bugün

sınır geçişlerinde para koparılmak için sizlere verilen saman ipliğine bağlı pasaportlar yüzünden çoğu kez boynunu eğmek, kendi ülkene girerken bir yabancının senden daha rahat girmesini hayretler içerisinde seyretmek, herkesin ulan kurtuldular diye düşündükleri ama aslında yabancı ülkede çoğunun durumu onların Türkiye'de olduklarından daha da kötü olan, herhangi bir olay anında o ülkede vatan toprağı sayılan konsolosluklardaki çoğu çalışanın bugün git yarın gel felsefesiyle çalıştıkları, konsolosluğunun içerisinde ülke polislerine pasaport göstermeye zorlanıldıkları halde ses çıkarmayan duyarsız konsolosların bulunduğu, tüm bunlara rağmen ülkesini kötüleyen her türlü davranışa, her türlü hakarete Bir Türk gibi karşı koymasını bilmek,herkesten daha fazla vatan diyerek yatmak vatan diyerek kalkmak, vatanının değerini daha iyi anlamak, bir taze yoğurt, bir sıcak poğaça ve bir fırın ekmeği burnunda tütmek, vatana dönüş için şafak saymak, en yakını öldüğünde cenazesine yetişememek, ezana hasret kalmak demektir.
daha melankolik olmak demektir.
bakkaldan ekmek alamamak,
faturalarini kendin ödemek,
banka, bürokrasi, kagit islerinden yaka silkmek,
meyveli yogurdun tadina alismak,
anne sesinin kiymetini anlamak,
hasta olunca naz yapamamak demektir.
- sizi yurtdisinda en cok seven, turk oldugunuzu ogrendiginizde kendi capinda sahip cikan, is bulmaniz icin size refarans olan, evine yemege cagirip size dolma sarabilen tek milletin yunan'lilar oldugunu gorebilirsiniz.
- ermenilerin sadece ve sadece turk oldugunuz icin sizden nefret ettigini gorebilirsiniz.
- bir cogunun adi istanbul olan kebabcilarda duvarlarda asili olan ocalan fotograflari altinda niye? nasil? neden? sorularina cevap aramadan sizi sadece turk oldugunuz icin bogmaya hazir kurdleri gorebilirsiniz.
- turk oldugunuzu ogrendiginde " assan saass" ya da " hakkan sikurrr" diye bagiran insanlari gorebilirsiniz.
- disco ve barlarda t-shirtlerinde "i love bodrum" ya da "i love turkey" yazan sari sekerlere raslayabilirsiniz.
- pkk'nin kalesi olan halkevleri ile ulku ocaklari'nin uyusturu pazarinda nasil kanka olduklarini gorebilirsiniz.
- milliyetci gecinen ulku ocagi mesubu serefsizlerin oturum alabilmek icin nasil? serefsizlikler yapip yuz turlu iftira ve yalan ile iltica talebinde bulunduklarini mideniz kalkarak seyredebilirsiniz.
- kendisinden en az otuz yas buyuk "atmisinin baharinda" bir citir ile yirmi yasindaki lavugun askini hayret ve dehset ile yorumlamaya calisabilirsiniz.
gazeteleri bilgisayar ekranindan, aksamin 5'de okumak demektir. aile'nin degerinin tam olarak anlamak demektir.
en mutlu oldugunu zennetigin anlarda bile, bogazindan bir yudumlanma hissetmek demektir.

vataninda mutlu bir yasamdan, gotunun kasinmasi ile arkana bakmadan geldigin gavur diyarinda, o kararlari verdigin gunler icin pisman olmak demektir.

en acisida, elin kolun bagli, vataninin her gun bir ucuruma suruklendigi gorerek, acilar icinde beklemektir.

en guzel kizlar ile beraber olursun, hayalindeki mekanlara gider, gruplari izlersin. sokakta seni kimse rahatsiz etmez, gecenin bilmem kacinda rahat rahat dolasir, gezersin. trafikte kimse seni sikistirmaz ve guya bir huzur alemindesindir.

