bugün

1970 nobel edebiyat ödülü sahibi rus yazar.
agustos 1914 kitabı tavsiye edilesi olan rus yazar.
sovyelerin yetiştirdiği ve aynı zamanda yiyip bitirdiği büyük yazarlardan biridir. yazar öncesi dönemlerine gidildiğinde das capital'a güçlü bir bağlılığı söz konusudur. hatta hatta balayında bile o sıkıcı kitabı zevk için okuduğu söylenir. canı-gönülden-bağlı bir komünüsttir, ikinci dünya savaşında orduda subay olarak görev almış ve çeşitli kademelere yükselmiştir fakat bir mektubundaki stalin eleştirisi onun ayağını kaydırır.

bundan sonrası kazakistan'ın bir kasabasına sürgün olarak gönderir soljenitsin, tam sekiz sene bu hayatı yaşar ve burada da belki sovyetlerde söz söyleme özgürlüğünün en fazla olduğu yer şeklinde tanımlayacaktır. yazarlığı da bu ülkede başlar, ivan Denisoviç'in Bir Günü (One Day in the Life of Ivan Denisovich (1962)) aynı zamanda bu kitap soljenitsin'e ün kazandıran kitaptır.. stalin'in ölmesi ve khruşevîn başa geçmesiyle soljenitisn üzeirndeki baskı azalır..

daha sonra stalin döneminin işçi kamplarını eleştirdiği kitabı Gulag Archipelago basılacaktır 70 lerde paris'te. kitap basılır ve etkisi yoğun olur, soljenitsin sovyetlerden sınırdışı edilir. ama daha sonra dönmesine izin verilecektir.
"ivan denisoviç'in bir günü" adlı romanı oldukça etkileyicidir.Ayrıca üslup olarak nedense bana f Scott fitzgerald'ı çağrıştırmıştır her zaman.
matematikçi olmasına rağmen nobel edebiyat ödülü kazanmış sağlam yazar.komünizm düşmanı rus milliyetçisi adem oğlu
bugün -89 yaşında- ölmüştür.
kanser koğuşu adlı romanıyla insanların yaşamla ölüm arasında gidiş gelişlerine tanıklık ettiren rus yazar.
"hayır, bu dünyaya huzur gelmeyecek huzur bize kolay bahşedilmeyecek" lafıyla bitirdiği bir makalesi beni benden almıştı. toprağı bol olsun.
gulag takım adaları* serisinin yazarıdır, 89 yaşında hayata gözlerini yummuştur. edebiyat dünyasının büyük kaybıdır.
sıkıcıdır... detaylarda fazla boğulan ve bu nedenle de işin özünden uzaklaşma problemi yaşayan bir yazar olarak gördüm onu...'ilk çember' adlı yapıtı; yaşamımda yarım bıraktığım tek kitaptır.
ünlü rus yazar. daha çok yazdığı gulag takım adaları kitabı ve 1970 yılında aldığı edebiyat nobel ödülü ile tanınır. 2.dünya savaşı sırasında kızıl ordu saflarında savaşan soljenitsin o dönem ki sefaletin ve yıkımın sorumlusunun faşist ve işgalci almanya yerine sovyetler birliği başkanı stalin olduğunu söyler. bunun üzerine bir savaş suçlusu ve vurguncu suçlamaları ile 8 yıllık hapis cezasına çarptılır ki bu o dönemin idamdan sonraki en ağır cezasıdır ve yalnızca savaş suçlularına verilmekteydi.

kruşçev döneminde cezası biten yazar bu sefer "ivan denisoviç'in bir günü" isimli kitabı basılır. etkisi büyüktür. sovyet yazarlar birliği'ne girer. daha sonra 1970 yılında gulag takımadalarındaki çalışma kampları hakkında yazdığı kitap paris'te basılır. yazar vatana ihanetten ikinci kez suçlanır ve sınır dışı edilir. bir anda anti-komünist propagandanın bir numaralı adamı haline gelir. adeta batı dünyasının aradığı 2.george orwell olur. o da tıpkı orwell gibi komünisttir ve sovyetler'i kötülüyorsa o halde sovyetler birliği kötüdür! bu mantık ile yıllarca kullanılan soljinetsin sonunda gorbaçov döneminde ülkeye geri döner. sscb çözüldükten sonra bu sefer yetlsin rejimini eleştirir ve rejimin demokrasi deği oligarşi olduğunu söyler. yeltsin'in devleti yok ettiğini söyleyen yazarlar birliği ödülünü almayı reddeder. 10 yıl sonra ise yetlsin'in halefi putin'den ödülü alır. putin'den övgüyle söz eder!

