bugün

entry'ler (258)

ethem sarısülük ü vuran polisin serbest kalması

Bundan sonra direnişçilere uygulanan her türlü haksız müdahaleyi meşru kılacak bir hukuk faciasıdır. Haziranda ölmenin ne kadar zor, öldürmenin ne kadar kolay olduğunu söyledi biraz evvel bi arkadaşım. Katil polisinizin adını vereceğiniz her sokağa şimdiden tüküreyim. Bu nesil bunları unutmayacak. Unutursak kalbimiz kurusun.

galatasaray taraftarı

Herhangi bir taraftar grubu. Peşin not: Takım tutmam, maç izlemem, futbol sevmem. Ama söyleyecek iki çift lafım var.

Allah aşkına burada Galatasaray taraftarlarının tümünü lanetleyerek hümanistlik yaptığınızı iddia etmeyin. Samimiyetsizliğiniz ve tutarsızlığınız midemi bulandırıyor. Zaten o zavallı çocuğun ölümüne sebep olan şey, fanatizmin ta kendisidir. Şurda yaptığınız fanatizm, bir spor müsabakasında insanların, sırf rakip oldukları için birbirlerine duydukları düşmanlıktır. Evet fanatizm apaçık bir nefret suçudur. Gözü fanatiklikten başka bir şey görmeyen, kültürsüz, cahil ve insanlıktan nasibini almamış biri de çıkıp, taraftar olduğu için değil, şerefsiz olduğu için gidip zavallı bir çocuğu bıçaklar. Bunu yaparken sizin birbirinizin ebesine, bacısına ettiğiniz küfürlerden beslenmiştir çünkü. Bunun üzerinden tutup bütün Galatasaray taraftarını lanetlemeniz, onları katillikle, canilikle suçlamanız bir boka yaramıyor afedersiniz. Fanatizmi, zıt yönde olmak farkıyla yeniden üretiyorsunuz. Nefreti güçlendiriyorsunuz. Bir başka manyağın eline bıçak veriyorsunuz, silah veriyorsunuz. Ortadaki yanlışlığı eleştirmek niyetindeyseniz gidin "sporda psikolojik ve bedensel şiddete son" gibi bir hareket başlatın. Taraftar bilinç yükseltme grupları kurun. Dilinizdeki küfrü atın önce. Fanatizminizden tiksiniyorum, damarlarınızdan aktığını zannettiğiniz o aptal renklere, sarınıza mavinize kırmızınıza lacivertinize bordonuza lanet olsun!

türk polisi için üniforma önerileri

Vatandaşa hunharca sıktıkları biber gazından korunmayı sağlayacak bir yapısı olmalı. Onlar da çok etkileniyormuş, son 1 mayıs saldırısında kaç tanesi telef olmuş. Canlarım, yazık.

çığ gibi büyüyen toplu seks vakaları

çocuk denecek yaşta kız çocukları ile ilgili toplu tecavüz olaylarına sessiz kalan yargı ve hükümet yanlısı medya organlarını neden bu kadar ilgilendirdiği merak konusu olan vak'alardır.

özel günlerde hediyeleşmeme kararı almak

Bahsi geçen özel günler, sevgililer günü, yılbaşı gibi gerçekten "özel" bir sebep olmamasına karşın çılgınlar gibi para harcadığımız, iğrenç tüketim çarkına dahil olduğumuz günler ise, son derece makul bir karardır. Akşam başınızı yastığa koyduğunuzda aşkınızı tazelemiş olmanın sevincini hissetmezsiniz belki ama o gece zorunlu mesai yapan işçilerin belki bundan bir kaç on yıl sonra özel günlerde en azından bir arada olabilecekleri ihtimalini düşünerek rahat uyursunuz.

istanbul seyahat

insan ve mal taşıyan bir otobüs firması olarak zerre sorumluluk bilincine sahip olmayan kuruluş.

cümle aleme ibret olması açısından başımdan geçenleri anlatayım.

Seyahatim sırasında benden önce inen bir yolcu benim valizimi kendi valizi diye alıyor. Muavin de ayakta uyuyormuş ki hiçbir şeyin farkına varmıyor. Otobüsten indiğimde valizimi bulamıyorum. Kaptan olayla ilgileneceğini, valizi bulup yollayacağını söylüyor. Valizimi başkasının aldığı ortada, ama kim olduğunu bilmiyoruz. Oysa benden önce inen yolcuların listesinden bu kişinin adı adresi bulunabilir ve süreç hızlandırılabilir. Bunun yerine istanbul seyahat yetkilileri oldukları yerde oturup valizimi alan kişinin geri getirmesini bekliyorlar. Bunu üzerine bir sürü telefon görüşmesi yapıyorum.