ama sen turk evladi, o pis caddeleri, o kaos trafi, sabah cay-simit yemegi ozlersin, ozlersin!

altin kapli servis tabaklari ile sana sunulmus tuzu olmayan, lezzetli bir yemek gibidir.
uzun yıllar sonra ülkene döndüğünde ve birşeye çok kızdığında, farkında bile olmadan yabancı dilde küfür etmektir.
turk konsoloslugu diye bir yerle tanısmak zorunda kalırsın.
burda essek yukuyle para alan amcalar bulunur. bu amcaların hıc bir seye cozum bulamama ve yapılması gereken işleri yapamama gibi ozellikleri vardır. masasında duran bir evrağa 3 hafta gibi kısa bir sürede imza atma yeteneğine sahiptirler. başınız sıkıştığında napayım kardeşim bana mı güvendinde geldin diye cevap alırsın. yapmaya üşendiği bir işi olmaza bağlayıp sizin o işin olurunu öğrenene kadar ki 1-2 yılınızın içine sıçarlar. daha da kötüsü günlerce ararsında telefona bakan olmaz.
lakin senin konsolosluğunun yan tarafındaki ingiliz veya amerikan konsolosluğunda bir vatandaşının ayağına kıymık battı diye seferber olan insanları görünce işte o zaman önce bi kahrolursun sonra da ben bu memleketi terk etmekle iyimi ettim kötümü ettim diye uzun uzun düşünürsün.
yurtdisinda murtdisinda yasamayin kardesim, sinir etmeyin adami, iyi kotu isin var mi? az cok onunu gorebiliyon mu?
evetse bu sorulara yanitin. o zaman otur oturdugun yere zimbirdama, yok mu ailen, seni seven insanlari birakip nereye gidersin.

kac sene yasayacaksin dostum soyle, deger mi? anneni hic ozlemeyeceksin ? telefonda nasil kendini tutucan aglamamak icin?
soyle var mi yanitin ha var mi?

hala ben disarda yasayacagim, mutlu olacagim diyenlere karsi ekrana bir kafa atmak istiyorum, sor sorustur bakalim, gidip de ozlemeyen, hayatini sorgulamayan bir Allahin kulu var mi?

ah izmirim ah, gevrek, boyoz, tadini unuttum be.
Arap tarafına gidersen ( iran libya mısır) taharet mısluğunun kralı vardır ..

Uzaktan çekmeli...
gitmeyen gitmeye, giden dönmeye bakar, bir döngüdür gider. anla anlayabilirsen.
hiç sevemedim.

bedenim burda, ruhum memleketim de...
havaalanıyla garip bi ilişki yaşamaktır..

aynı mekan , bi insanı bi hafta önce heyecanlandırırken , mutlu ederken , bi hafta sonra üzer , düşündürür , ağlatır..

hayatımın yurtdışında kaldığım sürede en mutlu en garip en üzücü anlarını hep havalanında yaşadım..

arada olanlar bi yana , yurttta yurtdışında o hengamede , havaalanında insanın kendini nası hissettiği bi yana..

istediğin kadar mutlu ol yurtdışında , istediğin kadar iyi bölüm oku , istediğin evde otur , istediğin kişiyle sevgili ol , istediğin kadar para kazan , istediğin kadar sık gidip gel yurduna , şayet dönüş yolunda türkiyeden midene bi korkumsu üzüntü çörekleniyosa her defasında , sen mutsuzsundur yurtdışında arkadaş..
nereye gittiğine göre değişir

gerçi recepten, perinçaktan,

hırsız akabeden

din din deyip zır zır öten

ama sürekli götü başı oynayan

götveren dincilerden uzak olan her yer

cennettir.
insanın bile bile lades demesidir. daha önceden bu tecrübeyi yaşamış kişilerin tavsiyeleri dinlemez, "ne olcak lan, onlar aşırı romantik, aslanlar gibi okur gelirim" gibi iddalı açıklamalar yapılır. sonrada gecenin bu saatinde sözlüğe zırlanır. idda ediyorum kendi ülkesinden mutlu olan bir insan evladı hiç bir zaman yurtdışında tam anlamıyla mutlu olamayacaktır. 6 aydan fazla olanları tavsiye edilmez..
son 7 senede, 9 farklı ülkede(güney kore, çin, almanya, fransa, hollanda, isviçre, ispanya, macaristan, sırbistan) 6 ay ile 1 yıl arasında yaşadığım için üzerine kolaylıkla yorum yapabileceğimdir.

