bugün

istanbul içinde aceleniz varsa tam bir ızdırap haline gelen olay.
ozellikle yagmurlu bir havada, bos yollarda yapildiginda pek zevkli olan eylem.
kendimizi bir playstation karekteri gibi hissedip, havalara girmemize neden olan eylem.

(bkz: beni heyecanlandırıyorsun)
(bkz: sana hastayım)
dünyanın en güzel zevklerinden birisi olan eylem.
şehir içinden çok şehir dışına yapılan yolculuklarda haz alınan eylemdir. bir nevi terapi gibidir. hele de yalnızsanız. en sevdiğiniz şarkılar eşliğinde farklı şehirlerden, farklı hayatların yanından geçerken aynı zamanda kendi içinize doğru da bir yolculuk yaparsınız.
trafikte sürmek* her ne kadar ustalık ve taş gibi bir sinir sistemi istese de, uzun yoldaki zevki ayrı olan aktivite. ve bir kere sürüldü mü, bağımlısı olmamak içten değil.
otomatik vites kullanıyorsanız çok daha kolay yapabileceğiniz, manual kullanıyorsanız çok fena zevk alabileceğiniz, altınız da güzel de bir araba varsa sigaranızı yakıp sevdiğiniz müzikleri açarak uçuşan sigara dumanları ve geride kalan yollar arasında hayatınızın en zevkli anlarını yaşayabileceğiniz eylem. ah bir de ehliyetim olsa... ben de tadabilsem şu zevki...
belirli bir müddet sonra hayatınızın normal bir aktivitesine dönüşüp çok sıkılmaya başladığınız eylem.
kullanamadığınız günlerde içten içten tez vakitte gerçekleştirilebilmesi için dua edilen, öğrenmesi ter döktüren, göz el kol ayak derken tüm uzuvları kullanma işi etkinlik. *
menapoz sonrası kadınların yapmaması gereken eylem. menapoz öncesi de yapmaması gerekenler bol miktar da mevcuttur.
istanbul'da yapılacak en zor işlerden biridir. siz her ne kadar iyi araba kullansanız da karşınızdaki insan hoşnut olmaz. kırmızı ışık yanar, arkadaki adam kırmızı ışıkta geçmeniz için kornaya basar. adama, kırmızı ışığın yandığını gösterirsiniz, adam size "boşver" der. yeşil ışık yandığı anda, arkanızdakiler kornaya basarlar. hatta yeşil yanmadan da basarlar.

gişelerde dakikalarca beklersiniz, aradan bir araba gelir ve sıraya girmeye çalışır. siz yol vermek istemeseniz bile o adam bir yolunu bulup oraya girer. sonra da utanmadan teşekkür eder gibi el kol hareketi yapar. ne için teşekkür ediyor acaba? beni ve sırada bekleyen diğer kişileri enayi yerine koyduğu için!

trafik kapalıyken arkadan bir ambulans, sirenleri çalarak gelir, yol verilir ve arkasında bir araç konvoyu oluşur. sağ şeritteki araçlar sol şeride geçer falan filan.

maalesef ülkemizde araba kullanmayı bilmeyenler de rahatça ehliyet alıyor. tanıdık aracılığıyla veya başka şekillerde. sonra trafik canavarı olmayın türünden reklamlar yapılıyor. tabii ki içki içen, aşırı sürat yapan birçok kişi kazalara sebebiyet veriyor. ama araba kullanmayı ciddi anlamda bilmeyen o kadar insan var ki türkiye'de... ilk olarak yapılması gereken, ehliyet almayı zorlaştırmak olmalı bence. ancak o şekilde türkiye'de araba kullanmak daha kolay bir hale gelir.
sanırım tekerleğin icadından beri erkeğin DNAsına işlemiş ve günümüzde erkeklerin yüzde 80'inin vazgeçilmez tutkusudur.
el-ayak-göz koordinasyonunu ve refleksleri geliştiren bir nevi spor.
direksiyon , gaz, debriyaj ve vitesi ahenkli bir şekilde kullanarak yapılan ve müthiş zevk veren eylem.
bazı otomobilleri siz kullanırsınız, bazılarını sırtınızda taşırsınız.

