ölürse ölürdür. ne yapalım yani ? benle olmasa başka biriyle mutlak fingirdeşecek biri için oturup da ömür boyu yas tutacak halimiz yok ya ?

sokaklar karı kız dolu. takılı kalmayın böyle seylere der konfiçyus karatındaki bu bilge.
hayal etmekten bile korktuğum durumdur.
bir dileğimde önce ne o ölsün ne ben. inşallah aynı anda ölürüz. yoksa o acıyla başbaşa kalmak, başbaşa kalmaya sebep olmak ölümden daha kötü.
dünyada insanın başına gelebilecek en ama en boktan durumdur,

hatta o kadar boktandır ki dayanamayacağınızı bildiğiniz için aradan yıllar geçmesine rağmen; hayatta en çok istediğiniz şeye dönüşen "mezarlağına gidip onunla konuşabilme" gücünü bile kendinizde göremezsiniz.
sevgiliden ayrılındığında " ya her şey hala güzelken ölseydi? " diye acıyı daha büyük bir acıyla dindirme amaçlı da kullanılır. *
en aci ölümlerden birisidir. *
(bkz: nişanlinin ölmesi)
sezen aksu kurşuni renkler adlı parçasında o kadar gerçekçi anlatmıştır ki üstüne söz söylenemez.
bu başlığı sol frame'e sokanların çükleri düşüyormuş! yeter ya! e şimdi sen de soktun, seninkine n'olacak derseniz, kaybedecek bir şeyim yok derim.
Eğer ölen eski sevgiliyse durum daha farklıdır.
(bkz: Eski sevgili)
onunla olan ilişkini paramparça olan bir otomobilde bıraktığında, arabaya çarpan kamyon sanki sana çarpmış gibi hissedersin. halbuki 1 hafta sonra tatilden gelecek ve ilişkinizin yeni bir yıldönümünü kutlayacaksınızdır fakat o erken gitmeyi tercih eder. durduramazsınız, tıpkı kalbinizde açılan yaradan akan aşkınız gibi...

(bkz: fırt emin)
(bkz: yaşar kurt)
(bkz: en sevdiğimiz şarkı)
yakın ölümlerinin en kötüsüdür. anne ya da baba gibi değildir, kardeşin ölümünün acısına yakındır ama onun gibi de değildir. bi kere, anne, baba ve kardeş yalnızca yaşamının bir bölümünde seninle birliktedir. elbet bir gün ayrılınacaktır. ama sevgili çok başkadır. onu her şeyden çok seversin şayet seversen.. evleneceğin kadındır. hayatının en büyük bölümünde hayatının her yerinde olacak kişidir. hele ki aşıksan, hayallerinin hepsinde vardır o. bir şekilde; ya merkezinde ya kıyısında köşesinde bir yerlerde vardır. ve o gidince, hayallerin yarım kalır. paramparça olur.. anahtar parçası eksik, bi milyon parçalı puzzle gibi kalır.. tekrar birleştiremezsin.. uğraşırsın.. yıllarca uğraşırsın tekrar bir araya getirmek için.. ama anahtar parça eksikken, hiçbir parça kendi yerine oturmaz.. başka yerlerde, başka şekillerde bir araya gelirler.. resim bozulur, büyüleyici bir van gogh tablosundan karmaşık ve depresif bir picasso tablosuna döner.. bakarsın, ama anlamazsın.. ve hâlâ, tablonun orta yerinde kocaman bir boşluk vardır, dolduramazsın.. çok şanslıysan eğer, o deliğe sığacak başka bir parça bulursun.. ancak asla oraya oturmaz.. hep sallanır, hep gıcırdar.. ve koyduğun her parça, bir gün mutlaka düşer..

ve sonunda, ya sen de orijinal parçanın peşinden gidersin, ya da parçaları tekrar tekrar birleştirmeye çalışarak kafayı yersin..
en azından allah rahmet eylesin denilecek durumdur.
hayatın en can yakıcı oyunlarından biridir. bırakın ölmesini, öldüğünü düşünmek bile insana ızdırap verir...
çok fazla yorum kaldırmayan bir hadisedir.

