bugün
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı49
- artificialintelligence8
- ak partiliyi çok fena döven chp belediye başkanı20
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım20
- anın görüntüsü22
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- futbolcu ismiyle nick almak8
- uzağı göremeyen insan19
- evlilik13
- bir şarkı sözü der ki11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz15
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız10
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel17
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- ali erbaş12
- bik bik moderatör olsun19
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi13
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- kent lokantası niye bedava değil demek24
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- avrupanın yarrağı yemesi yakındır21
- istanbul suriyenin başkentidir12
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın8
- türkiyede çok abartılan arabalar18
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- almanya8
- boşuna yaşıyorum hissi9
- icardi1905 silik olsun kampanyası27
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım13
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş13
- yakışıklı erkeği çirkin gösterecek şeyler8
- sözlük kızlarının don renkleri19
- kanınıza rengini verir misiniz15
- aristoteles'in orta yolu10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri15
- patiswiss14
- integralin müfredettan kaldırılması12
- bir sözlük kızı ile yakınlaşmak16
- manyak olmaya karar verdim silik olsun kampanyası14
- 22 şubat 2024 sparta prag galatasaray maçı14
- birini donuzlayarak ceza vermek9
- kalbin sadece bir kişiyi seveceği saçmalığı8
- arkadaşlar biri var18
- karınıza range rover alır mısınız8
- escort fiyatlarının güncellenmesi12
- modern kadinin ucuz ve kolay ulasilabilir olmasi17
- nervio'ya aşık olmak10
- balayını italyada yapmak isteyen nişanlı14
entry'ler (76)
nerede olduğu merak edilendir.
üç gün sürecek bir ulusal yastan bahsediliyordu. bu üç günlük yas çerçevesinde ne olacak? eğlence yerleri kapanacak, konserler iptal edilecek, radyo ve televizyonlarda yer alan eğlence programları iptal edilecek. birçok vatandaş da "eğlenmiyor olmanın" verdiği dayanılmaz hafiflik ile gündelik yaşantılarına devam edecekler. sert vurgulu durumlar/tweetler atılmış, simsiyah profil/kapak fotoğrafları nasıl olsa konmuş olacak. spor kulüpleri kampanyalar düzenleyecekler, başka kişi ve kurumlar da bir takım işler yapacaklar.
yukarıda bahsettiğim sektörlerde çalışan insanlar gelir kaybına uğrayacaklar, takvimleri alt üst olacak. ancak kalan insanlara hiçbir şey olmayacak ve biz buna ulusal yas diyeceğiz. böyle ulusal yas olmaz, sadece sesli bir şekilde eğlenmemekle yas tutulmaz.
müzisyenler, sunucular, mekan sahipleri, sanatçılar senelerdir yaptıkları gibi feragat edecekler. ancak senelerdir bizleri ayakta düzmekten başka bir boka yaramayan bankalar bu alanın ve verenin razı olmaya zorunluğu tutuluğu sisteme tamah etmeye devam edecekler. kredi kartlarının son ödeme tarihlerini en olmadık yerlerimizde hissedeceğiz ve bu ödemeleri de başka kartlarla yapacağız.
plaza insanları zevksiz takım elbiseleri ve üzerlerinde yürümeyi bilmedikleri, tıpkı binaları gibi yüksek topuklu ayakkabılarıyla şıkır şıkır caka satacaklar. plazalarda parayı yedirmeyi seven erkek ile yatağa kolay giren kızın dedikodusu yapılacak. öğle yemeğinde kırıntı ya da house cafe'ye gidilecek.
sevgili öğrenci kardeşlerimizin taze beyinleri yalan yanlış ve zorunlu teolojik eğitim ile yıkanmaya devam edecek. olur da dersleri boykot etmeye kalkarlarsa badem bıyıklı idareciler ya da üniforma giyince kendini mareşal georgy zhukov sanan özel güvenlikçiler tarafından saldırıya uğrayacaklar.
insanlarımız alışveriş cankilerine çeviren avm'ler elektrik tüketimine devam edecekler. belki ördek dudaklı pozlar paylaşılmayacak ama embesil çiftlerin embesil çocuklarının başlarına çocuk menüleri yanında verilen o salak karton taçlar yine takılacak. bu esnada embesil kadınlar çocuklarını, embesil erkekler de maaşlarını yarıştırmaya tam gaz devam edecekler. bu arada bunların hepsinden daha iğrenç olmayı başarabilmiş devlet de mutlaka doğal gaza, elektriğe zam yapar, söyleyemeden geçmek istemedim.
içinde adaletin hiçbir harfi olmayan dünyanın en büyük adliye sarayı olan çağlayan adliyesinde öğrencilerin davaları devam ederken; gezi'nin, roboski'nin, hızlı tren faciası'nın, mavi üniformalıların estirdiği terörün, şehit askerlerimizin katillerinin, hukuksuz yargılanmaların imzacılarının, hırsızların, katillerin ve soma katliamı'nın faillerinin davaları görülmeyecek. meclis'te ise chp'nin madenciler hakkında verdiği son önerge nasıl reddedildiyse, bir sonraki de öyle reddedilecek.
ulusal yas dediğimiz şey; bankaların, avm'lerin, okulların, adliyelerin, kışlaların, lokantaların, meclisin*, siyasi partilerin, irili ufaklı dükkanların, plazaların ve aklınıza gelecek her türlü hayati önem arz etmeyen yerlerin kapanmasıyla veya hayatın durmasıyla olur. ulusal yas ilan edildiği zaman plaza çalışanları, bu elim vaziyeti fırsat bilmelerine rağmen starbucks'a gidemedikleri zaman bu yapılan gerçekten ulusal yas olur. aksi takdirde sadece gündelik eğlencelerimizi ertelemiş oluruz. büyüklerimizden öğrendiğimiz; "komşuda cenaze verken müzik açılmaz" geleneğimiz bile (ne kadar kaldıysa) ulusal yas yalanından defalarca daha saygındır.
gece üstümüze üstümüze geliyor ancak yapabileceğimiz çok şey var. cehennemin en karanlık yerlerini sadece buhran zamanlarında sessiz kalanlara değil, bu elim zamanlarda yandaş olanlara da bu dünyada göstermeten başka şansımız yok.
