bugün

Türkçe'nin düştüğü komik duruma ironik bakış.

Dil, bir toplumun kültürünün temelinde bulunan ve o toplumun milli benliğini oluşturan en önemli öğelerdendir. Bunun farkında olan Atatürk, Cumhuriyetimizi kurarken az önce belirttiğim temelin önemli unsurlarından biri olan dili unutmamış ve 1932 tarihinde Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni * kurmuştur. Cemiyetle paralel olarak dil devriminin amacı; Türk dilini Arapça ve Farsça kelimelerden arındırmak, yazı dilini konuşulan Türkçeye uyarlamaktı. Bunun öncesinde de latin harflerinin kabulü yani harf devrimi yapılmıştır. Arap alfabesinin Türkçedeki ünlüleri tam karşılamıyor olması nedeniyle ve bu sorunun giderilmesi amacıyla yapılmıştır harf devrimi. Özetle, Atatürk'ün Cumhuriyetten sonraki temel davası, Türk dilini dolayısıyla Türk kültürünü bu iki devrim ile temellendirmek olmuştur.

Ayrıca dil, yeni bir devlet kurulurken asla es geçilemeyecek bir konu olduğundan Cumhuriyetin kuruluş yıllarında şu an kullandığımız (o zamanki ile günümüzdeki Türkçe arasındaki o koca farkı göz ardı edebilirsek) Türkçe için önemli çalışmalar yapılmıştır. Tüm o çalışmalar ve devrimler hedefe gerilmiş, istikametini iyi bilen ve sağlam bir ok gibiydi o zamanlar fakat ne yazık ki Cumhuriyetin her şeyiyle emanet edildiği bizlerden habersiz bir ok... "Ok" diyerek aslında bu yozlaşmanın kurbanı olmuş, yaygın bir kullanıma ufaktan bir giriş yapmış oluyoruz. "ok kanka görüşürüz." işte bu cümledeki "ok", özellikle son zamanlarda iyice çığrından çıkmış olan, hedefi şaşırmış daha doğrusu şaşırtılmış olan o okun ta kendisidir.

Ortada, zorunlu temel yabancı dil eğitimiyle birlikte başlayan ve vatandaşlarımızın da -özellikle biz gençlerin- çanak tuttuğu bir yozlaşmanın var olduğu aşikârdır. Günümüzde yabancı dil öğrenmenin önemi elbette ki tartışılmaz. iletişim ve ilişkilerin sağlığı açısından elbette ki önemlidir yabancı dil. Hem Alman Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun olup hayatımı bu yabancı dilden kazanacak birisi olarak tabi ki yabancı dil derslerine karşı olamam fakat bu eğitimin çok erken yaşta başlaması, ingilizcenin gittikçe dünya dili haline gelmesi ve herkes tarafından biliniyor olması sebebiyle "süpermarket"lerden bakkallara kadar inen bu Türkçeyi terketme durumuna da göz yumamam. Zira ben eve dönerken "bye bye" deyip arkadaşlarımdan ayrılıyorsam, internetten birkaç dosya "download" edip arkadaşlarımla "chat" yapıyorsam, kadınlar güzelleşmek için "botox" yaptırıyorsa, mektuplaşmak yerine "mail"leşiyorsak, üstelik o yazışmalarda hiç bir "handikap" olmamasına rağmen bozuk bir Türkçe kullanıyorsak, postacı her ay "kredi kartı ekstre"mi getirip bırakıyorsa posta kutuma ve ben bu yazıyı size sunmadan önce dikkatlice "check" edip sonra ekliyorsam -takdir edersiniz ki- dilimiz yadsınamaz bir yozlaşmanın tam ortasında can cekişmektedir. Küresel bir tehdit altındadır korunmasız bırakılan dilimiz. Aslında tüm bu bozulma; özümüzde, kültürümüzde ve yakın tarihimizde başlayan yozlaşmanın dildeki ayağıdır. Avrupalaşmayı sadece biçimsel ve yüzeysel şekliyle kavrayabilen insanlarca Türkçenin düşürüldüğü tuhaf durumdur. içeriğin önemini yitirdiği, alabildiğine yapay bir sürecin içerisindeyiz genel olarak. Dil de bu süreçten en çok kullandığımız, bir numaralı iletişim aracımız olarak nasibini almış durumdadır.

Milyonlar tarafından izlenip model alınan kişilerin dil konusunda dikkatli olması gerekirken tam tersi bir durumla karşı karşıyayız. Şimdi kumandamızı elimize alalım ve bunu örneklemek için NTV'yi açalım. Ama durun! Bize bir Türk kanalı gerekiyor, "en tivi" de neyin nesi? Bir sonraki kanalı açalım o zaman. Cnbc-e kanalı çıktı. "Si en bi si e" şeklinde okunuyormuş, en sondaki "e" harfinde fark ediyorlar galiba kanalın adının Türkçe okunması gerektiğini. Veyahut sondaki harfi Türkçe telaffuz ederek bize bir lütufta bulunuyorlar galiba. Zira "e" hariç hepsi ingilizce telaffuz ediliyor. Tuhaf! Neyse şimdi kanalın adını bırakalım da ekrandakine bakalım. Ekranlarda gördüğümüz konuşmacının (spiker, sunucu vs.) fiziksel güzelliğinden ziyade, dili kullanabilme kabiliyeti ön planda olmalıdır. Veya altyazılarda, reklamlarda "tarzanca" değil Türkçe kullanılmalıdır. Üstelik televizyonun büyük kitlelere hızlı nüfuz edebilmesinden dolayı orada gerçekleşecek en ufak bir yanlış kullanım birçok insanın o yanlışı benimsemesiyle daha da büyüyecektir ve büyük zarar verecektir dilimize. Kısacası televizyon, en hızlı ve etkili iletişim aracı olarak bu yozlaşmanın en önde giden sebeplerindendir.

