şovenizm mi Teokrasi mi yoksa gerçekten sınıf savaşı veren bir devrimci mi?

Babek'i tanıyabilmek için, öncelikle Babek'in fikir dünyasına etki eden olaylar ve yetiştiği coğrafya; o coğrafyanın islam öncesi ve sonrası sosyo-politik durumu; Babek ve hareketinin hangi referanslarla yola çıktığı mühimdir.
Öncelikle açığa kavuşturulması gereken bir durum var ki Babek El Hürremi bu başlıkta bazı entrylerde bahsedildiği gibi bir Türk ve ya ''kızılbaş'' değildir. Nitekim sizlerin kızılbaşlık dediğiniz olgu 15. yüzyılda Şah ismail'in babası Şeyh Haydar ile ortaya çıkmış bir şeydir kaldı ki Babek ilk kızılbaş olmuş olsun ve üstüne üstük bir Türk olsun. Babek El Hürremi ne bir Türk'tür ne de iranlı. Başta Hz.Peygamber olmak üzere herkesi ''Türkleştiren'' ve tarihi Türklerle başlatan komik zihniyet Babek'i de Türk yapmıştır ve bu da yetmemiş onu da kızılbaş yapmaktan da geri durmamıştır. Tarihi ve gerektiğinde dini şovenizmine yontanların pek hoşuna gitmeyecek fakındayım ancak Babek bir kürttür.

Ancak arada bir nüans farkı var ve bu genel olarak atlanır ya da umumi cehaletin gereği olarak pek bilinmez o da şudur ki; kızılbaş hareketi kendi varlığındaki iç dinamikleri belli teolojilerden, teoloji-ideoloji eksenindeki yapılardan almıştır; yani Mazdekçilik ve mazdekizmin etkilendiği Maniheizm.

Kızılbaşlık olgusunu biraz açalım, bu olgunun da islam öncesi dönemdeki kökenini tartışalım, bu hareketin Safeviler dönemimde tamamı ile Türki olması bir yana teolojisini ve manifestosunu nereden aldığını tartışalım ve nasıl islamileştirilmeye çalışıldığını görelim; tam tersine kızılbaş hareketi ve ya mezhebinin kökleri ''muhammira'' denen (kızıl giyenler taifesi) adlı; , El-Mukanna · Hurremdin'iyye sinbad'iyye, Berkuki'yye, Haval'iyye, Mazyar'iyye, ishak et-Türk'iyye. Riyah'iyye ve Kûl’iyye, gibi aslen “Mazdekçi” olan fırkalar tarafından oluşturulan mezheplerin mensuplarını tanımlamada kullanılan ve aynı doğrultu da teolojik çizgide hareket eden, islam sonrası dönemde heterodoks anlayışlı tarikatların/meşreplerin üst kimliği denebilir. Yani kızılbaşlık olgusunun da kökeni Maniheizm/Mazdekizm'dir. Kızılbaşlılık ise semiyolojik bir unsurdur. Bir bakıma üniforma.

Kızılcılık ve ya kızıl takke; bu tip hareketleri diğer yapılardan ayıran sembolik bir unsurdur. Nitekim tarikatlardaki silsilelere göre ya da tarikatların erkanına göre değişkenlik gösteren birden fazla unsur vardır. Mesela takke tipleri, cübbe renklerinin pir-talip ilişkisi doğrultusunda farklılık arz etmesi, hatta ve hatta aynı tarikatın farklı kollarında bile farklı tipte sufi kıyafetleri bulunurdu. Mesela malami geleneğin farklı tarikleri olan haydarilik, kalenderilik gibi yapılarda da farklı giyinme tipleri, farklı enstantaneler bulunurdu. Tabi ki bundaki amaç tariklerin erkanının farklılığından kaynaklanırdı. Bu konuda ayrıntılı bilgi almak için Yahya Agah Efendi'nin, “Fütüvve-i Esrar-ı Tac-ı Saadet ve’l Edeb” adlı eserini tavsiye ederim. Bu kitapta bu konu ayrıntıları ile işlenmiştir. Tarikatlerin muhteviyatına göre giyim kuşamın yani bir heterodoks yapıyı diğerlerinden ayıran unsurların var olduğunu söylemiştik sembolik olarak, görsel bir örnek;

görsel
görsel

resimlerde de görüleceği üzere bu tip ayrımları bir ''üniforma'' olarak düşünebiliriz başta da dediğimiz gibi.

toparlayacak olursak, Babek'i kızılbaş bir Türk yapmanın tarihsel bir karşılığı yoktur tam tersine kızılbaş hareketinin teolojik referansı yukarıda da bahsettiğimiz gibi Mazdekçilik ve onun temel mantığının devamı niteliğindeki Babek hareketidir. Yani kızılbaşlığın da islam ile Peygamber ve ya Hz.Ali ile alakası yoktur. Bu fazlası ile tafsilatlı bir konu ve 1200 yıllık bir tarihten bahsediyoruz, parçaları birleştirmek kolay bir iş değildir, zaman alacağı ise aşikardır.
Hatta bu konuda Abdülbaki Gölpınarlı;


--spoiler--
Kızılbaşlar Hurremiler'in ruhani torunlarndan başka birşey değillerdi
--spoiler--

demektedir. Yani bahsettiğimiz biçimi ile kızılbaş hareketi teolojik ve siyasi temelini islam'dan değil, Mani-Mazdek-Babek gibi anlayışlardan almıştı. Nitekim Safeviyye tarikatının sufist olması da bunu kanıtlar niteliktedir, ayrıca Anadolu Aleviliğinin de heterodoksi anlayışta olması da bunu kanıtlar niteliktedir.

