bugün

sevgili uludağ günlük
bana ayırdığın kalbin kadar temiz sayfadan sonra birde kendini sunup beni yazar olarak kabul ettiğin için minnettarım sana..
sevgili uludağ sözlük kalbin kadar güzel bu sayfayı bana açıp armağan ettiğin için çok teşekkür ederim. bugün seninle tanışmamızın ilk günü ilerleyen zamanda dilerim çaylaklıktan çıkıp sitenizde iyi bir yazar olabilirim. bugün uyandım elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım, duşumu aldım üzerimi giyindim ve okuluma gittim. akşam bilgisayarın başına geçer geçmez sana girdim girdim de girdim çok girdim. heryerini kurcaladım, bütün sayfalarını tek tek açtım okudum kah güldüm kah kızdım kah şaşırdım bu sana yazdığım son entry sağlıcakla kal ben yatağıma girip uyuyorum sana giren çıkan belli olmaz zaten bu saatten sonra seninde işin zor vallaha bu zeka fazlası yazarlar ebeni ağlatacak öptüm bay gömdüm say bay bay bay.
sevgili sözgünlük,

bu gün 2,5 senedir yapmadığım bir şeyi yaptım. istanbul dışına çıktım. darıca'ya gittim. ama heyvanat bahçesi için değil. ev almak için.

şu an bulunduğumuz ev kadıköy/göztepe'de, oldukça zeksi güzel bir ev. ancak ev bizim değil, yıkılacak, falan filan işte ve buralarda kiralar biraz pahalı. ödenilmez mi? ödenilir. ancak babam tutturdu "kiraya geçmeyeceğiz, ev alacağız!" diye. "iyi" dedim, hacu, "iyi de, nereye taşınacağız o zaman? gücümüz nereyi çeker?". darıcada panpasıyla birlikte bir ev bulmuş. yalı mahallesi diye bir yer. internette baktım resimlerine, köy bildiğin. ama babam öve öve bitiremiyor, "hemen aşağımızda deniz var, sonra ev çok güzel, dubleks, 120 bin lira, çok uygun!". iyide hacu, orada şato al ne fark eder? babama ne kadar "benim için ev önemli değil, bulunduğu bölge önemli!" dediysem de dinletemedim. annemle günlerce şu darıca sevdasından vazgeçirmeye çalıştık. sonunda bu gün ısrarlarıyla inşaat halindeki evi ziyarete gittik.

ben istanbul'un doğusuna da fazla giden bir insan değilim (maltepe-pendik). oralar bile bana nedense gelişmemiş gelmiştir hep. küçükken "insanlar buralarda nasıl yaşıyor acaba?" diye düşünürdüm. şimdi köyde yaşamam söz konusu, vay beh!

göztepe'den trenle gittik pendik'e. hava öyle böyle sıcak değil. millet kavrulmuş, simsiyah olmuş (cidden lan, pendik siyahi kaynıyordu bu gün). neyse efendim, 17b diye bir otobüs gelecekmiş. 30 dakika geçti, 20-30 kişi bekliyor durakta. biz sıranın başındayız, ancak kıl oldum. otobüs gelince sıra var demeyecek, dalacak hepsi. babama dönüp "otobüs gelince ben direk yumulurum, yoksa bu insanlar bize yol vermez." dedim. babam ise "huzursuzluk yaratma be oğlum" dedi. huzursuzluk yaratmıyordum, doğruları söylüyordum.

otobüs gelince her şey dediğim gibi olmuştu. otobüsün kapıları açıldı. o an koşmaya başladım. benimle birlikte bir kadın, çocuğuyla birlikte koşuyordu. aslında birlikte koşmuyorlardı. kadın, çocuğun elini tutarak koşuyor, çocuk ise yerde hızlıca sürünüyordu. kadınla birbirimize baktık koşarken. düşmanım oydu! ondan hızlı bir şekilde ulaşmalıydım o otobüse. kadının çocuğu dezavantaj oluşturuyordu, bu yüzden yarışı kazandım ve otobüse bindim. derken kadın arkamdan yetişti ve çocuğunun kafasını kıçıma soktu. ben bir yandan akbili basmaya çalışıp, bir yandan kıçıma kene gibi girmiş olan çocuk kafasını çıkarmaya çalışıyordum. (ne bu şiddet bu celal? 10 saniye sonra aynı otobüsten bir tane daha geldi.)

