bugün

Güzel filmdir. Javier bardem in performansı efsanedir.
görsel
3 kere izlediğim kusursuz başyapıt. Javier Bardem Anton Chigurh karakterini öyle bir canlandırmış ki her izlediğimde ağzım açık kalıyor, bu filmi tekrar tekrar izlemeye doyamıyorum geçenlerde izledim daha canım yine çekiyor. Javier Bardem çok büyük oyuncusun ya, sinema tarihinin en iyi 2 villainından birisini canlandırmış net.
Beni hayal kırıklığına uğratandır. Gizemli bir başlangıç, gerilimi yüksek takip ama resmen alay edilmişçesine bir son. izlediğim ikinci Coen kardeşler filmiydi bu. ilki The Ballad of Buster Scruggs'tı. O da no country gibi hiçbir şey anlatmayan görüntüler bütünüydü. Birbiriyle anlamsız ve kopuk olay örgüleri, texas, kan, revolver hep aynı imgesel betimlemeler. Ayrıca abartı bir imdb puaı var, 8.1. Ne için? Filmin sonunda izleyiciyle literally ta.ak geçildiği için. Neyse şimdi aman aman süper bir anlam derinliği vardır kesin ama biz anlamamışızdır. Uyuşturucu, kayıp para ve bol bol meksikalı dolu bir filmde ne derinlik olacaksa artık.

Tamam coen kardeşler en aykırı yönetmen sizsiniz kanka.
Javier bardem’ in kiralık katil rolünde harikalar yarattığı kaliteli film. Finaliyle şaşırtırken özellikle benzin istasyonu sahibiyle kiralık katilin sohbeti kahkaha attırır. Bardem’ in film boyunca çok az değişen sosyopat yüz ifadesi karakter oyunculuğundaki ustalığını belirtir.
Bayılıyorum şu sıradan filmlere fazladan anlamlar yükleyen entelektüel tipli at kafalarına.
Normal bi suç/ağır işleyen gerilim temalı filmdi işte. ama yok başrolde tanıdık simalar olunca, konusu tırt olsa bile muazzam filmdir. Çünkü tam bi sanat filmi yeaağğ. Dağı taşı bulutu ağacı çekmeleri felan muhteşem. Herkes de filmden, yönetmenden, oyuncudan anlayan sanatçı vay arkadaş.

izlenilir miydi, evet.
Ama çok mu güzeldi? Vav mı dedirtti? Ağlattı mı? Güldürdü mü? Duygularda değişim yaşattı mı? Ufku açtı mı? Hayır. Hadi dağılabilirsiniz.
sinefil.com'da gamazashi adlı yazarın filmle ilgili paylaştığı yazı gerçekten aydınlatıcı olmuştur:

--spoiler--
Filmi izleyecek arkadaşlara söylüyorum, bu kardeşlerin film tarzının farklı olduğunu bilerek ve sakin kafayla izleyin. Ağır ilerler ama kendine çekmeyi çok iyi başarır. Sonu hakkında ise, bitince WTF dedim. Resmen bunu dedim, ama şu yazıyı okuduktan sonra filmi daha iyi yorumlayabildim ve beğendim.

"üç paralel çizgi

Filmin sade bir Amerikan draması veya bir suç filmi olarak görünen ancak detaylandırıldığında oldukça kompleks bir yapısı mevcut. Dikkati çeken ilk nokta üç ana karakterin hiçbir şekilde aynı anda aynı mekanda bulunmamasıdır. Hepsi de birbirlerinin varlıklarından haberdardır ve durup dinlenmeden birbirlerinin izini sürerler. Birisinin yaptığı eylem, diğerleri için bir çekim ağırlığı oluşturur. Dolayısıyla üç paralel çizgide ilerleyen dengeli bir etkileşim mevzu bahistir. Fakat doludizgin sürüp giden kovalamacada karakterler hiç göz göze gelip diyalog kurmaz, karşılıklı oturmazlar. Birisinin ardında bıraktığı kaos, diğerinin konusunu oluşturur. Adeta bir tren misali, birisinin çıktığı vagona diğeri girer. En nihayetinde ise bu üç paralel çizgi, hiçbir surette kesişemeden kendi yollarına ayrılır.