Yazımın genel amacından ve temasından biraz saparak şu açıklamayı mühim görüyorum; genel olarak yazılarımda bir olgu hakkında bilgi verirken üstü kapalı olarak kavramları ortaya atıp devam etme taraftarı değilim, çünkü bu tip bir üslup ile kaleme alınan değerlendirmelerin faydalı olmadığı görüşündeyim. En basitinden kızılbaş hareketi ve geçmiş dönemdeki siyasi-teolojik referansından bahsettik. Bu bilgiyi verip siyasi-teolojik-tarihsel bir değerlendirme yapmadan, muhteviyatını açmadan konumuza devam ediyor olsak, ciddi şekilde karanlık noktalar geri de kalmış olacak ve yazımız sadece bir komplo teorisine dönmüş olacaktı. Bahsettiğimiz kavramların içeriğinin irdelenmesi asıl konudan sapıldığı izlenimi verse de, konunun anlam bütünlüğü açısından mühimdir, bu vesile ile bu ve diğer yazılarımdaki ayrıntı unsurlar konusunda okuyucu arkadaşlarımızın sabrına ve hoşgörüsüne sığınıyorum, çünkü yazılarımda bilgi vermeye çalıştığım unsurlar ile ayrıntılar arasında ciddi bir ilişki vardır. Çünkü derinliğine vakıf olamadığımız kavramların sürekli olarak üstü kapalı kalması, bilginin sıhhati açısından negatif bir durumdur. Kısaca kazuistik bir anlayışla ele aldığımız konulardaki tüm unsurlar, bilgi vermek istediğimiz alan ile doğrudan ilgilidir. Konumuza devam edebiliriz o halde;

Babek kimdir demiştik ve onun ''kızılbaş bir türk'' olmadığını açıklamıştık. Çünkü yanlışları ortadan kaldırmadan doğruları anlatabilmek mümkün olmuyor.
Yazımın başında Babek'i daha iyi anlamak için yaşadığı coğrafyayı ve coğrafyadaki siyasal yaşamı değerlendirmek gerekir demiştim, peki kimdir Babek? Babek'in vatanı, güney tarafından Erdebil ile Merend'e, doğu tarafından Hazar denizine, Şamahı ve Şirvan'a, kuzeyden Muğan Ovası ile Muğan ve Aras çayı sahiline, batıdan ise Culfa, Nahçıvan ve Merend bölgesine ulaşan bir bölgedir. Babek'in yaşadığı yer, Savalan dağının kuzey bölgesindeydi. Aryaniler iran'da üç büyük kavme bölünmüşler ve bir kısmı doğuda Horasan'da yerleşmeyi seçerek "Partileri" oluşturdular. Diğer bir kısmı kuzey-batıda yerleşmeye karar verip meşhur "Medler'i (Kürtler'in etkin olduğu devleti) oluşturdular. Üçüncü kısım da Fars Eyaleti etrafında, merkez ve güneyde kaldılar. Bunlar da "Parsiler" olarak isimlendirililer. Görüleceği üzere, Babek'in yaşadığı coğrafya Med imparatorluğunun içinde yer almaktadır.

Bu coğrafyanın başka bir önemi ise; islam karşıtı, islam'ı kabul etmeyen farklı ulus ve milliyetlerin yaşadığı coğrafyadır. Ancak bunun da bir nedeni vardır. Mezopotamya medeniyetler (Sümer, Akad, Babil, Asur) ve iran antik medeniyetleri bu alandadır. Bu coğrafyada yüksek kültür ve birikim söz konusudur ki bu tarihin en kaçınılmaz gerçeğidir. Kadim medeniyet Hint-iran; Hint-Avrupa coğrafyası... Bugün ki Avrupa'nın medeniyetinin temelinin atıldığı topraklar... Bir coğrafyanın geçmişi bugününü ve geleceğini okumak açısından ciddi şekilde önemlidir. Bu coğrafya olduğu gibi kadim medeniyetin izlerini taşıyan ve o doğrultuda bahsedildiği gibi dört büyük din Mehreizm, Zerdüştlük, Maniheizm ve Mazdekizm etkili olmuşlardır. Bu dinlerden özellikle Maniheizm güçlü bir felsefi alt yapıya sahipti. Milattan sonra 3. Yüzyılda iran'da Doğu Avrupa hristiyanlığı dahil olmak üzere ileri de islam'ı bile yani islam'ın belli orijin noktalarını bile etkileyecek olan akıllı bir adam yaşadı. Bu adam, bütün dinlerin aynı kaynaktan olduğunu, değmez ayrıntıları yüzünden bunca yıldır insanların boş yere birbirleri ile boğuştuklarını görerek bütün dinleri tek bir dinde toplamaya, bir çeşit dinler arası sentez yapmaya kalktı. Bu akıllı adamın Adı Mani'dir. O dönemlerde ise Aryan halklarında çok önemli bir din de Zerdüştlüktür. Zerdüştlük o dönemde ''kurumsallaşmış bir din'' olarak toplumda yer edinmiş ve bünyesinde var olan toplulukları bu yolla sömüren bir yapıydı. Sonraki süreçte de Mazdek'in hareketi benzer bir sosyolojik durumun varlığından dolayı Sasaniler döneminde ortaya çıkacaktır, islam sonrası dönemde ise Babek.

Oysa başlangıçta Zerdüşt'ün dininde, kamuculuk, bir tür ilkel sosyalist anlayış egemen olmuştur. Sasaniler döneminde devlet dini olarak kabul edilen Zerdüştlük alışagelmiş olağan bir din olmayıp iyilik-kötülük, aydınlık-karanlık düalizmini bir sistem dahilinde empoze edilmiştir. Toprağın en önemli üretim aracı olarak sayıldığı bu dönemde Zerdüşt dininde hayvanlara iyi bakılması, toprağın iyi sürülmesi gerektiği belirtilmiştir. Sonra aynı coğrafyada Mazdek'in kurucusu olduğu Mazdekçilik de yine ilkel komünist bir model önermiş, militan ve sosyal-reformist kişiliği ile de islam'ın hedefi olmuştur. Ayrıca mazdek isyanı da babek hareketini anlayabilmemiz açısından önemlidir, öncelikle mazdek isyanını ve Mazdek'i tanıyalım;

(bkz: mazdek isyanı/#20410420)

Çünkü Babek'i ve hareketini anlayabilmek için öncelikle Mazdek'i tanımak gerekir, Mazdek'i tanımak içinde Mani'yi.

