bugün

entry'ler (26)

bir feministi yatağa atmak

(bkz: bu nasıl fantezidir)

hayatin anlamini buldugunu sanan insan

önce huzur verip, etrafına ışık saçan, sonrasında ise uğrayacağı hayal kırıklığı nedeniyle 180 derece dönüp herşeyin boş ve anlamsız olduğunu düşünecek insandır.

jan peter balkenende

Jan Peter Balkenende 22 temmuz 2002'den bu yana Hollanda başbakanıdır. 4 dönem boyunca partisi CDA (Christen Democratisch Appèl) seçimleri kazanmıştır. doğum tarihi 7 mayıs 1956 olan Jan peter balkenende Amsterdamın Vrije Universitesinde * tarih ve hukuk okumuştur. 2005'te Hollanda'da balkenende-norm (balkenende-oranı) diye bir kanun çıkmıştır. bu kanun diğer kamu yöneticilerinin yıllık gelirinin balkenendeninkinden daha fazla olmaması gerektiği düşüncesinden yola çıkılarak gündeme getirilmiştir. 2005'te 120.000 euro civarı idi bu yıllık gelir sınırı, şimdilerde 10.000-20.000 euro ile yükselmiş olabileceğini düşünüyorum. balkenende 1996'da kendisi gibi hukukçu olan Bianca Hoogendijk ile evlenmiş, sonra bir süre ayrı yaşayıp, kızı Amelie 1999'da dünyaya geldiğinde tekrar eşiyle birlikte yaşamaya başlamıştır. her ne kadar partisi CDA 4 dönem boyunca liderliğini korumuş olsada, hollandalılar sevmezler pek başbakanlarını. Harry Potter'a benzetirler adamı.

erkekleri çekici yapan detaylar

zor elde edilir olmasıdır erkeği çekici kılan.

bir dil bir insan iki dil iki insan

dilin ne kadar önemli olduğunu vurgulayan, bizi birden fazla dil öğrenmeye teşvik eden söz.

araba kullanmak

kendimizi bir playstation karekteri gibi hissedip, havalara girmemize neden olan eylem.

(bkz: beni heyecanlandırıyorsun)
(bkz: sana hastayım)

deniz gezmis in ardinda biraktigi mektuplar

--spoiler--
http://www.youtube.com/watch?v=xSW9gQQNffc
--spoiler--

Deniz Gezmişin sözleri, yazdıkları ve ona eşlik eden mükemmel şarkısı. (bkz: denizlerin türküsü)

telefon rehberinde olmamasi gereken kisiler

işiniz düştüğünde keşke silmeseydim dedirtenler.

msn de kendini blocklamak

engelledikten sonra engeli açarsın, msnden "DAEIAANN" diye bir ses gelir, oturum açan şahıs: sensindir.
(bkz: oturum açarken ne kadar güzelim)
(bkz: kendimi seviyorum)
(bkz: psikopatım)

unlulerden imza istemek

(bkz: imza atsan ne olur atmasan ne olur)

sıçarken dinlenilecek şarkılar

Ozgun - (bkz: acıyı çeken anlar)

Servet kocakaya - (bkz: zor iş)

Leman sam - (bkz: bu su hiç durmaz)

badem - (bkz: kara degilmi)

wake

onu göremesende, duyamasanda, varlığını her zaman hissettirebilen, 1- 1 bucuk seneye yakın zamandır tanıdığım halde bu güne kadar hiç ters bi hareketini görmediğim, nickini "wake yamuk yapmaz" olarak değiştirmesi gerektiğini düşündüğüm, dünyalar tatlısı, sıcak kanlı, pırlanta değerindeki yüce varlık.

hic entry silmemis moderator

yazarlara acıyan mod.

deniz gezmis in ardinda biraktigi mektuplar

(1)

Baba,

Sana her zaman için müteşekkirim. Çünkü Kemalist düşünceyle yetiştirdin beni...Küçüklüğümden beri evde devamlı Kurtu­luş Savaşı anılarıyla büyüdüm. Ve o zamandan beri yabancılardan nefret ettim.
Baba, biz Türkiye'nin ikinci Kurtuluş savaşçıla­rıyız. Elbette ki hapislere atılacağız, kurşunlana­cağız da... Tıpkı Birinci Kurtuluş Savaşı'nda ol­duğu gibi... Ama bu topraklan yabancılara bırak­mayacağız. Ve bir gün mutlaka yeneceğiz onla­rı...
Düşün baba; Bugün hükümet işini, gücünü bı­rakmış bizimle uğraşıyor. Çünkü bizden başka gerçek muhalefet kalmamış durumda. Ve hepsi Kemalist çizgiden sapmışlar. Ve tarih önünde hüküm giymiş durumdadırlar. Biz çoktan onları tarihin çöplüğüne atmış durumdayız.

