bugün

Arabistan mı lan burası hani bu islam bütün dünyaya yollanmıstı niye arap ırkçilıgı yapılıyor o zaman madem burası türkiye türkçe okunacak.
kurbana katliam, oruca aptalca işlenen açlık ritüeli diyen güruh, böyle bir kafa yapısıyla dine olan mesafesini ezan türkçe olmalı şeklinde cereyan eden cehaletiyle gözler önüne serer. yok ezan ayet değilmiş, yok anlamı bilinse daha iyi olurmuş.. sultan ahmed görmemiş turistler bile ezanın ne işe yaradığını bilirken bu millete sen cahilsin, tanrı uludur sesini işitip de camiye gidersen adam olursun demek komedi değildir de nedir? eşşekliktir.
Bu özlemi Ziya Gökalp şöyle şiirleştirmiş:

"Bir ülke ki, camiinde Türkçe ezan okunur.
Köylü anlar manasını namazdaki duanın
Bir ülke ki, mektebinde Türkçe Kuran okunur
Küçük büyük herkes bilir buyruğunu Hüda'nın
Ey Türk oğlu, işte senin orasıdır vatanın."
Destek vermediğim kampanya, namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmaz zaten, hangi dilde okunduğu hitap ettiği kitleyi değiştirmez.

Hangi dilde okunursa okunsun sesi biraz kısılsın, bütün mahalle duyacak diye caminin karşısında ki evin durumu hiç düşülmüyor. Hastası olan var küçük çocuğu olan var. Bir yaşında yeğenim var ezan duyunca kaçacak delik arayıp, hüngür hüngür ağlıyor, caminin karşısında oturuyorlar, çocuk Allah bilir kaç kere uykusundan sıçrayacak uyanmış. Kaş yapalım çeken göz çıkarmaktır bu, çocuğun bilinç altında ezan korkunç birşey, nasıl düzelir bilemiyorum.
desteklemediğim kampanyadır. herkes ezan'ın anlamına türkç baksın ezberlesin, öğrensin. ancak ezan türkçe okunmasın zira alışık değilimiz. kulaklarımız buna dayanamaz. açık ve net.
Komple kaldırın mk. Arapca gürültü isteyen arabistana gitsin.
destek verdiğim kampanyadır.

Türkçe ezanın o dönem tutmama sebebi bana kalirsa o dönemin 30-35 yaş üstü bireylerinin genelinin gerek Osmanlı'da doğmuş olmaları sebebiyle gerek din hassasiyeti sebebiyle Arapça biliyor olmasıydı, yani o kültürle yetişmiş ve olgunlaşmış bir neslin bunu kabullenebilmesi biraz zor oldu ve tutmadı.

ama bu dönem başka, bu dönemde artık Arapça bilen yok. yani sesi olmayan bir arap pornosunun görüntüsünü kaldır oraya bir gökyüzü resmi koy, nuh suresi diye izlet millete duygulanıp ağlamaya başlarlar ciddiyim. herkes ezan dinliyor dua okuyor hatta açıp kuran okuyor ama kimse ne yazdığını anlamiyor, hadi Arapça bilmiyorsun bari Türkçe tercümesini de oku en azından okuduğunu anla diyorsun o da bunlarda yok.

adam namaza geliyor, secdeye varinca akli dukkandaki ciragin kasadan para calip calmayacaginda oluyor, veya ne kadarlik mal satıldı acaba diye dusunuyor. adam namazdan çıkıyor, direkt göt kesmeye başlıyor. adam camiden adimini disari atar atmaz basliyor kufur etmeye. adam cenaze namazina gidiyor, tabutla selfie cekiliyor amk.

bu insanlar niye okuduklarini niye namaz kildiklarini, sadece kilmakla bir yere varilmayacagini yani dinin hayatin her alaninda uygulanmasi gerektiğini, kitapta bahsi gecen allah isimli yaraticinin gucunun çılgınlığını, emirlerine aykiri gelindiğinde uygulanacak cezalarin gaddarligini bilmiyorlar. arastirmiyorlar ve ogrenmiyorlar.