Mazdek için ünlü islam Tarihçisi Taberi;

--spoiler--
Daha Muhammed Mehdi zamanında o taife zuhur etti ki onlara zenadıka (Zındık ) derler. islam dinini inkar ederler ve ahkam-şeriata itikadları yoktur. Ez cümle bütün milletler içinde bunların mezhebinden daha necis ve murdar mezheb yoktu. Allah Teala hazretlerini ve Peygamber Aleyhisselam'ı inkar edip derler ki; bu cihanın evveli yoktur ve sonu da yoktur. Ve olacak da değildir. insan ve hayvanlar da ot gibi bitip ot gibi yok olurlar. Bunların hallerini kimse bilmez ki nereden gelirler ve nereye giderler. Ölenler tekrar dirilmez ve dünyadan başka yerde bir şey olmaz. Bu dünyada olanı biteni ay ve güneş bitirir ve yine onlar olgunlaştırır…(Ebu Cafer, Tarihi Taberi Tercemesi)
--spoiler--

demiştir.

Mazdek'in o dönemin koşulları nedeniyle savaşlara neden olan mal, mülk ve kadınlar için kamuculuk tezini savunmuş, Müslümanlar ise bu durumu; haram ve helal mefhumlarını tanımadıklarını, mal ve kadın ortaklığını savunduklarını, Mazdek ve taraftarlarının nihai hedeflerinin lezzet ve zevk olduğunu, bu yüzden mal ve kadın ortaklığını savunduklarını taraftarlarına yayarak gelişen kamuculuk, anlayışına karşı durmaya çalışmışlardır. Nitekim bu anlayışın süregeldiğini çok uzağa gitmeden de görebilir ve teyit edebiliriz. Haluk Kırcı'nın ''Zamanı Süzerken'' adlı eseri 12 Eylül 1980 askeri darbesine giden süreçte komünizm karşıtı propagandalardan birininde ''bel altı'' denecek şekilde yürütüldüğünü açıkça ortada ortaya koymaktadır. Mesela kitapta Halık Kırcı'nın bahsettiği şekilde geçen bir ifade şudur; ve Haluk Kırcı bu tip propagandaların o dönemde ciddi şekilde topluma pompalandığını yazmaktadır, bir örnek;

--spoiler--
komünizmde her şey ortakmış, hatta karılar bile
--spoiler--

Mazdek'e yapıldığı gibi ''sefahat ve zevk düşkünlüğü'' isnadı üzerinden bir propagandanın aynısı. Tarih tekerrürden ibarettir görüşüne her zaman katılmışımdır. Gördüğünüz gibi kendi topraklarımızdaki bu algı binlerce yıl öncesinde bile aynı formatta kullanılagelmiştir. insanoğlu hiçbir zaman değişmemiş ve değişmeyecektir, değişmediğinin kanıtı da Haluk Kırcı'nın kitabı ile Taberi'nin eserinden yaptığımız alıntıdır. iki zaman, iki mekan, farklı anlayışlar, hatta farklı inançlar; ancak yöntem aynı...

Ancak Mazdek'in de sonu her yenilikçi ve kamu anlayışına sahip kişilerin sonu ile aynı olmuştur. Bir kireç kuyusuna atılarak feci şekilde öldürülmüştür. Media bölgesinde egemen olan dini ve siyasal durum açıkladıktan sonra Babek öncesi islam'ın durumunu da kısaca belirtirsek; islam'ın bir devlet modeli olarak kendini kabul ettirmesi kolay olmamıştır. Kuzeye doğru bir türlü açılamayan islam devleti, karşısında tüm gücünü yitirmiş Sasani imparatorluğunu (o dönem Mezopotamya'nın kuzeyini ve iran'ın tamamını içine alan coğrafya) islam'ın önünde engel görülmüştür. Bu bölgenin halkları Kürtler, Farslar, Ermeniler islam'ın devlet modeline karşı duruyor, ısrarla direniyorlardı. Ancak bu direniş 641 yılının sonu 642 yılının başında kısmen kırılmasıyla Arap/islam orduları bu coğrafyayı ele geçirmeye başlamışlardır. Ele geçen coğrafyalarda islam devletinin adam başı vergi, şeriat hukuk sistemi halklar için tam anlamı ile yaşanmaz bir süreci dayatmıştır. Daha da önemli olanı geçmişte kendi içindeki arap unsurlar dahil olmak üzere arapları genel olarak aşağılamaktan geri durmayan ''yüksek aryan medeniyeti'' başlayan arap hegemonyası karşısında dini, siyasi ve sosyal olarak ciddi travmalar yaşamıştır. Bu travmaların sonucunda da özellikle Abbasiler dönemindeki isyanlar baş göstermiştir. Kadim medeniyet iran ve Firdevsi'nin tabiri ile ''deve sütü içip çekirge yiyen arabın'' o kadim medeniyete olan tahakkümü ve toplumsal tabandaki patolojik travması sonucu oluşan sosyal çalkantılar; ve bu çalkantılar ''islami'' perdeye bürünmesi parçaları birleştirebilmemiz açısından mühim bir noktadır.

Nitekim korunma amaçlı takiyyeler farklı inançtan insan gurupları üzerinde ruhsal çöküntülere, sonuçta da ruhi şekillenmelere neden olmuştur. Bu ruhi şekillenmenin sonucu halklar istemedikleri motifleri kazanmış, bu motifler ( özellikle Ehlibeyt sevgisi ve Ali taraftarlığı kisvesi) özgürleşmelerini engellemiştir. Açıkça karşı çıkamadıkları islam dini tarafından sürekli olarak baskı altında tutulmuşlardır.

