bugün

--spoiler--
"...anlatılmayacak bir niteliği tarif etme çabası. bildiğin gibi şibumi, sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır.

şöyle düşün;
o kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok.
o kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok.
o kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok.

şibumi demek, bilgiden çok anlayış demek. ifade dolu bir sessizlik demek. kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllülük demek.

sanatta şibumi zarif bir basitliği ifade eder. buna sabi denir. felsefeyse kendini wabi olarak gösterir. büyük bir ruhsal rahatlıktır ama pasiflik değildir. bir insanın kişiliğindeyse...nasıl söylemeli... hakimiyet peşinde olmayan otorite mi? onun gibi bir şey..."

"insan şibumi'yi nasıl elde eder, efendim?"
"insan şibumi'yi elde etmez. ancak onu...keşfeder...
"yani insan şibumi düzeyine gelmek için çok şey mi öğrenmeli?"
"daha çok, bilgilerden geçip basitliğe varmak gerek.
--spoiler--
haklı olarak (bkz: trevanian)
trevanian yapıtı şahane eser. komplo, felsefe, macera, inziva, japon kültürü ve de süper adam*. sonu klasik bir şekilde bitse de okuması bir zevktir.
(bkz: ileri derece cinsel teknikler)
(bkz: çıplak elle adam öldürme)
(bkz: go)
Türkiye'deki yayın hakları e yayınlarına ait olan bir trevanian klasiğidir.

--spoiler--

Nicolai Hel, yarı rus yarı alman asıllı koyu bir amerikan düşmanı. Şanghay'da doğmuş. Bir japon generali tarafından büyütülmüş ve ''Go'' oyununu öğrenmiş. B ask dili dahil yedi dili ana dili gibi konuşuyor. Üstün düzeydeki ''yakın algılama'' yeteneği sayesinde fotoğrafı bile çekilemeyen bu yenilmez savaşçı günün birinde emekli olarak yaşadığı şatosundan amansız ve acımasız dövüşe katılmak üzere çıkıyor...

--spoiler--
etkilenerek go oyununa sarmadığım kitap. ayrıca kuzenim kitabın adının anlamı ne diye sorduğunda verdiğim cevap doğrultusunda; 'hala bunu psikologa götürün' diye tepki de aldığım kitaptır.
travanian ın en iyi kitabı (okuduklarım içinde). herkesin beğenmediği, uzun bulduğu mağara anlatımları, tasfirleri en beğendiğim kısmıdır. birçok şeyi ilk kez o kitapta okumuştum, go oyunu mesela. kurgusu çok güzeldir. 15 yıl önce okuduğumda çok etkilenmiştim, tabi ilk kez şimdi okusam o zamanki kadar etkilenmezdim ama, güzel kitaptır. okunması gerekenlerdendir.
okunması en harika macera & bilimkurgu filmini 3d izlemek gibi bir şey olan gizemli roman...
tavsiye üzerine okuduğum bir roman. bir kere daha okumaya başladım. hastası oldum diyebilirim.
artık filminin çekilip, izlememiz gerektiğini düşündüğüm ultramegasüpersonik güzel kitap. *
kitaplığımda sürekli gözüme çarpan, baktıkça sinir olduğum kitap.

sebebini izah edelim hemen. malum shibumi başlı başına derin bi felsefe, içtimai bi kavram ve kitap ismini bu felsefeden alıyor. kitabı araştırdığınızda hemen karşınıza bu felsefeyle bağlantılı sözler çıkar.
şunlar gibi..

--spoiler--
hakimiyet peşinde olmayan otorite. (sadece bu cümle yetti kitabı aynı gün alıp okumama)
Olağan görünüm altında yatan gizli üstünlük.
O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok.
O kadar dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok...
O kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok.
ifade dolu bir sessizlik.
Kendini kanıtlama gereği duymayan alçakgönüllülük.
--spoiler--

tabi bu sözleri, birde kitabın bölümlerinin "go" oyunu terimlerine göre isimlendirildiğini görünce off diyorsun. şimdi shibumi, go kol kola girip acayip bi olay örgüsüyle süper bi roman okuyacağım. hala klasik hikayeci romanı aşamamış bi ton kitap ve hikayeden sıkılmışım zaten.