soljinetsin artık dünyada değil. hayata gözlerini yumdu. şüphesiz edebiyat dünyası için önemli bir kayıp. her ne kadar detaylara boğup, karakterleri kişiliksizleştirse de yazar iyi bir tekniğe sahiptir. ne var ki hayatı boyunca tıpkı cengiz aytmatov gibi esen rüzgarın peşinden gitmiştir. soljinetsin bir komünist miydi? bilmiyorum ama komünizme inancı gorbaçov kadardı, bunu iyi biliyorum.

kendisi için son sözü yalçın küçük'e bırakalım sözü : "basit bir propaganda yazarı, emperyalistler tarafından kullanıldı işi bitince de bir kenara atıldı." belki edebiyattan anlamayabilirsiniz ama siyasetten anlıyorsanız, bu sözün gerçekliğine katılmanız işten bile değildir.
fethullah gülen e benzetilen kişi, yada fethullah gülen in ona benzediği iddia edilen kişi.

--spoiler--
http://www.haber7.com/hab...Soljenitsine-benzetti.php
--spoiler--
Bu isim daima Sovyetler Birliğinde hayatını ya da özgürlüğünü kaybeden sözde milyonlarca insan üzerine kitaplar ve makalelerle bağlantılı oldu: Rus yazar Aleksandr Soljenitsin. Soljenitsin kapitalist dünyada 60'ların sonunda The Gulag Archipelago (Gulag Takımadaları) adlı kitabıyla ünlendi. Kendisi de 1946 yılında anti-Sovyet propaganda yaptığı için karşı-devrimci faaliyetten 8 yıl çalışma kampı cezası aldı. Soljenitsin'e göre, Sovyet hükümeti Hitler'le uzlaşma yolu bulsaydı ikinci Dünya Savaşında Nazi Almanyası'yla savaş önlenebilirdi. Sovyet hükümetini ve Stalin'i savaşın Sovyet halkına korkunç etkileri bakımından Hitler'den daha çok sorumlu olmakla suçladı. Nazilere duyduğu sempatiyi saklamadı. Bunun üzerine hain olarak mahkûm oldu.
Soljenitsin'in kitapları Sovyetler Birliğinde ilk kez Nikita Kruşçev'in izni ve desteğiyle 1962'de yayınlanmaya başladı. ilk kitabı bir mahkûmun hayatını anlattığı Ivan Denisoviç'in yaşamından bir gün oldu. Kruşçev Stalin'in sosyalist mirasıyla savaşmak için Soljenitsin'in metinlerini kullandı. 1970'te Gulag Takımadaları kitabıyla Nobel edebiyat ödülünü aldı. Kitabı kapitalist ülkelerde bolca dağıtılmaya başladı ve yazarı emperyalizmin Sovyetler Birliği sosyalizmiyle savaşımında en etkili araçlarından biri haline geldi. Çalışma kampları üzerine yazıları Sovyetler Birliği'nde ölen milyonlar hakkında propagandaya eklendi ve kapitalist medyada gerçeğin yansısı gibi sunuldu. 1974'te, Soljenitsin Sovyet vatandaşlığından ayrıldı ve önce isviçre'ye, ardından ABD'ye göçtü. Bu sırada, kapitalist basın tarafından en büyük özgürlük ve demokrasi savaşçısı kabul ediliyordu. Nazi sempatisi, sosyalizme karşı propaganda savaşını engellememesi için saklandı.
ABD'de, Soljenitsin sık sık önemli konferanslara katıldı. Örneğin, 1975'te AFL-CIO sendikası kongresinin en önemli konuşmacısıydı. 15 Temmuz 1975'te, Amerikan Senatosuna dünyanın durumuyla ilgili bir sunum yapmaya bile çağırıldı! Konuşmaları büyük şiddet ve kışkırtma içeriyor, en gerici konumların propagandasını yapıyordu. Örneğin, ABD'nin Vietnam'a yeniden saldırması için ajitasyon yapmaktan çekinmemiştir. Dahası: Portekiz'de kırk yıllık faşizmin ardından ordunun solcu subayları 1974'te bir halkçı devrim sonucunda iktidarı aldığında Soljenitsin Portekiz'e Amerikan'ın askeri müdahalesi için yaygaraya başladı, ona göre ABD müdahale etmezse bu ülke Varşova Paktı'na katılacaktı! Soljenitsin Potekiz'in Afrika kolonilerinin bağımsızlıklarının tanınmasına da hep karşı çıktı.
Açık ki Soljenitsin'in konuşmalarının temeli sosyalizme karşı sonu gelmez kirli savaştan ibarettir - iddiaları Sovyetler Birliği'nde idam edilen milyonlardan Kuzey Vietnam'da tutsak edilen ve köleleştirilen on binlerce Amerikalı hakkında masallara kadar varıyordu! Kuzey Vietnam'da Amerikalıların zorunlu çalışmaya tabi tutulduğu hakkında Soljenitsin'in fikirleri Rambo filmlerine ilham kaynağı oldu. ABD ile Sovyetler Birliği arasında barış lehinde yazmaya cesaret eden Amerikalı gazeteciler Soljenitsin tarafından potansiyel hain olarak ilan edildi. "Tank ve uçak bakımından ABD'den beş ya da yedi kat üstün" olduğunu iddia ettiği Sovyetler Birliği'yle baş edebilmek için silahlanmanın hızlandırılması propagandası yaptı. Hatta Sovyetler Birliği'nin elinde ABD'dekinin iki, üç hatta beş katı kadar atom bombası olduğunu savunuyordu. Soljenitsin&'in Sovyetler Birliği hakkında sözleri aşırı sağın görüşlerini temsil ediyordu. Fakat faşizme desteğinde daha da ileri gitti.