Irkçı Arap siyaseti, Emeviler'in halkların başkaldırısı nedeniyle, yerini yeni bir islam devleti olan Abbasilere bırakmıştır. Halkların umut bağladığı bu devlet anlayışının da Emeviler devletinden farklı olmadığı süreç içerisinde görülmüştür. Aryan Halkları, Emeviler devletine karşı muhalif olmalarından dolayı Ehlibeyt soyundan gelenler üzerinden teolojiler geliştirmiş, bu nazariyeyi kullanarak toplumsal kitle hareketleri oluşturmuştur. Nitekim Ebu Müslim El Horasani hareketi de Ehlibeyt kültü söylemi etrafında ortaya çıkmış, ancak bırakın Ehlibeytin hakkını savunmayı, islami bir referansı olan bir hareket dahi değildir . Nitekim ''Eehlibeyt ve Ali Şialığı'' söylemi üzerinden kurgulanan teoloji bunun açık göstergedir. Bu söylem belli oranda ehlibeytten olanların canına dahi mal olmuştur. Yani kısaca Ehlibeyt söylemi tüm zamanlarda olduğu gibi manüpile edilmiş, kullanılmıştır. Aryan halklarının Ali ya da Huseyn'le herhangi bir samimi bağı olduğunu söylemek gayet güç.

Babek hareketine safha safha geliyoruz; Ebu Müslim'i Horasani, Emeviler'e karşı savaşta bir sembol durumuna gelmiştir. Ezilen horlanan halkları bir araya toplayarak, Emeviler iktidarının yıkılmasını sağlamıştır. Tabi ki bunu yine ''Ehlibeyt'' kültünü kullanarak yapmıştır, tarihin sonraki süreçlerinde yapıldığı gibi.
Bu olay gelecekteki birçok ayaklanmanın başlangıcı da olacaktır. islam'ı kabul etmiş gibi görünen ancak korunma amaçlı takiyyede bulunan halklar her an bir isyan için hazır beklemişlerdir. Bu guruplar içinde eski Aryan dinleri olan Mazdekizm, Zerdüştlük ve Maniheizm'i savunanların yanında, islam'a karşı doğrudan karşı çıkanlarda vardı. Ebu Müslim'in öldürülmesi, yüzünü gizleyen ve örtüsü düşen Abbasi devletine karşı başkaldırılarda bir kıvılcıma dönüşmüştür. Başta Sicistan'da, Horasan'da ve Deylem bölgesinde başkaldırılarda bulunmuşlardır.
Bundan sonraki tüm süreçlerde Babek'e kadar olan süreçte bu başkaldırıların toplum adına Müslümanlar tarafından Hürremiye adı verilmiştir. islam karşıtı hareketlere bu dönemde Hürremiye adının verilmesinin nedeni, karşı duruşun ve talebin kamucu niteliği ile ilgili olmakla beraber "Her türlü zevki mübah" gören ve küçük düşürme gayesi ile Farsça'da hoş, güzel, zevke uygun anlamına gelen Hürremiye adının kullanılmasının Müslümanlar tarafından Hurremi şehvetlere uyan ve bunları helal edinen anlamındadır. Hurremi kelimesi hoş anlamındaki kelimeden türetilmiştir. Çünkü bu mezhep her şeyi hoş ve mübah karşılamıştır. Hürremi hareketinin ve devamı niteliğindeki yapılarda ibaha anlayışının var olduğunu söylemek doğru olacaktır. Nitekim içkiyi ve diğer haramları mubah saymışlardır. Sonraki süreçte ise tasavvufi perdeye bürünmüş hareketlerdeki ibahi anlayış, temelini de bu hareketlerin teolojik varsayımlarından almıştır, özellikle osmanlı kuruluş ve yükselme dönemlerinde anadolu'da var olan heterodoks yapılar bu sınıfa dahildir.
Tarihçiler bu hareketin nitelik olarak ilk kez Sinbad önderliğinde başladığını, Rey, Taberistan ve Kuhistan bölgelerinde etkili olduğunu, Sinbad'ın katledilmesi ile duraklama yaşadığını belirtmişlerdir.

Peki bu kadar karmaşa içerisindeki durumların sonucu olan Babek kimdir? islam'ın kurucusu Hz. Muhammed'in ölümü ile başlayan islam karşıtı ayaklanmaların en önemlisi Hürremiyye ayaklanması ve ayaklanmanın önderi Babek'tir. Bu hareketin, emevi ve abbasiler dönemindeki ırkçı islam devlet modeline ilk karşı duruşu, önerdiği düzen ve devlet biçimi Ortaçağ'ın aydınlanmasına çok büyük katkısı olduğu tartışmasız bir gerçektir. Bu hareketlerin genel olarak anlatmaya çalıştığımız gibi ezilmişlik duygusundan can bulduğunu söylemek daha doğru olacaktır. Evet ciddi bir arap hegemonyasının başladığı doğrudur. Bunun yanında kadim aryan kültürünün araplar tarafından ayaklar altına alınmış olmasının verdiği hınç ve bu doğrultuda kurgulanan teolojiler ile bu hareketlerin ilişkisi de gözden kaçırılmaması gereken bir durumdur. Amaç, islam'a direnmektir, orijin budur bu hareketlerin mantığında.

