bugün

an itibari ile dinlenen siir.insanın icini titreten siir.an itibari ile dusunduren siir.an itibari ile aglatan siir.
..Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı? ..

yilmaz erdoganin sesinden dinlenmesi gereken siir..
Albümünde yılmaz erdoğan'ın seslendirmesi ile dinlenmesi insanı okumaktan çok daha fazla etkileyebilecek şiirdir.
klibi çekilmiş bir yılmaz erdoğan şiiridir. klipte demet akbağ oynamıştır. sessiz ve mümkünse karanlık bir ortamda dinlenmesi tavsiye olunur.
Radyo uludagdapurple` sayesinde hatirlanan siir...
yılmaz erdoğan`ın sesinden dinlemek isteyenler için;

http://www.youtube.com/watch?v=TnQW2465MTY
(bkz: agladikca) *
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı..
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı..
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı..
hüzün komasına sokar bu dizeler adamı,suskunlaşır,beyninizden akan cümleleri takip edememeye başlarsınız.hüzün içinize içinize akmaya başlar,derinlerinize sızmaya başlar.
gözlerinize yerleşen selim ışık bakışlarınızla tutunamamanın verdiği acıyla insanlardan kaçarsınız..tek teselli sevgilinin gözleridir,dudaklarıdır..evcil acılarınızın tutsaklığında ağlayamadan içlenirsiniz..kendinizden kısa bir süre için kaçmak istersiniz..bi kısır döngünün içinde duygu kısırlığı gözlerinize yerleşir..sonra şehre yağmur yağmaya başlar..hüznünüze ortak olur..
şu sıralar zaten küresel ısınmış, havalar sıcak o yüzden asıl etkisini göstermez dinlerseniz..

böyle soğuk ve hüzünlü ve yağmuru bekleyen günler olur ya.. asıl o günlerin şiiridir kendisi..
kelimeler tıkanır ağzınıza.. kifayetsizlik baş gösterir..
halinizi sorana ancak
ben.. yağmur.. ağladım.. diyecek gücünüz kalır..
şiirden nefret eden beni dize getiren şiir.
tek kelimeyle mükemmeldir. topuk sesleri arasında tekrar tekrar dinlenesidir.
dünyanın en güzel şiirlerinden biri.
öyle büyüsel cümlelerle işlenmiş bir şiir ki, insanı korkutuyor, kendi içinize baktığınızda "ben neden hayatı böylesine süzemiyorum?" diye duvarlara vurdurtuyor. yazmak için sizi ateşlerken, bir diğer taraftan da duyguları ve yaşanmışlıkları kanartarak anlatmaktan ne kadar uzakta olduğunuzu fark etmenizi sağlıyor.

bu şiiri seviyorum, çünkü hedefini tam onikiden vuruyor; perişan ediyor insanı.
bu şiirden nefret ediyorum, çünkü ben aşkımı ne öykülerde ne de şiirlerde hiç bu kadar güzel anlatamadım.

öylesine bir bonus (bkz: hayata sürtünmek)
tahta bir masa...ayakları eşit değil. bir sallantı var tedirginlik veren. bazı bazı...mekan önemli değil; hakkari , kocamustafapaşa ya da cihangir... iç mekan da mühim değil nispeten. peki neden bu tasvir? gelişme ve sonucun afilsiz de olsa bir girişi hep olmalı ve tercihen tasvirli... artık kusulması gereken bir adet hüzün yağmuru, bir adet de sahici yağmur. sahicisine bile çok gerek yok aslında. güpegündüzlü bir güneşe bakarken de yazılabilir. yılmaz abi?

tercihen var diyelim. evet bir yağmur var. ve yağmurun tüm doğa olayları arasından nasıl sıyrılıp da başlı başına bir ekol yarattığının anlam ve ehemmiyetinin gayet farkında olan bir hüzünlü şiirbaz...