otobüse şöyle bir baktığımda ise neden milletin bu kadar acele ettiğini anlamıştım. koskoca otobüste 14-15 sandalye vardı. orta kısım ve arka taraf tamamen boştu. sanki sevabına, millet küfür etmesin diye koymuşlardı o sandalyeleri. nihayet ailemle birlikte oturduk (geriye kalan 20 küsür kişi ayakta durdu, puahahahaha!). ben bir yandan söyleniyor, bir yandan kabloları karışmış kulaklığımı düzeltmeye çalışıyordum. babam ve annem beni sakinleştirmeye çalıştılar. "rezalet efendim, rezalet! kadıköy'de hiç kimse kıçıma kafasını sokma cüretini göstermedi!".

izmit'e vardığımızda yine bir otobüse binmemiz gerekti. ancak otobüs dediğimiz şey minibüsün biraz büyüğü oluyor. ilk gördüğümde şok olduk, gözümden yaşlar aktı. bindik, annemle akbilimizi çıkardık, "burada geçmiyor" dedi babam. biz bir kere daha ağladık. otobüs halkı hiç fena değildi, tabii arkadaki iki tane sarmaş dolaş apaçiyi saymazsak. ben bunları düşünürken birden bire şoför bağırmaya başladı "ulan bugün kaçıncı kere söyleyeceğim! inmeyecekseniz basmayın lan şu kırmızı tuşa!" diye.

müstakbel evimize geldiğimizde inşaat halindeydi. babam "gelin, size içeri gezdireyim!" dedi. o sırada içeriden bir ses geldi. babam "kedi falandır" dedi ve kapının olması gereken dikdörtgen boşluktan içeri girdi. o sırada iki tane apaçi camın olması gereken yerden fırladı ve koşarak uzaklaştı. ne diyeceğimi bilemeden babama katılıp içeri girdim. ev güzeldi, hoştu, ancak darıca'daydı. ve bu benim "nayır!" notu vermeme yetti.

babam bize "bir daha böyle evi bulamam!" dedi. "niye bulamayasın baba? memleket köy dolu."

babamı bu sevdadan vazgeçirdik sonunda. annem ve benim gibi insanların oraya uyum sağlaması ne kadar sürer biliyor musunuz? benim her zaman hayalim caddebostan'a bakan bir gökdelende yaşamaktı. annemin ise new york'da bir gökdelende yaşamaktı. buna karşın babam kasaba-köy gibi yerlerde bir yerdelende yaşamayı seviyor.

"iyi o zaman. bu evi kaçırdığınıza çok üzüleceksiniz. kafanızı taşlara vuracaksınız!"
"eğer burada yaşarsam buradaki kabileler kafamı taşa vururlar baba!"
"babanla dalga geçme arda!"

işte bu günüm böyle bir gündü.