* mevcut gidişatını koruduğu süre çerçevesinde (ebediyen olsa bile) kapalı kalmasına hayır demem.
** bukowski ve dante'den uyarladım.
yukarıda bahsettiğim sektörlerde çalışan insanlar gelir kaybına uğrayacaklar, takvimleri alt üst olacak. ancak kalan insanlara hiçbir şey olmayacak ve biz buna ulusal yas diyeceğiz. böyle ulusal yas olmaz, sadece sesli bir şekilde eğlenmemekle yas tutulmaz.
müzisyenler, sunucular, mekan sahipleri, sanatçılar senelerdir yaptıkları gibi feragat edecekler. ancak senelerdir bizleri ayakta düzmekten başka bir boka yaramayan bankalar bu alanın ve verenin razı olmaya zorunluğu tutuluğu sisteme tamah etmeye devam edecekler. kredi kartlarının son ödeme tarihlerini en olmadık yerlerimizde hissedeceğiz ve bu ödemeleri de başka kartlarla yapacağız.
plaza insanları zevksiz takım elbiseleri ve üzerlerinde yürümeyi bilmedikleri, tıpkı binaları gibi yüksek topuklu ayakkabılarıyla şıkır şıkır caka satacaklar. plazalarda parayı yedirmeyi seven erkek ile yatağa kolay giren kızın dedikodusu yapılacak. öğle yemeğinde kırıntı ya da house cafe'ye gidilecek.
sevgili öğrenci kardeşlerimizin taze beyinleri yalan yanlış ve zorunlu teolojik eğitim ile yıkanmaya devam edecek. olur da dersleri boykot etmeye kalkarlarsa badem bıyıklı idareciler ya da üniforma giyince kendini mareşal georgy zhukov sanan özel güvenlikçiler tarafından saldırıya uğrayacaklar.
insanlarımız alışveriş cankilerine çeviren avm'ler elektrik tüketimine devam edecekler. belki ördek dudaklı pozlar paylaşılmayacak ama embesil çiftlerin embesil çocuklarının başlarına çocuk menüleri yanında verilen o salak karton taçlar yine takılacak. bu esnada embesil kadınlar çocuklarını, embesil erkekler de maaşlarını yarıştırmaya tam gaz devam edecekler. bu arada bunların hepsinden daha iğrenç olmayı başarabilmiş devlet de mutlaka doğal gaza, elektriğe zam yapar, söyleyemeden geçmek istemedim.
içinde adaletin hiçbir harfi olmayan dünyanın en büyük adliye sarayı olan çağlayan adliyesinde öğrencilerin davaları devam ederken; gezi'nin, roboski'nin, hızlı tren faciası'nın, mavi üniformalıların estirdiği terörün, şehit askerlerimizin katillerinin, hukuksuz yargılanmaların imzacılarının, hırsızların, katillerin ve soma katliamı'nın faillerinin davaları görülmeyecek. meclis'te ise chp'nin madenciler hakkında verdiği son önerge nasıl reddedildiyse, bir sonraki de öyle reddedilecek.
ulusal yas dediğimiz şey; bankaların, avm'lerin, okulların, adliyelerin, kışlaların, lokantaların, meclisin*, siyasi partilerin, irili ufaklı dükkanların, plazaların ve aklınıza gelecek her türlü hayati önem arz etmeyen yerlerin kapanmasıyla veya hayatın durmasıyla olur. ulusal yas ilan edildiği zaman plaza çalışanları, bu elim vaziyeti fırsat bilmelerine rağmen starbucks'a gidemedikleri zaman bu yapılan gerçekten ulusal yas olur. aksi takdirde sadece gündelik eğlencelerimizi ertelemiş oluruz. büyüklerimizden öğrendiğimiz; "komşuda cenaze verken müzik açılmaz" geleneğimiz bile (ne kadar kaldıysa) ulusal yas yalanından defalarca daha saygındır.
gece üstümüze üstümüze geliyor ancak yapabileceğimiz çok şey var. cehennemin en karanlık yerlerini sadece buhran zamanlarında sessiz kalanlara değil, bu elim zamanlarda yandaş olanlara da bu dünyada göstermeten başka şansımız yok.
* mevcut gidişatını koruduğu süre çerçevesinde (ebediyen olsa bile) kapalı kalmasına hayır demem.
** bukowski ve dante'den uyarladım.
böyle de sürreel bir klipte yer almış, yetmemiş nakaratını da seslendirmiştir. bununla beraber akıl sağlığı pek yerinde değildir, "hafif" sinirlidir.
https://www.youtube.com/watch?v=54bkJmIHB8o
https://www.youtube.com/watch?v=54bkJmIHB8o
-kars'ta olan iğrenç olay
-arjantin'deki koruyucu aile vakası
-12 yaşında kızlarla evlenen sapık moruklar
-ırak'ta evlilik yaşının 9'a düşürülmesi
tabi bunlar hep internetten.
bütün kafayı buna yoran bunu da alkışlamıştı: internet uyuşturucudan daha tehlikeli - emine erdoğan
-arjantin'deki koruyucu aile vakası
-12 yaşında kızlarla evlenen sapık moruklar
-ırak'ta evlilik yaşının 9'a düşürülmesi
tabi bunlar hep internetten.
bütün kafayı buna yoran bunu da alkışlamıştı: internet uyuşturucudan daha tehlikeli - emine erdoğan
amerikalılar bunu her kullandıklarında o cümleyi komik kıldığını zannederler. beni hep irite etmiştir.