tahta masanın üzerinde çay altlığından bozma bir kül tablası. işin güzel yanı, küllerinden yeniden doğmasına gerek de yok o ölmüş dumansız - bir zamanlar buram buramdılar - zihin açıcıların. zula sağlam. bir sigara daha yakılır. oda yarı karanlık. sokaktan yansıyan ışıkla yetinebilmeyi öğrendiği anda insan, evet tam o anda biraz daha özgürleşir. biraz ama. ağaçlar budak payı da bırakmamışsa şayet gözlerin süzme alanında, bir insan hayattan daha başka ne isteyebilir ki? çok şey isteyebilir aslında. ancak bu anın gri kokusunun, geri kalan bir çok şeyi unutturabildiğinin bilinci ile yetindiğinde insan, evet tam o anda, biraz daha özgürleşir. birden ve az ama.

tutacak mı tüm bu yazdıklarım. tutacak mı tüm bu oynadıklarım. yönettiklerim. yırtılabilecek mi bir şekilde -belki de çoktan yırttım- peki neden bu yağmur öncesi sensizlik,tamam da neden bu ses. ses. ses. ses. ses.?

gök gürültüsü...ve yağmur başladı. evet. bir sigara daha yakmam lazım şimdi. yağmura yakışabilmek için. yağmurun damlalarına harfler kondurabilmeyi isterdim. yere düştüklerinde bana hiç bilmediğim, duymadığım, koklamadığım bir cümleyi yazıversinler diye bir anda. bu iyi bir sürpriz olurdu. sürprizsiz geçen zamanlardan sonra bir sürprizin gelmesinin sürprizi; belki bu cümlenin güzelliğini , özgünlüğünü, tüm süzgünlüklerden uzaklığını ve canayakınlığını gölgeleyebilirdi. hayır bunu istemem. buna izin de veremem. "cebimdeki kelimeler" bana yeter. kendim hallederim. istemiyorum sürpriz.

hüzün ve mizah arasında...mizahın öyle bir kalbinden vuruyorum ki gülüyorum, gülüyorlar...onlar hala gülüyorlar ama benim aklıma o vurduğum kalp geliyor, peşi sıra da bir hüzün. kapı arkasına saklanmış bir yaralı kuş gibi ama huşu içinde. sonra "şiirler biriktirdiğim fen bilgisi defterim" geliyor aklıma. ne defter kaldı. ne o günler. ne eski ben. sonra birden bir şaka geliyor aklıma. küçüktüm ufacıktım yani top oynarkenki zamanlarımdan, az mavracı değildim. kolaydı gülmek. güldürmek. güldürebilmenin verdiği keyif ve hüzünlendirebilmenin verdiği keyif? bu incelenmeye değer bi konu. ama şimdi değil. benin tarafımdan hiç değil. hem 'direbilmekler umrumda da değil şimdi. bu anı yaşamak, yaşarken yazmak lazım. sadece benim için lazım. sadece. ama şu an... ki sonrasında okumak isteyenler okur zaten, ki okuyan insanlara okur dendiğinin gerçeği bu noktada yersiz yurtsuz bir şaka gibi kakakalır da zaten.

tahta bir masa. tüm sevmeler, sevilmemeler geliyor misafir oluyorlar. belki de yatıya geldiler?
sonra bir yağmur var. sonra bireysel bir başka yağmur...ne de olsa misafirler sağlam. ağır. oturaklı.
evet bir yağmur var. sevmeler, sevilmemeler, " sevmeye engel evcil acılar " ve yağmurun tüm doğa olayları arasından nasıl sıyrılıp da başlı başına bir ekol yarattığının anlam ve ehemmiyetinin gayet farkında olan bir hüzünlü şiirbaz var.

kalem bana güç ver. karşılığında bi parça ruh verebilirim sana...

işte böyle yazıyor yılmaz erdoğan bu şiiri. eğer o benim tanımadığım yılmaz erdoğan'sa, eminim bu şiiri böyle yazmıştır ve çok uzaklardaki bir gençten önce aklına gelip de yazdığı için; daha sonradan biraz kıskanılacak olduğunun hiç farkında olmadan.

