bugün

latincenin dolayısıyla fransızcanın aslında türkçe olduğunu öne sürenler tarafından ortaya çıkarılmış eklerdir.

nihad sami banarlı, türkçenin sırları adlı kitabında bu konudan şu şekilde söz etmektedir:(sel sal hikayesi)
"ulus" sözcüğüne fransızcadaki el/al eklenerek "ulusal" olmuş ve oldukça gülünç bir şekilde sözcüğün sonundaki üç ses(-sal) duygu, bölge, belge vb gibi sözcüklere eklenerek duygusal, bölgesel, belgesel gibi sözcükler ortaya çıkmıştır ve bunlar arı türkçe olarak kabul edilir. kanıt olarak da "uysal" ve "kumsal" sözcüklerine, kimi zaman da gülünç bir şekilde "masal" sözcüğüne başvurulur.
necip fazıl kısakürek' in bu meseleye binaen "türkçeyi sala bindirip sele verdiniz." dediği rivayet edilir.
ayrıca "-sel,-sal" diye bir ek yoktur. sadece "-sel" yapım eki vardır ki bu ek zaten dilimizin büyük ünlü uyumu kuralı gereği "sal" da olur.eklerimiz ince seslilerinin eşliğinde isimlendirilir. adın bulunma durumu olan "-de" ekine "-de,-da" ekleri dememiz ne kadar doğruysa bu da o kadar doğru ve mantıklıdır.
türkçede nispet i'sinin yerine kullanılan bir ektir. ait olma (kurumsal, kuruma ait demektir.)anlamı taşır. ama kumsal sözcüğünde kalıplaşmıştır. bazılarına göre bu ek türkçe değildir, fransızcadan gelmiştir. ancak bu yargıda olanlara "göksel" sözcüğünün türkçe olduğu ve "gökle ilgili" şeklinde bir anlamı olduğu da hatırlatılmalıdır.
(bkz: animasal)
celsal eglari(1924-1988). ünlü nijeryalı orta saha oyuncusudur. 1958 dünya kupasında jübilesini yapmıştır, jübile maçında pele'yle girdiği ikili mücadele sonrasında omzu çıkmıştır. büyük sol ayak o günden ölümüne dek pele'yi affetmemiştir. çıkan omzu halen lagos müzesinde sergilenmektedir.
Türkçemizi Sal'a Bindirip Sel'e Verenler
Yavuz Bülent BAKiLER