maalesef ulkemde alni secdeye varan milyonlarca insanin Allah'tan daha çok korktuklari siyasiler var, hatta siyasileri falan siktir et isteki patronundan daha çok korkuyor adam. mesela evli bir adam alni secdeye degiyor 5 vakit namazinda ama ayni fabrikada calistigi dul kadina goz koyuyor, patronunun kulağına gideceğini bildiğinden mecburen yaklasmiyor kadına cunku korkuyor, ama patron arada olmasa ya kadina zina teklif edecek veya tecavuze kalkisacak, bu tarz ornekler cok fazla ulkemizde, maalesef tanri-insanlar yarattilar kendilerine.

o yuzden ezan turkce okunsun, mesela essalatu hayrun minen nevm yerine namaz uykudan hayırlıdır densin, allah-u ekber yerine allah buyuktur densin belki millet gunde 5 vakit bunlari duya duya biraz inandığı dinin farkina varir.
çok saçma bir önermedir. olum bin türlü ülkede problem var işiniz gücünüz yok ezan yok başörtü aşın şunları.
türkçe ezan geri gelsin derken, türkiye'ye has ezanı kaybettik, ezanımız bile suud ezanı haline geldi son yıllarda.
oysa bizde bir ezan kültürü vardı. onu da yok ediyorlar alıştıra alıştıra.

nihat hatipoğlu'nun ramazan programlarını illa ki izlediniz.
o programın sonunda okunan ezanı hatırlıyor musunuz?
dinleyin;
https://www.youtube.com/watch?v=NNVGuvRVRYs

bu ezanın bizim coğrafyamızla, bizim kültürümüzle alakası yok.
biza has ezan yorumu şudur;
https://www.youtube.com/watch?v=tZ6jpMnNKuE

demem o ki öz kültürümüze döneceğimiz yerde, git gide araplaşıyoruz.
ne türkçe ezanı, türk ezanı diye bir şey vardı sahip çıkmazsak onu da kaybediyoruz.
edit: adam paylaşımdan 10 saniye sonra eksiliyor * ) sonra bunlar özgür düşünceli, modern, demokrat vs savunucusu olarak öterler.

yine islam'ın önemli ilkelerinden birini söyleyeyim "oku", oku sonra aklına mantığına yatmazsa eksile.

bi­ze gö­re de ezan arap­ça’dan baş­ka bir dil­le oku­na­maz, oku­nan şey de ezan ol­maz. bu­nun ne­den­le­ri­ni mad­de mad­de şöy­le sı­ra­la­ya­bi­li­riz:

1- eza­nın söz­le­ri arap­ça’dır. ama arap’ın söz­le­ri de­ğil­dir. onun naz­mı ve laf­zı ya­ni di­zi­li­şi ve söz­le­ri as­hap­tan ab­dul­lah b. zeyd’e, hz. ömer’e ve da­ha pek çok sa­ha­be­ye (r. an­hüm) al­lah ta­ra­fın­dan il­ham edil­miş; hz. pey­gam­be­rin onay ve tas­dik­le­riy­le ke­sin­leş­miş, 1400 kü­sur se­ne­dir dil­le­ri fark­lı bü­tün is­lâm ül­ke­le­rin­de de­ğiş­me­den, tar­tı­şıl­ma­dan “ezan-ı mu­ham­me­dî” ola­rak oku­na­gel­miş­tir.

2- “ezan-ı mu­ham­me­dî” ola­rak ad­lan­dı­rıl­ma­sın­da da ayrıca bir gü­zellik var­dır. arap kal­kıp “ezan-ı ara­bî” ya­ni arap eza­nı de­me­sin, pa­kis­tan­lı kal­kıp “ezan-ı pa­kis­ta­nî” ya­ni pa­kis­tan eza­nı de­me­sin, müs­lü­man türk kal­kıp “ezan-ı tür­kî” ya­ni türk eza­nı de­me­sin ve herkes kendisine göre bir ezan çıkarmasın di­ye bü­tün müs­lü­man­la­rın peygamberi olan hz. muhammed (s.a.v)efendimize isnaden “ezan-ı mu­ham­me­dî” de­nil­miş­tir.

