bugün

yaraları örten, etraftan darbe almayıp çabuk iyileşmesini sağlayan,
gözle görülmeyenler içinse kifayetsiz kalan, insanoğlunun canını korumaya yarayan yan nesnelerden.
tırnagı kırılan kadının manikürü yenileme olanağı olmadığı durumlarda tırnağının üzerine yapıştırıp durumu kurtardığı banttır. böyle alternatif kullanım alanları da mevcuttur.
yaşadığım muhitin en berbat okulunda bir takım iğrenç insanların öğrencilere uyuşturucu satmak için kullandıkları yöntem.

kullanım şekli:*madde bağımlısı öğrenci kendini bilerek yaralar. uyuşturucu satıcısı önceden yarayı kapatan yere uyuşturucuyu dökerek hazırladığı bandı öğrenciye verir. kanamakta olan yaranın üzerine kapatıldığında madde direk kana karışır. bağımlı tatmin olur. para meselesi müsait bir yerde halledilir.
aşk yarasına hiç bi yararı olmayan şey. ne anladım o zaman ben senin yara bantlılığından. *
trenlerde 10 tanesi bir milyona satılır.*
sırasıyla kolibandı, parabandı gibi araçlardan sonra en işe yarar bant türüdür. ama adına aldanıp yaraları kaptmak işinde kullanılırsa yaranın geç iyileşmesine neden olur.
hem yara bandı m hem yaram,
(bkz: teoman)
yaranın hava ile temasını engellediğinden hala yararlı mı zararlı mı konusu muallakta olan yapışkan.
türk üretimine "tiridine bandım yara bandım" gibi bir adın verilmesi muhtemel icat.**
"yar üzerime abandı, beni kollarına aldı" gibi bir cümlenin kısaca söyleniş biçimi.
onur caymaz $iiri.

gençtim, okul camlarına yapı$tırılmı$ bantların
camda bıraktığı izden krepon sevda
uçan ku$ resmi yalnız dal resmidir biraz da
duvar kağıtlarının sarısında eskimi$ öğretmenler
bir kaç dolu küllük unutulmu$ arkada$ evlerinden
birlikte yatılan yataklar tek ba$ına toplanırken

gençtim, ihaneti ömrümün saçımdaki ipeğe
günlüğü tutulmu$ ama yapılmamı$ bir kaç devrim
cüzdanımda saklanmı$ kitap kapağı eskizleri
eriyip gidiyor $imdi zararlar hanesinde
kalbimin sokağında bir çocuk bembeyaz öksüren
ah vapurlar unutur hep beni bir yere giderken

gençtim, çalma tu$u kırık grundig teyplerde
bir kaç kırık piyano tu$u, lise gömleğimde
kalbimi öpsün diye cebimde yakalanan fotoğraf
bir kaç çama$ır suyu lekesi zayıf karnemde
tutturur giderdim beyoğlundaki bir klarnet sesinden
bir mezarlık çiçeği gittiği her yere ölüm götürürken

gençtim, ölü bulunan bir roman kahramanı
bir kaç $iir kasedinin bozuk bandı yaralı yüzümde
bir evin eski sahibine gelen kayıp mektup yaslı pul
birlikte çıkılan evlerin pencerelerindeki sesten
garba dü$mek gurbettir yavrum benim derken

ah camları kırık kalbim, benim en eski pencerem
(bkz: sanita bant çocuğu)
bir sunay akın şiiri.

Nasıl unutursun
ilk gunleriydi istanbul'a taşındığınızın
usulca dokunmuştun hanımeli kokan
bir duvara yaslı beyaz bisiklete
-Binmek ister misin
diye bir sesle irkilip
ayrılmıştın hayal dünyasından

Annenin dizlerine yatırıp
sarı saçlarını
saatlerce taramayı düşlediği Ömercik
duruyordu işte tam karşında
ki yaramazlık yaptığında
az mı dua ederdi
onun gibi uslu olmana

Kalır mıydın hiç altında
böylesi sıcak bir davranışın
sen de cebinde taşıdığın
kolonya kapağını uzatmıştın ona
ve başlamıştı bir arkadaşlık
çatılarına martıların konduğu
Çiçekçi sokaklarında

Evlerin arasından
bakmak isterken Kız Kulesi'ne
acemisi olduğun bisikletten düşmüştün
gitmiyor gözünün önünden
filmlerdeki gibi yardımına koşması
üstelik o gün ilk kez
yara bandıyla tanışmıştın