Bu noktada dikkat çekici bir diğer unsur da ana karakterlerin başına gelenlerin, filmin esas konusuyla pek fazla ilintili olmamasıdır. Evet, öykünün çizdiği portrede çatışan iki taraf aslında beceriksiz ve pasif Teksaslı kanun adamları ile çetin Meksikalı uyuşturucu mafyalarıdır. Alış veriş esnasında bir çatışma çıkmış, taraflar birbirlerini öldürmüş, parayı alıp kaçan da kan kaybından fazla uzaklaşamamıştır. Polis ise bu uyuşturucu alış verişinde bulunan mafyalara hiçbir şey yapamamıştır. Llewelyn, çantayı bulup kaçtığında, Anton Chigurh, Llewelyn?in peşine düştüğünde ya da atıyla çatışma yerini gezen Ed Tom, mevzunun iç yüzünü öğrendiğinde her şey çoktan olup bitmiş, filmin anlatacağı herhangi bir sözü kalmamıştır seyirciye. Bir ?kaos? veya tam tersine bir ?yaratılış? sonrasına odaklanan senaryo, filmin ilk yirmi dakikasından sonra üç ana karakterinin tahlillerini yapmaya koyulur. çünkü bu üç karakterin çizgisi aslında filmin esas sorunsalını vurgular: insanlar paraya tamah ettiği müddetçe ahlakları yıkılır, tüm iyi yönleri silinip gider ve katil ile kurban arasındaki keskin hat silikleşip yok olur.

Chigurh'unYaratılışı

Filmin bir yaratılışın veya inşası halen devam eden yeni bir dünyanın kuruluşunun naif bir yorumu olduğunu pekala iddia edebiliriz. Açılış sekansı, bu fikri doğrular niteliktedir. önce, film boyunca hiç kesilmeyen rüzgarın sesi işitilir, ardından Şerif Ed Tom Bell?in dış sesi devreye girer. Gençliğini hatırlar Ed Tom. Daha ilk cümlesiyle bir emekliliğin, bir yaşlanma sendromunun sıkıntısı hissedilir. Bu topraklarda şeriflik yapmaya başladığında 25 yaşında olduğunu belirtir yaşlı dış ses. Bu pek manidar cümle, bölgede ardı arkası kesilmeyen suçların sebebini kendisinde arayan bir adamın iç hesaplaşmasını da dikkate getirir. Ed Tom, 25 yaşından beri kanun adamlığı yaptığını, babasının, hatta dedesinin bile bir kanun adamı olduğunu, ama yine de insanın karanlık doğasını bir türlü değiştiremediklerini, bir türlü topraklarına suçsuz, huzurlu bir yaşamı getiremediklerini söyler gibidir adeta. Ed Tom?un dış sesine paralel bir biçimde önce ağır ağır doğan güneşin görüntüsü belirir, boş, bakir topraklarda gün doğuyordur. Ardından rüzgarın varlığını vurgulamak için bir yel değirmeni görüntüsü takip eder peyzajları. Diğer karede ise özel mülkiyetin, hudutların ve aidiyetin temsili olan dikenli çitler gösterilir. Bu ?yaratılış? anlamı taşıyan görüntülerden sonra tıpkı Ed Tom?un kendisi hakkında söylediği gibi 25 ? 30 yaşlarında genç bir polis memuru, Anton Chigurh?u tutuklayıp karakola götürdüğü sahne başlar.

Açılış sekansının neyin yaratılışı olduğu sorusuna Chigurh?un karakoldaki polis memurunu boğarak öldürdüğü ve bileğindeki kelepçelerden kurtulduğu sahne çok yalın bir şekilde cevap verir. Bu yaratılış, Anton Chigurh?un yaratılışıdır. Sıradan bir vatandaş şekline bürünüp insanların arasına karışmakta gecikmez ve önüne çıkan herkesi madeni parasıyla teste tutar. Şüphesiz madeni parayla yazı tura atarak kurbanlarının yaşayıp yaşamamasına karar vermesi para ? ahlak ilişkisinin net bir ironisidir.