isimden nisbet sıfatları yapmak için kullanılan bu sel-sal eklerinin hemen her kelimenin arkasına yapıştırılmasından güzel Türkçemiz adına üzüntü duyan ve kaygılanmaya başlayan Prof. Dr. Ziyaettin Fahri Fındıkoğlu, bir yazısında şöyle demişti:
Türkçeyi sal'a bindirip sel'e verdiler!.
Fındıkoğlu, bu "sal" ve "sel" eklerinin Fransızcadan alınmasına ve Arapçanın (î) aidiyet ekinin yerine konulmasına şiddetle itirazediyordu ve bir yanlışın yerine başka bir yanlışın getirilmesini dilimiz açısından katiyyen doğru bulmuyordu.
Prof. Dr. Z. F. Fındıkoğlu'nun üzerinde durduğu birinci yanlış,Arapçadan aldığımız (î) aidiyet ekiyle nisbet sıfatları yapmamızdı. Çünkü Türkçemizde, on ayrı şekilde, isimden sıfat yapmak mümkünken Arapçanın (î) ekini almamız yanlıştı. Bu, aynı zamanda dilimizi fakirleştiren biryoldu. Prof. Dr. Fındıkoğlu'na göre, Arapçadır diyerek (î) aidiyet ekini atmak, bu defa Fransızcanın sal-sel eklerini dilimize bulaştırmak ikinci bir yanlıştır.
Ben, çeşitli vesilelerle, isimden sıfat yaptığımız bu (sal) ve (sel) eklerinin Fransız gramerinden alındığını, Fransızcaya da Lâtinceden geçtiğini söylediğim zaman, şiddetli itirazlarla karşı karşıya kaldım. Şimdi konuyu burada tekrar ele almak istiyorum. Bu (sal) ve (sel) ekleri Türkçe mi Fransızca mı? Dilimize bulaştırılan bu ekler, Türkçemizi zenginleştirdi mi, fakirleştirdi mi?
Bizim, Cumhuriyet devrimimizin en önemli yazarlarından biri, Falih Rıfkı Atay'dır. Atatürk'ün en yakın çevresinde bulunan, yıllarca milletvekili olarak çalışan ve Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde başmakaleler yazan Falih Rıfkı atay'ı, bugüne kadar okumayanlar ziyandadırlar. Bana göre, ÇANKAYA isimli eseriyle Cumhuriyetimizin ilk yıllarını, Atatürk'ü ve Atatürk inkılâplarını en iyi bir şekilde anlatanların başında, Falih Rıfkı Atay bulunuyor. Onun Türkçesini, büyük bir zevkle okuduğumu burada, bilhassa belirtmek istiyorum. Bu (sal) ve (sel) eklerinin yanlış eklerinin yanlış kullanıldığına dair, size bir de Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu'nu şahit göstereceğim.
Tahsin Banguoğlu, bizim Türk Dili ve Edebiyatı profesörlerimizden biri. Türkçenin Grameri isimli, 628 sayfalık ilmî bir eseri var. Banguoğlu'nun eski Millî Eğitim Bakanlarımızdan olduğunu da ayrıca belirtmek istiyorum. Şimdi burada, Falih Rıfkı Atay'la, Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu arasındaki bir konuşmayı size özetlemek istiyorum. Bu çok önemli konuşma, daha sonra Tahsin Banguoğlu tarafından kaleme alındı ve Dünya gazetesinin 16-17-18-19 Eylül 1965 tarihli nüshalarında yayımlandı.
Prof. Dr. Banguoğlu, yazısına şöyle başlıyor; diyor ki:
Dil bahislerinde, sayın Falih Rıfkı Atay'la, eskiden beri, kolay anlaşırız. Ondaki anadil hâkimiyeti ve katıksız dil zevki, bendeki -karınca kararınca- dil bilgisi ile karşılaşınca, hemen her defasında, aynı görüşe varmışızdır. Geçenlerde bana sordu:
- Bu sel'li sal'lı kelimelere şimdi ne diyorsun?
- Gene uydurma diyorum. Bilirim, sen bunlardan hiç hoşlanmazsın.
- Hiç! Dedi. Senin bu nisbet sıfatları üzerine bir incelemen vardı. Onu yeniden okumayı isterdim.
- Göndereyim, dedim. 1943 yılında Ülkü dergisinde çıkan 3 parça yazının kesitlerini kendisine gönderdim. Dostum Atay, bir Pazar Konuşması'nda bunlardan bahsetti. Bu incelemeyi yeniden Dünya'da yayımlamayı okurlarına vaat etti.
Prof. Tahsin Banguoğlul diyor ki:"Demek ki dilimizi millîleştiriyoruz derken de, yine yabancı dillere özenmişiz. Önce, bütün bu medeniyet dillerinin Türkçeden geldiğini iddia edecek kadar ileri varmışız. Bunun pek çiğ kaçtığını görünce de bu uydurduğumuz ekleri savunmak için:"Canım bunlar zâten Türkçede var, uysal gibi, kumsal gibi" demişiz. Aslında, o kelimeler de bir şey ifade etmez.
Meseleyi, bizim gibi dil kompleksinden, aşağılık duygusundan uzak, sadece dilin ihtiyaçları ve imkânları açısından görenler, baştan beri bu türlü tasarrufları hoş karşılamamışlardır. Bize göre burada da doğru yol önümüzdedir. Fransızcada olduğu gibi, Türkçede de anlam incelikleri ile isimden sıfat yapan, bir sıra ekler ve şekiller vardır.
Böyle söyleyen Prof. Dr. T. Banguoğlu, Arapçada sadece (î) ekiyle isimden sıfat yapıldığını, Fransızcada 6 türlü isimden sıfat yapıldığını Türkçede ise, 10 ayrı şekilde, isimden sıfat yapıldığını belirtiyor. Böylece Fransızların sel ve sal ekleriyle isimden sıfat yapılınca, Türkçemizin zenginliğinin bozulduğunu, dilimizin fakirleştiğini iddia ediyor.
Dil bilginimiz Prof. Banguoğlu'na göre, Türkçede 10 ayrı ekle ve şekilde isimden nispet sıfatı yapmamız mümkün. Banguoğlu, Türkçemizin zenginliğini, örnekleriyle şöyle açıklıyor:
1 - (lik) ekiyle isimden sıfat yapmamız: Şahsî değil, kişisel değil Kişilik
2 -(den) ekiyle isimden sıfat yapmamız: Ananevî değil, geleneksel değil Gelenekden
3- (si) ekiyle isimden sıfat: Abidevî değil, Anıtsal değil, Anıtsı
4- (li) ekiyle isimden sıfat: Tecrubî değil, Deneysel değil, Denemeli
5- (ce) ekiyle isimden sıfat: Dinî değil,Dinsel değil, Dince
6- (ci) ekiyle sıfat: Teessürî değil, Duygusal değil, Duygucu
7- Tayinsiz isim takımıyla: Ruhî değil, Ruhsal değil, Ruh (hâli)
8- Sıfat olan madde isimleriyle: Madenî değil, Madensel değil, Maden
9- Sıfat olan yer ve yön isimleriyle: iptidaî değil, ilksel değil, ilk (öğretim)
10. Başka fiil üremeleriyle: istillaî değil, Kaplamsal değil, Kaplayıcı

