bugün

Hayatım boyunca belli bir süre içerisinde bulunduğum her ortamdan birkaç iyi dost edindim. Sürekli görüştüğüm, konuştuğum arkadaşlarım vardır. Çevremde fark ediyorum ki dostluk ilişkisi yürüttüğüm arkadaşlarımın hiçbirinin benimki kadar yaygın bir arkadaş çevresi yok. Ama hiçbirinin de kendine benim kadar az zaman ayırdığına inanmıyorum. Hepsi kendinden artan zamanlarda benimle görüşüyor. Yani işin özü, milletin artıklarıyla dolu bir ömür geçirdiğimi fark etmeye başladım. Kendime, aileme ve sevdiğime ayırmadığım zamanı arkadaşlarımın artığı bile olsa bile harcıyorum.

Bunları buraya yazıyorum çünkü yaşım otuz ve bir çoğunuz benden genç. Kendinize zaman ayırın. Elbette arkadaşlarınıza da zaman ayırın insanın buna da çok ihtiyacı var fakat az olsun öz olsun derim. Çünkü özellikle 29-30 dan sonra zamanın yetmediğini fark ediyorsunuz.hepsinden önemlisi zamanın geri alınamayacağını biliyorsunuz fakat bunu size genelde acı tecrübeler hatırlatıyor. Geç olmadan kendinize ve gerçekten sevdiklerinize zaman ayırın.

Ben bugünü milat olarak kabul ediyorum, zararın neresinden dönersem kârdır misali.
Bıktım bu hayattan. Bu hayattan.
Buraya bir süre gelmeyeceğim, evet.
ya sev ya terk et, ağlama, sızlanma, şikayet etme.
Hayat çok zor. Katlanılır gibi değil.
Kötülük kötülükle söndürülmez. iki ayrı ateş yaktığınızda birinin diğerini söndürmediğini görürsünüz. Kötülüğü ancak iyilik söndürür. Tıpkı suyun ateşi söndürdüğü gibi. Kötüler her devirde sayıca çok olsalar da iyiler ve iyilikler de var olmaya devam edecektir ve insanlığa ait tüm değerleri ve erdemleri de ancak iyiler yaşatacaktır.
Aklımıza geliyor olması unutamadığımız anlamına gelmez. Aklımıza gelen yüzlerce şeyden, kafadaki dönen kırk tilkiden biri olduğu anlamına gelir. Sonra gelir ve geçer.

insan düşündüğü her şeyi çok ciddiye almamalı.
Olan, olacak olan ve olması istenen arasındaki kısır döngü çok zorluyor insanı.
Üç saatlik dersten çıktıktan sonra öğrenciler bana kalp yapıyorlardı yandık vizede mecbur kalp nasıl yapılır diye sorcaz yoksa hepsi kalacak.
bugün güzel bi gündü. kırk günlük programımın birinci günüydü. uzun uzun ne istediğimi, neyi neden yaptığımı düşündüm ve verdiğim kararların biçoğunun çok doğru kararlar olduğuna bi kez daha emin oldum.

bir usta bulmam gerekiyor. lambalar almıştım ve fakat ben takmayı beceremem. korkarım öyle şeylerden. ustayı nereden bulacağımı bilmiyorum. sora sora bulurum. süper bi sadeleşme sürecindeyim. yıl sonuna kadar yaşam alanımda kullanmadığım halde duran hiçbir şey kalmayacak. her şeyi değiştireceğim. aldığım lambalar çok büyükmüş. memnun kalmadım boyutlarından fakat güzeller. tümü aynı model. dümdüz. taşlı tuşlu saçma avizelerden yıldım. bıktım. hafif endüstriyel, biraz da ahşap istiyorum yaşam alanımı. karargah burası. bir pavyon değil.

insanın kendisini zorla bir şeyler bularak meşgul etmesi, rutininin dışında birkaç eylem daha ekleyerek gününü doldurmaya çalışması yorucu. bu yılı öyle bir kesinlikle kapatacağım ki. 2022 ve sonrası için gelişecek bütün eylemlilik köklerini tam olarak 2021'den alacak.