Babek'in ordusu Kürt, Fars Ermeni halklarından oluşmakta idi. Eşitlikçi birleşik bir toplum modelini öneren Babek, islam'ın en azılı düşmanı ilan edilmiştir. Babek'in bilinen en iyi ''gerilla'' komutanı olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

--spoiler--
Babek Haremi derler bir kafir zındık mezhebine yakın bir mezhep icat etti. Haram ve helal ona göre müsavi idi. Şarap içmeyi ve zina etmeyi ve bir kişinin zulüm ile malını almayı reva görürdü. Müslümanlardan birçok devletsiz onun mezhebini ihtiyar ettiler. Ve çok memleketleri harap ettiler. Ve Ermeniye dağlarında muhkem bir sarp kalesi vardı. Fakat sarp bir dereden yolu vardı. Çok sarp derbentler ve dağlardan geçilirdi.(Taberi)
--spoiler--

şeklinde kayda düşülen Babek, islam'ın üzerindeki etkisi konusunda bizlere fikir vermektedir. Nitekim çok kanlı ve zorlu biçimde süren 23 yıldan bahsediyoruz.
Kısaca Babek Halife Me'mun ve Mu'tesim devrinde (813-842), Azerbaycan'da, dini-siyasi bir mahiyeti haiz bulunan ve takriben çeyrek asır sürecek, islam dünyası için ciddi bir tehlike teşkil eden Hürremi hareketinin başıdır. iran'da Sasaniler devrinden beri takibata uğrayan Mazdek taraftarlarının Komünizm mahiyetindeki hareketleri, islam egemenliği sonra da türlü adlar altında zuhur etti. Babek isyanı, islam alemi için teşkil ettiği tehlike bakımından, bunların en ehemmiyetlisi denebilir.

Babasız büyüyen ve çobanlık yapan Babek daha sonra Yezidi bir aile olan Şabl ibn Mengi Ezdi'nin yanında 18 yaşına kadar kalmıştır. Cavidan adında, bölgede etkin olan bir kişi tarafından, hizmetçisi olarak alınarak Bezz dağında bulunan yerleşim alanına götürülmüştür. Mazdek’in katledilmesinden sonra eşi Hürrem bu mücadeleyi yüklenmiştir. Tarih kayıtları ataerkil egemenlerin yazıcılarına kaldığından dolayı Hürrem hakkında pek fazla bilgiye rastlanmaz ve adeta yok sayılır. Hürrem’den beş yüz yıl sonra yaşamış olan Nizamülmülk ve kimi tarihçiler dönemlerine ulaşabilen birkaç bilgi kırıntısını aktarmış olsalar da, bir büyük gerçeğin aydınlanmasında önemli bir rol oynamışlardır. Sonraki hareketlerin özelliklerinden de anlaşılmaktadır ki, Mazdekizm Hürrem tarafından sürdürülmüş ve daha sonra Hürremizm adını alacak olan harekete de kaynaklık yapmıştır. Hürremizm, kökenleri Zerdüşti özellikle Maniheist felsefeye dayanan komünalist bir mücadele çizgisidir.

Hürrem Sasani katliamından sonra Rey şehrine giderek burada Mazdek’in katliamdan kurtulan birkaç yoldaşı tarafından düşüncelerinin yayılmasını örgütlemiştir. Cavidan öldürülünce karısı taraftarlarına Cavidan’ın ruhu Babek’te yaşıyor diyerek Babek’in öncülüğünü kabul ettirmiştir. Burada karşımıza hulul nazariyesi çıkmaktadır. Çünkü bu nazariye islam akidesine ciddi şekilde sokuşturulmuştur hiçbir şekilde Kur'an' bir temeli olmadığı halde. Özellikle bu nazariye şii-alevi kültürde ''ricat inancı'' ya da bektaşilikteki ''dona girme'' olarak karşımıza çıkmaktadır. islam'ın taifelerinin bugününü anlamak için dününü bilmek önemlidir. Yeri geldikçe bu ve bu tipteki ''islami'' perdeye sokulmuş inançları tartışacağız, yeri gelmiş iken kısaca bu ''hulul nazariyesi'' hakkında bilgi sahibi olmak da fayda vardır. Konumuza dönelim;

Cavidan'ın ölümünden sonra karısı Babek'i hareketin başına geçirir ve hareket tekrardan canlanır ilginç olan kısım ise hareket bir kadının ismiyle anılır ve Hürremiye ya da Hürremid-din denilir; hatta Nizamülmülk Siyasetname adlı kitabında hadiseyi şöyle nakletmiştir;

--spoiler--
Mazdek, mal insanlar arasında ortaktır, diyordu. Çünkü insanlar, tanrının kulları ve Âdemin çocuklarıdır. Her biri ihtiyacına göre yekdiğerinin malını kullanmalı ve hiç kimse bu haktan yoksun kalmamalıdır. Herkes malca eşit olmalıdır. Mazdekin bu sözleri üzerine herkes malını ortaklığa koymuştu... Mazdek öldürüldükten sonra karısı Hürrem Binti Qade, iki adamıyla birlikte Medayin'den kaçtı. Rey kasabasına giderek halkı kocasının yoluna çağırdı. Peşine takılanlara Hurrem Din adı verildi... Hurrem Dinliler her yana dağıldılar ve her kentte başka bir ad aldılar ve her yerde de sürekli olarak baş kaldırdılar. Batıniler onlarla beraber oldu, çünkü her iki mezhebin aslı birdir.
--spoiler--

alıntıdaki son cümle gayet önemlidir. Taşları yerine oturtup islam'ın içindeki akidelerin özellikle batıni hareketlerin serüvenini anlamamız açısından.

Dikkat ederseniz öncelikli olarak Mazdek'in karısı Hürrem Mazdek'in öldürülmesinden sonra hareketin öncülüğünü yapıyor, sonrasında ise Hürremiler lideri Cavidan'ın öldürülmesinin ardından yine Cavidan'ın karısı tarafından Babek başa getirilmiştir. ilginç bir biçimde kadın öncülüğündeki hatta bel kemiği durumundaki hareketin işleyişine rağmen kadınlar neden yok sayılmıştır? Her ne kadar Hürrem kasabasından yapılan çıkış veya Hürrem’in anlamı olan hoş sözcüğünden dolayı hoş, iyi, güzel din anlamlarında Hürremizmin kullanıldığı iddia edilse de bunların Mazdek’in eşi ve yoldaşı Hürrem’den bağımsız olması düşünülemez. Nasıl olur da bir kadın imparatorluklar karşısında görkemli direnişlerin öncülüğünü yapabilir? Bu düşünce egemenlerin en büyük korkulu rüyası iken kadını, Ana Hürrem’i yok saymaları anlaşılır bir husus olmaktadır. Hürrem burada bir simge olarak düşünülse bile neolitiğin ve Zerdüşti geleneğin islamiyet öncesi son kadın isyanı olmaktadır. Kaldı ki Mazdekizmin ve daha sonra gelişecek olan Hürremi hareketlerin kadın eşitliği ve özgürlüğüne yaptıkları vurgu, Hürrem’in sadece bir simge değil tarihi bir karakter olduğunu göstermektedir. Çünkü bu düşünceler kadın iradesi ve mücadelesi olmadan kendiliğinden hasıl olabilecek düşünceler olmaması gerekir.