Prof. Banguoğlu, bu örnekleri verdikten sonra diyor ki: "Burada görüldüğü gibi,Türkçemizde 10 türlü, isimden nispet sıfatı yapılmaktadır. Hâlbuki bu nispet sıfatları Arapçada tek şekillidir. (î) aidiyet ekiyle yapılmaktadır. Biz de Fransızcanın sadece sel ve sal ekleriyle isimden sıfat yapmaktayız."
Biz, Fransızcanın bu sel ve sal eklerini de çok yanlış olarak kullanıyoruz. Meselâ: "Kamu alanı, ev artıkları, sanat çalışmalarım, elektrik akımı" gibi doğru ifadeleri çarpıtıyoruz: Kamusal alan, evsel artıklar, sanatsal çalışmalarım, elektriksel akım... diyoruz. Meselâ bizim bir Bölge Valimiz var. Bu doğru bir tamlamadır. Ama Başbakan ne zaman o Bölge Valimize gitse, ondan mutlaka "Bölgesel sorunlar hakkında bilgi almaktadır." "Bölgesel sorun" ifadesi yanlıştır. Eğer bu ifade doğru ise "Bölge Valimize de Bölgesel Vali" dememiz gerekir. Bizim bankalarımız ev alanlara ev kredisi veriyor. Ne kadar garib: Tarımla uğraşanlara da "Tarımsal kredi" açıyor. Olur mu? Tarımsal kredi ifadesi doğru ise: Ev kredisi demek yanlıştır. Evsel kredi dememiz gerekecektir. Bazı kimseler sanıyorlar ki, Fransızın bu sel-sal eki hangi kelimenin kuyruğuna yapıştırılırsa, o kelimeyi derhal öztürkçe yapar. Tarih Arapça; Tarihsel öztürkçe! Kent Farsça bir kelime. Kentsel ise öztürkçe! Ne kadar yanlış! Sal ve sel eklerini hiç sevmiyorum.

Not: Bu yazı 16.03.2007 tarihinde Yavuz Bülent Bakilerir'in sanatalemi.net sitesindeki yazısıdır.
Bu yazı tarafımdan http://www.edebiyatogretmeni.net'ten alınmıştır.
http://www.youtube.com/watch?v=PIrzzOU8g68
sözlükte her gün tekrarlanması gerektiğine inandığım konu başlığıdır.
izleyin efendim şu linki lütfen...
"önümüze konulan bir tabak sütlaç üzerinde kapkara iki sinek ölüsünün bulunması ne ise, güzelim türkçe'mizdeki -sel ve -sal ekli çirkin kelimeler de işte odur. yavuz bülent bakiler
türkçe'de sadece kumsalı yapan yapım ekleridir.
Böyle bir ek vardır. Fransızca değildir
Ancak çok kullanılması kulağı tırmalayıcı.
Fransızcadan alınma olduğu kesin bilgidir. 1935 senesinde basılmış olan Osmanlıcadan Türkçeye Karşılıklar Kılavuzu'nda "anıtsal'deki son l ince okunacaktır" şeklinde bir ibare bulunmaktadır.