Para ve Ahlak

Filmde para, her kapıyı açabilen bir anahtar gibi gösterilir. Sadece Llewelyn için bu böyle değildir, elbette o, tıka basa dolu para çantasıyla öykünün en zengin karakteridir. Ancak önemsiz gibi duran birçok mizansende para veya pazarlık konusu gündeme geldiğinde herkesin acımasızlaşabildiği dile getirilir. örneğin Llewelyn, kanlar içinde Meksika sınırını geçerken gümrük memuruna takılmamak için karşısına çıkan gençlerden birisinin gömleğini ister. Genç ise, Llewelyn?in neredeyse kan kaybından ölmek üzere olduğuna aldırmadan gömleği için kendisine ne kadar ödeyeceğini sorar. Anton Chigurh da araba kazasından sonra kanlar içinde kaldırıma oturduğunda benzer bir yola başvurur, yanına gelen iki çocuktan birisine ?Gömleğin için ne kadar istersin?? diye sorar. çocuğun pazarlık yapacak bir kabiliyeti yoktur belki ama Chigurh?un verdiği parayı arkadaşıyla paylaşmaya da yanaşmaz ve onunla tartışmaya başlar. Ed Tom da rüyasını karısına anlatırken para lafı eder, rüyasında parayı kaybettiği için babasının kendisini azarlayacağını, bu yüzden yanına gitmeye korktuğunu söyler.

özetle, filmdeki karakterlerin hepsi, Anton Chigurh hariç, ?iyi? ve ?suçsuz? kişiler olmalarına rağmen paraya karşı zaafları vardır. Oysa ki Chigurh, öykünün tek ahlaklı karakteri olarak bu zafiyetten uzaktır. Onun prensipleri vardır, bu prensiplerin ötesindeki hiçbir şeyin, paranın bile, önemi yoktur. Yazı ve turanın verdiği kararlara bire bir uyar, tavizsidir ve yaptığı anlaşmalara sadık kalır. Meseleye bu açıdan bakıldığında Llewelyn elindeki para çantasıyla dur durak bilmeden kaçarak Chigurh?un zıt kişiliğine dönüşür. işin ilginç yanı ise bu iki karakter arasındaki çatışma film boyunca heyecanla ilerlerken Llewelyn?i, paranın gerçek sahipleri olan Meksikalı mafyanın öldürmesi ve bu cinayette Chigurh?un hiçbir rolünün bulunmamasıdır.

Tanrı ve Ed Tom Bell

Her ne kadar filmin üç ana karakteri olsa da temelde tüm olaylar Şerif Ed Tom Bell hakkındadır. Gün doğumuyla başlayan film, kahvaltı masasında bir rüya anlatımıyla sona erer. Sanki tüm yaşananlar bir rüya, Anton ve Llewelyn ise Şerif?in birer ego ve id?idir. Adeta Ed Tom, rüyasında kendisini ikiye bölmüş, bir yanıyla Anton gibi ahlaklı ve acımasız olmayı, paraya tamah edenleri tereddüt etmeden öldürmeyi denemiş, diğer yanıyla da Llewelyn gibi özgürlüğün de temsili olan çantayı alıp kaçmayı, sınırların ötesine geçmeyi istemiştir. Bu rüyanın sonunda Llewelyn öldürülmüş, Anton da arabasıyla kaza yapıp ağır yaralanmış ve kazanan taraf kapitalist düzen olmuştur. Bu elbette ki bir yorum, ancak filme belli bir pencereden bakıldığında anlamlandırılabilecek bir yorum. Zaten finalde, Ed Tom masaya oturup karısına rüyasını anlatmaya başladığında bir değil birkaç tane rüya gördüğünü ve hepsinin de babası hakkında olduğunu söyleyerek böyle bir psikoanalitik okumaya açık kapı bırakır.

Film boyuca ilerleyen öykü de aslında Ed Tom?un babasına dair bir rüyadır. Dikkat edilirse Ed Tom, Anton Chigurh?la Llewelyn öldükten sonra karşılaşma şansını yakalamış, her ikisi de birbirilerinin varlığını hissetmiş ancak yüzleşmekten kaçınmışlardır. Bu korkunun ve yüzleşmeyi reddedişin ardından Ed Tom?un babası Ellis?i ziyaret ettiği sahne gelir. çok sıradan gibi duran, yalın diyaloglarla ilerleyen sahnede tanrının, suçun ve adaletin sorgusu yapılır. Ed Tom?un yıllarca tanrıyla karşılaşmayı dilediği, sırf kendini iktidar sahibi bir kanun adamı olarak görmediği için emekli olmayı tercih ettiği öğrenilir. Korkuyordur, çünkü çaresizdir. Para ve ekonomik düzen insan ruhunu günden güne tahrip etmekte, onu çirkinleştirmektedir ve bir kanun adamı olarak Ed Tom?un bu durumu düzeltebilmek için elinden hiçbir şey gelmiyordur. Yapabileceği en doğru şey kendine yer bulamadığı bu düzenden kaçıp emekli olmaktır. Babası Ellis?in aksine Ed Tom oldukça pesimist ve sıkıntılıdır.

Ed Tom, rüyasında babasıyla birlikte karanlık bir gecede dağlara doğru at koşturduğunu, derken babasının kendisine yolu tarif edip yanından ayrıldığını söyler. Ta ötelerde babasının bir meşale yaktığını, karlı soğuk geceye aldırmadan başka meşaleler yakmaya gittiğini gördüğünü belirtir. Tarif edilen yolu devam ettirdiğinde ise, yani dağın öte yanına ulaştığında, babasının kendisini orada bekleyeceğini biliyordur.

Başlangıçta görsellikle kurulan yaratılış fikrinden sonra kapanıştaki dil ile kurulan ölüm hissi, Ed Tom?un içsel sürecini tamamlar. Ve sözünü ?Derken uyandım!? diyerek bitirir. çünkü o, her ne kadar atalarının meşalelerini takip etse ve adalete yürekten inansa da dünya, paranın yarattığı düzenle her gün biraz daha kirlenmekte, sebepsiz yere işlenen suçlar artmaktadır. Yine de hem Ed Tom?un hem de dünyanın sonu muğlaktır. Bu sebeple de rüyası bitmeden uyanmıştır.

No Country For Old Men, Coen Kardeşler?in çektiği en sıra dışı ve bol katmanlı filmlerden. isminin de işaret ettiği üzere yeni ekonomik-toplumsal düzenin, eski dünya sistemini silip attığı bir dönem yaşanmakta ve bu dönem, ?ihtiyarları? hayatın dışına itmektedir. Coen?ler, ahlak-suç-para üçgeninde bir toplumun tarih içinde nasıl devinip bu kör noktaya geldiğini sorgulamış, westernlerdeki ?gözü kara şerif? ikonunu kırıp yerine korkak ve iktidarsız bir şerifi, haklı bir davası olan yepyeni bir seri katil profilini, esas oğlan olacakken seyirciyi hayal kırıklığına uğratan bir başkahramanı merkezine alarak öykücü Amerikan sinemasında yapı bozumuna gitmiştir. Film, gerek mekan-zaman ilişkisini kendine has yorumlama biçimiyle, gerek klasik anlatı kalıbını otopsi masasına yatırmasıyla, gerekse en az diyaloglu aksiyon filmlerinden birisi olmasıyla dikkatleri üzerine çekmiştir. AyrıcaStanley Kubricksinemasına ve Amerikan suç tarihine yaptığı referansları da es geçmemek gerek.No Country For Old Men?in tüm beklentileri havada bırakan finaline anlam veremeyenlerin oturup farklı okumalarla filmi baştan izlemesi tavsiye olunur."

Sonuyla ilgili kendi yorumum: Paranın nerede olduğunu merak ettik değil mi?

9/10

--spoiler--
15 yaşlarındayken gece trt'de izleyip çok etkilendiğim film. Tam beni rahatsız edecek bir gerilim havası vardı, şimdiki kafamla tekrar izlemek istiyorum.
Sonu olmayan filmler bana çok kötü gelir.
Hani yemek yerken, yemeğin yarısında tabağı önünden çekiyorlar ve sen de o öğün bitmiş gibi hayatına devam ediyorsun. iğrenç.