Franco'nun 1975'te ölümüyle, faşist ispanyol rejimi politik yapı üzerinde hâkimiyetini kaybetmeye başladı. 1976 başında da ispanya'da yaşanan olaylar dünya kamuoyunun ilgisini çekmeye başladı. Demokrasi ve özgürlük için grevler ve gösteriler oluyordu. Franco'nun ardılı kral Juan Carlos toplumsal kaynaşmayı yatıştırabilmek için ülkeyi yavaş yavaş liberalleştirmek zorunda kaldı.
ispanyol politik tarihinin bu en önemli anında, Aleksandr Soljenitsin Madrid'de ortaya çıktı ve 20 Mart cumartesi akşamı en çok televizyon izlenen saatte Directissimo adlı televizyon programında konuştu. Sorulacak soruları önceden bilen Soljenitsin, gerici açıklamaların her türlüsünü yapmak için bu kürsüyü kullandı. Amacı kralın sözde liberalleştirme uygulamalarını desteklemek değil, aksine demokratik reformlara karşı çıkmaktı. Televizyondaki röportajında, 110 milyon Rus'un sosyalizm yüzünden öldüğünü ilan etti ve "Sovyet halkının köleliğiyle ispanyolların özgürlüğünü" karşılaştırdı. "ilerici çevreleri", ispanya'da diktatörlükten başka bir şey görmeyen "ütopyacıları" da suçladı. "ilerici" derken demokratik muhalefette yer alan herkesi kastediyordu; liberal, sosyal-demokrat ya da komünist fark etmeksizin. "Geçen sonbahar" diyordu Soljenitsin "dünya kamuoyu ispanyol larin" [Franco rejiminin idama mahkûm ettiği ispanyol anti-faşistler] 'geleceğinden kaygılandı."ilerici kamuoyu her zaman, bir yandan eylemlere destek verirken diğer yandan politik reformlar talep ediyor. Hızlı bir demokratik reform isteyenler yarın ya da yarından sonra ne olacağını biliyorlar mı? ispanya yarın demokrasiyle tanışabilir ama yarından sonra demokrasinin totalitarizme dönüşmesini kim engelleyecek?" Gazeteciler bunun özgürlük karşıtı bir rejimi desteklediği anlamına gelip gelmediğini sorduklarında, Soljenitsin şöyle yanıtladı: "Özgürlüğün olmadığı tek bir yer biliyorum o da Rusya'dır." Soljenitsin'in televizyondaki açıklamaları ispanyol Faşizmine açık bir destekti, ki bu ideolojiyi halen savunmaktadır.
Aleksandr Soljenitsin, geleneksel tarzda bir faşist ve Çarcı, Franco ve Hitler sempatizanı. Sovyet ceza sistemi ve Sovyet insanının yaşamıyla ilgili dehşet tablolarının bir yaratıcısı olarak Batı'da uzun süre saygın bir "özgürlük savaşçısı" ve bir "edebiyat dehası" olarak göklere çıkarıldı. Soğuk savaş döneminde best-seller olan kitaplarını bugün kimse okumuyor.
Soljenitsin'in ABD'de 18 yıllık sürgünden sonra medya sahnesinde görülmemeye ve kapitalist hükümetlerden daha az destek bulmaya başlamasının nedenlerinden biri budur. Kapitalistler için Soljenitsin, Sosyalizme karşı kirli savaşlarında kullanacakları gökten zembille inmiş bir hediyeydi, fakat her şeyin bir sınırı var. Kapitalist yeni Rusya'daki politik gruplara Batı'nın desteğini belirleyen, bu grupların kanatları altında Rusya'da azami kâr getiren tatlı işlere girişip girişemeyecekleridir. Rusya'nın geleceğinde politik rejim olarak faşizm iş dünyası için faydalı görünmüyor. Bu yüzden Soljenitsin'in Rusya için politik programının Batı'dan destek bulma şansı yok. Soljenitsin'in Rusya'nın politik geleceği için istediği, basitçe Çarın otokratik yönetimiyle Rus Ortodoks Kilisesinin tarihi birliğinin geri gelmesi! Böyle bir politik aptallığa destek vermekte en berbat emperyalistin bile çıkarı olamaz. Batı'da hâlâ Soljenitsin'e destek arayanlar bunun için aşırı sağcı taşkafalara bakmak zorundalar.