8 aydır yaşadığım ülke. dibine bacağım girsin.
her şeyin saçma bir şekilde zor olduğu ülkedir ve olur da ileride yaşayacak olan olur (olmaz demeyin, ben de dedim) diye yazıyorum.
1- lafa başından değil kıçından başlarlar. en başta öğrenmeniz gereken şeyi sonunda duyabilirsiniz, hatta genelde de öyle olur.
2- güney fransa yine iyidir ama genelinin ingilizce'yle arası yoktur. mümkün olduğunca fransızca öğrenin derim. hele bir de paris'e giderseniz insan boğazlayacak hale gelebilirsiniz. ama merak etmeyin göçmenler paris'in ağzına sıçıyorlar, helal olsun.
3- paris'e gideceklere tavsiyem çanta, telefon ne varsa mukayet olsunlar. özellikle de size bir şey imzalamanız için (genelde sağırlar için) yaklaşanlar olursa direk siktir edin. küçükmüş, hamileymiş falan demeyin sille, tokat girin.
4- banka hesabı açacaksanız, bankadakilere karşı gerektiğinde kabalaşın. kabalaşmadan önce "ev sahibinizin pasaportunun fotokopisini istiyorum" diyen bankacı (ne alaka dersiniz ikinci cümleye dönünüz), anlayacağı dilden konuşmaya başladığınızda "ya aslında gerek yok" diyecek kadar işleri yumuşatırlar.bir de fransız kökenli bankalarla çalışın. tanım: hsbc sana kafam girsin.
5- adres konusunda dünyanın en özürlü halkıdır. eğer adres soracaksanız mümkün mertebe afrika kökenlilere danışın, fransızlar'a hiç bulaşmayın, doğru gittiğiniz yolu kaybedersiniz. ayrıca yolda bulunan tabelalar da çok kötü konumlandırılmıştır.
6- "ofii" diye bir kurumları var. "fransız göç ve entegrasyon ofisi" manasına geliyormuş, manasını sikeyim. öncelikle, bu kurumla alakanız türkiye'de başlıyorsa bir nebze iyi. en azından muayneleriniz türkiye'de yapılır, bu ibnelerin muaynesinden de hayır gelmez. şimdi bu kurum sizin oturma izninizi onaylıyor. genelde bu kurumlar olabilecek en saçma yerlerde konumlandırılıyorlar, ki bu duruma fransızların adres özürlü olmaları eklenince (bir üstteki madde) haliyle kafayı yiyorsunuz. bu kurum siz onlara belgelerinizi gönderiğinizde ya da okul sizin yerinize gönderdiğinde, size mail atar ve randevu gününü-saatini bildirir. öncelikle tavsiyem önceden kurumun şubesinin yerini gidip görmeniz ve nihayetinde de zamanında gitmeniz. eğer gitmezseniz bir sürü sorun çıkarırlar, hele bir de okulunuzda (benim gibi) fransa'nın harika bir kurallar ve kanunlar ülkesi olduğunu sanan stephanie diye bir kaltak varsa başınız ağrır. kadına şiddete hayır ama stephanie bir istisnadır bile diyebilirsiniz.
7- "la poste" adı verilen postanelere maalesef işiniz düşecektir. ama siz mümkün oldukça uzak durun. başında söylemeleri gereken ne varsa kıçında söylemeleri burada sizi oldukça sinirlendirebilir. bkz: madde 1
8- çalışamayı sevmezler. gece vakti "acıktım ya bi dolanayım bir şeyler bulurum" demeyin, en olumlu ifadeyle yürüyüş olursunuz, daha çok acıkırsınız. sigara içiyorsanız durum daha da fena, saat 6'dan sonra sigara satan yer bulmak çok zor. unutmadan sigara sadece tabac shop adı verilen tütüncülerde bulunur, o tütüncüler de adım başı bulunmaz. pazar günleri için yiyecek içecek istifleyin. ancak güne çok erken başlarlar, bunu da belirteyim.
9- "fransız mutfağı bir harika" diyen olursa üç gün yağmurda bekletilmiş meşe odunuyla birlikte sarın bana gönderin. şiddet yanlısı olduğumdan değil, mudo da indirimle 945 liraya düşen oduna param yetmedi de ondan. mutfaklarının yarısı italya'dan, kalan yarısı da dünyanın diğer ülkelerinden aşırmadır. bunun dışında ayak üstü yemek yiyeceğiniz yerler haricinde lokantalar sadece belirli saatlerde açıktır, okullarda bile.
10- fransız erkeklerini ayıla bayıla anlatanlar için de bir üstteki maddede yer alan odunlu örnek geçerlidir. hatta ilginç bir şekilde uluslararası öğrencilerin bol olduğu okullarda fransız kızlar tarafından pek tercih edilmiyorlar. bunun -şahsi gözlemim- birinci sebebi bu heriflerin çok geç olgunlaşmaları. 25 yaşındaki bir fransız erkeğinden 17 yaşındaki bir erkek mantığından fazlasını beklemeyin. bu konuda kuzey afrikalı göçmenlerle inanılmaz uyumlular. zidane'den gelen sempatiyi kısa bir sürede yitireceksiniz. bu arada bizim 120 kişilik bölümde sevgilisi fransız olan bir kız var, o da çinli. hatta bir başka çinli arkadaşım yine bizim bölümden fransız bi elemanı reddetti ki çinliler avrupalı gördüklerini pek reddetmezler.