Ancak Dönem, kadının toplum içerisindeki belirleyici gücünü çoktan yitirdiği bir dönemdir. Ataerkillik hükmünü icra etmektedir arap hegemonyasının başlamasıyla, dikakt buyrun! islam değil, arap hegemonyası. Çünkü ataerkil uygulama islam öncesi cahiliye döneminde çok sert şekilde görülmektedir.
Kadın gölgede, yitik ve kimliksiz kalmaya mahkum edilmek istenirken buna karşı derinden bir başkaldırı dalgası gelişmektedir. Ancak mezopotamya’da kadın, iradesini tümden yitirmemiştir. Eşitlik ve özgürlük arayışı sürmektedir. Burada kadının yöntemi dönemin koşulları gereği, açıkça kadın kimliğiyle ortaya çıkıp öncülük yapmak yerine dolaylı olarak derinden bir isyanı örmektir. Mazdek’in, Cavidan’ın ve Babek’in yanındaki kadın duruşu toplum açısından hayati bir semboldür. Ana tanrıça özelliğinin karakteristiği burada kendisini dolaylı olarak yansıtmaktadır denebilir, nitekim Hint dinlerindeki kadın tanrıçalar, arap paganizmindeki ''Allah'ın kızları'' olarak addedilen Lat, Menat, Uzza gibi kadınsı figürler bu gerçeği yansıtmaktadır. Kısaca Mazdek ve Babek hareketlerindeki kadının rolü ve önemi kaçınılmazdır. Toplum kadının duruşuna bakarak direnişi ve öncülerini onaylamıştır. Bu çok önemli bir husustur.

Babek hareketi ortaya çıkmadan yani daha Emeviler döneminde de Hürremi hareketlere rastlamak mümkündür. Çünkü Mazdek'in açtığı yol toplumun hafızasında ciddi kalıntılar bırakmış ve Mazdek'in hareketinin sonrasındaki bel kemiği olan Hürrem'in adı ile özdeşleşmiş ve Hürremiler adını almıştır.
Mesela Hidaş adı öne çıkmıştır. Direniş merkezi olarak da Horasan adı öne çıkmıştır. 725 yılından sonra Emevi karşıtlığını örgütlemek üzere Abbasiler tarafından Horasan’a gönderilen Hidaş lakaplı Ammar Bin Yezid’in Hürremizmi benimsediği ortaya çıkınca kentin valisi tarafından katledilmiştir. Ondan sonra da irili ufaklı birçok Hürremi isyan yaşanmıştır. Hürremizm komünalist özgürlükçü bir mücadele çizgisi olarak yüzlerce yıl varlığını sürdürmüştür. Emevi devletinin yıkılışı ve Abbasi devletinin kuruluşunda en önemli rolü oynayan Ebu Müslim Horasani’nin 753-4 tarihinde öldürülmesi ve taraftarlarının katliamdan geçirilmesinden sonra, 800’lü yılların ilk çeyreğinde Hürremiler Babek direnişiyle adlarını tüm dünyaya duyurmuşlardır.

Mazdekçiliğin bir devamı olan Hürremizm hareketinin gücünün zirvesine ulaşması Babek döneminde gerçekleşmiştir. Babek Zerdüşti bir Kürttür. Babek’in babası Savalan dağında soyguncuların saldırısında öldürülünce, annesi başkalarına sütanneliği yaparak geçimlerini sağlar ve Babek’i bu sayede büyütür. Babek on yaşından sonra annesinden ayrılarak Tebriz bölgesinde çobanlık yapar ve sekiz yıl sonra köyüne, annesinin yanına döner. Mimed bölgesindeki Bilalabad köyünde yaşamaktadırlar. Bu sıralarda Hürremiler tekrar tarih sahnesine çıkmışlardır. 808 yılında Azerbaycan’ın Bezz bölgesinde bir isyan başlatmış olan Hürremi hareketin başında Cavidan bin Sehl bulunmaktadır. Cavidan’ın ölümünden sonra eşi Babek’in Hürremi hareketin başına geçmesini sağlamıştır. Hürremileri toplayıp Cavidan’ın vasiyeti olarak şu sözlerle dile getirmiştir;

--spoiler--
Genç Babek, ölen Cavidan’ın kutsal ruhunu taşıyor. Babek bundan böyle topluluğun önderi olacak… Mazdek’in dinini yeniden ihya edecek. Babek sayesinde en düşkünümüz bile azizler gibi olacak, çaresizliğiniz son bulacak
--spoiler--

yukarıda da bahsettiğimiz gibi hulul nazariyesini Babek'in Cavidan'ın yerine geçmesinde ve sonrasındaki islami perde altında cereyan eden batıni hareketlerde görebiliyoruz.

Ardından Hürremiler Babek’i yeni liderleri olarak kabul etmiş ve kabul için daha önceki liderlere yapıldığı gibi geleneksel kabul törenini gerçekleştirmişlerdir. Topluluğun geleneklerine göre de Cavidan’ın eşi Babek’le evlenmiştir.
Babek hareketin güçlendirilmesi için gerekli tüm hazırlıkları yapar ve 816 yılında Bezz bölgesinde programının tebliğlerine başlar. Programı en sade haliyle eşitlikçi, ortakçı bir yaşam kurmaktır. Bu yaşamı korumak için bir nevi kurtarılmış alanlar yaratmanın mücadelesini başlatmıştır. Bunun üzerine Halife Memun ordusunu harekete geçirir.

