bugün

Osmanlı tarihinin en büyük amirallerinden ve vezirlik rütbesini alan ilk denizci
ahmet haşim'in ikinci ve son şiir kitabına verdiği ad.
ademler ve havvalar isimli dizi karikatürlerin çizerinin ismi...

(bkz: piyale madra)
(bkz: piyale paşa)
Sıra hep son kadehe geliyordu
Dudakların başkalarının masasında lâle
Ben boynumdaki ipe bir düğüm daha atıyordum
Peşinden başka gidecek yer yoktu
Seni artık hiç sevmediğim halde

Senin o eskisi olmamana imkân yoktu
Ama inadından yapıyordun bunu Cemile
inattandı hep o içip içip gitmeler
Bense boşalttığın kadehleri satın alıyordum
Enayilik ettiğimi bile bile

Hele o çıkışın yok mu kapıdan
O Allahın belâsı herifle
Başkasının olmayı bir türlü beceremiyordun
Millet arkandan gülüyordu
Düştüğün hale…

cemal sureya
ahmet haşim'in 2. kitabıdır. piyale ifadesi mukaddime bölümünde geçmektedir.

zannetme ki güldür, ne de lale,
ateş doludur, tutma yanarsın
karşında şu gülgun piyale!

içmişti fuzuli bu alevden,
düşmüştü bu iksir ile mecnun
şi'rin sana anlattığı hale...

yanmakta bu sagardan içenler,
doldurmuş onunçün şeb i aşkı
baştan başa efgan ile nale.

ateş doludur, tutma yanarsın
karşında şu gülgun piyale!
kürtçe'de bardak.
ahmet haşim'in olgunluk dönemidir.
makarna üreticisi bir firmanın adıdır.

sosyopsikolojik tantuni : makarna üretmenin yanı sıra, vakti zamanında toplumsal duyarlılık adına çok önemli bir misyonu da üstlenmiş ve fakat başarılı olamayınca tekrardan düdüklü makarnaya odaklanmıştır.

bu milleti türk - kürt, alevi - sunni, sağcı - solcu, cimbomlu - fenerli * olarak bölmek isteyen şer odaklarına karşı, halkımızı tek bir çatı altında toplanmaya çağırmıştır.

maalesef tarihi bir fırsatı kaçırdık; hepimiz piyaleci olabilirdik.

--spoiler--
biz piyaleciyiz, onlar piyaleciler, siz piyaleci misiniz ? piyaleee...
--spoiler--
vurucu bir cemal süreya şiiridir.
piyale; ilk ve son şiirler başlığıyla; yky'nın eleştirel basımını yaptığı ahmet haşim eseri.

--spoiler--
şiir yüklü çocukluk ''hatıra''larını; su, çöl, akşam, gurup, ay, yıldızlar ve özellikle anne ''hayal''lerini; yolları, karanlığı, ulaşılmazlığı ve dinginliği ile uzak ''yerler''i hayali, sisli, bulanık ve bir o kadar da sahici olarak kurguluyor ahmet haşim.
--spoiler--

bu eser fonda sabaha kadar yaşanacak şiirlerle gönlünüze usul usul akacak bir kitap...
http://www.youtube.com/watch?v=hMxt2gHtp1k&feature=share

sonbahar

bir taraf bahçe, bir taraf dere,
gel uzan sevgilim benimle yere.
suyu yakuta döndüren bu hazan
bizi garkeyliyor düşüncelere...

yarı yol

nasıl istersen öyle dinle, bakın:
dalların zirvesindeyiz ancak,
yarı yoldan ziyade yerden uzak,
yarı yoldan ziyade maha* yakın.

orman

su değil, mevsimin havası akan,
duyduğun; yaprağın, dalın sesidir.
suda yıldızların parıltısıdır
bu karanlıkta bazı bazı çakan.

parıltı

ateş gibi bir nehr akıyordu
ruhumla o ruhun arasından.
bahsetti derinden ona halim
aşkın bu umulmaz yarasından.

vurdukça bu nehrin ona aksi
kaçtım o bakıştan, o dudaktan,
baktım ona sessizce uzaktan
vurdukça bu aşkın ona aksi...

şafakta

-dönsek mi bu aşkın şafağından?
gitsek mi ekalim-i leyale**?
bizden daha evvel erişenler,
ağlar bugün evvelki hayale...

-dönmek mi? ne mümkün geri dönmek,
düştüyse gönüller bu melale**?
bir eldir ufuklardan uzanmış
zulmet* bizi çekmekte visale*...

karanfil

yarin dudağından getirilmiş
bir katre alevdir bu karanfil,
ruhum acısından bunu bildi.

düştükçe vurulmuş gibi, yer yer,
kızgın kokusundan kelebekler,
gönlüm ona pervane kesildi.

bülbül

bir gamlı hazanın seherinde
ısrara ne hacet yine bülbül?
bil, kalbimizin bahçelerinde
can verdi senin söylediğin gül!

savrulmada gül şimdi havada
gün doğmadan bir başka ziyada*

karanlık

aşkın bu karanlık gecesinde
bülbül yine vahşi müterennim**,
mecnun'unu terk etti mi leyla?
vahşi sesi, firkat* sesi sandım.

aşkın bu karanlık gecesinde
hicranımı duydum, seni andım,
firkat-zede* bülbül gibi yandım.

bir yaz gecesi hatırası

işveyle, fısıltıyla, gülüşle
olmuş şeb-i sevda* yine bi-hab*,
oklar gibi saplanmada kalbe
düştükçe semadan yere mehtab...

buseyle kilitlenmiş ağızlar,
gözler neler eyler, neler işrab*,
uçmakta bu ateşli havada
vuslat demi bir kuş gibi bitab...
cemal süreya'ya ait şiirdir.

Sıra hep son kadehe geliyordu
Dudakların başkalarının masasında lâle
Ben boynumdaki ipe bir düğüm daha atıyordum
Peşinden başka gidecek yer yoktu
Seni artık hiç sevmediğim halde

Senin o eskisi olmamana imkân yoktu
Ama inadından yapıyordun bunu Cemile
inattandı hep o içip içip gitmeler
Bense boşalttığın kadehleri satın alıyordum
Enayilik ettiğimi bile bile

Hele o çıkışın yok mu kapıdan
O Allahın belâsı herifle
Başkasının olmayı bir türlü beceremiyordun
Millet arkandan gülüyordu
Düştüğün hale...
izmir bayraklı'da büyükçe bir fabrikası vardı eskiden. sonra uzun yıllar boş kalıp çürümeye terk edildi. geçen yıllarda ise tamamen yıkıldı.