Kaybettin Ömerciği
şoförlük yaptığını duymuştın bir ara
ama bu şehirde
taşradan gelen bir çocuğa
bisikletini verecek insanların
yaşadığına inanıyorsun yine de
siyah ve kıvırcık saçlarınla.
1920'de Earle Dickson karıcığının özellikle mutfak işlerinde yaralanmasına dayanamamış,gazli bez ve selobant yardımı ile ilk yara bandını yapmış ve bu icadı zamanla çok tutulmuştur.*
sprey yara bantları vardır bir de. alkol içermezler, dolayısıyla doğrudan yaraya sıkıldığında cildiniz yanmaz. doğruluğuna pek inanmasam da su geçirmez olduğu belirtiliyor.
bulunamadığı zamanlar için: bir parça peçete ve herhangi bir bant (koli, elektrik vs) ya da paket lastiği.
ayakkabının ayağa vurmaması için de kullanılan pamuklu yapışkan.
en iyi yarabandıdır, yaranın kendi kabuğu.
illa tanım yapmak zorundayız o sebeple yapışkan bir şey diyelim gitsin.
şimdi asıl demek istediğimize geçelim;


Ben senin yara bandınım değil mi? diye sormuş kadın; Her yaralandığında sığındığın. Yaranı kapattığım, kanamanı durdurduğum, kendini iyi hissettirdiğim, ben senin yara bandınım değil mi?

Ben senin yara bandınım değil mi, başka insanlara karşı yaranı gizlediğim, seni herkes gibi sağlıklı, steril gösterdiğim, yaralarını unutmanı sağladığım, yara bandınım değil mi?

Ben senin yara bandınım değil mi? Yaran kuruduğunda tiksinerek attığın, tekrar yaralanana kadar nerede olduğumu unuttuğun, bana güvenerek yaralanmalara açık olduğun, yara bandınım değil mi?

Aşkın imkansızlığı çağında, biz kaç yalnızlığız diye sayarken, her sevgi denemende biraz daha yaralanırken, ben senin yara bandındım değil mi?

Ben senin yara bandındım ama -unuttuğun küçük bir detay ile- tüm yara bantları gibi tekrar kullanamayacağın.. diye devam etmiş. *
yaraların çabuk iyileşmesini sağlayamayan bir yapışkan türü.
bazen yaranın ta kendisidir.
Earle E. Dickinson un 1920'de icat ettiği yara kapatıcı yapışkan bez parçasıdır.
tanım: yaranın üstüne yapıştırmak suretiyle dış ortamla temasını engelleyen, dolayısıyla enfeksiyon kapma ihtimalini azaltan araç. *
parmağım yara oldu, yarabandı almaya dolaba bi gittim. baktım bu.. cicili bicili, efendim üstünde kediler, balinalar. bi sevgi pıtırcıklığı, bi yarayı 'sevimli' ve 'doğal' hale getirme çabası.. utanmasalara 'aferin ne de güzel yaptın!' yazacaklar üstüne. öyle bir şey! ben bu meretlerin ilk çıkış zamanlarını hatırlarım, pahalıydı bunlar! ekstra para vermen gerekirdi üstü şekilli falan olsun diye. ciddi de bir fiyat farkı vardı.. şimdi bizim evde bile, çoluk çocuk yokken üstelik bu yarabandı 'sıradan' bi şekilde bulunuyorsa ben bu durumdan korkarım! bu artık bu yarabantlarının ayağa düştüğünü, sıradanlaştığını gösterir ki bana antipatik gelir. anormal miyim? olabilir..

benim küçüklüğümde sarımsı kahverengimsi iğrenç yarabantları vardı. böyle kese dokusunda, yapıştı mı bozulan, çıkarırken derini de söküp alan, altındaki yapışkan elin kirlenene kadar senle dolanıp yapış yapış iğrenç siyah bir hal alanları kastediyorum.. bir yapıştırırdın, azıcık gevşek yapmasan parmağın gangrene gidecek gibi olurdu. esneme payı sıfır yarabandı!

aslında benim bu noktada bi tezim var! onlar 'caydırma' yöntemiyle tedabi ediyordu.. başına bir şey gelince yarabandını bir yapıştırıyordun, sonrasında olanlardan dolayı kendini yaralamamayı öğreniyordun. düşünce baban kızarsa düşmemeye çalışırsının farklı bi versiyonu. yani o sarı ve ıslanınca iğrenç kokan yarabantları asılda insana koşullanmayı öğretiyordu! amacı farklıydı! şimdi gitmiş.. nerde onlar?

zaman ilerledikçe bi sahtelik, bi naylonluk.. elimde cicili bicili kedili ve balinalı(ikisi ne alaka ayrıca?!?) bi yarabandıyla gecenin bi yarısı bunları yazıyorum sevgili okur..

sarı yarabandı istiyorum ben..
en iğrencinden.. ıslanınca en kokanından..
hayatımızdaki basit yaraları iyileştirmeye veyahut saklamaya yarayan biraz çocukluk kokan,çoğu zaman da tam yaranın üstüne denk getirmeyi başaramadığımız yapışkan bez parcası.
denedim... kapatmıyor ki bütün yaraları...
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar