bugün

islamcı solcu olarak bilinen, r.t.erdoğan'ın belediye başkanlığı dönemimde danışmanlığını yapıp daha sonra 2000-2001 yılında hadep genel başkan yardımcılığı görevini yapan fakat bu görevden de ayrılan, son zamanlarda çeşitli yayın organlarında yazmakta olan yazardır.
bazı kitapları;
(bkz: Cennet Düşü -ideolojik Devletten, Demokratik Devlete)
(bkz: Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi)
ayrıca, yanlış olabilir fakat şu bilgiyi de vermek isterim; oğlunun ismi dağlar'dır ve isim babası da ahmet kaya'dır ve şarkılarım dağlara isimli albüm mehmet metiner'in oğluna hitap edilmiştir.
Aziz yıldırım'a çok benzettiğim, kürt etnik kimliğinin üzerinde ısrarla duran ve son olarak Sözün Özü programında Hasan Celal Güzel'den ayar yediğine sahit olduğum yazar.

(bkz: yazar ama sözlükte yazmaz)
düşünce aleminin evliya çelebi'si, kahtalı mıçı'nın hemşerisi, detone sesli, az yazar, çok görünür şahıs.
pkk ya pekeke demeyen kürtlerdendir. ayrıca barzani, talabaniyle de arası iyidir. yılmaz bir akp savunucusudur. geçen hafta talabaniyle yaptığı röportajda talabaninin ağzından ''akp politikası pkk yı bitirir'' cümlesini manşet yapmıştır.
ne yardan ne de serden geçemediği için pkk'ye pekeka gibi yeni bir isim bulmuştur. yani bu şu anlama geliyor bakın ben pkk'li değilim ama sizden de olamadım . mehmet bey bugunlerde barzani'nin yalakalığıyla meşguldur.
yeni şafak'tan akif emre'nin Bir ideolojik itirafçı portresi başlıklı yazısında kendisini müthiş analiz ettiği bukalemun.


--spoiler--
Sahneye her çıkışında Necip Fazıl'ın şiiri aklıma gelir: Fikrin ne fahişesi oldum ne zamparası/bilemem bir vicdanın kaçtır hava parası. Gerçekte hiç fikrin olmadı ama her duruma uygun değiştirdiğin elbiselerinle üstadın tarifindeki özelliklerin üzerine yakıştığını ima ediyordu.

Psikanaliz bilmeye gerek duymayacak kadar içinden çıktığın sosyal çevrenin ezikliğinin hayatına damgasını vurduğu açıkca anlaşılıyordu. insan hayatının en pazarlıksız, idealist olduğu ve keskin hükümlerin belirleyici olduğu gençlik dönemlerindeki ideolojik görünümünün altında hep o bastırılmışlıkların saklıydı aslında. Geldiğin çevrenin ezikliğini ideolojikleştirdin, hatta din anlayışı haline getirdin. Ezilmişliğin, geri kalmışlığın, şehvet derecesinde ulaşmak istediğin bastırılmış arzu ve isteklerini elde etmek için ideolojik görüntü altında pazarlıklı ilişkilere girmekten çekinmedin. Hatta kutsalı bile kullanmaktan kaçınmadın. Arzularının şiddeti altında hep uç noktalarda gezindin. En radikal söylemlerin altında her an her şeyle uzlaşabileceğinin, herkesle her şeyin pazarlığını yapabileceğinin sinyallerini veriyordun.

Bastırmaya çalıştığın zaaflarını, ideolojik görüntü altında saklamaya çalışsan da güç en büyük zaafındı; şimdi geri dönüp bakıldığında gücün gizliden gizliye kutsal haline getirildiğini düşündürüyor insana. Çizilen zikzaklar o kadar sert köşeli ve çelişkiler yumağıydı ki, elde kalan tek sabitenin güç karşısında sergilediğin tavır karşısında şu cümleyi kurmanın yanılma payını tartışılır hale getiriyor: Kutsanabilecek ve ilişkide samimi olabileceğin tek değer olsa olsa 'güç' olabilirdi.