3- düş­man is­ti­la­sın­da ka­lan müs­lü­man top­rak­la­rın­da ilk ya­pı­lan şey eza­nı men et­mek olur. çün­kü ezan bir pa­ro­la­dır, müs­lü­man­la­rın hür­ri­yet ve bir­lik alâ­me­ti­dir. iş­te bu se­bep­ten­dir ki, “ezan oku­ma, is­lâm dün­ya­sın­da fe­tih ve za­fer­le­rin vaz­ge­çil­mez bir un­su­ru ol­muş­tur. ni­te­kim mek­ke’nin fet­hin­den be­ri ele ge­çi­ri­len her bel­de­de ya­pı­lan ilk uy­gu­la­ma­lar­dan bi­ri, fe­tih müj­de­si­ni her ta­ra­fa du­yur­mak için yük­sek bir yer­de ezan oku­mak ol­muş­tur. bâ­kî’nin meş­hur kâ­nû­nî sul­tan sü­ley­man mer­si­ye­sin­de­ki:

“al­dın he­zar büt­ge­de­yi mes­cid ey­le­din

na­kûs yer­le­rin­de okut­tun ezan­la­rı.”

bey­ti bu uy­gu­la­ma­nın di­van şi­iri­ne ak­set­miş bir ifa­de­si­dir. anlamı şududr:

aldın binlerce puthaneyi mescid yaptın

çan çalınan yerde okuttun ezanları.”

4- eza­nın gö­re­vi­ni yap­sın di­ye ön­ce­den çok tek­lif­ler gel­di. çan ça­lın­sın, bo­ru öt­tü­rül­sün, ateş ya­kıl­sın de­nil­di; ama bun­la­rın hiç­bi­ri hüsn-ü ka­bul gör­me­di. çün­kü bun­la­rın hep­si be­şe­rî idi. in­san­la­rın dü­şün­ce­si­nin ürü­nüy­dü. ay­nı za­man­da bir yan­lı­şı çağ­rış­tı­rı­yor­du.

5- hal­bu­ki ezan, be­şe­rin ürü­nü de­ğil­di. bu­ra­dan da an­la­şı­lı­yor ki ezan ilâ­hî bir ter­cih­tir, ilâ­hî bir da­vet­tir, ilâ­hî bir teb­liğ­dir, ilâ­hî bir me­saj­dır. me­sa­jı­nı in­san­lı­ğa du­yur­mak is­te­yen al­lah, her­hal­de bu­nu, dil­ler­den bi­ri­ni se­çe­rek ya­pa­cak­tı. ni­te­kim öy­le yap­mış, dil­ler­den arap­ça’yı seç­miş, eza­nı da arap­ça il­ham ey­le­miş­tir. o, fa­il-i muh­tar’dır, di­le­di­ği­ni yap­mak­ta ser­best­tir. kim­se­nin o’na ‘ne­den arap­ça’yı seç­tin?’ de­me­ye hak­kı yok­tur.

6- is­lâm şe­ai­rin­de­ki ilâ­hî ve ne­be­vî ke­li­me­ler can­lı ve se­vap­lı bir ka­buk ve bir de­ri gi­bi­dir. bir hay­va­nın de­ri­si ve­ya bir mey­ve­nin ka­bu­ğu so­yul­sa, az bir za­man son­ra o za­rif et ve o gü­zel mey­ve si­yah­la­nır, ko­kar.

iş­te ge­rek iba­det­te ve ge­rek­se ezan­da ol­sun şe­air-i is­lâ­mi­ye­de­ki arap­ça ifa­de­ler can­lı ve se­vap­lı bir de­ri ve bir ka­buk gi­bi­dir. on­lar so­yu­lur­sa, ge­çi­ci ola­rak ma­na­la­rı bir de­re­ce gö­rü­nür; fa­kat o mü­ba­rek ma­na­la­rın ruh­la­rı uçar, ge­ri­ye du­ma­nı ka­lır.