iyi geceler sözgünlük.
.... Sözlük,

Bugün ne mi yaptım? bugün ne yaptım? sabahın 10 ununda dışarı çıkıp dolaşmaya başladım. tavaf edebileceğim bir park buldum. etrafında dönmeye başladım. sesli bir şekilde konuşup sövüyordum herşeye. kimse yoktu benden başka. tek başımaydım. sonra güneşi farkettim. o koskoca şeyi dışarı çıktığımdan yarım saat sonra farkedebildim. başımı kaldırıp bununla aptalca diyaloglara giriştim. hiç cevaplamadı beni. ne dediğini anlamıyordum sadece aydınlatıyordu gezegeni. ısıtıyordu da az biraz. yürümeye devam ettim. istanbul da kar tutmuştu hafiften. hatta baya iyi tutmuştu. ayağımla salakça şekiller çizmeye başladım ama subliminal mesaj kaygısı güttüğümden hepsini sildim. sonra karların üzerine "gerçek yoktur" yazdım. büyükçeydi bu yazı. karşısına geçip bakmaya başladım. acaba "gerçekten" gerçek diye birşey yok mu diye düşündüm. en azından sahip olamıyorduk ona. her an elimizden kayıyordu. ya da biz gerçek diyerek başka birşeyi kast ediyorduk. anlayacağınız derin bir felsefi bilgim yok. sadece bir kaç felsefi kitap okumaktan ibaret felsefi bilgim. yürümeye devam ettim o sıkıcı parkta. eve geldim. uyumaya çalışıyordum ama olmuyordu. 10 sene boyunca uyuyabilsem keşke. uyandığımda çoğu şey değişmiş olsa. bilgisayarın şu dönen sandalyelerinden almış peder. kendisine de leptop alıyormuş. ne gereği varsa. ama bu sandalye hoşuma gitti. shape of my heart eşliğinde dönüyorum uzun bir süredir. feci şekilde midem bulandı. kapanışı leonla yapacağım sanırım. onu izledikten sonra uyumaya çalışacağım. ama bu zor olacak. böyleydi bugün. diğerlerinden çok farklıydı. arka plan değişmişti çünkü. kar vardı. onun dışında eylemler aynıydı elbette. yoksa siz hergünü farklı mı yaşıyorsunuz? hergün birbirinin aynısı değil mi?
Söyle sting. şu muhteşem şarkını söyle. devam et piç kurusu. çok iyi gidiyorsun.
sevgili sözlük ,
en son annem günlüğümü bulup okuduğundan ve kalpten gitmekten son anda kurtulduğundan beri bu taraklarda bezim kalmadı. çok bunalıcak gibi olduğum zamanlar bi yere bişiyler karalayıp gizlice yakıp atıyorum. ama şimdi sen varsın. annem seni istese de bulamaz. o yüzden içimi rahatça dökebilirim. bugun yine boktan bi gün sözlük. onsuz uyandım yine . kokusu her yere sinmiş sanki yanımda , çok özledim ama söyleyemiyorum. bendeki de inat işte. daha gelmesine on gün var, napıcam bilmiyorum. okul desen b*k gibi , finaller tek tek patlıyo götte. sanırım okul yine uzıcak. param bitmek üzere, kredi kartı borcum almış başına gidiyo, 3 dal sigaram kaldı. reglim yaklaşıyo çok depresifim. koca bi kavanoz nutellayı bitirdim ama pişman değilim. artık geri gelsin istiyorum çok alışmışım farkında olmadan. neyse bu kadar yeter biraz idare çalışmam gerek yoksa 145214512452. kez kalıcam.
sevgili sözlük,

bugün pkk'ya küfür ettik; reaksiyon bekliyoruz.
sevgili sözlük yine ben amına kodumun kuzenleri bırakmadı ki rahat yazayım. neyse emircanı seviyorum anlamıyo. sevmiyo beni galiba. keşke sevse. neden ben hep mutsuzum neden hep ben üzülen oluyorum. gitsin istemiyorum. gitmesin. ne yapmalıyım bilmiyorum.
Sevgili sözlük,

Bugün okadar mutsuzum ki mutsuzluğumu ifade etmede kelimeler kifayetsiz kalır. noldu acaba dersen sevdiğim çocuk beni bırakıyor derim. oysaki kısa sürede o kadar çok bağlanmıştım ki hayaller kurardım beni bırakmayacak sandım. yalan söylemedim ama güvenini sarsmışım. yada bu bi çeşit bahane. of hiç bu kadar kısa sürede birine körü körüne bağlanmamıştım. ağladım ağladım ağladım... evdekiler anlamasın diye uykum varmış gibi yapıyorum. ablam geliyo kuzenim geliyo uğraşıyolar.ağladığımı gizlemek için yatağa gömüldüm rahat bırakın dedim. neyse ki bıraktılar. mutsuz olduğumu bilmiyolar. sevdiğim çocuğa ardı ardına mesajlar atıyorum. gitme, bırakma diyorum "geçer" diyo. geçmez... bilmiyo ki.. ne kadar üzüldüğümü bilmiyo.. o da beni seviyo biliyorum. eminim. çok seviyorum bıraksın istemiyorum. umarım bırakmaz. ağlamak istiyorum ağlayıp rahatlamak. ama yanlız değilim evde birileri var ağlayamıyorum. of of of.. başım çok ağrıyo. mutsuzum mutlu olmam için onun beni bırakmaması gerekiyo ama bırakıyo işte. lan hiç bukadar kötü olmamıştım hiç bu kadar ağlamadım. şimdi de kuzenlerim var içime ağlıyorum.ne yapayım. hay amına koyim yine kapı çaldı yine biri daha sikerim bunları ya. başka zaman hiç gelen olmaz en yalnız kalmaya ihtiyacım olduğu zaman burdalar off. neyse ben konuma döneyim sevdiğim çocuğu yalvarım ama nafile. bırakıcak beni. kimse olmadı onun gibi. seviyorum onu ama inanmıyo işte lanet olsun geçer diyo geçmez geçmez of of..
usis'te seçeceğim dersleri ayarladım bir tek seçmesi kaldı sözlük
be hey sozluk;