Aydın geçinen bazı Batı özentisi şahıslar konuşmaları sırasında araya birkaç yabancı sözcük sıkıştırınca daha bir entel oluyorlar. Üstelik kendilerinin "entellektüel" olarak çağrılmasından da memnun oluyorlar. Oysa entelektüelin doğru yazılışını dahî bilmiyorlar. Yazık.

Koskoca aydınımız Türkçe konuşamazken tabelalar ne yapabilir ki? Artık reklamlar da bırakınca Türkçeyi, sokak ve caddelerde gördüğümüz o tabelalar da başka bir dil konuşur oldu.

- Bir gün Bakırköy'e giderken, artık pek ilginç gelmeyen üstelik hafif de tebessüm ettiren o "Mecburger" isimli "fast-food" mekanının tabelasını gördüm.
- istanbul Taksim'deki bir otelin adı The Marmara.
- Eskişehir'de de "Lavash" adında bir lokanta görmüştüm, başka bir yerde de "Dönerchi"...
- Hilton'daki sergi merkezinin adı Exibition Center. Ne gülünç!
- Babamın telefon hattı Turkcell. Şükür ki sabit hattımız Türk Telekom'un!
- Eğlence mekanlarının isimlerini saymak bile istemiyorum!

Hep günlük yaşantıdaki Türkçeden bahsettim, birazda sanal dünyadaki Türkçeye bakalım. internetteki sanal alemde ve mesajlarda kullanılan çok ayrı bir dil var. Sadece yabancı dil ile kirletilmiş de değil bu dil. Üstüne bir de kısaltmalar, farklı harfleri farklı yerlerde kullanma alışkanlığı var. Yazılı basının, televizyon kanallarının, entel geçinen aydınların önüne geçilebilir belki fakat internet o kadar büyük bir havuz ki... Çok zor başa çıkması.
Durum örnekteki kadar vahim:

- slm nbr cnm?
+ ii yha nolsun seni sormalı?
- bnde ii bildiqin qibi i$te
+ hmm iimi$. noldu öss felan?
- yha türkche bölümnde çaktım yha! chok kazıxormuşlar.
+ efet yha benjede.

Bu diyalogtaki gibi bir zihniyete sahip birine sorulacak herhangi bir Türkçe sorusu zaten daha sorulmadan "zor" gelecektir. Türkçe kelimesini yazamayan birisine "Türkche" sormak gerekir. Suç sistemindir, öğretmenindir, müfredatındır(!) Eleştirin gözü kapalı! Özgür bir ortam burası ne de olsa.
yeni nesilde çokça görülen hakikaten nereye gidiyor bu gençlik denilesi vahim olan ve bir o kadar da üzücü bir olaydır. mesela:

-eLwdaYLa süsLenms bR yaRınn dünndEim km bLki doqmams meLekLR roLndEim.
conia demişlerdi bir gün konya için işte o gün ben çok ağlamıştım.

özellikle mekan isimlerine kıl oluyorum.
express cafe deyince çok da havalı olmuyor artık, yabancı isimler sıkmaya başladı.
camlı kahve, gönül kahvesi gayet egzotik isimler.
bu mekanlar üstelik şubeleri olan nezih mekanlar lüks olmaları türkçe isim kullanmalarına engel değil.
bu kahvelerin ismindeki her tükçe harfe vuruluyorsun, 'ö' harfi 'ü' harfi ne kadar türkçe.
kendi dilimin bana yabancı gelmesi, egzotik gelmesi ne kadar acı...
lise yıllarında yazdığım 'my türkçe' adlı mini şiirimde anlatmak istediğim kanayan yaramızdır.

oha falan oldum kal geldi
gül beklerken dal geldi
bunlarda ne kardeşim?
türkçemize böö geldi

stop, relax, oo yeaa!
ve daha birçok kelime,
güya burası türkiye
halimizi gör de gülme!

Ayşeler ayshe oldu
oldu gözlerim doldu(!)
Türkçe yine kayboldu
şimdi herkes cool mu??

aslında onlar yok oldu,
türkçemize ne oldu?
koruyanlar olmasa
vaziyet vahim olurdu.
(bkz: bye bye Türkçe)
Oktay Sinanoğlu
gülgun feyman'dan dinlenmesi gereken hadise. ''vatan haini miyim lan ben?'' demeniz muhtemel.
son zamanlarda dilimizin içine edildiğinin uludağ sözlük tarafından bir güzel vurgulanmasıdır.
bye bye türkçe
(bkz: oktay sinanoğlu)
ayrica da (bkz: feyza hepçilingirler)