kitaba başlıyosun bi numara yok.. çeviriden midir artık bilmiyorum dili de kötü. diyosun zamanla geçecek kitap kopacak.. yok koptuğu falan yarısına gelmişsin hala bi numara yok.
go yok!(japon komutanla takılıyolar ama bi numara yok yani o bakımdan)
güzel bi hikaye bile yok!
shibumi hele hiç yok!

bi karakter düşün, ultra süper bi erkek. kağıt parçasını ile adam öldürecek kadar süper ötesi dövüşüp, bi kadınla beraber olduğunda kadının cinsel hayatını bitirecek kadar süper ötesi sevişen bi adam. (neymiş kadın bir daha hiç kimseden zevk alamıyomuş) uber insan yani.

adam şatoda yaşıyo, fuckbudysi var angelina jolie gibi bişey aynı zamanda yardımcısı. tabi o da uber sevişiyo. hatta kim daha geç boşalacak oyunları oynuyolar falan ilginç..
ekstrem sporlarla ilgileniyo. (mağaracı)

şimdi bu adam üzerinden amerikan(batı) kültürüne saldırıyo yazar güya.

hikaye, felsefe, kitabın dili hepsini geçtim. bunlar var sanmıştık yokmuş. yazar böyle süper bi fikri harcamış.
be kardeşim bari eleştirdiğin toplumun değerlerine aykırı bi karakter yaratsaydın azıcık.
herkesin hayali, amerikan rüyası bi karakter yaratmışsın. herkesin hayali amerikan rüyası bi hayat yaşıyo. ee nerde kaldı eleştirin? hatta kitapta saldırı ve şiddeti kullanarak raiting yapıyolar diyen bi kısım vardı. karakterin mesleği kiralık katil.

ayrıca..
ya bende mi bi tuhaflık var bilmiyorum ama arkadaş tiksindim kitaptan.
hani bazı tipler vardır. adam konuşmasa acaip karizmatiktir. uzaktan bakarsın adama aşık olursun hani.
kitabın başında gizli servis yetkilileri adamı öyle bir anlatıyolar ki. karizmanın böylesi. adama yaklaşan yanar öyle feci bi adam.
abi sonra adamla bi tanışıyosun. hele sonlara doğru konuştukça batıyo herif. karizma yerle yeksan.

neyse sadede geleyim. hani overrated diye bi kavram varya. bu kitabı gördükçe küfrediyorum yazana o kadar overrated. bırak yazma kardeşim belki başkası aynı konuyla harikalar yaratacaktı.

ancak yine de jet lee, jackie chan'in oynadığı tarzdaki filmleri sevenlere önerebilirim.
--spoiler--
doğruyu yabana atmayın, iyi kullanıldığında çok etkili bir silahtır. Ama unutmayın ki silahlar çok kullanılırsa yalama olurlar.
--spoiler--
hayran olunası nicholai hel karakterine hayat veren sürükleyici bir trevanian eseri. kitap, "şibumi'nin oyun planı" adı altında 6 bölüme ayrılır.

--spoiler--
1. bölüm | fuseki: oyunun açılış bölümüdür, üzerinde oynanılan tahtanın tümü gözönüne alınır.
2. bölüm | sabaki: güç bir durumdan çabuk ve esnek bir manevrayla kurtulma çabasıdır.
3. bölüm | seki: nötr bir durum olup taraflardan hiçbirinin avantajı yoktur.
4. bölüm | uttegae: bir özveri hamlesidir. rizikoludur.
5. bölüm | shicho: hızlı bir saldırıdır.
6. bölüm | tsuru no sugomori: taşların kendi yuvalarına çekilmesidir. rakip taşların zarif bir manevrayla ele geçirilmesi demektir.
--spoiler--
içinde Muazzam amerika tasvirleri bulunmakla birlikte; 1979 yılında yayınlanmasına rağmen hala günümüzde bile geçerli olan durumu gözler önüne sermesi bakımından aşmış bir kitaptır.