üm­mî bir adam ya­ni kur’an’ın ma­na­sı­nı bil­me­yen bi­ri, kur’an’dan ya­rım say­fa oku­sa kur’an oku­muş sa­yı­lır. kur’an’ın ma­na­sı­nı bi­len bir alim kur’an’ın me­alin­den on say­fa da­hi oku­sa kur’an oku­muş sa­yıl­maz. çün­kü kur’an de­nil­di mi onun laf­zı ve naz­mı ak­la ge­lir. la­fız ve na­zım or­ta­dan kal­kar­sa kur’an di­ye bir şey kal­maz. ge­ri­ye ka­lan me­al ve ter­cü­me­dir. kur’an’ın me­al ve ter­cü­me­si kur’an de­ğil­dir ki onun­la iba­det ya­pı­la­bil­sin.

ay­nen bu­nun gi­bi eza­nın arap­ça söz­le­ri de ilâ­hî­dir. türk­çe­leş­ti­ril­se ve arap­ça eza­nın ye­ri­ne türk­çe’si okun­sa, o, ezan sa­yıl­maz. oku­yan, sa­de­ce eza­nın türk­çe’si­ni oku­muş olur. türk­çe ezan da, ori­ji­nal eza­nın ka­zan­dır­dı­ğı­nı ka­zan­dır­maz. pa­ro­la ve şe­air ol­maz.

7- is­lâ­mi­yet’in me­se­le­le­rin­den bir kıs­mı “ta­ab­bü­dî”dir. ya­ni al­lah ve pey­gam­ber ne koy­muş­lar, na­sıl is­te­miş­ler­se öy­le ya­pı­lır. yüz bin hik­met ve mas­la­hat on­la­rı de­ğiş­ti­re­mez. me­se­la bi­ri, “eza­nın hik­me­ti müs­lü­man­la­rı na­ma­za çağır­mak­tır. şu hal­de bir tü­fek at­mak kâ­fi­dir.” der­se yan­lış söy­le­miş olur. çün­kü eza­nın sa­de­ce bir hik­me­ti yok­tur. o pek çok hik­met­ler­den sa­de­ce bir hik­met ola­bi­lir.

eza­nın en önem­li hik­met­le­rin­den bi­ri, in­san­lık adı­na, o şe­hir aha­li­si adı­na, kâ­ina­tın ya­ra­tı­lı­şı­nın en bü­yük ne­ti­ce­si ve in­sa­noğ­lu­nun ya­ra­tı­lı­şı­nın en bü­yük ga­ye­si olan tev­hi­di ilân et­mek, yani al­lah’ın birliğini kabullenip rab olu­şu­nu haykırmaktır.

8- iki çe­şit hak var­dır. bi­ri şah­sî, özel hak, di­ğe­ri umû­mî, ge­nel hak­tır. ge­nel hak­la­ra “hu­ku­kul­lah” al­lah’ın hak­la­rı da de­ni­lir. bun­la­rın bir adı da “şe­air-i is­lâ­mi­ye” ya­ni “is­lâ­mî sem­bol­ler”dir. bu hak­la­ra bü­tün müs­lü­man­lar or­tak­tır. iş­te o şe­air­den bi­ri ezan-ı mu­ham­me­dî’dir. bü­tün müs­lü­man­la­rın rı­za­sı ol­ma­dan on­la­ra iliş­mek, her­ke­sin hu­ku­ku­na ve al­lah’ın hak­la­rı­na te­ca­vüz sa­yı­lır.

iş­te bu se­bep­ler­den do­la­yı­dır ki, hiç­bir müs­lü­man ve hiç­bir is­lâm ül­ke­si eza­nı ori­ji­na­lin­den baş­ka bir dil­le oku­mak ve din­le­mek is­te­me­miş, oku­yan­lar­dan ve oku­tan­lar­dan da as­la ra­zı ol­ma­mış­tır.