Bu ilk saldırıda Babek güçleri zorlanır ve geri çekilmek zorunda kalır. Erdebil ve Zencan arasındaki kaleleri ele geçer ve halkı katliamdan geçirilir. Bundan sonra Halife Memun Bağdat’a döner. Babek gücünü toplayınca Halifenin Hürremileri bitirme görevi verdiği Ermeniye ve Azerbaycan valisi Yahha ibn-Maaz’ı 820’de yenilgiye uğratır. Ardından gelen vali isa ibn-Muhammed’de bir yıl sonra yenilince Ali ibn-Sadaka bu görevi üstlenir. O da yenilince Memun bu kez Ahmet ibn-Cüneyt’i gönderir. Fakat Babek bu valiyi yenilgiye uğrattığı gibi esir alınca korkudan bu bölgeye kimse vali olmak istemez. Halife rüşvet olarak Musul’u da vererek 826 yılında Muhammed ibn-Tusi’yi Babek’le savaşmaya ikna edebilmiştir. Ancak Muhammed ibn-Tusi’nin sonu da farklı olmamış, hatta savaş meydanında canından olmuştur. Ondan sonra gelen Ali ibn-Hişam ise Babek’le savaşmayı göze alamayınca Halife ondan şüphelenmiş, Hürremilere katılabileceği korkusuyla 833’te Hişam’ı öldürtmüştür.

Aynı yıl Hürremilerin başka bir kolu da Ali Mazdek öncülüğünde isfahan’da ayaklanma başlatmış ve Babek’le birleşmek üzere Azerbaycan’a doğru ilerlemiştir. Bu sırada Halifenin orduları ishak ibn-ibrahim ibn Museb komutasında Hürremilere saldırır ve yaşanan çatışmalarda her iki taraf da ağır kayıplar verip yenişemezler. Hürremilerin Hamedan kolu zorlandığı için Bizans topraklarına geçmek durumunda kalır. Ali Mazdek ise on bin kişilik gücüyle isfahan’a döner. 833 yılı zorlu savaşların yılı olsa da Halife Memun bir sonuç elde edemeden ölür. Yerine Mutasım geçer.
Halifenin görevlendirdiği valiler Hürremilerle savaşta kaynaklarını kendileri bulmak zorundaydı ve bu nedenle de valisi oldukları bölge halkını vergilerle eziyor, talan seferleriyle, katliamlarla halkı canından bezdiriyorlardı. Halk üzerindeki baskı arttıkça Babek’in saflarına katılım da artmıştır. Bölgede ezilen birçok halk bu isyana katılmış ve Halifeliği ciddi olarak sarsmıştır. Babek genellikle Bezz karargâhından savaşları yönetse de birçok savaşa bizzat katılmıştır. Mücadeleyi yürüttüğü coğrafyanın niteliği ve kayıtlara düşen savaş sahnelerinden anlaşılmaktadır ki, özellikle dağlık araziyi iyi kullanarak yer yer pusu, sızma, baskın gibi gerilla tarzları ile başarılar elde etmiştir. Abbasi zulmünden bıkan Kürtler, Türkmenler, Farslar, Bedeviler, Ermeniler ve Gürcüler tarafından desteklenen Babek esas gücünü de buradan alarak savaşların galibi olmayı başarmıştır.

Babek o dönemde ciddi şekilde taraftar toplamış güçlü bir harekettir.
Mutasım iktidara geldikten sonra 835’te Babek’e karşı sarayındaki Türk komutan Afşin’i hazırlar. Afşin Mısır’daki bir halk ayaklanmasını bastırmıştır. Halife öncekilerden farklı olarak her türlü maddi ihtiyacını ve sürekli takviyelerle asker desteğini karşılayıp Bezz üzerine gönderir.
Savaş birçok cephede yürür ve üç yıl boyunca sürer. Afşin orduları yenildikçe Halife destek gönderir ve en son Bezz kalesini kuşatmaya almayı başarırlar. Kuşatma karşısında Babek kent halkının savaş bölgesi dışına çıkması için anlaşma önerir. Afşin bunu reddedip üstelik Halifeden bir af belgesi isteyip ardından teslim olursa ancak o zaman bağışlanacağını söyler. Babek’in yanıtı kimsenin affına ihtiyacının olmadığı şeklinde olur ve bir yarma hareketiyle kuşatmayı aşıp Ermeni topraklarına doğru yol alır. Kaledeki halk -Müslümanlığı kabul edenler hariç-kılıçtan geçirilir.
Ermeni emirlerinden Sehl ibn-Sumbat, yanına sığınmış olan Babek’e ihanet eder. Babek Bizans topraklarına geçip gücünü toparlamak isterken onu oyalayıp bir komployla, yanındaki yoldaşlarıyla birlikte Abbasilere teslim eder.

Sonuçta dost bildiğinden gelen ihanet Babek’i Samarra meydanına kadar getirmiştir ve Babek'in sonunu getiren ve asıl adı Hayder bin Kâvus olan ancak tarihte Afşın olarak bilinen türk komutandır. Tabi sonraki süreçte de kendisi de feci şekilde öldürülmekten kurtulamamıştır hem de Abbasi yönetimi tarafından. Babek kızılbaş ve türk'tü diyen arkadaşlarımız bunu göz önüne almalıdırlar.
Samarra’da ölüme giderken bile Babek’in sergilediği tutum tek başına insanlığa bahşedilmiş çok büyük bir onur ve direniş mirası olmuştur, devrimci ruh açısından. Af dilerse kurtulacağını söyleyen Halifeye karşı ölürken de diz çökmemiştir. Said Nefisi Babek’i anlattığı kitabında bu son anları şöyle aktarır;

--spoiler--
Babek, Mutesim'in yanına geldiğinde, Mutesim ona şöyle demiş:

-Ey Babek, sen öyle bir şey yaptın ki, hiç kimse böyle bir şey yapmamıştır. Şimdi de hiç kimsenin tahammül edemeyeceği kadar tahammül etmelisin. Babek de;

-''Yakında benim tahammülümü görürsün'' demiş.