beni çok heyecanlandıran şeyler var; coşkuya kapılan, savrulan, kutlayan biri değilimdir, içsel olarak neler olacağını bildiğimden o şeyi zaten düşünmüş olmak beni mutlu etmeye yeter. o şey olduğunda artık alışmış olurum. fakat bu bir hata. kutlamak gerekiyor bilakis. kendini alkışlayabilmek. klişe gibi görünen şeylere çok haksızlık ediyoruz. ağız burun bükerler genelde böyle şeylere asalaklar. "hmm, kişisel gelişim zırvaları... kendini sevmek, kendini onurlandırmak, kendini alkışlamak..." be amına koduğumun gorili mağarana gelmemişse bu bilgi suçlusu biz miyiz? üzerine düşünüldüğünde klişe gibi görünen o şeylerin kitlesel bilgiye çok da ters düşmediğini, evet kısmen hastalıklı tarafları olduğunu ama genel olarak yine daha iyiye insanı yönelttiğini anlamak bu kadar zor olmasa gerek. bir bilgi milyonlarca insanın işine yarıyorsa, bir yapıp etme biçimine dönüşmüş hatta yaygınlığı rahatsız edici duruma gelmişse sadece kötüdür denemez ki. bu da bir düşünme hatası.

"ah aman tanrım hiç yorulmadım" diyemem. ama; "iyi ki yoruldum" diyebilirim. iyi ki'lerin fazlalığı biraz şımartıyor beni. ama biraz. ne için neyi feda ettiğinizi kıvırmadan, galeyana gelmeden ve üzülmeden belki, kırılmadan da olabilir anlamak gerekiyor. değdi mi? değdi. beni çok kurtaran ve kökü eskiye dayanan bir cümlecik vardı. "başka türlüsü mümkün değildi zaten." bu cümleciğin türevleri ve artık durdurulamaz hale gelen derin köklerinden kurtuldum. söküp attım. o günü hatırlıyorum. yıllar yıllar önceydi. hiç geçmeyeceğini sandığım bir mutsuzluğu tecrübe ediyordum ve her eyleme girişim öncesi geçmiş tecrübelerin sadece kötü tarafları söyletiyordu bunu bana. oysa gayet parlak bir öğrenciydim, yakışıklı, beğenilen, gerçekten sevilen bir çocuktum. ama görme yeteneğim körelmişti. pozitif biriyimdir ve bu halim gerçekten rahatsız edici bile olabiliyor. öyle kaygan, yavşaklığa varan bir yüzeyim var ki, köşede öylece duran bir çalıya şefkatle sarılırım ve çalının dikenleri körelir. ama sadece bana karşı. bu benim yüceliğim ve üstünlüğüm ve ihtişamımla çok iç içe. kendi yüzeyimin prensiyim. kendimle göz göze geldiğimde tanık olduğum şeyin aşığıyım. eğer gücüm yetseydi kendi koynuma girer, kendimi kendime parası bikaç küçük ayrıcalıkla fazla fazla ödenmiş iştahlı bir orospu gibi hediye eder, kendimi sikerdim. "bu kayanın üzerine kurduğum kilise" bikaç kemik ve etrafındaki etten daha fazlası. eskisinden daha güçlü, daha gelişmiş kökler üzerindeyim.

kırk günlük programın birinci gününü kapatırken, huzurla kapatırken, birinci günle, en zor günle vedalaşırken bir günlük gibi gün gün, kırk gün boyunca neler olup bittiğini yazmaya karar verdim. normalde şöyle yaparım; program boyunca internet kullanımımı da sıfırlarım. fakat bu beni zorlar. canım çok sıkılıyor. canım sıkılsın istemiyorum artık. eskiden keyif alırdım, sıkıntı arttıkça alacağım keyif artardı. artık öyle değil. sanırım yaşla ilgili bi durum. tahammül seviyem çok düştü. eskiden nasıl çabalar, her şeyi en üst seviyeye çıkartmaya nasıl uğraşırdım. şimdi öyle değil. bu ruh hali bir seçim değil. bilakis doğal gelişti. iyiye giden şeylerin kolaylığı beni zor olanı sevme manyaklığımdan kurtardı. iyi kolaydır. iyi yeterlidir. iyi gayet mükemmeldir. hatta mükemmel, yeteri kadar iyiye denir. her şeyde böyle. eskiden zor insanları daha özel bir muameleyle karşılardım. şimdi zor gibi görünen insanların ne kadar kompleksli, ne kadar güçsüz, ne kadar kırılgan olduklarını derinden biliyorum. zorun, sahte bir dokunulmazlığı var. bir taş kadar dokunulmazlar. bir taş kadar güçsüz.