9- eza­nın ke­li­me­le­ri ve­ciz­dir, mu’ciz­dir, ilâ­hî­dir. me­se­la son cüm­le­si­ni ele ala­lım. la ila­he il­lal­lah’ın her bir ke­li­me­sin­de bir la ila­he il­lal­lah var­dır. ya­ni ma­na­sı var­dır. la ila­he il­lal­lah, al­lah’tan baş­ka tan­rı yok de­mek­tir. “la ila­he”yi kal­dı­rın “il­lal­lah” de­yin, yi­ne yal­nız al­lah var de­mek­tir. “il­la”yı kal­dı­rın “al­lah” de­yin, yi­ne kâ­ina­tın mut­lak hâ­ki­mi ak­la ge­lir. “al­lah” laf­za-i ce­la­li­nin ba­şın­dan eli­fi kal­dı­rın, “lil­lah” yi­ne her şey al­lah için­dir an­la­mı­na ge­lir. “lil­lah”ta­ki bi­rin­ci la­mı kal­dı­rın “le­hu” ka­lır. yi­ne her şey al­lah’ın­dır an­la­mı­na ge­lir. “le­hu”da­ki la­mı kal­dı­rın, ge­ri­ye “hû” ka­lır. her şey “o” de­yip in­le­mek­te, o’nu gös­ter­mek­te, al­lah’ın var­lı­ğı­nı ve bir­li­ği­ni ilân et­mek­te­dir, an­la­mı­na ge­lir.

10- şim­di bir de ge­lin al­lah laf­za-i ce­la­li­nin ye­ri­ne ko­nu­lan “tan­rı” ke­li­me­si­ni dü­şü­ne­lim. ba­şın­dan t’yi kal­dı­rın ge­ri­ye ne ka­lı­yor? an­rı. ne an­la­ma ge­li­yor? hiç. a har­fi­ni kal­dı­rın ve ba­kın, ge­ri­ye hiç­bir şey kal­ma­dı­ğı­nı gö­re­cek­si­niz. öy­ley­se ge­lin bu taş­la­rı ye­rin­den oy­nat­ma­ya­lım. çün­kü bu taş­la­rı al­lah diz­miş­tir.

bu taşları yerinden oynatanın başına ağır taşlar düşer, bir daha iki yakası bir araya gelmez; ne dünyada ne de ahirette.

11- ben “tan­rı ulu­dur” de­mek­ten hiç zevk al­mı­yo­rum. san­ki al­lah’ın bü­yük­lü­ğü tür­ki­ye hu­dut­la­rıy­la sı­nır­lan­dı­rıl­mış gi­bi ge­li­yor ba­na. hal­bu­ki be­nim inan­dı­ğım al­lah’ın bü­yük­lü­ğü sı­nır­sız. bu­nu da an­cak “al­la­hu­ek­ber” sö­zü ifa­de etmek­te­dir.

yu­suf is­lâm da iş­te bu­nun için eza­nı ori­ji­nal di­liy­le oku­mak­ta­dır. biz di­ne uyar­sak din, din olur. di­ni ken­di­mi­ze uy­du­rur­sak din, din ol­mak­tan çı­kar. o da bi­zim gi­bi pe­ri­şan olur.

12- müs­lü­man, ırk­çı­lık da­va­sı gü­de­me­ye­ce­ği gi­bi, dil ırk­çı­lı­ğı­na da te­nez­zül et­me­me­li­dir. hik­met ve ilim han­gi dil­le bi­zim eli­mi­ze tu­tuş­tu­ru­lur­sa onu alı­rız. il­min ve hik­me­tin müs­lü­ma­nı, gay­ri­müs­li­mi ol­maz. ilim ve hikmet nerde olursa olsun hep müslüman’dır. yü­ce al­lah me­sa­jı­nı hz. mu­ham­med’in (s.a.v) efendimizin eliy­le, elekt­ri­ği de edi­son’un eliy­le in­san­lı­ğa ulaş­tır­mış­tır. peygamberin eliyle gelen de, edison’un eliyle gelen de nimettir, hikmettir, hikmet mü’minin malıdır, bulduğu yerde almalıdır.