bizzat yaşayanlar daha iyi bilirler ne anlama geldiğini ve yaşarken

hayatlarına daha çekidüzen verirler.

senin için hayat devam eder bir şekilde ama o hep biryerlerde hatırlanır.
-ama diyalektik...
-hassiktir ulan!
intihar etme sebebi veyahut sevenin de ardından dayanamayıp yasından ölmesi.
her zaman fiilen olmayabilir. bazen siz öldürürsünüz. yine de ağlayan siz olursunuz.
ruhi durumum bozuk olduğundan arada bir aklıma getirip zırladığım hadisedir.
bir garip ölmüş diyeler,
soğuk su ile yuğalar,
üç günden sonra duyalar,
söyle garip bencileyin...

neden sevgilinin ölmesi bu kadar dikkat çeker de,
karlı bir kadıköy akşamında, rıhtım caddesinde yer alan bankamatiklerden birinin kovuğuna sığınmış bir garibin ölmesi bu kadar can yakmaz ?
ben de bir garip için yaktım ağıdımı...
ha, sevgilinin ölmesine gelince, 20. asırda emin olun ki önemi yok !
öyle hızlı ve her şeyin yağ gibi akışkan olduğu bir yüzyılda yaşıyoruz ki,
nazım hikmet' in de dediği gibi, ( nazım sevin lan ! senden alıntı yapıyorum );

'' üzülme kalbimin kızıl saçlı bacısı, en fazla bir yıl sürer yirminci asırlılarda ölüm acısı ''

vesselâm...
hayat sürüklüyorken ordan oraya, bazı insanlar bazılarıyla bir arada nasıl kalabiliyor sürekli evlilik haricinde. o denklem nasıl kurulabiliyor. okuldur, askerliktir, iştir. nasıl bir arada olunabiliyor, şaşılacak şey. ama hep de imrenirim o insanlara. ihmal de etmezler sevdiklerini, hep haberleşirler. işin gücün yokmu senin diyesim gelir. sonra tabi ölünce herşey biter.
sevdiceğinizin ruhunu teslim ederek allah katına çıkması.

benim gibi kütükler bildiğiniz ölümü bu kadar tanımlayabilir. yaşamadım bunu ama yaşamak da istemem. ama bir de sevgilinin kafada bitmesi vardır ki o da bir manada ölmesi sayılır. yaşıyordur reelde ama sizin için ölmüştür. gerek yanlış davranışlar, gerek ihanet, gerek başka bir şey yüzünden sizin gözünüzde bitmişse, sevginize layık olamayacak kadar aşağılıksa, sizin yapabileceğiniz bir şey yoktur. sevgili sizin gözünüzde ölür, kendiniz için yas tutarsınız.
tek başına ölmez. herşeyinizi paylaştığınız gibi ölümünüde paylaşırsınız. kalbinizde onunla birlikte ölmüştür.
yangındır. şiddetli bir ateş topudur. gelir, içinizdeki en zayıf yere oturur. çok canınızı yakar. artık ağlamıyor olmanız ateşin söndüğünden değil, o ateşin yaka yaka sizi yoketmesindendir.

keşke gitmeseydin. geri gel. lütfen.
hayata küstürür çünkü hayallerin heveslerin toprak olmuştur. bitimsiz hasreti kenara koyalım, silbaştan hayat kolay mı?
ölümünü haber aldıktan sonra tepki gösteremeyen,morgta teşhis koyarken tepki gösteremeyen,mezarına toprak atarken yine tepki gösteremeyen,mezarın basından herkes gittiğinde ve bir sen kaldıgında akıttıgın o bir damla gözyaşıdır.

ek not:yaşanmış hadisedir.
kara toprağa aşık olmaktır.