yağmur ağlıyor yılmadan abi. yılmaz. yılmasın da.
tene ılık ılık değen her yağmur tanesiyle hatırlanan dizelerdir.
(bkz: Yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı).
''adı bende gizli bir kadındı istanbul''

yağmur gibi akıp giden yılmaz erdoğan şiiri.
yağmur sesi ve kadının topuk sesiyle birlikte kapı açılır ve şiir başlar.
''keşke o şehre hep yağmur yağsaydı ve ben hep ağlasaydım ''dersiniz dinlerken.
(bkz: ağladıkça) *
yağdı ha yağdı nın eş anlamlı şeysi.
...

ben giderken en çok seni götürdüm
aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları
yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası
ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı.

daha ne söylenebilir ki zaten ? bir yılmaz erdoğan klasiği.
Ben yağmur ağladım bir şehre yağdı
Ben şehre ağladım bir yağmur yağdı
Ben bir ağladım şehre yağmur yağdı.
muhteşem,muhteşem ve muhteşem.birde onun sesinden dinlemek daha bir başka oluyor,daha çok koyuyor.
"ben giderken en çok seni götürdüm
aklımın nakliyesiydi asıl yoran taşıyıcıları"

ne yaşar ki bir insan şair olur böyle,nasıl yaşar ki,iki cümlede yazar bir ömrü,bir aşka boyayıp...

yağdıkça hüzün akıtır gökyüzü.başları önünde yürüyen insanlar,içine yağana dur bile demez.
şehri kasvete boğar yağmur.boğulsun ne çıkar,içinde çoğalan kasvetten daha çok yakmaz ya canını.

aklının nakliyesi yorar taşıyıcıları evet...
kendi aklını taşıyamazken, başkalarının yükünü nasıl taşısın ki nakliyeciler.
neticede hepimiz birer nakliyeciyiz,bir başkasının aşkını taşıyan.
sevilmeyi beceremeyen koca bi topluluk değil miyiz?
sadece yağmurdan mı bu kasvet?

yok hayır,evcil acılar tırmalar ruhumuzu.
ruha şifa gerekir,o da birbaşkasının aşkından geçer.o aşkı taşımak zorken ve veremezken sahibie,al aşkın senin olsun diyemezken, "al başımdan bu sevdayı götür yare ver" diyen bi türkü dinleyip,kaç yalan birikir heybemizde.

yar yokken aşkı uyur yanımızda,nasıl verilir ki sahibine.
boşluklara çizilen kapılardan geçmek hep daha zor olmaz mı? ve o kapıları çizen el,mutluluğun resmine uzak kalmaz mı?

yağdıkça çoğalır hüzün.
yağdıkça yakar keder.
yağmurun ağırlığı daha da ağır yapar aklın nakliyesini
ve evcil acılarımız hiç bi yere gitmez,o kadar evcildir yani.
yardan armağan bi aşkı kalır bi de onun ardında yarası...
--spoiler--
yardan düşmüştüm yaralarım yardan armağandı
kutsal kitabımdı ziyan edilmiş sevgililer atlası
ben sevmeyi beceremedim belki de sevilmeyi
benim sevmeye engel evcil acılarım vardı
--spoiler--

sözleri yılmaz erdoğan'a ait mükemmel şiir.. çok şeyi tek bir kelime veya tek bir cümleyle açıklayabilen şiir..
gecenin karanlığına işleyen, yılmaz erdoğan'ın hem yazarak hem de okuyarak mükemmel bir iş çıkarttığı şiir..

--spoiler--
Kim daha çok yalan söndürdü çay bardaklarında
Hangisi talandı demli öpücüklerin
Ve buğularda yitirilen kimin adıydı
Bir aşktan diğerine kaç saatte gidiliyordu
Soyulur muydu kabuğu hayatın
Yoksa bütün vitamini kabuğunda mıydı?
--spoiler--

http://www.youtube.com/watch?v=3aQqGSW7yH8
güncel Önemli Başlıklar