13- ben­de­ni­zin tan­rı ke­li­me­si­ne ta­kıl­ma­mın se­be­bi, bu ke­li­me­nin al­lah laf­za-i ce­la­li­nin ye­ri­ne ko­nul­ma­sından ve onun bir ter­cü­me­si ola­rak gös­te­ril­miş olmasındandır. yok­sa tan­rı di­yen der, ona biz ka­rış­ma­yız. ama “al­lah” laf­za-i ce­la­li­nin ye­ri­ne ko­nul­ma­sı­na da ra­zı ola­ma­yız.

tercüme edilemeyen lafız

14- şu­nu da unut­ma­ya­lım: bun­ca ça­ba­la­ma­la­ra rağ­men tan­rı ke­li­me­si bir tür­lü mil­le­tin ağ­zı­na otur­ma­mış, al­lah laf­za-i ce­la­li de bu mil­le­tin ağ­zın­dan düş­me­miş­tir. me­se­la he­men he­men her­kes her kız­dık­ça ve sı­kış­tık­ça, ‘al­lah al­lah, al­lah al­lah’ der du­rur; ‘tan­rım tan­rım, tan­rım tan­rım’ de­mez.

dep­re­me tu­tu­lan eğlence âlemindekiler bile ‘al­lah al­lah’ di­ye­rek ka­çı­yor. tanrı tanrı diyerek değil.

kah­ra­man meh­met­çik de düş­ma­na kar­şı şah­lan­dı­ğın­da ‘al­lah al­lah’ di­ye­rek hü­cu­ma geç­mi­yor mu?

al­lah inan­cı ve sev­da­sı -gü­nah­kâr da ol­sak- bu mil­le­tin ru­hu­na iş­le­miş­tir.

bı­ra­kın “tan­rı” ke­li­me­si­ni yü­ce al­lah’ın isim­le­rin­den bi­ri­ni laf­za-i ce­la­lin ye­ri­ne koy­sa­nız, yi­ne laf­za-i ce­la­lin ye­ri­ni dol­du­ra­maz. me­se­la sen, al­lah’ı “rah­man” is­miy­le ça­ğır­san, onu rah­met­le yâd etmiş olur­sun, ka­hhar ismiyle anmış olmazsın. “alim” is­miy­le ça­ğır­san ilim sı­fa­tıy­la vas­fet­miş olur­sun, kud­ret­le vas­fet­miş ol­maz­sın. ama sen al­lah’ı “ya al­lah” di­ye­rek al­lah is­miy­le ça­ğı­rır­san bü­tün sı­fat­la­rıy­la onu vas­fet­miş, zikretmiş ve yâd etmiş olur­sun. çün­kü al­lah an­cak bü­tün sı­fat­la­rıy­la al­lah ola­bi­lir. al­lah laf­za-i ce­la­li için var olan bu özel­lik, di­ğer isim­ler için ge­çer­li de­ğil­dir.

ke­li­me-i şe­ha­det öy­le bir ke­li­me­dir ki, o ke­li­me ile kâ­fir kü­für­den is­lâm’a ge­çer. kâ­fir “şe­ha­det ede­rim ki rah­man’dan ya­hut ra­hîm’den ya­hut me­lik’ten ya­hut kud­düs’ten baş­ka ilah yok­tur.” de­se kü­für­den çı­ka­maz, is­lâm’a da gi­re­mez. fa­kat ne za­man ki “ben şe­ha­det ede­rim ki al­lah’tan baş­ka ilah yok­tur.” de­se iş­te o za­man kü­für­den kur­tu­lur, is­lâm’a gi­rer.

halbuki rahman, rahîm, melik, kuddüs isimleri de allah’ın isimleridir. ama kuşatıcı isimleri değildir. her bir isim kendi manasını ifade eder ama, “allah” lafza-i celali bütün isimlerin manasını içerir. kuddüs’de “allah” lafzasının manası yoktur. ama “allah” lafzasında kuddûs ismi, rahman ismi, kahhar ismi ve bütün isimler vardır. onun içindir ki allah lafza-i celalinden başka bütün isimler kullara da verilebilmektedir. ama hiç kimseye allah ismi verilmemiştir ve verilemez.