http://stalinkaynak.com/a...enen-yalanlar-mario-sousa **
tam adı (bkz: Alexander isayeviç Soljenitsin)dir. george orwell den sonra marksizm pratiğini edebiyat planında en etkili eleştirmiştir yazardır.
uzuuuuuuuuuun yaşayan adam.
ivan denisoviç'in bir günü kitabı "mehmet özgül" çevirisi ile iletişim yayınlarından tekrar çıkmıştır.
'ivan denisoviç'in bir günü' adlı kitabında hükümlülerden oluşan bir çalışma kampını anlatan yazar. kitabında stalin rusyası'nı eleştirmiştir ve hükümlülere çektirilen eziyetlerden bahsetmiştir. ama abartıldığı kadar etkileyici bir anlatımı yok bana göre.

ivan denisoviç'in bir günü'nde en az 2 sayfa duvarı nasıl ördüğünden bahsediyor. yok ipi germişler, yok briketlerin bazıları delikmiş, yok çizgiler ortaya gelmeliymiş... bana ne be adam briketlerden, duvardan! sen oradaki yaşamın zorluğundan, insanların özgürlüğe duydukları özlemden, hiç hapisten çıkma ümidi olmayanların hissettiklerinden, halkın sosyalizme olan bakış açısından bahsetsene. hele ki, halkın sosyalizme olan bakışı ile ilgili ben bir şey okumadım açıkçası.

nobel edebiyat ödülü'nü de nasıl aldığı zaten aşikar. yorumlamaya bile gerek yok.

sadece bir kitabını okuyarak yorumluyorum, emperyalistlerin şişirdiği, vasat yazar...
stalin denen angutun ipliğini tüm dünyada pazara çıkarmış kişidir ne diyor kendisi ''bir çığlık bir çığ meydana getirir''.

70lerde sosyalistler soljenitsin'in bir paralı asker olduğunun ve sosyalizme iftira attığını söylüyorlardı. sınıf mücadelesi denen zavallı kavram üzerine oturttukları ilerici-gerici (bunlara göre sınıf mücadelesine destek veren bir maden işçisi ilerici, sınıf mücadelesini desteklemeyen bir bilim adamı gerici, ayak takımı ilerici fakat yürütücü ve aydın burjuva gerici) kavramlarından 'gerici'yi soljenitsin'e uygun sıfat görüyorlardı. aradan yıllar geçti aynı ekibin büyük bölümü soljenitsin'in sözüne geldi. evet stalin büyük bir vandal, kanla beslenen bir vampir, hitler'i bile geride bırakan bir caniydi. fakat onlar şimdi stalin'in sosyalist olmadığını söylüyorlar. ''gerçek islam bu değil'' sözü ile ''stalin sosyalist değildi'' sözü ne kadar birbirine benziyor değil mi?

kötü olan şu ki; iki sözü de yemiyoruz.
anti-sovyet propaganda yaptığı gerekçesiyle sekiz yıl çalışma kamplarında mahkum edilen, nobel edebiyat ödüllü rus yazarın ideoloji ile ilgili yazdıkları;

ideoloji eleştirel aklı ortadan kaldırarak fanatizme açar kapıyı. Sürekli haklı olmak ve geleceğe dönük kehanetlerde bulunmak bu davaya hizmetin birinci şartıdır. ideoloji sayesinde zalim yaptığı zulmü aklar. Hem kendi gözünde hem de etrafındakilerin gözünde. Artık zalime eleştiri yapılmaz, lanet okunmaz. Bunun yerine iltifatlar yağar. ideoloji sayesindedir ki Engizisyon mahkemesi sırtını Hristiyanlığa dayamıştır, istilacılar vatan sevgisinden dem vururlar, sömürgeciler uygarlık götürdüklerini iddia ederler. Naziler zulümlerini ırk uğruna yaparlar, Jakobenlerse eşitlik, kardeşlik ve gelecek kuşakların mutluluğu uğruna...

Eğer bir gün cebbar bir iktidar tarafından köklerimizin sökülmesini istemiyorsak, herkes kendi kendini frenlemeyi öğrenmeli. insanların özgürlüğü etrafındakilerin iyiliği için kendini sınırlamaktır.
Adamın çok karizma bir adı var, ne söylese muhtemelen tutar.