an itibariyle bir kere daha anlamış bulunuyorum, ölümün tarifsiz soğuklugunu. bir komşumuz ölmüştü, ben çok küçükken, üstüne çarşaf örterlerken görmüştüm, uykularıma girmişti her gece ve bir de babannem.
ama bu gün bir sözlük yazarı öldü, yani senin bir çocuğun, arkadaşın, dostun, sevgilin, kardeşin...
içimdeki bu hüznün bir tarifi yok sozluk, hangi dozda, ne derece üzüldüğümü bilmiyorum ama yazacak bir şey bulamadıgıma ve etrafta geri dön butonu aradıgıma göre az bir üzüntü değil. görmediğim, tanımadıgım, sesinin tonundan, saçının renginden, boyundan posundan bihaber oldugum bir insan ölüyor ve ben ağlamaklı oluyorum, bunun anlamı nedir sozluk?
aynı sayfalara yazılar yazdıgımız için mi? aynı şeylerden haz aldıgımız için mi? aynı sanal ortamda bulundugumuz için mi? bilmiyorum....

ama şuanki hislerim tamamen gerçek onu biliyorum, bir şeyler yap sozluk, çünkü sen sanal değilsin, hiçbir sanal paylaşımın acısı bu kadar gerçek olamaz, sen burdaki herkesin annesi, babası, abisi, kardeşi, sevgilisi, arkadaşısın, başım yastıga değmeden bana bir huzur ver sozluk.
sevgili sözlük;

bugün finallerim bitti. haliyle ben de bittim. idare eder be sözlük, yaşıyoruz, allah'a şükür. bugün o'na yazdığım yazılardan birkaçını sözlüğe koydum, saat ilerlemişti, uyumadım. uyutmuyorsunuz beni be sözlük, uyutmuyorsunuz valla. bir yandan sen, bir yandan o. hanginizi düşüneceğimi şaşırdım. zaten onun için yazdım ya onları.

sonra seni küflü başlık sandığından çıkarttım, bunları yazarak. buralar eskiden dutluktu ya, günlüğü gören damlar şimdi. yazsınlar elbette, yeni arkadaşlarla tanıştırayım seni işte, ne güzel.

akşama daha çok var sözlük. akşam dediğim, bildiğin gece. dedim ya, uyutmuyorsunuz beni geceyi gündüzü karıştırdım. saat altı. olsun, akşama da yazarım belki kafamı toplarsam; olmadı sonraya.

zaten hep "sonraya" diye diye böyle olmadı mı, sözlük ?
sevğili sözlük;
ben bu gün buraya katıldım.çaylağım evet evet bildiğin çaylak.
ne zaman çaylaklıktan terfi ederim bilinmez ama gördüğüm başlıklar çok hoşuma gitti.
kısacası yarıldım diyebilirim.
saygılar....
sevgili sozluk,

bugun adam akıllı entry girmedim, biliyorum ben sana layık bir yazar degilim ama aslında sen benim o kadar da skmde degilsin hani. oyle eglencesine giriyorum entry yazıp cıkıyorum onden mi arkadan mı davalarına girmiyorum hos seninde aslında onemli bir misyonun oldugunu unutmak uzereyim, sana yazılan daha onceki iyimser polyannanın midesini rahatlatan ve halının silinip temizlenmesine vesile olan kusmugu tadında ki entryleri gorunce bende yazayım dedim iyi mi ettim kotu mu ettim bilimiyorum.