--spoiler--
Başarılı bir diplomat sayılmazdım. insanın kendisine kaypak bir vicdan edinmesi gerekiyor. başarılı olmak için geleceğe karşı esnek bir tutum gerekli bu meslekte. bendeyse bu nitelikler yoktu. ama bu arada amerikalılar'ı tanımaya, iyi ve kötü yanlarını görmeye olanak buldum. çok başarılı tüccarlardır onlar. parasal başarılara büyük saygıları vardır. bu tutum sana fazla yüzeysel ve değersiz gibi görünebilir. ama endüstri dünyasına çok iyi uyuyor. sen amerikalılar'a barbar diyorsun, hakkın da var. bu yönlerini senden daha iyi bilirim. tutuklularına işkence ettiklerini, cinsel baskı yaptıklarını bilirim. insanları uçan alevlerle tutuşturduklarını, yere düşünceye kadar kaç metre koşabileceklerini seyrettiklerini bilirim. evet, anlatılmayacak kadar korkunç ve zalim şeyler gördüm. ama nikko, bizim kendi askerlerimiz de tıpkı buna benzer şeyler yapıyorlar. savaş, nefret ve korku, bizim insanlarımızı da hayvanlaştırdı. oysa biz barbar değiliz. ahlak anlayışımız binlerce yıllık uygarlık ve kültürün etkisiyle daha bir sağlamlık kazanmış olmalıydı. amerikalılar'ın barbarlığı onlara bir özür oluyor... yoo hayır, böyle şeylerin özrü olamaz tabii. ama onların hareketleri için bir açıklama sağlıyor. biz kendimiz, binlerce yıllık saf kanımız, geleneğimiz ve dikkatli yetiştirilişimize karşın böyle insaf ve insanlık dışı hareketler yaparken, yamalı kültürel geçmişi yüzyıllarla değil, ancak on yıllarla sayılabilecek amerikalılar'ı nasıl vahşilikle suçlayabiliriz? amerika halkı alt tarafı avrupa'nın istenmeyenlerinden, orada başarı sağlayamayanlarından oluşmuş bir halk. bunu düşününce onları masum saymamız gerekir. bir sıtlan kadar, bir çakal kadar masum. evet, tehlikeli, evet hilekar... ama günahkar değil. sen onlardan adı anılmayacak bir ırk olarak söz ediyorsun. onlar ırk değil. bir kültür bile değil. avrupa ziyafetinden kalan artıkların yeniden ısıtılıp sofraya konulmuş hali onlar. yalnızca bir teknoloji. ahlak yerine, onlarda uyulacak kurallar var. bizde nitelik dikkate alınırken onlarda nicelik dikkate alınıyor. bizim onur ve onursuzluk dediğimiz şeyin karşılığında, onlar kazanma ve kaybetmeyi kullanıyorlar. aslında ırk diye düşünmemelisin. ırk demek hiçbir şey demek değildir. kültür ise her şey dir. ırk olarak sen beyazsın. ama kültürel açıdan değilsin. dolayısıyla da beyaz sayılmazsın. her kültürün kendi güçlü ve zayıf yönleri vardır. çeşitli kültürler birbirleriyle karşılaştırılıp ölçülemezler. yapılabilecek tek bir mantıklı eleştiri var. bir kaç kültür karıştığı zaman ortaya her seferinde, bu kültürlerin en kötü niteliklerinin karışımı çıkar. bir kültürün veya bir insanın kötü yanları, içinde gizli olan güçlü bir hayvandır. aynı kültürün veya insanın iyi yanları ise, uygarlığın baskısıyla gelişen ve oluşan ince, hassas, kolay kırılabilen bir kılıftan ibarettir... kültürler birbirleriyle karıştığı zaman elbette ki içteki güçlü varlıklar ortaya dökülür.cyani sen amerikalılar'ı barbarlıkla suçladığın zaman onları aslında duygusuzluk ve yüzeysellik sorumluluğuna karşı savunuyorsun. yalnızca melezliklerine değindiğin zaman en büyük kusurlarına parmak basmış oluyorsun. kusur kelimesi de en doğru kelime mi acaba? geleceğin dünyasında, tüccarlar ve teknisyenler dünyasında böyle melezlerin içgüdüleri üstünlük sağlayacaktır. teknoloji gerçi otomasyondur ama gelecek de odur. sen bu geleceği yaşamak zorundasın oğlum.Amerikalılar'ı tiksintiyle bir kenara itmek hiç işine yaramayacaktır. onları anlamaya çalışmalısın. hiç değilse sana verebilecekleri zararlardan korunabilmek için.