Yazıhanelerden bir kaçını arıyorum. Verdikleri numaralardan kimi yanlış , kimi ise düşmüyor. istanbul merkez yazıhanesinde konuştuğum kadın suratıma kapatıyor, ikinci arayışımda ise hiç açmıyor. Rezalet. En sonunda müdürlerine ulaşıyoruz, veryansın ediyoruz. Adamlar ancak öyle harekete geçiyorlar çünkü. Sonunda akılları biraz çalışıyor da, benimki ile karışan valizi açıp, sahibinin numarasını buluyorlar. Adam aranıyor, valizim bulunuyor. Bundan sonrası daha büyük rezalet.

Valizim, o sırada bulunduğum şehirden yolu geçen bir otobüse veriliyor. Yolcu indirdikleri sırada valizimi de terminale bırakacaklar. iyi, güzel. Sorun çözülmüş gibi. Öğlen gidip valizimi alacağım ben de. Gitmeden önce teyid etmek amaçlı istanbul seyahat'i arıyorum. Adamın bana verdiği cevap şu :

"O otobüsün orada inecek yolcusu yokmuş, sizin valiz şu an seferin son durağına gidiyor. Ama gece aynı yoldan geri dönecek. Dönerken bırakır, siz de yarın sabah alırsınız."

Nasıl ya? Nasıl yani! Bu ne sorumsuzluk, ne yüzsüzlük! Hemen başka yetkilileri arayıp, şikayet ediyorum. Valizimin en yakın zamanda getirilmesini istiyorum. Adamlarda cevap çok, bu sefer de şöyle diyorlar:

"Ama hanımefendi, siz de çok geç haber vermişsiniz, o araç garaja girdi bile. Daha erken olsa hemen yollardık geri ama böyle çok zor. Beklemeniz lazım."

"Nasıl olur" diyorum. "Valizim, bana gelmesi gerekirken sizin üşengeçliğiniz ve unutkanlığınız yüzünden başka bir şehire yollandı. Bunu bana sizin haber vermeniz gerekirdi, yapmadınız. Yine ben arayıp öğrendim. Size sorumluluklarınızı hatırlatmak zorunda değilim ki. Bir de zeytinyağı gibi su yüzüne çıkıyorsunuz."

Adam sinirleniyor. Ben daha çok sinirleniyorum. ilgileneceğini söyleyip, telefonu çat diye kapatıyor. Bütün eşyalarım valizimin içinde. Üç gündür evden dışarı adımımı atamıyorum. Araç benden 3-4 saat uzaklıkta küçük bir ilçede bekliyor, şoför uyuyormuş. Ulaşamıyorlar. Neyse sonra birileri arıyor beni, "Şimdi n'apalım?" diyorlar. Koskoca istanbul Seyahat'e ben mi söyleyeceğim ne yapacağını? Yine de söylüyorum:

"Ufak bir araçla önce şehir merkezine yollayın valizi. Oradan saat başı zilyon tane araç kalkıyor. Bunların bir çoğu benim bulunudğum ilin terminalinden geçiyor. Verin birine getirsinler. Siz turizm firması değil misiniz? Emrinizde bir sürü araç, bir sürü adam var. Nasıl bunu yapamazsınız?" diyorum.

Otobüsün şoförü, lütfeder gibi:

"Anlıyorum. Bakın bütün gece yolculuk ettim, uykusuzum. Ama yine de ilgileneceğim. Valizinizi bir şekilde ulaştıracağım. " diyor.

Aman efendim zahmet etmeyin. Valizimi karıştırdınız, başkasına verdiniz. Sonra bulup bana yollayacakken, beceremediniz, bambaşka bir ile gönderdiniz. Ulan neredeyse giyilecek donum yok. Üç gündür mahvolmuş durumdayım. Hala bana uykusuzluktan, yorgunluktan bahsediyorsunuz.

Bundan sonra benim istanbul Seyahat ile en ufak bir münasebetim zaten olamaz. Hiçbir güç beni böyle sorumsuz ve yüzsüz insanların arabasına binmeye zorlayamaz. Bilginiz olsun diye yazıyorum. Bu adamlara güvenip can ve mal emanet etmeden önce bir kez daha düşünün. Fena halde yanılıyor olabilirsiniz.

ben bu yazıyı oğluma yazdım

ola ki bir gün kendini erkek gibi hissetmez ve kadın gibi yaşamak istersen, kadınlara değil erkeklere ilgi duymaya başlarsan sakın korkma. hemen gel anlat annene. ötekiler ne derlerse desinler, ben senin iyilikle dolu ve çok akıllı bir çocuk olduğuna sonuna kadar inanıyor olacağım ve gerisi inan hiç önemli değil. sana olan sevgimin azalacağını düşünme bile. bu konuda ne karar verirsen ver, hep arkandayım. Hayatını kolaylaştırmak ve seni herşeye rağmen mutlu bir insan olarak yetiştirmek için elimden ne geliyorsa yapacağım.

game of thrones

Sezonun tartışmasız en can alıcı bölümünü yayınlamış dizi.