iyi geceler.
az önce bir söz duydum: "görüşmeyi tehir ettik, ayrılık olmayan yere randevu verdik."

sözlük benim not defterim sayılır, buraya not alayım. beğendim bu sözü. bizim de beklediğimiz görüşmeler o güne kalabilir. o gün belki çok uzakta değildir bir gün sonradır. bir ömür de bir gün gibi gelecektir insana zaten o gün geldiğinde. evet.
yoldayken yardım ettiğim insanlardan bir gün yicem tekmeyi bakalım hayırlısı.
nebileyim nebi dayı demiş akşam kaçırdığımız gelin bi oğlan doğurdu.
Burası hiç bana göre bir yer değilmiş.
görsel
Tam da bir şeyler yoluna giriyordu üstelik. Şaşırtıcı derecede bir kerte olsun yol aldığımı hissetmiştim. Sanırım yine mağlup oldum:

(#44151085)
bir şeyler yapıyorum, yürüyorum, konuşuyorum, yemek yiyorum yani her zaman yaptığım işleri sürdürüyorum ama nasıl anlatsam, bir boşluk duygusu içinde. sanki içimde derin bir hiçlik var.
Sonra dayanamıyorsun. Her şeyi içine atmaktan yavaş yavaş tükendiğini hissediyorsun. Seni çok iyi anlıyorum diyen herkesin,seni anlamadığını görüyorsun. En yakınından uzaklaşıyorsun. Yapabildiğin en iyi şeyin,yazmak olduğunu görüyorsun. Yazıyorsun. Herkesten saklasan da,gizlesende tükeniyorsun. Hani o dışarıya verdiğin mutluyum imaji var ya,içini yiyip bitiriyor. Biri gelse ve gerçekten de tam anlamıyla yanında olsa,düzeleceksin gibi geliyor. Ama o kadar çok yenilgiye uğradın ki,sevmede,değer vermede,bir yanın hep kimseye güvenme diyor. O yanına yenilmeye başladığın zaman,asıl acıları tatmaya da başlıyorsun. işte o anlar kalbinin,aklını yendiğin anlar oluyor. Ve benim kalbim aklımı hep yeniyor. Değer vermekte bir sorun yokta,aynı önemi,ilgiyi,sevgiyi,değeri göremeyince başlıyor asıl sorun. Asıl sorunlar,asıl canını yakanlar oluyor. Birde yitirdiklerin var,dönülmez yolda bıraktıkların,geri dönmeyeceğini ezberlediklerin. Hani her şeyde derler ya” hayat devam ediyor” aynen öyle. Ne giden geri geliyor,ne kalanlar değerini biliyor,ne yerin,nede kıymetin değişiyor.Sen sadece günden güne eriyorsun,tükeniyorsun,hissizleşiyorsun
You tube da video izliyorum,adam konuşuyor,öyle bi an geliyor arkadan kara kedi geçiyor,konuşma zihnimde bozuluyor,gerçeklik dali nin saati gibi konuşma masasının üstünden aşağı eriyip sarkıyor. Kedi kayboluyor, adam hiçbir şeyin farkında değil,konuşuyor,konuşuyor..
Ekonomik endişeler halkı çok derinden sarmış. Sokaklar keyifsiz. Esnaf zorda. Herkes negatif. Yorulmuş insanlar. Konuşmuyor kimse birbiriyle. Güvenmiyor kimse birbirine. Yorulduk artık. Eğlencesi yok. Tadı yok tuzu yok çoğu şeyin.
"Duygularım darmadağın anlayamazsın. Bendeki kalp sende olsa taşıyamazsın."

06:32

(bkz: Azer bülbül)
hiçbir şeye tahammülüm kalmadı. "a" diyenin anasını avradını sikecek durumdayım.
aklına ne geliyorsa onu yapalım. ben iyiye de kötüye de varım seninle.
görsel
Minicik Kırmızı bi şortla fotosunu görmüşsem nolmuş yani? Bunu kıskanmamam gerek.
Sevilmeyi ve Özlenmeyi özledim.