28 Ocak 1971 Deniz Gezmiş

(2)

baba;

mektup elinize geçmiş olduğu zaman aranızdan ayrılmış bulunuyorum. ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum. fakat bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar ölürler, önemli olan çok yaşamak değil,yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın. oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunda da bu olduğunu biliyordu.seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum.sadece senin değil, türkiye’de yasayan kürt ve türk halklarının da anlayacağına inaniyorum.cenazem için avukatlarıma gerekli talimati verdim.ayrıca savcıya da bildirecegim.ankara’da 1969’ ölen arkadaşım taylan özgür’ün yanına gömülmek istiyorum.onun için cenazemi istanbul’a götürmeye kalkışma, annemi teselli etmek sana düşüyor.kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. kendisine özellikle tembih et, onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, abimi,kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşi ile kucaklarım.

oğlun deniz gezmiş.

deniz gezmis in ardinda biraktigi mektuplar

'Doğu Arkadaş, "Bildiğin gibi tahliye olamadım. Bu ayın 22'sine kaldı bizim tahliye işi. Yeni cezaevine de taşındık. Sing sing'ten farkı yok burasının. Sana uzun süredir mektup yazamadığım için kusura bakma. Öte yandan üniversitenin bizim için açmış olduğu tahkikatın sonucunu bekliyorum. Öyle zannederim ki 2 sömestr uzaklaştırma kararı verecekler. Benim öteki davaların durumu berbat. Ceza yeme ihtimalim kuvvetle muhtemel. Bugünlerde tek üzüldüğüm konu 6. Filonun gelişinde dışarda bulunamamak. "Yusuf Küpeli'nin başkan seçilmesi beni fazlasıyla sevindirdi. Fakat yine de bu oportünizmin tasfiyesi anlamına gelmez. Yalnız bu bizim için iyi bir fırsat olmalı. Benim burada kimseyle temasım olamıyor. Sen istanbul'a gelip te bizim çocukların FKF'ye giriş işini bir düzene soksan çok iyi olur. Cumhuriyette çıkan bir seri röportaj var. Bilmem okuyor musun? Bir işgal sonrası diye. Doğu Avrupayı anlatıyor. Anladığım kadarıyla revizyonizm bütün haşmetiyle gelmiş oturmuş. Doğu Avrupa'daki bu revizyonist gidişin kaynağını yani nedenini bir türlü bulamadım. Şimdilik bu kadar. Bütün arkadaşlara selam. Deniz

Not: Adresim E 1 101 Sağmalcılar cezaevi.'
Kaynak:
--spoiler--
http://www.internethaber..../news_detail.php?id=82926
--spoiler--

ajdar anık

türk televizyonculuğunun "eser"i.