--spoiler--

"Savaş, kan, et görmek istiyoruz, kemik sesi gelecek hacı" diye böğüren vahşet düşkünü seyirciyi bir nebze tatmin etmiştir diye umuyorum. Wildfire gösterisi takdire şayandı.

Tywin dayı, o eğri burnu,kıvrak zekası ve Arya'ya gösterdiği babacan tavırlarıyla benim için laz balıkçı sevimliliğine sahipti zaten. Yine babalığını yaptı. Hayır şunu anlamıyorum, koskoca hanedansınız, demir tahtın sahibisiniz, biriniz şövalye, ötekiniz kraliçe, berikiniz şeytana pabucunu ters giydirecek bir kurnazlığa sahip, yine babanız geliyor götünüzü kurtarıyor. Yaşınızdan başınızdan utanın, daha da bir şey demiyorum. Lannister'lar hala ayaktaysa Tywin reyiz sayesindedir.

O Joffrey piçine artık neremle güleceğimi şaşırdım. "Annem çok mu çok önemli bi şey diycekmiş bana?" diye kuyruğunu kıstırıp kaçtı ya, adı diziler tarihinin en yavşak karakteri olarak kayıtlara geçmelidir artık.

Stannis Baratheon iyi adam, yürekli döğüştü helal olsun ama bu wildfire olayını nasıl göremedi, şaşılacak şey. O kızıl büyücü kadın kimden, neyden peydahlandığı belli olmayan bir gölgeyi düşmanların peşine salıp, çok temiz cinayetler işletiyor, koca koca kralları öldürüyor, kendi kralını bir wildfire'dan efendime söyleyeyim, üç beş lannister'dan koruyamıyor. Napayım ben öyle büyücüyü?

Son olarak s02e09'u boyunca replikleriyle beni inanılmaz eğlendiren hound'a saygılarımı sunarım.

-kral muhafızlarını sikeyim, kralı da sikeyim, şehri de sikeyim!
-kılıcı temiz ölen olursa, ölüsünü sikerim.

Pek tanıyamamışız, kendisi çok kafa adammış, ateşi görünce bi ilham geldi. Sansa zillisinden çok daha iyilerine layık bence.

--spoiler--

küfür olmayan ama küfür etkisi yaratan sözler

kalu bela terk.

ey şuh i sertab

Sesinin rengine ve genişliğine kurban olduğum Sertab Erener'in son albümü.

Albüm bir kaç istisna dışında halkın diline pelesenk, rakı sofralarına meze olan cinsten eserlerden oluşuyor. Piyasa kaygılı bir albüm olacağını bildiğim için şaşırmadım. Ama "Ey Şuh-i Sertab Ey Dürr-i Nayab" gibi kıyıda köşede kalmış, hakkı yenmiş eserlerin gün yüzüne çıkartılması da hoşuma gitmedi değil. Başta bunun için kutlamak lazım Sertab'ı. Tabii bir de Ferhat Göçer'in mahvettiği "Dök Zülfünü Meydana Gel" i çok daha başarılı seslendirdiği için.

Ama yorum olmamış. Olmamış be Sertab'ım. Zamanının büyük kısmını usta icracılardan Klasik Türk Müziği dinleyerek geçiren dinleyiciler beni çok iyi anlayacaklardır. Ses renginin güzel ve ses aralığının geniş olması maalesef bu tarzda başarılı icralar yapabilmek için yeterli değil. Hayatının büyük bölümünde batı müziği dinlemiş ve batı şanı çalışmış bir sanatçının sesini türk musikisine adapte etmesi çok zaman ve emek ister. Batı şanı başka bir şeydir, türk müziği şanı başka. Çok basit bir tarifle musiki icra ederken sesleri boğum boğum yayarak, uzatarak, esneterek verirsiniz ama batı şanında sesler daha net ve belirgin iniş çıkışlarla verilir. tabir-i caizse türk şanı yuvarlak, batı şanı köşelidir. Sertab albümdeki eserleri batı şanının etkisinde kalarak yorumlamış. Hiç uğraşmamış demiyorum, uğraşmış ama bu müziğe duyarlı kulakların çok rahat farkedebileceği ve yadırgayacağı bir fark kalmış. E farkla da pek güzel olmamış takdir edersiniz ki.