öncelikle arkadaşlar, paranız varsa her yerde refah içinde yaşarsınız, bunun sadece yurtdışında olmakla alakası ne yazık ki yok.

özellikle avrupa'da iyi bir geliriniz yoksa, şehirden uzak yerlerde ev tutmanız gerekir. zira şehir merkezine yakın yerlerde kiralar çok yüksek. benim maaşım ortalamanın oldukça üzerinde olduğu halde, maaşın üçte birini kiraya veriyordum.

sıla hasreti temalı şeyler söyleniyor, yurtdışında yaşamayan bilemez, insan memleketi özlüyor geyikleri dönüyor. tam olarak öyle değil aslında. *

ama bazen insan kendi dilinde konuşmak istiyor. dedikodu yapmak istiyor, türkçe kelimelerin ikinci anlamlarını kullanarak geyik çevirmek istiyor. karşındaki anlamıyor.

bence en zoru, insanlarla aranızdaki dil/kültür bariyeri. her ne kadar o kültüre adapte olsanız da, kullandıkları dili iyi bilseniz de, farklı kültürlerden geliyorsunuz.

avrupa'da yaşamanın en güzel yanı, her yere dilediğinizce gidebilmeniz. gelişmiş tren ağları ile tüm avrupa birbirine bağlanmış durumda. önceden ayarladıktan sonra bilet ücretleri de oldukça makul oluyor. bu sayede çok ülke gezme fırsatım olmuştur. insanlarda toplu taşıma bilinci vardır. buradaki gibi, araç kullanmak ya da araç sahibi olmak sosyal bir statü olarak görülmez.

bunun yanında kıyafet, dış görünüş de sosyal statü olarak görülmez. insanlar rahattır, zekaları ve yaptıkları ile bir yere gelirler. o yüzden çok büyük şirketlerin Ceo'ları bile kot-tshirt le dolaşır, swatch'un en dandik saatlerini takar.

kişisel bakım ürünleri türkiye'ye kıyasla çok uygundur. burada deodorant 15 lira civarındayken orada 1-1,5 euro'dur mesela. tl'ye çevirmeyin hemen, adamlar euro kazanıyor. burada deodorant'ın 1.5 lira olduğunu düşünün. kuru düşünmezseniz, arada yaklaşık olarak 10 kat fark olduğunu kabul edebilirsiniz.

enflasyon yok denecek kadar azdır. 8 sene önce almanya'dan aldığım çikolata'nın hala aynı fiyatta olması bunun en net açıklaması aslında. bu da insanlara güven verir.

ama sanmayın ki çok güvenlidir. özellikle çok göç alan ya da turistik şehirlerde çok fazla hırsızlık olayı yaşanır.

fransa'dan araba kiralarken gideceğiniz ülkeyi sorarlar. ona göre belli sınıf araçları vermezler. hırsızlık/araç kaçırma olaylarına karşılık.

kısacası, güzel, eğlenceli, bazen sıkıcı bir hayat yurtdışındaki. çok da şeyapmamak lazım.
Tanrının bizim aileye 2 defa sunmuş oluğu fırsat, dedem Almanya ya ilk gidenlerden. Babam Almanya doğumlu.

Bizimkiler bu iki fırsatı da geri tepince sanıyorum ki tanrı "hay amk sizin, size yaşama fırsatı verende suç, yaşamayın yurtdışında" diyip benim kısmetimi kapattığını düşünüyorum.

Ey tanrım beni bilirsin, içimi de dışımı da iyi bilirsin. Eğer bizimkilerle aranda bir husumet varsa bana bir işaret gönder, reddi miras yapayım. Ben razıyım yani. Vallahi de billahi de benim bir suçum yok.