insanlarin aldatma sebepleri

evet insanlar diyorum, çünki aldatmak sadece erkeklere özgü birşey değildir. kadınlarda aldatır vesselam, zira onların aldatmaları yapılan toplumsal baskı nedeniyle daha sık gizli tutulur, ve bu nedenle "kadınlar erkeklerden daha az aldatır" gibi saçma sapan şeyler söylenir. erkeklerin ve kadınların aldatma sebepleri birbirinden farklı mıdır? evet diyenler olacaktır muhakkak. aldatma sebepleri her ne olursa olsun, her aldatmanın başında merak gelir. insanoğlu yeniliklere o kadar çok merak sarmış durumda ki, tutabilene aşk olsun. diyelim ki hayatınızda biri yok, kendi yolunuzda ilerliyorsunuz. gün geliyor, ve siz bulunduğuz durumdan sıkılmaya başlıyorsunuz. hayatınızdaki eksiklikleri doldurabilmek için çaba sarfetmeye başlıyorsunuz. bir gün iş ortamında veya okul ortamında vs birini görüyorsunuz. "allahım ben cennettemiyim" dercesine onu izlemeye başlıyorsunuz. kafanızda o kişi hakkında binbir tane soru işareti oluşuyor. "kimdir, neyin nesidir, adı nedir, kaç yaşındadır, sesi nasıldır, acaba benden hoşlanır mı, saçlarını yıkarken hangi şampuanı kullanır, zenginmidir vs.." gibi soruların cevabını bulmak için öylesine hırslanırız ki. yepyeni birşeydir o gözümüzde, pırlanta değerindedir, hakkında merak ettiğimiz şeyler olduğu sürece bizi heyecanlandırır. aradan biraz zaman geçer, ve bu zaman içerisinde bir yolunu bulup tanışmışızdır o gizemli şahısla. onunla konuştukça, onu zamanla tanıdıkça o kafamızdaki soru işaretleri birer birer cevaplarını bulur. zamanla, onunla ilgili merak ettiğimiz hiç bir konu kalmaz. onu o kadar iyi tanırız ki, "t" dese "tuvalet kağıdı kalmamış hayatım, peçete kullan" diyebilecek duruma geliriz, anında çözeriz ne demek istediğini. ona öylesine alışırız ki, diş fırçalamak gibi rutin birşey olur o bizim için. sıkılmaya başlarız biraz. "eskiden sanki daha çok seviyorduk birbirimizi" deriz. halbuki.. eski ile şimdi ki zaman arasındaki tek fark, artık hakkında merak ettiğimiz birşeyin olmamasıdır. bu monotonluk dayanılmaz olur bir süre sonra, "yenilik lazım" mantığı ile, "bir kaçamaktan ne çıkar" deriz ve hakkında pek birşey bilmediğimiz, bizde uyandırdığı merak sayesinde, bizi heyecanlandırabilen bir insana odaklanırız. bu merakımız yüzünden aldattığımız kişiyi kaybederiz, 1-2 gün umursamaz tavırlarla "zaten eskisi gibi sevemiyorduk birbirimizi" diyip kendimizi avuturuz. zira gün gelir onun eksikliğini öylesine hissederiz ki.. düşüncelerimzde fazlasıyla var olan "keşke"lerimize bir yenisini daha ekleriz.

sihirli lambadan bir cin çıksa, sadece bir tane dilek hakkın var, dile benden ne dilersen dese, gel şunu iki yapalım diyen çıkacaktır eminim. elimizdekilerle yetinmesini bilmediğimiz sürece, nankörlük edip fazlasını istediğimiz sürece ardımızda bıraktığımız izlerimiz kalıcı olmayacaktır.

neden aldatir

(bkz: insanlar neden aldatir)

vrije universiteit

Amsterdamın 2 üniversitesinden biridir. Diğeri Universiteit van Amsterdam'dır (Amsterdam Universitesi). Vrije Universiteit'in anlamı Türkçede Özgür Üniversite olarak geçer. bu ismin verilme nedeni, universitenin salt tanrı yolunda ilerleyeceğine, devletin ve kliselerin etkisi altında kalmak istemediğine bağlanmaktadır. Bu üniversitenin aynı adı taşıyan ve akademik araştırmalar yapılan bir hastanesi vardır.
VU 20 ekim 1880'den bu yana eğitim vermektedir, kurucusu Abraham Kuyper isimli hristiyan bir şahıstır.
Hollanda'da toplam 13 üniversite vardır, VU bu 13 üniversite içerisinde 6. sıradadır. Zamanında Hollanda başbakanı Jan Peter Balkenende'nında 2 ayrı bölüm (tarih - hukuk) okumuş olduğu, 12 fakülteye sahip bu üniversitenin amblemi mitolojik bir ejderha'dır.

aciya gucle tahammul etmek

en güzel örneği, bir yakınımızı, sevdiğimizi kaybettiğimizde görülür. verilen sözleri yerine getirme çabası içerisine gireriz. "o benim üniversiteyi kazandığımı duyunca çok sevinmişti" diyip, daha sıkı çalışırız derslere mesela. aslında içinde bulunduğumuz durum her ne olursa olsun.. bize birbirinden farklı 2 seçenek sunmaktadır. biri, diğerinden her zaman daha olumludur. az önce de örneğini verdiğim gibi, bir yakınımızı kaybettiğimizde yapabileceğimiz 2 şey ne midir? ya yaşayan bir ölü olarak hayatımıza devam ederiz, hiç bir şeyden zevk almayız, sürekli ağlayıp sızlarız ve çevremizdekilere kendimizi acındırırız, ya da sahip olduğumuz değerlere daha sıkı sarılıp, eskisinden daha güçlü ve kararlı adımlarla yolumuza devam ederiz. yaşanılan herşey, "yaşanılması gereken" şeydir, tecrübedir, bilgidir. bu düşünceden yola çıkılarak alınan kararlar bize önce güç verir, sonrasında hayata geçirdiğimizde ise gurur...