--spoiler--

--spoiler--
Amerika'nın onur kavramı, kalorifere duyduğu ihtiyacın yoğunluğuna göre değişir. bir amerikalı'nın en tipik yanı, cesaretinin ve fedakarlığının kısacık süreler için geçerli olmasıdır. bu yüzden savaşta iyidirler de barış sorumluluğunu taşımakta yetersizdirler. tehlikeye dayanıklı olmakla birlikte, rahatsızlığa dayanıklı değillerdir. sivrisinekleri öldürmek için kendi havalarını zehirlerler., elektrikli ekmek dilimleme aletleriyle de enerji kaynaklarını tüketirler. unutma ki vietnam'daki askerler hiçbir zaman coca cola'sız bırakılmadı.
--spoiler--
kitabı zorla okuttuğum 4 arkadaşım da, ilk 50 sayfası çok sıkıcıydı, ama sonrasında bitene kadar bırakamadım.

olağanüstü -oha yani- dedirten nicolei hel adlı kahramanı olan mutlaka okunması gereken kitap.
şibumi - kitaptan öte bir kitap
trevanian - yazardan öte bir yazar
ayrıca filmi yapılması gereken ender kitaplardandır efendim. nasıl oldu da kimsenin aklına gelmez bu güne kadar.
olur da filmi bir gün yapılırsa avengers'tan bile çok seyirci toplar.

nicholai hel'i en iyi dolph lundgren oynardı seksenlerde olsaydık. nitekim şu an daniel craig haricinde kimse kafamda canlanmadı. o da rol için çok kısa.
trevanian takma adı ile yazar Rod Whitaker'ın kaleme aldığı bir macera romanı.

"şibumi, sıradan, olağan görünümlerin altında yatan gizli üstünlükleri anlatır.
Söyle düsün. O kadar doğru bir söz ki, cesaretle söylenmesine gerek yok. O kadar
dokunaklı bir olay ki, güzel olmasına gerek yok. O kadar gerçek ki, sahici
olmasına gerek yok. Sibumi demek, bilgiden çok anlayıs demek. Đfade dolu bir
sessizlik demek. Kendini kanıtlama gereği duymayan bir alçak gönüllük demek."

kitapta geçen bu tanıma gönlünü vermiş nicholai hel adlı kahramanımız, bugüne kadar hakkında okuduğumuz kimseye benzemiyor. genel geçere göre üstün yetenekleri olan bu etten kemikten kahramana hayran olmamak elde değil.

"sıradan insanların sıradan hayat hikayeleri ile ilgileniyoruz. çünkü kendimizden daha iyi olanları görebilecek cesaretimiz yok ve bizi mutsuzluğa sürüklüyor" diyor yazar. bayağı amerikalıların bayağı umut kitaplarından sıtkı sıyrılmışlara sesleniyorum: okunmaya değer bir kitap, bilmediğiniz hayatlar, bilmediğiniz zevkler, bilmediğiniz diller hakkında yazılmış bir baş yapıt.
bana, zamanında tavsiye eden arkadaşımı sopayla dövürten kitap. aklıma geldi sinirim bozuldu yine, evde insan olmasa çıkıp balkona ateşe verecem yemin olsun.
trevanian'ın bu romanından kayda değer bir alıntı şu şekildedir;

bir süre otake-san’in gözleri bahçeye dalgın baktı. bahçenin çizgileri sisin etkisiyle bulanıklaşıyor, kesinliğini kaybediyordu. yaşlı adam bir çaba harcayarak zihnini ebedi şeylerden geri çekti, vermekte olduğu derse devam etti. "hayır, senin en büyük kusurun tecrübesizliğin değil. kayıtsızlığın. yenilgilerini senden daha zeki ve yetenekli olanların elinden tatmayacaksın. seni yenenler, sabırlı, sinsi, orta düzeyde insanlar olacak."

nicholai kaşlarını çattı. kajikawa kıyılarında gezinirken kişika-va-san da kendisine buna benzer bir şey söylemişti.