Ayrıca bu ekin dil devriminden önce de bulunduğuna dair örnek diye gösterilen kumsal aslında birleşik kelimedir. TDK Kişi Adları Sözlüğünde sal "kıyı, kenar" kelimesi bulunmaktadır.
Gelelim bir diğer tartışmalı konuya. Geçenlerde transendent-al kelimesinin türkçeye çevirisinde "aşkın-sal" kelimesinin tercihinin bazılarınca yanlış bulunduğuna ilişkin bir yazı yazmıştım. O konu tam olarak bununla ilgili.

Öncelikle - yukarıda söylenmiş ama yine de belirteyim- -sel, -sal değil, yalnızca "-sel"dir. Yalnızca ünlü uyumundan ötürü -sal olduğu durumlar vardır.

Daha sonra bu ekin (-sel) Latinceden alındığından kaynaklı tartışmayı türkçe ile ilgilenen hemen herkes duymuştur. Bu ek Arapçadan aldığımız "î" (tabî, askerî kelimelerindeki gibi î) yerine kullanıma sokulmuştur. Fakat bir yabancı ögeden temizleyip yerine başka bir yabancı öge getirildiği gerekçesiyle uzunca süre tartışılmıştır. Bana göre de haklı bir tartışmadır bu.

Hasan Tahsin banguoğlu adındaki dilbilimcimiz türkçenin yapım ekleri konusundaki yetkinliğini bu ekin alımına karşı göstermiştir.

-sel eki, tıpkı Arapçadaki "î" eki gibi dilin sıfat yaparkenki tek kullanımıdır, aidiyet bildirici ek ile tek biçimde.

Fakat bu husus için türkçede sıfat yapan 6 ek ve 4 durum olmak üzere 10 farklı seçenek vardır. Bunlar (ekler) "-ci, -ce, -li, -lik, -si, -den"dir.

Latinceden aldığımız -sel eki, her geldiği kelimeye "onunla ilgili, ona ait" anlamı kazandırırken Türkçede bu ekler sayesinde kastedilen her duruma ayrı ayrı istenilen anlamı yükleme şansımız var.

Burada temel sorunun, bir insanın "bilimsel" yerine "bilimce"yi tercih etmesiyle anlatmak istediğinin yine "bilimsel" olup olmadığı. Ama kaçırılan nokta tam olarak şu: bilimsel kelimesi ile görsel kelimesi arasındaki -sel yönünden farklılık. Bu farklılık şu şekildedir; bilimsel kelimesi, bilime ait olan olarak bilime uygun olan anlamında; görsel ise görmeyle ilgili olarak görmeye müsait görme ile var olan, farkına varılan anlamında. Bu temel farklılığı kavramak gayet basit. Şimdi -sel eki iki kelimeye de gelmiş ama ikisinde de işlevi farklı ve aynı anlamı kazandırmamış. Fakat eğer görsel yerine "görmeli" kelimesi tercih edilseydi görsel kelimesiyle amaçlanan anlam doğrudan verilmiş olurdu ve bilimsel yerine "bilimce" tercih edilseydi tam olarak bilim tarafından bilime uygun anlamı kazandırılmış olacaktı.

Yani mesele Söylendiği gibi yalnızca yabancı bir ek almak değil, ayrıca anlam bakımından da bir sapma yaşanmakta.

Şimdi tutup da hadi tüm kelimeleri buna uygun biçimde düzeltelim demek çok saçma biliyorum. Yapılması gereken yarın bir kelime türetilirken, bu eklerin özgüllüğünden faydalanarak türetmek; Varoluşsal yerine varoluşça, varlıksal yerine varlıktan gibi.
aslında olmayan ekler.
güncel Önemli Başlıklar