15- bu­gün oku­nan ezan­lar o ka­dar lâ­hû­tî ve de­rû­nî­dir ki, he­le bir de gü­zel oku­yan­la­rın se­sin­den din­len­di­ğin­de o ka­dar tat­lı ol­mak­ta­dır ki, o ezan­lar, in­san­la­rı ken­di­le­rin­den al­mak­ta, cen­net­le­re gö­tür­mek­te ve şa­ir­le­re il­ham kay­na­ğı olmaktadır. iş­te is­tik­lal mar­şı şa­iri bir dört­lü­ğün­de eza­na şöy­le vur­gu ya­par:

ru­hu­mun sen­den ilâ­hî şu­dur an­cak eme­li

değ­me­sin ma­be­di­min göğ­sü­ne nâ­mah­rem eli

bu ezan­lar ki şe­ha­det­le­ri di­nin te­me­li

ebe­di yur­du­mun üs­tün­de be­nim in­le­me­li

ve iş­te yah­ya ke­mal. o da akif’in te­men­ni­le­ri­ne şu mıs­ra­la­rıy­la ka­tı­lır:

şu ko­pan fır­tı­na türk or­du­su­dur ya rab­bi

se­nin uğ­run­da ölen or­du bu­dur ya rab­bi

ga­lib et, ezan­lar­la yük­sel­sin mü­eb­bed na­mın

ga­lib et, çün­kü bu son or­du­su­dur is­lâm’ın…

16- bi­ri­si kal­kıp “iyi de ben bu me­sa­jı an­la­mı­yo­rum.” de­se, bu ge­çer­li ve ma­sum bir çı­kış ol­maz.

-ne­den?

-çünkü dün­ye­vî is­tik­ba­li­ni ga­ran­ti et­mek için çok şey öğ­re­nen, hat­ta ba­zen de gün­de 50 ya­ban­cı ke­li­me ez­ber­le­yen in­san­la­rın 15 ke­li­me­lik eza­nı öğ­ren­me­me­le­ri, 15 gün­de öğ­re­ni­le­cek kur’an’ın 15 gün­de ez­ber­le­ne­bi­le­cek kı­sa su­re­le­ri­ni bir ha­yat bo­yu ez­ber­le­me­me­le­ri ve iba­det ha­ya­tı­na uy­gu­la­ma­ma­la­rı, eğer ze­kâ­nın az­lı­ğın­dan ve­ya to­ta­li­ter bas­kı­lar­dan kay­nak­lan­mı­yor­sa, işin için­de bir ka­sıt ve bir art ni­yet var de­mek­tir. hiç­bir müs­lü­ma­nın eza­na kar­şı, kur’an su­re­le­ri­ni ori­ji­na­liy­le ez­ber­le­me­ye kar­şı, art ni­yet­li ola­ca­ğı­nı dü­şü­ne­mi­yo­rum ve bu­nun da o ka­dar zor bir iş ol­ma­dı­ğı­na ina­nı­yo­rum.

17- mil­let mec­li­sin­de bir ye­min tö­re­ni ya­pı­lır. ora­ya mah­sus ye­mi­nin bir met­ni var­dır. o met­ni bi­ri de­ğiş­tir­me­ye kalk­sa ye­mi­ni ge­çer­li ol­ma­mak­ta, hat­ta ağır it­ha­ma ma­ruz kal­mak­ta­dır. gö­rü­lü­yor ki be­şer be­şe­rin koy­du­ğu­nu de­ğiş­ti­re­mi­yor. de­ğiş­tir­se kı­ya­met­ler ko­pu­yor. pe­ki şu in­sa­noğ­lu al­lah’ın koy­du­ğu­nu ve hz. pey­gam­be­rin uy­gu­la­dı­ğı­nı, üm­me­tin baş ta­cı edip ka­bul et­ti­ği­ni de­ğiş­tir­me­ye na­sıl ce­sa­ret ede­bi­li­yor? 1400 se­ne­lik bu gü­zel­li­ği de­ğiş­tir­me­ye na­sıl yel­te­ne­bi­li­yor?