(bkz: bmw ve diğerleri)
ilk zamanlarda yaşadığınz adrenalinle sigara içmek bile aklınıza gelmez..
değişik bir duygudur, sanki zaman tüneline girmiş gibi, sonra kendi arabanızı alırsınız, sonra model yükseltmek istersiniz, konfor ararsın, drift falan filan gibi tehlikeli zevkler derken sadece işe gidip gelmek, dışarı çıkmak için bir araç olduğunu farkedersin.. uzun yol yapmaktan çekinirsin uçakla gideyim havalimanına bırakırım dersin.. ama araba kullanmanın zevki seviye atlayabilir safariler ya da of road'lar ilgini çeker..
en ço sevdiğim şey.. babam 1992 den beri araba alıp satıyor. yani çocukluğum arabanın içinde geçti. hep araba kullanırken babamın bi eline bi ayağına bakardım.. hep benim kullandığımı hayal eder hayali hareketler yapardım, babamla senkronize etmeye çalışırdım..

babam da okuyayım diye arabadan hep uzak tuttu beni, tabi içimde büyüdükçe büyüdü bu heves.

yıllar geçti, 18 olduk.. baktım babamın gözlerine, yaşım geldi deyerek, ııh almasının imkanı yok daha okul bitmemiş..

derken 1 sene sonra okul bitti ehliyete başvurdum, aldım da..

sonra ne mi oldu?

1 yıl içinde; bak 1 yıl diyorum ha sadece 1 yıl içinde, ki 9 ay ünv.de idim ansnısatm..

1 kere bana çarptılar, 1 kere arabanın arkasını vurdum, 1 kere motor kitlendi, 1 kere takla attım..

yaklaşık 3 milyar masraf tuttu * sonuç mu? hala sürüyorum..

sonradan yavaşladık tabi, düzgün dikkatli sürmeye başladık. musibet çemberinden geçtik en son kazayla tabi..
debriyaj fren olayını çözmüş birisi için çok eğlenceli olabilir. lakin benim gibi kavşağa yaklaşıldığında durmayan, vites küçültülmesi gereken yerlerde gazı kökleyenler için zevkten öte işkenceye dönüşebilecek olaydır. (bkz: trafik canavarı)
kullanamayanlar tarafından düşünüldüğü kadar zor birşey değil, öyle ki insan ilk kullandığında geçtiği semtleri farkedemezken(yola bakmaktan), en fazla birkaç yıl sonra bir yandan torpidoda çakmak ararken bir yandan telefonla konuşabiliyor. evet marifet değil ama minibüsçü abileri anlayabiliyor insan. bir yandan para üstü ayarlanırken vites değiştirip arkada oturan kıza selam çakılabiliyor, köydeki dayıoğlu telefonda dert anlatıyor. mümkün.
bir kere öğrenilince bisiklet gibi hayat boyu unutulmayan eylemdir.
radyo da güzel bir parça çalınıyorsa, yağmur da yağıyorsa hele birde yalnızsan arabada keyfinden yenmez, dalarsın gidersin öylece uzaklara.
zevkli bir eylemdir. hele ki yeni öğreniyorsanız.
Arabanın modeline göre değişen bir zevktir. Erkekler için bir deşarj sistemidir. Hızlandıkça eğlencesi artan, istanbul trafiğinde çileye dönen bir yolculuk.
Türkiye´de gerceklestirilmesi zor olan eylemdir. Hele ki her arabada levye varken... Sanirim arac muayenesinde yangin tüpünün yaninda tasinmasi zorunlu olan bir gerec dostlar.
benim gibi araba delilerine göre manyak süper zevktir. hız yapılırsa tadından yenmiyor. *