11- kızlar ise erkekleriyle karşılaştırıldığında çok daha iyiler. en azından kafaları çalışıyor, ilerisi için düşünceleri beklentileri falan var. onun dışında özel bir artıları var mı derseniz, yardımsever olmalarını söylebilirim. özellikle güney fransa'dakiler çok iyiler. gerçi güney'deki erkekler bile biraz sempatik olabiliyorlar. ama dediğim gibi özel bir şey beklemeyin, öyle olsa marc dorcel yerli sermayeye yönelirdi.
12- bu maddeye sebastien loeb'i ve alain prost'u tebrik ederek başlıyorum. benzer bir şekilde herhangi bir araç kullanımında başarılı olmuş tüm fransızları özellikle tebrik ediyorum. çünkü otomobil, otobüs, bisiklet, motorsiklet vb araçları kullanmada genetik olarak sorunlu bu halktan çıkmış olmaları çok çok büyük başarı. tabelayı anlamaz, direksiyon hakimiyeti zaten yok, sinyal kullanımı hak getire...
13- son olarak, fransa gelişmiş bir ülke değil. sadece refah düzeyi yüksek bir ülke. burada hatrı sayılır zaman geçirirseniz bunu anlarsınız. iğrenç bir bürokrasisi var, umarım fransız devletiyle hiçbir alakanız olmaz, sizin yerinize işlerinizi halleden kurumlarınız olur. tamamen önyargısız olarak söylüyorum ki vasıfsız insanlar nüfusun önemli bir kısmını oluşturuyor. lisesinden, üniversitesinden çıkanlara bakıyorum da, durum hakikaten fena. zerre ışık yok.
diyeceksiniz ki nasıl bu kadar iyi durumdalar? çevresinde italya, almanya gibi ülkelerin bulunmasından çok yararlanmışlar. bir de zamanında yönetici elitler bir şekilde çok iyi belirlenmişler. devlet bürokrasisinde de, özel kurumlarda da bu böyle. tüm samimiyetimle söylüyorum ki, bu kafayla türk olsalardı, işsiz kalırlardı. pratik olan herhangi bir şeyin bu denli olmadığı bir yer daha önce görmedim.
her şeyin saçma bir şekilde zor olduğu ülkedir ve olur da ileride yaşayacak olan olur (olmaz demeyin, ben de dedim) diye yazıyorum.
1- lafa başından değil kıçından başlarlar. en başta öğrenmeniz gereken şeyi sonunda duyabilirsiniz, hatta genelde de öyle olur.
2- güney fransa yine iyidir ama genelinin ingilizce'yle arası yoktur. mümkün olduğunca fransızca öğrenin derim. hele bir de paris'e giderseniz insan boğazlayacak hale gelebilirsiniz. ama merak etmeyin göçmenler paris'in ağzına sıçıyorlar, helal olsun.
3- paris'e gideceklere tavsiyem çanta, telefon ne varsa mukayet olsunlar. özellikle de size bir şey imzalamanız için (genelde sağırlar için) yaklaşanlar olursa direk siktir edin. küçükmüş, hamileymiş falan demeyin sille, tokat girin.
4- banka hesabı açacaksanız, bankadakilere karşı gerektiğinde kabalaşın. kabalaşmadan önce "ev sahibinizin pasaportunun fotokopisini istiyorum" diyen bankacı (ne alaka dersiniz ikinci cümleye dönünüz), anlayacağı dilden konuşmaya başladığınızda "ya aslında gerek yok" diyecek kadar işleri yumuşatırlar.bir de fransız kökenli bankalarla çalışın. tanım: hsbc sana kafam girsin.
5- adres konusunda dünyanın en özürlü halkıdır. eğer adres soracaksanız mümkün mertebe afrika kökenlilere danışın, fransızlar'a hiç bulaşmayın, doğru gittiğiniz yolu kaybedersiniz. ayrıca yolda bulunan tabelalar da çok kötü konumlandırılmıştır.
6- "ofii" diye bir kurumları var. "fransız göç ve entegrasyon ofisi" manasına geliyormuş, manasını sikeyim. öncelikle, bu kurumla alakanız türkiye'de başlıyorsa bir nebze iyi. en azından muayneleriniz türkiye'de yapılır, bu ibnelerin muaynesinden de hayır gelmez. şimdi bu kurum sizin oturma izninizi onaylıyor. genelde bu kurumlar olabilecek en saçma yerlerde konumlandırılıyorlar, ki bu duruma fransızların adres özürlü olmaları eklenince (bir üstteki madde) haliyle kafayı yiyorsunuz. bu kurum siz onlara belgelerinizi gönderiğinizde ya da okul sizin yerinize gönderdiğinde, size mail atar ve randevu gününü-saatini bildirir. öncelikle tavsiyem önceden kurumun şubesinin yerini gidip görmeniz ve nihayetinde de zamanında gitmeniz. eğer gitmezseniz bir sürü sorun çıkarırlar, hele bir de okulunuzda (benim gibi) fransa'nın harika bir kurallar ve kanunlar ülkesi olduğunu sanan stephanie diye bir kaltak varsa başınız ağrır. kadına şiddete hayır ama stephanie bir istisnadır bile diyebilirsiniz.
