bugün

1986 yapımı bir david cronenberg filmi.bir bilim adamının sineğe dönüşmesini anlatıyordu. jeff goldblum ışınlanma makinesine sinek girdiği için yavaş yavaş sineğe dönüşüyordu.80 dönemine ait güzel bir gerilim filmiydi.
David Cronenberg gerçekten sarsıcı filmler yapabilen bir yönetmen. 80'li yıllarda çekilen filmlerinde yer alan kabarık saçlı ve vatkalı kahramanlarından pek hoşlanmasam da Cronenberg'in izleyebildiğim tüm filmleriyle barışık olduğumu söyleyebilirim. Özellikle iki sezon önce izleme fırsatı bulduğumuz Spider (Örümcek) sinema tarihine, bilinçaltına yolculuk yapılan filmlerin en önemlilerinden birisi olarak geçti bile. Ustanın 2005 Cannes Film Festivalinde yarışan son filmi de "the history of violence" zorlu bir maceradir.
The Fly filmine dair sunlar dusunulebilir,
Bu filmi yıllar önce, televizyonda yarım yamalak izleyebilmiştim. O, ilkgençlik günlerimde, ışınlanma, genetik bilimi, insan bedeninin bir sinek tarafından adeta işgal edilerek dönüşüme uğratılması gibi konular son derece çekiçi gelmişti. Filmi yeniden izlediğimde fark ettim ki bu konular ve işlenme biçimi hala cazibesini koruyor.
Özetlersek, Seth, ışınlanma üzerinde çalışmalar yapan münzevi bir bilimadamıdır bir kokteylde tanıştığı gazeteci Veronica ile bir yandan aşk yaşamaya başlarlar, bir yandan da yaptığı çalışmaları kayıt altına almaya... Derken Seth, bir bilimadamına yakışmayacak bir zaaf göstererek alkollü ve aceleyle yaptığı bir denemedeki "küçük!" bir aksiliğin ardından büyük bir hızla "Brundenfly" a dönüşmeye başlar. Biz de Veronica ile birlikte bu dönüşümü izleriz. Bu dönüşüme tipik bir Cronenberg kahramanı olan Seth, soğukkanlı tepkiler verir ve bedenini yok oluş sürecini bilimadamı titizliğiyle kayıt altına almaya devam eder.
The Fly, insanı zaman zaman zorlayan sahnelere sahip. Ancak şiddetle yoğrulmuş günümüz seyircisini fazla zorlamayacaktır.
Bence filmin tek sorunlu yanı sonu. ilmek ilmek işlenen konu, sona gelince sıradan bir filmin sınırlarına girmiş gibi geliyor bana.
bu filmin yıllar sonra da aklımdan hiç çıkmayan bir sahnesi vardır ki, hebele hübele.

--spoiler--
sineğe dönüşen bilim adamımızla bir çam yarması herifin bilek güreşi yaptıkları sırada adamın bileğini çat diye kırması naif çocukluk bünyemde derin tahribatlar yaratmıştır. ayrıca devam filmi bi boka yaramaz.
--spoiler--
1986 yapımı versiyonunun yanı sıra, siyah beyaz bir ilk çevrimi de bulunan ve bir bilimadamının ters giden bir deney sonucunda yarı insan-yarı sinek bir canavara dönüşmesi sürecini konu alan etkileyici bir film.
korku-bilim kurgu diye ayrı bir dal olsa oscar alacak bir filmdir. hoş bilim kurgu zaten doğası gereği ürkütücü ama bu filmdeki görsel ürkütücülük hat safhada. yine de ilk izlediğimde:

--spoiler--
elemanın yüzünün dağılışına ve kadının tepkilerine
--spoiler--

fena güldüğümü hatırlıyorum. belki de içimdeki hasta ruhlu sapıktan ötürü o sahnede baya güldüm ama çok etkileyici bir film gerçekten. bilim kurgu severlerin izlemediyse bir an önce indirip izlemesi gerekmektedir.
özellikle

"Am not I
A fly like thee?
Or art not thou
A man like me?"

kısmıyla ilgimi çeken william blake şiiri.

Little fly,
Thy summer’s play
My thoughtless hand
Has brushed away.

Am not I
A fly like thee?
Or art not thou
A man like me?

For I dance
And drink and sing,
Till some blind hand
Shall brush my wing.

If thought is life
And strength and breath,
And the want
Of thought is death,

Then am I
A happy fly,
If I live,
Or if I die.

William Blake (1757-1827) P. 1793
ilk çevrim olan siyah beyaz versiyonunda deney kazası sonrası adam giderek sinek kafalı bir ucubeye dönüşürken, kabine yanlışlıkla giren sinek de boş geçilmemiş olup, sinek de -normal sinek boyutunda ama- adam kafalı bir sineğe dönüşmekte ve filmin sonlarında ikisi karşılaşmaktadır.
Eski versiyonuna gore cok daha guzeldir.jeff goldblum ve geena davis harika oynamistir.
George Langelaan'ın 1957 tarihli kurgu-bilim kısa öyküsüdür.
ilk kez 1958'de başarılı sekilde sinemaya uyarlanmışır.
bu uyarlama sinemanın karizmatik kötü adamlarından vincent price'ın iyi adam rolünde görüldüğü az sayıda filmden biridir. teleportasyon konusuna değinen ilk örneklerden olması ve bastan sona yüksek gerilimi devam ettirebilmesinin yanı sıra klasik trajedi öğeleri içeren bahtsız bir kahraman öyküsü olması da filmi 60 yıl sonra bile izlemeye değer kılmaktadır
breaking bad dizisi bölümüdür. bir çeşit bütçe kısıtı nedeniyle sadece iki başrol oyuncusunun yer aldığı, tek mekanda geçen bir bölümdür.

iki konuda turnusol işlevi görür; öncelikle senaryo matematiği kusursuz gözüken bir dizi olmasına rağmen her yapımın kusurları olabileceği gibi bb in de kusursuz olmadığının bir kanıtıdır. bu konuda aşırı iddialı fanlara kapak niyetine bir bölümdür. ikincisi de bütçesel sorunlardan zoraki ortaya çıkmış içeriğinin dizinin çok olağan hatta en güzel bölümlerinden biri olduğunu bastıra bastıra anlatmaya uğraşan aklı evellerin niteliğini ortaya koyar.

ben gerçekten beğenen ve anlam üstüne anlam çıkaranlara saygı duyuyorum, ne güzel benim gözümü açık tutamadığım tek bölümden aşırı keyif almışlar. süper. ama farklı düşünüp diziyi en az kendileri kadar seven insanlara haksızlık yapmamalılar.

son bir ayrıntı, yukarıdaki bölüme ek. bu bölümün yönetmeni de yüceltilip yere göğe konamamış, sonra çok iddialı ve köklü bir projenin en kritik ayaklarından biri emanet edilmiştir, sonrası da.. bilemiyorum hala farklı düşünenler de var galiba ama, çoğu star wars takipçisi, bölümün belki de rian johnson a ciddi bir kaldıraç olduğunu bilse, özellikle bölümle ilgili olumlu düşünceleri olanlar aynı katılıkta düşünürler mi?