O yüzden beğenemediğim filmdir.
Bunu seven bunu da sevdi:

(bkz: hodejegerne)
"insan, elinden alınanı geri almaya çalıştıkça elinde kalanları da kaybediyor."

görsel
izlerken harcadığım zamana hala acıdığım vasatlar vasatı bir filmdir açık ve net.
filmin içinde sakin bir gerginlik var ve neredeyse tüm sahnelerde hissedilebiliyor.

javier abimiz bu oynadığı rolde; donuk, soğukkanlı* ve aşırı sakin psikopat haliyle gerçekten çok iyi bir oyunculuk sergilemiştir.*
Şişirilmiş balon film. Neymiş Oscar'lı imiş. Saçmalık. Şu adamları anlamıyorum. Adam filmden bi halt anlamıyor ama başlıyor sanatsal, entelektüel konuşmaya. Yok abi iyi falan değil. Gereksiz ödüllendirilmiş bir film.
valla ne yalan söyleyeyim filmi pek beğenmedim. javier bardem'in oyunculuğu tek kelimeyle mükemmel. psikopat soğukkanlılığını daha iyi aktaramazdı herhalde. film boyunca gerilim bitmek bilmiyor, bu yüzden de film bana durağan geldi ve konu olarak da ilgimi çekmedi hiç. çok basit bir konuyu çok uzatmışlar. beklentim de yüksekti. muhtemelen bu yüzden beğenmedim. puğanım 4.

filmdejavier bardem'in canlandırdığı anton chigurh karakterinin kamera arkasından bir fotoğrafı...
görsel
birayla sınır mı geçilir lan?
para dolu çanta ile kaçmayan adamı ve bu çantayı sınırdan attığında peşindeki elemanın paranın kokusundan mı bilmem ama bulup da almamasını anlamadığım gibi bu filme oscar verilmesini de hiçbir zaman anlayamayacağım...
hele birde finalde sherıff olacak herifin konuşması yok mu işte o konuşma bu filmin rezilliğini ispatlar nitelikte..
En sevdiğim.

Öyle böyle değil.

Tamam anladık çaylakız. 40 karakter tamam.
No country for old men kusursuz bir sinema işçiliği ve birinci sınıf bir gerilim. Coen'lerinse en iyi işlerinden birisi. Açıkçası kardeşlerin, merkezinde kirli paranın olduğu kara filmler çektikleri altın dönemlerine bu filmle geri dönüş yaptıklarını söylemek mümkün. Dayanılmaz Zulüm ve Kadın Avcıları filmlerini kendileri açısından birer talihsizlik olarak değerlendiriyorum. Onlar mizahı çiğ bir şekilde sunması gereken değil, filmlerinin atmosferine yayarak kara film çekmesi gereken yönetmenler bence ve eğer komedi çekeceklerse en fazla Big Lebowski gibi hınzırca işler yapmalılar.

Ne diyordum? No country for old men birinci sınıf bir suç ve gerilim filmi. Ama daha fazlası değil. Bir başyapıt olduğunu iddia etmek çok zor. Yani unutulmaz bir yapıt olarak zihinlerde yer edeceğini pek zannetmiyorum. insanlar bundan bir kaç yıl sonra ihtiyarlara Yer Yok'u konuştuklarında ''Hani şu oscar'lı film mi? iyi bir gerilimdi.'' diyecekler en fazla. Hepsi bu.
Buna karşın filmde inanılmaz bir sinema işçiliği var. Sesiyle, görüntüsüyle, sanat yönetmenliğiyle, kurgusuyla dört dörtlük bir film, ve her bir sahnesi ve mekanı büyük bir titizlikle hazırlanmış. Özellikle bir felaketle sonuçlanan uyuşturucu ticaretinin yapıldığı yerdeki dizayn hayran kalınacak cinsten. Coen Kardeşlerin gözünden hiç bir ayrıntı kaçmamış. Yerdeki ölülerden (ki buna köpek leşleri de dahil), kurşunlardan delik deşik hale gelmiş kamyonetlere kadar her şey son derece gerçekçi dizayn edilmiş. Kusur bulmak çok zor. Buna karşın film çok sade bir görselliğe sahip. Zaten film etkileyiciğini de bizzat bu sadeliğinden alıyor. Ayrıca filmin çok iyi bir ses işçiliğine karşın tek bir sahnesinde dahi müzik yok. Ama şunu da söylemeden geçemiycem. Anton'un arabasındaki para çantasının nerde olduğunu anlamayı sağlayan uyarı cihazının çıkardığı ses bir gerilim müziğinden farksız. Ses yükseldikçe siz daha fazla heyecanlanıyorsunuz.