7- "la poste" adı verilen postanelere maalesef işiniz düşecektir. ama siz mümkün oldukça uzak durun. başında söylemeleri gereken ne varsa kıçında söylemeleri burada sizi oldukça sinirlendirebilir. bkz: madde 1
8- çalışamayı sevmezler. gece vakti "acıktım ya bi dolanayım bir şeyler bulurum" demeyin, en olumlu ifadeyle yürüyüş olursunuz, daha çok acıkırsınız. sigara içiyorsanız durum daha da fena, saat 6'dan sonra sigara satan yer bulmak çok zor. unutmadan sigara sadece tabac shop adı verilen tütüncülerde bulunur, o tütüncüler de adım başı bulunmaz. pazar günleri için yiyecek içecek istifleyin. ancak güne çok erken başlarlar, bunu da belirteyim.
9- "fransız mutfağı bir harika" diyen olursa üç gün yağmurda bekletilmiş meşe odunuyla birlikte sarın bana gönderin. şiddet yanlısı olduğumdan değil, mudo da indirimle 945 liraya düşen oduna param yetmedi de ondan. mutfaklarının yarısı italya'dan, kalan yarısı da dünyanın diğer ülkelerinden aşırmadır. bunun dışında ayak üstü yemek yiyeceğiniz yerler haricinde lokantalar sadece belirli saatlerde açıktır, okullarda bile.
10- fransız erkeklerini ayıla bayıla anlatanlar için de bir üstteki maddede yer alan odunlu örnek geçerlidir. hatta ilginç bir şekilde uluslararası öğrencilerin bol olduğu okullarda fransız kızlar tarafından pek tercih edilmiyorlar. bunun -şahsi gözlemim- birinci sebebi bu heriflerin çok geç olgunlaşmaları. 25 yaşındaki bir fransız erkeğinden 17 yaşındaki bir erkek mantığından fazlasını beklemeyin. bu konuda kuzey afrikalı göçmenlerle inanılmaz uyumlular. zidane'den gelen sempatiyi kısa bir sürede yitireceksiniz. bu arada bizim 120 kişilik bölümde sevgilisi fransız olan bir kız var, o da çinli. hatta bir başka çinli arkadaşım yine bizim bölümden fransız bi elemanı reddetti ki çinliler avrupalı gördüklerini pek reddetmezler.
11- kızlar ise erkekleriyle karşılaştırıldığında çok daha iyiler. en azından kafaları çalışıyor, ilerisi için düşünceleri beklentileri falan var. onun dışında özel bir artıları var mı derseniz, yardımsever olmalarını söylebilirim. özellikle güney fransa'dakiler çok iyiler. gerçi güney'deki erkekler bile biraz sempatik olabiliyorlar. ama dediğim gibi özel bir şey beklemeyin, öyle olsa marc dorcel yerli sermayeye yönelirdi.
12- bu maddeye sebastien loeb'i ve alain prost'u tebrik ederek başlıyorum. benzer bir şekilde herhangi bir araç kullanımında başarılı olmuş tüm fransızları özellikle tebrik ediyorum. çünkü otomobil, otobüs, bisiklet, motorsiklet vb araçları kullanmada genetik olarak sorunlu bu halktan çıkmış olmaları çok çok büyük başarı. tabelayı anlamaz, direksiyon hakimiyeti zaten yok, sinyal kullanımı hak getire...
13- son olarak, fransa gelişmiş bir ülke değil. sadece refah düzeyi yüksek bir ülke. burada hatrı sayılır zaman geçirirseniz bunu anlarsınız. iğrenç bir bürokrasisi var, umarım fransız devletiyle hiçbir alakanız olmaz, sizin yerinize işlerinizi halleden kurumlarınız olur. tamamen önyargısız olarak söylüyorum ki vasıfsız insanlar nüfusun önemli bir kısmını oluşturuyor. lisesinden, üniversitesinden çıkanlara bakıyorum da, durum hakikaten fena. zerre ışık yok.
diyeceksiniz ki nasıl bu kadar iyi durumdalar? çevresinde italya, almanya gibi ülkelerin bulunmasından çok yararlanmışlar. bir de zamanında yönetici elitler bir şekilde çok iyi belirlenmişler. devlet bürokrasisinde de, özel kurumlarda da bu böyle. tüm samimiyetimle söylüyorum ki, bu kafayla türk olsalardı, işsiz kalırlardı. pratik olan herhangi bir şeyin bu denli olmadığı bir yer daha önce görmedim.
balkan göçmeni kızlarının ekseriyetle güzel olduğu şehir. tamam balkan göçmeni kızlar genelde güzel olurlar ama adana'nın havası, suyu da yaramış.
pasajlar çalışmasında fuarlar için adına mal denen fetişin hac yerleridir tanımlamasında bulunmuştur, ki bunu günümüzde avm'lere hiçbir değişiklik yapmadan uyarlayabiliriz.
twitter'da "Sayın Kılıçdaroğlu'na geçmiş olsun. Meclis güvenliği de arttırılsın. Bu bir provokasyon ama mesaj Erdoğan'a da olabilir." yazmış kişi.
şöyle söyleyeyim, ailece görüştüğümüz bir sürü ermeni dostumuz var, "bu adamdan utanıyoruz" demeyenine rastlamadım.