18- eza­nın as­lı­na ve ori­ji­na­li­ne kar­şı çı­kan­lar gay­ri­müs­lim ol­say­dı­lar, hiç ya­dır­ga­maz­dım. ama müs­lü­man ol­du­ğu­nu söy­le­yen­le­rin eza­nın as­lı­na kar­şı çık­ma­la­rı­nı hav­sa­lam al­mı­yor.

cat ste­ven müs­lü­man ol­du. hz. pey­gam­be­rin hem di­ni­ne, hem de di­li­ne tes­lim ol­du. ‘ne­den ezan in­gi­liz­ce de­ğil de arap­ça, ne­den kur’an arap­ça, ne­den pey­gam­ber arap­lar­dan?’ di­ye­rek hâ­şâ al­lah’ı yar­gı­la­ma­ya kalk­ma­dı. al­lah’ı sor­gu­la­mak ve yar­gı­la­mak gi­bi bir yan­lı­şa, bir edepsizliğe ve say­gı­sız­lı­ğa düş­me­di.

19- ye­ri gel­miş­ken şu­nu açık açık söy­le­ye­yim: dil ırk­çı­la­rı­nın türk­çe’den kov­ma­ya ça­lış­tık­la­rı şey arap­ça’nın öte­sin­de kur’anî kül­tür ve kur’anî muh­te­va ise çok ya­zık eder­ler. bi­zim böy­le­le­ri­ne di­ye­ce­ği­miz tek şey, “al­lah hi­da­yet na­sip ey­le­sin” ola­cak­tır.

20- son ola­rak de­mek is­te­rim ki, eza­nı türk­çe (veya kürtçe)okut­ma­ya kal­kış­mak he­ze­yan­dır. ce­ma­at­le ic­ra olu­nan na­maz­da su­re­le­ri türk­çe oku­mak abes­le iş­ti­gal­dir. ama ih­mal edil­me­me­si ge­re­ken bir ha­ki­kat var: kur’an’ın ma­na­sın­dan (ve hayat tarzından)uzak kal­mak ise in­ti­har­dır.[1]
bence de türkçe olmalı. sabahın bir köründe okunan arapça ezan beni korkutmuyor değil.
arapça kafa siktik yetmedi biraz da türkçe sikelim diyenlerin kuruntusudur o. ezan din faşizmidir ve hiçbir haklılığı yoktur. ibadeti türkçe biri yapar veya yapmaz orası bizi ilgilendirmez kendi bileceği iş ama ezan kafa sikiyor ve sadece müslümanları ilgilendiren bir şey olmamış oluyor.
ezanın türkçe okunmaması değil okunması esas problemdir. günde beş defa kafa sikmenin de hiçbir insan haklarına uyan yanı yoktur.
+1. arapça bilmiyorum .
bu işler önce ezanın türkçeleşmesi ile başlar daha sonra ezanın kalkması ile devam eder. sonra bir bakmışız kemalistler gibi dinsizlemişiz.
En azından alt yazı olsun.
Namazda gözü olmayanların ezanda kulağı olmasın dediğim kampanyadır. Bütün dinlerin ritüellerine ve sembollerine eşit mesafede olmak laikliğin gereğidir.
boş insan beyanı.
Türkçe, arapça, ingilizce fark etmez.. insanların anladığı şeyler söylenmeli.

günde beş kez söylenen bir şey Git röportaj yap hatta camii bahçesinde yap yoldan geçene sorma...

Ne diyor ulan de.. sen yine de efendi ol ulan deme... bak neler uyduracaklar.
insan neden kendi dinini kendi dilinde yaşamaya karşı olur anlamıyorum.
boş beleş bir kampanyadır. evet.
ezan bir simgedir. simgeler değiştirilmez.
sikicem tatavanızı bi havlayıp durmayın orospu çocukları.siktirin gidin ne yarramı yiyosanız yiyin.
kampanya mı yok takas amk..
Namaz kılmayan ezanla alakası olmayan insan beyanıdır. Hayır yani zaten ezana saygınız yok bari saçma sapan kampanya diye başlık açmayın.
karga sesli imamlar ve patlak hoparlörler sorunu çözülsün.

iki dilde de okunmalı, türkçede ne demek olduğunu anlasalar fena mı?