"senin orta düzeydeki kimselere karşı duyduğun aşağılıyıcı nefret, onlardaki geniş, kapsamlı kuvveti görmene engel oluyor. sen kendi parlaklığının orta yerinde dururken, gözlerin öylesine kamaşıyor ki, odanın kuytu, karanlık köşelerini göremiyorsun. oralarda kalabalıkların, beyinsiz insan kalabalığının ne tehlikeler hazırladığını görecek şekilde gözlerini ayarlayamıyorsun. ben sana bunları söylerken bile, sevgili öğrencim, sen kendinden yeteneksiz kişilerin, sayıları ne kadar çok olursa olsun, seni yenebileceklerine inanmakta güçlük çekiyorsun. oysa biz artık orta düzeydeki insanların çağında yaşıyoruz. orta düzeydeki insan sıkıcı, renksiz, aptal gibi görünür… fakat ölümsüz tekdüzeliğine devam eder, hiç bıkmaz. amipler her zaman kaplanlardan çok yaşar. çünkü durmadan bölünür, yenilenirler. o ölümsüz tekdüzelikleriyle. kalabalıklar zorbaların en sonuncusu olacaktır. gözlerini bir an için sanata çevir. bak, kabuki can çekişirken, no beri yanda sürünürken, şiddet romanları kalabalıkları nasıl peşinden sürüklüyor. dikkat edersen hiçbir yazar romanına kahraman olarak gerçekten üstün bir insan tipi seçmeye cesaret edemiyor. çünkü seçerse, kalabalığın içindeki orta düzeydeki insan öfkelenecek, utanacak, ve kendisini savunması için kendi yojimbo’-sunu, yani eleştirmenleri ortaya sürecektir. kalabalığın çıkardığı gürültü mantıksızdır ama, kulakları sağır edecek kadar güçlüdür. beyinleri yoksa da, binlerce kollan vardır. bunları seni yakalamak, çekmek, aşağıya indirmek ve batırmak için kullanırlar."

"hala go’dan mı söz ediyoruz, hocam?"

"evet, go’dan. ve onun gölgesi olan hayattan."

"o halde bana ne yapmamı öğütlersin?" "onlarla temastan kaçın. kendini bir terbiye örtüsünün altına sakla. onlara aptal ve uzak görün. içlerine girme. ayrı yaşa ve şibu-mi’yi incele. hepsinden önemlisi de, seni çeşitli yemler kullanarak öfkeye ve saldırıya itmelerine izin verme. saklan, nikko."
yazarını kitabı okurken, birçok okurun nicholai hel ile özdeşleştirdiği, ancak az biraz araştırma yapınca, yazarın aslında kendini le cagot olarak betimlediği kitap.
antalya'da öğrenciyken gördüğüm spor salonuna hayretler içinde bakıp işte benim mekanım dememin sebebi olan kitap. salonun ismi "Shibumi değil Şibumi" idi ve sadece iki gün gidebildim.salonda sadece "artizlik" yapıldığını görünce hayallerim yıkılmıştı fakat shibusa yoluma devam ettim.
--spoiler--

zamanında pür dikkat ve heyecanla okurken odama gelen arkadaşımın "kitabın sonunda kadın kör oluyor" deyip efendiliğimi bozmama sebep olan kitap.

--spoiler--
kitabın ilk bölümlerinin birinde Hel'i yetiştiren japon komutan Hel'den ayrılırken (Hel'in ergenlik çağları dönemi) uzun uzun ona nasihat veriyor ve en sonunda da "Bütün bu anlattıklarımın; senin üzerinde hani çağlayan bir nehre düşen kiraz çiçeği yaprağının o nehri durdurabilmek için ne kadar etkisi olabilecekse işte bu nasihatleriminde o kadar etkisi olacağını da biliyorum" gibisinden bir cümleyle bitiriyordu.
aldığım tavsiyeler üzerine şu sıralar 'sindire sindire' okuduğum sürükleyici romandır.
basklar ve yeraltı mağaraları hakkında bayağı bilgi sahibi olmamı sağlayan kitap ancak, aslında amerikalıların israille değilde el altından araplarla işbirliği yaptığını iddia eden kitapta masum(!) yahudi kızın homo arap ve cıa ajanı tarafından infazı ile el atından yahudi yanlısı imaj yaratmaya kalkan yazarın birde dresden ve şangaydaki savaş suçlarına değinip batıya da laf sokması oldukça ironiktir.
"o kadar gerçek ki, sahici olmasına gerek yok"