şöyle söyleyeyim, ailece görüştüğümüz bir sürü ermeni dostumuz var, "bu adamdan utanıyoruz" demeyenine rastlamadım.
olay türkiye cumhuriyeti'nin balıkesir ilinin manyas ilçesinde geçmektedir.
varan 1: manyas'ta yerel seçimlerin galibinin mhp olduğu açıklanır.
varan 2: akp sonuçlara itiraz eder.
varan 3: itiraz (başvuru) değerlendirilir.
varan 4: oylar yeniden sayılır.
varan 5: chp'nin seçimi 20 oy farkla kazandığı açıklanır.
ben bi sigara yakıp gelicem, bi yere ayrılmayın.
varan 1: manyas'ta yerel seçimlerin galibinin mhp olduğu açıklanır.
varan 2: akp sonuçlara itiraz eder.
varan 3: itiraz (başvuru) değerlendirilir.
varan 4: oylar yeniden sayılır.
varan 5: chp'nin seçimi 20 oy farkla kazandığı açıklanır.
ben bi sigara yakıp gelicem, bi yere ayrılmayın.
türkiye'deki siyasi hayatına (işin almanya kısmı da var) 1968'de milli demkratik devrim saflarında başladımıştır. bir hukuk doktoru olan perinçek, aynı dönemde dev-genç'in başkanıydı. yine aynı dönemde Türkiye ihtilalci işçi Köylü Partisi'ni kurdu. devletle alakası ilk olarak 12 mart döneminde gündeme gelmiş ve tsk içindeki solcu subaylarla siyasi ilişkide olduğu suçlamasıyla yargılanmıştır. aslına bakılırsa kendisinin çalkantılı siyasi hayatının da bu noktada başladığını söyleyebiliriz.
aradan geçen birkaç yılın ardından, 1978'de türkiye işçi köylü partisi'ni kurduktan sonra bir hayli ilginç işler yapmaya başlar. tikp'in bir önceki tiikp'ten farkı görünüşte sadece bir harf olsa da, özünde mdd çizgisinden ayrılmasıydı. başka bir deyişle, '78 kuşağına, dolayısıyla da dönemin sol hareketlerine daha yakındı. kısaca engels'in ve marx'ın teorilerini mao'nun pratiğiyle destekliyorlardı denilebilir. ancak perinçek'in ve partisinin asıl etkisi bu kısımda değildi. asıl etki aydınlık gazetesinde yer alan, teori içerikli olmaktan ziyade türk solunda eşi benzeri görülmemiş yazıların içindeydi. özellikle de bilinmeyen sol yazısıyla başlayan, sol tartışma kılıfıyla, sol örgütlerin ve sol eylemcilerin deşifre edilmesi çok büyük tartışmaları beraberinde getirmiştir. bu dönemde doğu perinçek'in devletle (mit ile) çalıştığı, başka bir deyişle ajanlık yaptığı farklı alt-fikirleri savunan sol çevrelerce dile getiriliyodu.
tıpkı 12 mart'ta olduğu gibi 12 eylül'den sonra da doğu perinçek hapse girmiş, dolayısıyla da bir süre ortalarda gözükmemiştir. 70'li yılların sonunda fikren uyuşmadığı sol örgütleri terörist, halk düşmanı, katil, emperyalist gibi ithamlarla yargılayan perinçek 87'de başında olduğu 2000'e doğru dergisinde büyük yankı bulan mit raporu'nu yayınlayınca kendisi hakkında 70'lerin sonlarından bu yana söylenen ajan, işbilikçi söylemleri iyice ses getirir olmuştu. tsk içindeki muhalif subaylarla ilişkili olduğu için suçlanmış, sol örgütleri günlük gazetede yaptığı haberlerle deşifre ettiği dile getirilmiş perinçek; inanılmaz özgeçmişine mit raporu gibi sol çevrelerin hiçbir zaman ulaşamadığı kadar gizli bilgileri içeren bir dökümanla türkiye'nin tekrar gündemindeydi. üstelik bu raporun mehmet eymür gibi tecrübeli bir istihbaratçının elinden çıkmış olması şüphelerin dozunu en yüksek seviyeye çıkarmıştı.
1991'de ise perinçek yukarıda kısaca bahsettiğim her şeyi gölgeleyecek bir seş yapıp, devletin "bulamadığı" abdullah öcalan ile lübnan'da görüştü. hala internette sıkça dönen, apo'ya çiçek verirken çekilmiş görüntüleri 1991'deki görüşmeden kalmıştır. daha sonra perinçek 1989'da da apo'yla görüştüğünü belirtmiştir. aslına bakılırsa o dönem apo'yla görüşen sadece perinçek değildi; hasan cemal ve mehmet ali birand da apo'yla görüşmüşlerdi ki birand'ın söyleşisi çok ses getirmiş hatta birand birçok ölüm tehditi bile almıştı. ancak perinçek'in tepki almasının asıl nedeni pkk militanlarıyla el sıkışırken ve -yukarıda da belirttiğim gibi- apo'ya çiçek verirken çekilen fotoğraflarıydı. perinçek sonraları -defalarca- apo'ya atatürk vurgusu yaptığını, birleştiricilikten bahsettiğini söylese de bunlar asla etkili olmadı. unutmadan 91'de başına geçtiği sosyalist parti 92'de anayasa mahkemesi tarafından bölücülük yaptığı gerekçesiyle kapatıldı.
92'de hala aktif olan işçi partisi'ni kurdu. ip ile birlikte bilimsel sosyalizmi sürdürdüğünü belirten perinçek, parti programında kemalizm'e genişçe yer veriyordu. 28 şubat'ta ise tsk'nin destekçiliğine soyunmuştu. unutmadan bir dönem -yanılmıyorsam özellikle de 2000'li yıllarda- perinçek ve beraberindekiler cuma sohbetleri düzenlemeye başlamışlar hatta hz muhammed'in de büyük bir devrimci olduğunu savunuyorlardı. bu arada, bireysel olarak türkiye'De en çok siyasi parti kuran insanlardan biridir.
bilimsel sosyalizm temeli ile başladığı siyasi kariyerinde mdd, kemalizm, maoizm gibi fikirleri yerine göre kürt milliyetçiliği ya da islamiyet ile renklendiren perinçek şahsi kanaatimce türkiye tarihinin en renkli siyasi aktörlerinden biri oldu. sadece bunlar bile kendisini unutmamak için yeterli.
tıpkı;
her şeyden cia'yı sorumlu tutması, ve işine gelmeyen kim varsa hepsine emperyalist ya da terörist demesi,
oyları birleştirme çabalarının had safhada olduğu günlerde sabah akşam "chp cemaatçi oldu" açıklamaları yapması,
oy bölmek için kendini paralarcısına ne kadar posası çıkmış aktör varsa hepsini belediyelere aday göstermesi,
benzer şekilde yıllarca oğlu mehmet perinçek'in aşırı sağcı öğrencileri istanbul üniversitesi'ndeki solcu (tkp, ödp, chp...) öğrencilere karşı kışkırtması,
işine gelince "hrant bizim gibi düşündüğü için öldürüldü" deyip, dink'in ölüm yıl dönümlerinde -sanki dink diasporacıymış gibi- sürekli ermeni diasporasına yüklenmesi,
"deniz gezmiş benden emir alırdı" gibi akıl dışı demeçler vermesi,
barıştan, kardeşlikten bahsedip, hdp'nin bürolarına düzenlenen saldırıları savunması,
da unutulacak cinsten değil.
ama gazetesi aydınlık'ta tek derdi ülkesi için bir şeyler yapmak olan insanların (hangi görüşten olurlarsa olsunlar) adreslerini çarşaf çarşaf yayınlamasını ise unutulacak cinsten hiç değil.
(bkz: itirafçı)
aradan geçen birkaç yılın ardından, 1978'de türkiye işçi köylü partisi'ni kurduktan sonra bir hayli ilginç işler yapmaya başlar. tikp'in bir önceki tiikp'ten farkı görünüşte sadece bir harf olsa da, özünde mdd çizgisinden ayrılmasıydı. başka bir deyişle, '78 kuşağına, dolayısıyla da dönemin sol hareketlerine daha yakındı. kısaca engels'in ve marx'ın teorilerini mao'nun pratiğiyle destekliyorlardı denilebilir. ancak perinçek'in ve partisinin asıl etkisi bu kısımda değildi. asıl etki aydınlık gazetesinde yer alan, teori içerikli olmaktan ziyade türk solunda eşi benzeri görülmemiş yazıların içindeydi. özellikle de bilinmeyen sol yazısıyla başlayan, sol tartışma kılıfıyla, sol örgütlerin ve sol eylemcilerin deşifre edilmesi çok büyük tartışmaları beraberinde getirmiştir. bu dönemde doğu perinçek'in devletle (mit ile) çalıştığı, başka bir deyişle ajanlık yaptığı farklı alt-fikirleri savunan sol çevrelerce dile getiriliyodu.
tıpkı 12 mart'ta olduğu gibi 12 eylül'den sonra da doğu perinçek hapse girmiş, dolayısıyla da bir süre ortalarda gözükmemiştir. 70'li yılların sonunda fikren uyuşmadığı sol örgütleri terörist, halk düşmanı, katil, emperyalist gibi ithamlarla yargılayan perinçek 87'de başında olduğu 2000'e doğru dergisinde büyük yankı bulan mit raporu'nu yayınlayınca kendisi hakkında 70'lerin sonlarından bu yana söylenen ajan, işbilikçi söylemleri iyice ses getirir olmuştu. tsk içindeki muhalif subaylarla ilişkili olduğu için suçlanmış, sol örgütleri günlük gazetede yaptığı haberlerle deşifre ettiği dile getirilmiş perinçek; inanılmaz özgeçmişine mit raporu gibi sol çevrelerin hiçbir zaman ulaşamadığı kadar gizli bilgileri içeren bir dökümanla türkiye'nin tekrar gündemindeydi. üstelik bu raporun mehmet eymür gibi tecrübeli bir istihbaratçının elinden çıkmış olması şüphelerin dozunu en yüksek seviyeye çıkarmıştı.
1991'de ise perinçek yukarıda kısaca bahsettiğim her şeyi gölgeleyecek bir seş yapıp, devletin "bulamadığı" abdullah öcalan ile lübnan'da görüştü. hala internette sıkça dönen, apo'ya çiçek verirken çekilmiş görüntüleri 1991'deki görüşmeden kalmıştır. daha sonra perinçek 1989'da da apo'yla görüştüğünü belirtmiştir. aslına bakılırsa o dönem apo'yla görüşen sadece perinçek değildi; hasan cemal ve mehmet ali birand da apo'yla görüşmüşlerdi ki birand'ın söyleşisi çok ses getirmiş hatta birand birçok ölüm tehditi bile almıştı. ancak perinçek'in tepki almasının asıl nedeni pkk militanlarıyla el sıkışırken ve -yukarıda da belirttiğim gibi- apo'ya çiçek verirken çekilen fotoğraflarıydı. perinçek sonraları -defalarca- apo'ya atatürk vurgusu yaptığını, birleştiricilikten bahsettiğini söylese de bunlar asla etkili olmadı. unutmadan 91'de başına geçtiği sosyalist parti 92'de anayasa mahkemesi tarafından bölücülük yaptığı gerekçesiyle kapatıldı.
92'de hala aktif olan işçi partisi'ni kurdu. ip ile birlikte bilimsel sosyalizmi sürdürdüğünü belirten perinçek, parti programında kemalizm'e genişçe yer veriyordu. 28 şubat'ta ise tsk'nin destekçiliğine soyunmuştu. unutmadan bir dönem -yanılmıyorsam özellikle de 2000'li yıllarda- perinçek ve beraberindekiler cuma sohbetleri düzenlemeye başlamışlar hatta hz muhammed'in de büyük bir devrimci olduğunu savunuyorlardı. bu arada, bireysel olarak türkiye'De en çok siyasi parti kuran insanlardan biridir.
bilimsel sosyalizm temeli ile başladığı siyasi kariyerinde mdd, kemalizm, maoizm gibi fikirleri yerine göre kürt milliyetçiliği ya da islamiyet ile renklendiren perinçek şahsi kanaatimce türkiye tarihinin en renkli siyasi aktörlerinden biri oldu. sadece bunlar bile kendisini unutmamak için yeterli.
tıpkı;
her şeyden cia'yı sorumlu tutması, ve işine gelmeyen kim varsa hepsine emperyalist ya da terörist demesi,
oyları birleştirme çabalarının had safhada olduğu günlerde sabah akşam "chp cemaatçi oldu" açıklamaları yapması,
oy bölmek için kendini paralarcısına ne kadar posası çıkmış aktör varsa hepsini belediyelere aday göstermesi,
benzer şekilde yıllarca oğlu mehmet perinçek'in aşırı sağcı öğrencileri istanbul üniversitesi'ndeki solcu (tkp, ödp, chp...) öğrencilere karşı kışkırtması,
işine gelince "hrant bizim gibi düşündüğü için öldürüldü" deyip, dink'in ölüm yıl dönümlerinde -sanki dink diasporacıymış gibi- sürekli ermeni diasporasına yüklenmesi,
"deniz gezmiş benden emir alırdı" gibi akıl dışı demeçler vermesi,
barıştan, kardeşlikten bahsedip, hdp'nin bürolarına düzenlenen saldırıları savunması,
da unutulacak cinsten değil.
ama gazetesi aydınlık'ta tek derdi ülkesi için bir şeyler yapmak olan insanların (hangi görüşten olurlarsa olsunlar) adreslerini çarşaf çarşaf yayınlamasını ise unutulacak cinsten hiç değil.
(bkz: itirafçı)
öldürülen burakcan karamanoğlu'nun babası.
- Halktan ve polisten kimse yok oğlumu doğrudan vuruyorlar
- Berkin de bizim evladımız....Türkiye bizim, Herkes kardeşçe huzur içinde yaşasın
- Berkin de bizim evladımız. onların mahallelerine gidilip protesto yapılmasını tasvip etmiyorum
diyen insan gibi insan, baba gibi baba. helal olsun. bu ülke hala yanmadıysa böyle harika insanlar var olduğu içindir.
- Halktan ve polisten kimse yok oğlumu doğrudan vuruyorlar
- Berkin de bizim evladımız....Türkiye bizim, Herkes kardeşçe huzur içinde yaşasın
- Berkin de bizim evladımız. onların mahallelerine gidilip protesto yapılmasını tasvip etmiyorum
diyen insan gibi insan, baba gibi baba. helal olsun. bu ülke hala yanmadıysa böyle harika insanlar var olduğu içindir.
tıpkı berkin gibi harika bir babası vardır, insanlık dersi vermektedir.
huzur içinde yatsın.
huzur içinde yatsın.
bu seçimde yaşamayacağım olay. akp'in karşısında en güçlü olan kimse oyum onadır. chp, mhp, bdp hiç fark etmez.
abartılmaması gereken olay, ya bünyesi alerjik reaksiyon göstermiştir ya da takdiri ilahidir.
çünkü biber gazı öldürmez, bize böyle dedi o oy verdikleriniz ve onların atadığı bürokratlar.
(bkz: ama öldü efendim), bu da bonus olsun.
çünkü biber gazı öldürmez, bize böyle dedi o oy verdikleriniz ve onların atadığı bürokratlar.
(bkz: ama öldü efendim), bu da bonus olsun.
akp'liler için şehitler ne zaman bu kadar önemli oldu ben kaçırmışım.
şehitlere kelle, abdullah öcalan'a sayın diyen: (bkz: recep tayyip erdoğan)
askerlerimiz şehit olunca "3-5 mehmet öldü diye meclis toplanmaz" diyen: (bkz: hüseyin çelik)
bırakın oğlum siz bu işleri, gidin habur sınır kapısında teröristlere davul zurna çaldırıp köçeklik yapın. başka bi boktan anlamazsınız.
şehitlere kelle, abdullah öcalan'a sayın diyen: (bkz: recep tayyip erdoğan)
askerlerimiz şehit olunca "3-5 mehmet öldü diye meclis toplanmaz" diyen: (bkz: hüseyin çelik)
bırakın oğlum siz bu işleri, gidin habur sınır kapısında teröristlere davul zurna çaldırıp köçeklik yapın. başka bi boktan anlamazsınız.
gün gelir 3 gram kokain için gider bir katile şarkı yazar.
yemezler be gülüm.
yemezler be gülüm.
"öldürülen filistinli çocukların ellerinde sapan vardı."
hükümet yanlısı israil medya kuruluşlarının haberlerinde olurdu.
serbest çağrışım yaptı.
hükümet yanlısı israil medya kuruluşlarının haberlerinde olurdu.
serbest çağrışım yaptı.
Şişli Belediyesi çöp kamyonu ile polisin yolunu kapattı.
izmir belediye başkanı aziz kocaoğlu çıktı "tomaya su vermeyeceğiz, vali nereden bulursa bulsun" dedi.
sırf bunlar için bile bu partiye oy veririm.
izmir belediye başkanı aziz kocaoğlu çıktı "tomaya su vermeyeceğiz, vali nereden bulursa bulsun" dedi.
sırf bunlar için bile bu partiye oy veririm.
hala sapan edebiyatı yapanlar var. lan "alnı secde görmüş bilal" dediğiniz herif 6 gemi alacak kadar para götürmüş, hala sapan da sapan, mont da mont.
lan sizde hiç sike sürülecek akıl yok.
lan sizde hiç sike sürülecek akıl yok.