Filmin çok konuşulan unsurlarından biri de Javier Bardem'in Anton Chigurh karakterinde sunduğu müthiş performans. Anton Chigurh, son derece zeki, son derece soğuk ve son derece acımasız bir katil. Onun için bir insanı öldürmek bir sineği avlamaktan farksız. Hatta kendisinin Terminator'den bile daha soğuk olduğunu söyleyebilirim. Bir insanın onu görmesi ölmesiyle eş değer, ve onun karşılaştığı bir insana yapabileceği en büyük iyilik yazı-tura atarak %50 ihtimalle kurtulmasını sağlamak. Javier Bardem rolüne çok yakışmış. Açıkçası onu böyle bir rolde izlemek büyük bir zevk. Akademi'nin ona oscar'ı vermesine şaşmamalı, çünkü Bardem'in gözlerinde nerdeyse şeytanı görüyorsunuz. Aslında Javier Bardem kariyerinde daha zorlu karakterlere hayat vermiş bir kimse (Karanlıktan Önce, içimdeki Deniz vs.). Bu rolle kendini aştığı söylenemez. Tabi bu söylediklerim Anton Chigurh'un basit bir karakter olduğu anlamına gelmesin. Bu rol akademiye onu taçlandırması için bir fırsat sunmuş sadece. Çünkü kendisi 'Oscar Ödüllü Oyuncu' tabirini çoktan hakediyordu.
biliyorum epey geç oldu ama nihayet izlediğim film. keşke bir on sene daha erteleseymişim. belki yaşlı kafasıyla filan izleyince bir anlam filan çıkıyordur.

--spoiler--

filmin özeti: para için birbirini kovalayan iki adam var. süre 2 saat 10 dakika.

--spoiler--
birazdan gidip 3. defa izleyeceğim harika ötesi film. kaliteli filmler hemen belli ediyor izleyince sıkmıyor içine çekiyyor.
"Javier bardem efsanevi bir adamdır" filmi. Ancak ilk çıktığı zamanlarki abartılı övgüleri hakedecek bir film kesinlikle değil.

Üşenmedim, buradaki, ekşideki, beyazperdedeki yorumları tek tek okudum. * Filmi beğenen kitle, niye beğendiğini açıklamıyor ne hikmetse.

Oyunculuklar güzel, tamam. Filmde hiç müzik yok ve bu gerilimi arttırıyor, tamam. Özellikle şerifin cümleleri tam twitter'a yazmalık, tamam. * * Hepsine tamam ama bunlar bir filmi tek başına efsanevi yapmaz ki.

Bir de bu filmi beğenen arkadaşların geneli, son derece elitist bir tavırla "sanattan anlamayan, klasik aksiyon filmi severlerin, beğenmeyeceği film" tarzı yorumlar yapıyor.
Sanat, sanat içindir diyenleri anlarım. Bu yüzyıllardır üzerinde tartışlılan bir şey ama sanatın nerde olduğunu, bizim anlayamadığımız yerleri açıklayın, anlatın, yine anlamazsak "mal bunlar yeaa" diyin.

"Cohen'ler o kadar aşmış ki, herkes kesinlik beklerken, mesela mutlak son beklerken, neyin ne olduğunu anlamayı beklerken, bunları yüzeysel geçip, izleyicinin hayal dünyasına bırakmış ve bla bla bla"

Yok işte mk öyle bir şey. Adam koca kitabı, okuyanlar çoğu sahnenin eksik olduğunu bilir, çekemeyeceği için bazı yerleri es geçmiş. Kitapda da doğrudan anlatılmayan yerler vardı ancak daha ayrıntılı bir öykü olduğu için, kurgunun geneline hakim olup, olay örgüsünü canlandırabiliyordunuz. Ancak bu filmde bunlar kesinlikle yok ! ve bu kasıtlı yapılmış bir şey. Herifler bunun farkında ama bizim elitist tabaka olmayan şeyleri varmış gibi gösterip yok diyenlere de "siz filmden ne anlarsınız ki" tribi atıyor.

Hasılı film güzel midir ? Kesinlikle, güzeldir. Ancak abartılacak bir yanı yoktur. izleyin, keyif alın... SAdece bu kadar.
(bkz: balon)
gelmiş geçmiş en psikopat karakteri bünyesinde barındıran film.
ülkemizde zaman zaman atm lerle cebelleşen yaşlılara karşı takınılan tavırdır.