Mutesim: ''Bunun iki elini benim gözümün önünde kesin'' diye emir verdi.

Mutesim onun ellerinin ve ayaklarının kesilmesini emretti. Onun bir elini kestiklerinde, öteki elini kana batırıp yüzüne sürdü ve yüzünü gözünü kanlı kıpkırmızı yaptı. Mutesim;

-''Ey it bu ne iştir?'' diye sordu.

Babek şöyle dedi;

- ''insanların yüzü, bedenlerindeki kan nedeniyle kırmızı oluyor. Kan bedenden akıp gittiğinde, yüz sararır. Bedenimden kan akıp gittiği zaman halk, 'yüzünün rengi korkudan sararmıştır' demesin diye yüzümü kana boyadım.'' der.
--spoiler--

ve Said Nefisi aktarmaya devam eder;

--spoiler--
Ona acı çektirmek amacıyla Mutesim, cellad kılıcı onun iki alt kaburgasının arasından yüreğine sokmasını emretti. Bunu yaptıktan sonra, Mutesim'in emri üzerine onun dilini kestiler, onun vücudunu darağacına astılar. Başını Bağdat'a götürüp, köprü üzerinde bir ağaca taktılar. Sonra aynı başı, Horasan'ın kent ve kasabalarında dolaştırdılar. Nedeni ise şuydu ki; o, halkın yüreğinde kök salmış büyük bir nüfuza sahipti.
--spoiler--

şeklinde açıklamıştır.

Sonuç olarak;

ilkel-komünal yaşamın hemen arkasından gelen ve hala süren insanlık yaşam sürecimizin tamamı, "sınıf savaşımı" tarihine göz atacak olursak seküler olmayan, belli bir teolojik temeli bulunan (Maniheizm ve Mazdekizm) Babek El Hürremi hareketi tek bir çerçeveden ele alınabilecek bir husus değildir.

Başlangıç olarak fazlaca uzun olarak ele almak durumunda kaldığım Babek hareketini daha tafsilatlı, özellikle teolojik olarak ele alacağız başka bir yazımızda. Tartışmasız bir gerçek vardır o da şudur ki; şu ve ya bu şekilde Babek ve hareketi neredeyse mazdek isyanını da geri de bırakmıştır etki alanı ve islami fırkaların bazılarındaki teolojik etkileri bakımından.
okuyamadım kardeş, durumumuz yoktu.

(bkz: bir üstteki entry)
Okuyamadım kardeş, durumumuz yoktu.

(bkz: iki üstteki entry)
çok çektirmiş çok. halife bizans'ı bırakıp bu abimizin üstüne yürümüş. aslında kendi de yürümemiş, türk komutanı salmış üstüne. bizim garip milletimiz, katledile, öldürüle girse de islama, hep araptan çok savunmuş halifeyi. aybek almış babeği vermiş halifeye. halife ne yapmış? ilk önce bir bileğini, sonra ötekini kestirmiş baş celladına. sonra ayak bileklerini. sonra karnını yarıp içine koymuş bu uzuvları. sonra başını kesip iran'da azerbaycan'da gezdirmiş ibret için. kazığa oturtup dolaştırmış naaşı caddelerde. sonra ne olmuş? kraldan çok kralcı olmayanlar, arap kültürüyle beyni yıkanmamışlar sahip çıkmaya başlamışlar. ilk azeriler sahiplenmiş babeği. sonra iran'daki fars milliyetçileri. babek kutlamalarına katılanlar kafirdir denmiş tabi hemen. yetmiş mi? hayır. kafir, el ayak kesip, naaşa saygısızlık yapandır it! demiş, bu insanlar. babeğin 20 sene savunduğu, savaştığı kalesinde toplanmışlar her sene. hala da devam etmekteymiş bu olay. islamın emperyal kültür anlayışının baş düşmanı olmuş. darısı talkan'ı unutturmayan, halifenin her dönemki yıkıcı politikalarını gören, arap ihanetini hatırlayan türklerin başına.
(bkz: gök girsin kızıl çıksın)
tarihte davasına düşkünlüğü ile, sarsılmaz inancı ve karakteri ile kendine hayran bıraktıran nadir kişilerdendir.

(bkz: babek/#20412538)

bayağı uzun bir açıklama oldu ancak babek'i tanımanızı tavsiye ederim.
işin garip yanı bu cengaveri abbasi halifesinin önüne atan yine türk bir komutandır. 25 yıl abbasilere kök söktüren bu kahramanı bir türk'ün enselemiş olması gurur verici olmakla birlikte davasına bu kadar sadık birinin katledilmiş olması da üzücüdür.
Kolları kesilirken, yüzünün sarardığı belli olmasın diye kanıyla yüzünü boyayan Ulu Kağan. yüzbinlerce arabın celladı. Türk yiğitlerini size köle etmem diyen Başbuğ Babek, Abbasi devletinin yıkılmasında başrol oynamış Azerbaycan ve Türkistan'a arap sokmayacağına and içmiştir.
Kendisine "başbuğ" denilen fars milliyetçisi. * yahu kusura bakmayın ancak bu tarihi karakter ağır bir fars milliyetçisidir ve farsların arap egemenliğine girmemesi için mücadele etmiştir başkada bir mevzusu yoktur. Ermeni kralına sığınan bir adama nasıl olur da "başbuğ" denilir anlamış değilim. insan gerçekten hayret ediyor...