Güce ulaşmak, güçlülerin yanında olmak, gücü ele geçirmek ugruna bastırdığın dürtülerinin üstüne serdiğin şaldan başka bir işlevi olmadı delikanlılık çağında sığındığın ideolojik retorik. Ama sadece retorik. Aklı başında kimsenin cesaret edemediği iri lafları uluorta konuşabilmenin, hesabı verilmemiş, karşılığı olmayan iddiaların bu denli rahatlıkla meydan yerine dökebilmenin başka izahını bulmakta zorlanıyor insan. Kaldı ki salt ideolojik ve entelektüel düzeyde bile olsa, Sezai Karakoç'un müthiş tespitiyle; her uzlaşmaz, radikal tavrın aynı zamanda gizli bir uzlaşmacılığı barındırdığı da ayrı bir gerçek. Zaafları ustaca örten dava adamlığını dışa vurur ve fikir adına en aşırı biçimde dillendirirken zaten bir tür pazarlık koksunu almamak mümkün değildi. Marjinal söylemlerin bedelini ödemekten çok dışlanmış pozisyonu bile bir tür ranta dönüştüren şark kurnazlığında üstüne yoktu. Çünkü bıçkın ideolog rolünü sahnelediğiniz 80'li yıllarda kestirmeden bir 'güç'e yaslanarak marjinalliği bir tür ranta dönüştürme becerisini göstermek pazarlık tavrının ne kadar eskilere yaslandığını gösterir... Yükselen değerlere adapte olmada sergilenen samimiyet ve maharet, bir yerlere ulaşma konusunda karşı konulmaz arzuların dışa vurumundan başka bir şey değildi. Doğrusu her konuda tartışılsa bile güç karşısında gösterilen performans ve sergilenen yetenek küçümsenir gibi deği. Bu güçün Acemde ya da Garpda olması pek önemli değildi. Acem sularında yüzmeniz sadece sosyolojik geçmişiniz ve sosyalleşme konusundaki acem/i/liğinizden kaynaklanıyordu. Henüz demokratik ve laik düzeyde yakışıklı laflar edecek kadar salon deneyimi edinmemiştiniz ne de olsa. Yaradana kızamıyordunuz ama şehvet haline gelen özlemlerinizden dolayı ekonomik pozisyonunuzdan, aksanlı konuşmanıza kadar içinde bulunduğunuz durumdan dolayı kızmadığınız, suçlamadığınız kimse yoktu. ilişkilerini ve dünyaya bakışını iki şey belirliyordu: nefret ve çıkar.

Herkesten ve her şeyden nefret eden ama ihtiraslı bir ruh halinin davranış buzukluğu kişiliği ele veriyordu: fark bu zaafları ideoloji haline getirmedeki gözü peklikte yatıyordu. Herkesten ve her şeyden öç almayı düşünüyordu; çıkar ilişkisine dayalı stratejiyi ahlak haline getirmiştin... Her şey çıkara dönüştürülmeliydi.

Savunacağınız bir "değer"iniz olup olmadığı tartışılsa da her zaman için 'yükselen değer'lerin adamı olmayı kollamaktan uzak durmadın. Hayata bakışınız gibi ilişkilerinizde de şark kurnazlığını sergilemeyi hiç ihmal etmediniz. En istikrarlı belki de en otantik özelliğini bu kurnazlık türünde belirdi. Yükselen değerlerden yana olmada gösterdiğiniz adaptasyon kabiliyeti vicdanın, ahlakın sesi olmaktan çok neredeyse içselleştirdiğiniz 'uyum kabiliyeti'nde aranmalı.

Sert ideolojik görüntü yavaş yavaş değişmeye başlamış yüksek derecedeki uyum katsayınız kendini göstermeye başlamıştı. Kat edilen yolda uyum katsayısı yüksek olanlar azımsanmayacak kadar fazlaydı. 80'li yıllarda sergilediğiniz 'inkılabi duruş' bir anda demokratik sürece 'irtikap ederek' gösterilen manevra yeteneği gelecekte yapabilecekleriniz hakkında ip ucu vermeye yetiyordu. Danışmanlığa terfi etmiş, oturduğunuz semtleri bile değiştirerek, sınıf atladığınızı varsaymaya başlamıştınız. Kaynağı kimilerince tartışmalı bulunsa da, burjuva küçük burjuva özentisi hayatlarınız çok da iğreti duruyordu. Tatminsizlikleriniz o kadar çok, bastırılmış haz tutkusu o kadar aşırıydı ki, uyum kabiliyetiniz bile elde ettiğiniz konum ve makamlarda tutunmaya yetmedi. Makamından kovulurcasına atılırken buna ideolojik kılıf bulmakta zorlanmadın. Etnik kökeninden dolayı atıldığını söylemekten utanmadın.

Siyasal ve sosyal yapıdaki gelişmelerin kokusunu sanılanın aksine siyasilerden çok en iyi tüccarlar alır. Yükselen değer adına atladığınız talihsiz iktidar sandalının hemen su almakta olduğunu en erken 'ideoloji tüccarları' aldı. Devir entelektüel ve ideolojik itirafçılığın itibar gördüğü devirdi. Kişisel hırslarını, zaaflarını kutsallık anlayışı tartışması zırhına büründürerek tüm Müslümanları töhmet altına koymaktan çekinmeyecektiniz.