sozluk senin iradeni merak ediyorum. neler yapabilecegini bu curcuna bu kosusturma iyi has ama neye vesile, hep aynı yalan mnkym sozluk, hem eglenip hem bilgi sahibi oluyoruz hep aynı hep aynı monotona bindi iyice gec bunları, bunlar senin gibi asmıs bir sozlugun eregi olmaktan cıkmıs olmalıdır bence. haksızsam haksızsın de...

klavye bosalması oncesi dogruga ulasmak uzereyken sozluk, bilmeni isterim ki sen iyi bir hedesin. biliyorum biraz ironik oldu ama idare et, ben seni sevdim sen beni sevmesende olur zaten ask budur ama yine de hadi neyse mnkym...
sevgili sözlük,

sevgili sözlük?

neyse sözlük,

bugün güneş yine doğudan doğdu. hayallerimi biraz daha erteledim.
1 inci sözlük savaşı çıktı, cephelerden haber alamıyoruz sözlük.
bugün laz pacino ve alimacgraw sözlük ü karıştırdı. sonra ortalık duruldu.* * *
sevgili sözlük ;
bugün yine 32 yaşından bir gün daha geçti.
ilkönce 16 yasindaki liseli kiza sehvetle bakan okuz gibi dolaştım durdum tüm gün.
daha sonra 35 yasindaki adama bakan 16 yasindaki kiz bana baktı ama üzerime almadım çünkü daha 3 yılım var. oralı bile olmadım. görüyorsun ki sana yazmasam da seni yaşıyorum

saygılar.....
(bkz: bu gün sözlük için ne yaptın) entry girmekten başka ey yazar..
sevgili sözlük,

seninle haziranda tanıştık. bugün bir hesap ettim de altı ayı devirmişiz neredeyse, halbuki daha dün gibi her şey. bin küsür entry sığdırdığım bu altı ayda edindiğim dostlar da cabası.

sözlük, her ne kadar camın arkasında olsan da yanımda olan pek çok 'insan'dan daha insan geliyorsun çoğu zaman. ne kadar doğru bilemiyorum ama her şeyden önce alışkanlık yaptın bende. bir gün görmesem seni özler oldum...

ara sıra atışmalar, ayarlar da olsa tuzu biberi sayıyorum onları. her şeye rağmen iyi
ki varsın, iyi ki seninle tanışmışım diyorum...

şimdilik hoşçakal.
sevgili sözlük;

bugün yine birbirinden kaliteli başlıklarla bezeli bir sol frame var. yani öyle ki, insanın baktıkça bakası, yazdıkça yazası geliyor, o derece. hem buralar pek bir kalabalık bu aralar bak. perşembe pazarı gibi maşallah. hadi iyisin yine, hiç boş kalmıyorsun. yazar alımı olmadığı halde böyleysen, kimbilir bir de alım olsa ne hale geleceksin.

neyse, lafı fazla uzatmayayım. dikkat et kendine. sol frame'ine zeval gelmeye.
sevgili sözlük,

bugün senin için 70 küsür entry girdim. bir yandan sen, bir yandan 2006 dünya kupası eğitim hayatıma kastettiniz. ama olsun ikinizden de vazgeçmem. bugün can' ın 3000inci entrysini kutladık. astsubay kıdemli başçavuş ve sözlük yalakası yazarlar başlıklarındaki ufak tartışmaları saymazsak sakin bir gün geçti. "uludağ sözlük ün geleceği için" isimli manifestonun etkileri silinen başlıkların ve entrylerin artışıya hissedilmeye başladı. neyse bugünlük bu kadar yeter. bugünkü bkz. ın,

(bkz: uludag sozluk un geleceği için)
sevgili sözlük,

bugün senin için 50 entry girip geleneksel üsküdar zirveleri 2 de boy gösterdim, bir de sana iyi bir haberim var. moderasyondaki amcaların seni hoş tutmayan yazarlara nanna yaptı. son zamanlarda okur sayın yazar sayını katlar oldu coştun sen iyice. hadi yine iyisin. yarın görüşmek üzere. kendine dikkat et.

(bkz: nanna yapmak)