Öte yandan nefesin yanlış yerde ya da yetersiz alınmasından kaynaklanan prozodi sorunları var. Musiki eserlerinde öyle her heceyi istiklal Marşı okur gibi rahatlıkla bölüp, bir başka heceye ekleyemezsiniz maalesef. Evet heceler çok uzayabilir, tek seferde okumak zor olabilir ama kimse türk musikisinin kolay icra edildiğini söylemedi zaten. Bu müzik bu kadar zor olduğu için bu kadar güzel ve saygıdeğer zaten. Sertab gibi eğitimli bir solistin en azından bunu gözlemlemiş olması ve buna uygun okumasını beklerdim.

Ancak şu takdir edilesidir ki hiç bir eseri fantazi bir üslupla okumamuş Sertab. Hatırlayanlar vardır, Funda Arar da geçmişte tsm albümü çıkarmış ve böyle bir hataya düşmüştü. Klasik üslubun günden güne yok olup, fantazi, bayağı ve ucuz bir üslupla lekelendiği şu zamanlarda Sertab'ın bu hareketi şık durmuş. Sazlar da bu temiz üslubun çok önemli bir parçasını oluşturuyorlar. Son derece profesyonel çalmışlar, takdir etmemek elde değil.

Sonuç olarak, pop şarkılarını ve aryaları okurken sahnede devleşen kadın, arkasına Türk sazlarını önüne de türk musikisi eserlerini alınca ihtişamını bir anda yitirivermiş. Makamı tutturmak, ve ses hatası yapmamakla birlikte eserleri son derece sıradan ve çoğunlukla vasatın altında yorumlamış.

Klasik üslup hakkında bilgi edinmek ve kulak dolgunluğu kazanmak isteyenlere Meral Uğurlu, Bekir Sidki Sezgin, Munip Utandi, Safiye Ayla, Sabite Tur Gülerman, Özdal Orhon gibi sanatçılarımızı öneririm. Bunlar ağır kaçarsa klasik üslubun zaman zaman dışına çıkan ama yine de Klasik Türk Müziği ve Türk Sanat Müziğini başarıyla icra eden Oya işboğa, Elif Güreşçi, Melihat Gülses, Çiğdem Yarkın gibi popüler trt sanatçılarımız da dinlenebilir.

bir erkeğin en masum olduğu an

"sevdim abla, ne kötülük var bunda?" derken elini önüne bağlayıp, gözünü yerden ayırmadığı andır.
http://www.youtube.com/wa...j9kdk&feature=related

joffrey baratheon

game of thrones türkiye'de çekilecek olsa, tez vakitte vatandaş tarafından sokak ortasında linç edilip, cansız bedeni ibret-i alem olsun diye meydanlarda gezdirilecek olan karakterdir. "evlat olsa sevilmez" denilecek cinsten meymenetsiz bir surata ve ses tonuna da sahip kendisi.

müziğin en gaz yerinde ezan okunması

bazen en gaz yeri ezan okunan ve hatta sela verilen yer de olabiliyormuş. (bkz: anathema) (bkz: a dying wish)

öğrenci olmasına rağmen tam ücret ödeyen insan

öğrenci olduğunu kanıtlamak için melih gökçek denen mide bulandırıcı şahsiyete paso adı altında haraç vermek istemeyen ankara öğrencisidir. haklıdır, garibandır, ezilendir, sistemin adamı değildir, olmayacaktır, direnişçidir ve son kertede en asil duyguların insanıdır.

saçlarını bağlayacak gibi yapıp bağlamayan kız

saçları bağlanacak kadar uzun olmayan kızdır. net.

iz bırakan kitap cümleleri

"insan, kendi samimiyetinin altını çizmeye kalkıştı mı, ister istemez üstünü de çiziyor." (Murat Menteş, Korkma Ben Varım)

game of thrones

piyasadaki rakipleri arasında izleyicisini ters köşeye yatırmayı en çok seven dizidir. herkesin birbirini deştiği, kanın gövdeyi götürdüğü, türlü düzüşmelerin döndüğü spartacusvari yapımlardan ziyade akıl oyunları ve strateji görmek isteyenleri cezbeder. güç dengelerinin sürekli değiştiği düşünülürse dizinin gerçek bir başrol oyuncusunun olmamasına, bunun yerine son derece kalabalık karakter kadrosunda hemen her rolün hayati bir önem üstlenmesine şaşırmamak gerek.

--spoiler--
dün gece altyazısı ile birlikte internete düşen bölüm ikinci sezonun ilk bölümüne kıyasla daha yavaş ilerleyen ama önemli hamlelerin yapıldığı bir bölümdü.

arya'nın robert'ın piçi gendry'ye bir çırpıda kralın kızı olduğunu söylemesi, yeterince akıllı ve sır tutan bir çocuk olmadığı şüphesi uyandırmadı değil. ilerleyen bölümlerde aralarında bir abi-kardeş samimiyeti oluşursa tehlike teşkil etmez nitekim.

duvarın ardındaki örgütlenmeyi ve ak yürüyenleri zerre önemsemeyen kraliçe cersei, yarın bir gün herhangi biriyle karşılaştığı vakit o dağ kadar egosunu ve cesaretini neresine sokacak çok merak ediyorum. tyrion reyiz sayesinde ayar manyağı oldu kadın, yüzü kösele gibi mübarek, cevap vermeye bile tenezzül etmiyor artık.

bölümün şüphesiz en şık hareketi yine tyrion reyiz'den geldi. robert'ın şehirdeki bütün piçlerini büyük küçük demeden öldüren kumandanın duvar'a sürgüne gönderilmesi yüreklerimize bir nebze olsun su serpti. adamın dibisin tyrion.

cofri piçinin meymenetsiz suratını iki hafta daha görmeyecek olmanın dayanılmaz hafifliği paha biçilemez!

jon snow ölmez, gece gözcüleri bölünmez.

son olarak, aslanım kralım, yedi hanedanın en bi yürekli, en bi vefalı, en bir cesur ve yakışıklı kişisi robb stark'ı, yiğidim aslanımı bu bölüm göremedik genşler. iki hafta sıkın dişinizi.
--spoiler--

babayla girilen komik diyaloglar

Kimi zaman mesajlaşma şeklinde vuku bulan diyaloglardır.

Baba: Hard diskin ve kitapların elimde. Bugün kargoya vermem için ya dediklerimi yaparsın, ya da onları unut.
Kız : Nolur onlara zarar verme, yalvarırım. Söyle ne istiyorsun?
Baba: Pazartesi günü git şubeden al diyecektim, ehe :D
Kız : Son zamanlarda senin mizah anlayışın gelişti baba, aferin lan. işte benim oğlum, ehe :D

sözlük yazarlarının itirafları

"çok acı var, dayanamıyorum."

gemide

diyalogları ve oyunculukları ile yarattığı gerçekçi atmosferi sayesinde benim gibi aşırı fantazya düşkününü bile bir saat kırk iki dakika boyunca ekrana hapsedebilmiş, üstüne üstlük çok samimi acılar çektirmiş bir başyapıt.

aslında hastalıklı bir zihnin ürünü "gemide". hastalıklı, çünkü ülkenin ana haber bültenlerinden ve üçüncü sayfa haberlerinden takip ettiğimiz, trajik ve çoğunlukla bizim huzurlu hayatlarımızdan uzak gündemini getirip burnumuzun dibinde oynatma cesaretini göstermiştir. Günde en az 3 tecavüz olayının gerçekleştiği, kimi küçücük kimi ise yollu gözüyle bakılıp, suça mazeret gösterilen onlarca kadının, en ufak bir merhamet gösterilmeksizin defalarca kez kullanıldığı, ensest ilişkinin tavan yaptığı Türkiye'de, işlerin sözümona delikanlıların kokuşuk raconlarına nasıl da uydurulduğunu anlatmıştır. Kimi zaman kapitalist düzen içinde sıkışmaya zorlanan eğitimsiz ve cahil güruhun geçirdiği ahlak psikozlarını, kimi zaman da yalnızca erkek doğasındaki doyumsuz içgüdülerin, tıpkı bir hayvan gibi vahşi ve doğal ortamında dışavurumunu sebep sunmuştur buna. sorgulama, denklemin değişkeni olan erkek üzerinden devam ederken, kadın sabit biçimde hep aynı mağdur olmaya devam edecektir. Gün gelecek, güvenebileceği tek bir kişi bile kalmadığında ölümü nihai kurtuluş olarak görecektir. Bütün bunlar ülkenin en metropol şehirlerinin varoşlarında yaşanıp bitecek, vicdani hesaplaşmaların, inanca dayalı korkunun sesi bastırılacak, işlenen suçun asayişin gözünden kaçması için dualar edilecektir.

Uzun lafın kısası, izlenmesi her bünyeye tavsiye edilmeyen bir filmdir. izledikten sonra salt ağır argoya ve mide bulandırıcı sahnelere takılmadan, etraflıca düşünmek ve objektif eleştirmek gerekir.