Post-modern darbelere övgüler kusarken sadece inanan insanların değil her görüşten okuyucunun midesinin bulandırdığından bihaber hatta umursamaz pozlarını artık herkes tanıyor.

içinde yatan iktidar hırsını ve güç tutkusunu insan olmanın zaafına yorarak bir noktaya kadar görmezden gelebilirdim. Ancak, Hz. Peygamberle inanç pazarlığı yapan Kureyşin tavrını hatırlatır bir duruşla din pazarlığı yapmaktan haya etmeyen sözler ciddiye alınmayacak kadar tiksinti verici. Ne yazık ki 'iktidar gücü'ne yaslanarak Müslümanlara yeni bir din (anlayışı) biçmeye teşne maaşlı ideologlar o kadar çoğaldı ki. Kimi 'tanrı'yı kozmik alana oturturken kimileri dünyadan el etek çekmesini talep ediyor.
--spoiler--
ne olduğu belli olan, zamana göre ayak uyduran ideolojiye sahip müthiş aydın insan!. bazen kürt sorunuyla ilgili cümleleri ağzından çıkarırken karşımda itirafçı biriyle konuşuyormuş hissi uyandırıyor nedense. geçmişiyle bugünü pekte örtürmüşmüyor bunu kendi de sanırım farkındadır ama ne yaparsın işte kendine bunu yakıştıyor. böyle insanlara açıkcası saygı duymak gerekir ama dikkate almamak gerek kanısındayım.
süheyl batum'dan siyaset meydanı'nda yediği sağlı sollu darbeler ders niteliğinde. kısa zamanda bir çocuk gibi ağlayacağı izlenimi veriyor. gözleri şimdiden dolu dolu oldu.

ha gayret suheyl batum ha gayret..
edebiyat fakültesi mezunu olup, siyaset bilimi uzmanı gibisinden caka satan şahıs.

süheyl batum'u "siyaset bilimi uzmanı değilsiniz, siz hukukçusunuz" diye güya aşağılamıştır, sen de edebiyatçısın mehmet metiner. tayyip erdoğan'a 2-3 sene danışman oldun diye siyaset bilimi uzmanı mı kesildin başımıza?

iki 27 mayıs, iki 12 mart, iki 12 eylül kitabı okumuş -belki de okumamıştır bilemiyorum- çıkmış kendi çapında uzmancılık oynuyor.

çizgi film karakteri gibi biridir, komiktir, looney tunes transfer etse yeridir.

bugs bunny: n'aber canım?
mehmet metiner: akp'ye açılan kapatma davası hukuksuzdur, her şeye aykırıdır.
bugs bunny: devreler yanmış galiba?
siyaset meydanı adlı programda suratının ortasında bir yarık oluşup iki loba ayrılmasını zevkle izlediğim, maksatlımıdır, yoksa kafası mı az çalışıyor bir türlü karar veremediğim, hatta orda ne işinin olduğunu bile anlayamadığım şahıs.
(bkz: saçmanın daniskası)
Hizmet ettiği yerlerden aldığı emirler doğrultusunda demokrasi diye diye bütün zehirini kamuoyuna akıtmaya çalışan. Bugün akp şakşakcısı yarın bilmem hangi ne idüğü belirsizin şakşakcısı olacak olan sözde aydın özde "hizmet"ci gazetecimsi yazarımsı kimse. "Çamur at izi kalsın" taktiğini çok iyi kullanır. Örnek vermek gerekirse bir siyaset meydanı programında atatürkçü düşünce derneklerinin yaptığı mitinglerde "ordu göreve" diye pankart açıldı diye canlı yayınlarda söylemlerde bulunmuş, açılmadığı söylenince de susmuştur. Bu hizmetci "demokrasi" dedikçe demokrasiden soğuyor insan...*
ezbere lafları olan, allah'ın yürü ya kulum dediği, hem dinci hem kürtçü hem demokrat hem yobaz, hem hepsi hem hiçbiri, sorulan sorulara cevap veriyor gibi yapıp, aslında konuyla alakasız bir çok şeyi söylemesiyle ünlüdür.
her şey olmak adına hiç bir şey olan her şey.
başbakanın söylemlerine göre nasıl ağız değiştirilebileceğine dair kanıttır bu insan. yandaşsın da bu kadar yandaş olma be kardeşim.
bir dönem eski HADEP Genel Baskan Yardimcılığı yapmış kürt'tür. ha şimdi ne yapıyor diye soracak olursanız edebiyat fakültesi diploması ile bahçeşehir ve bilgi üniversitlerinde siyaset dersi veriyor. bir de ikinci cumhuriyetçi, liboş entel dantel tayfanın gazetelerinde yazıp çizyor, yağ çekiyor; bu yazılarının karşılığında da önüne atılan kemiğin suyunu çıkarıp akşam çorba yapıp içiyor. nazlı ılıcak'ın erkek versyonu denilebilir. e devir akp devri, herkes değişiyor!
onun gibiler icin cok bilindik bir soylem var ama kullanirsam entry silinecek en iyisi soylemiyeyim. duzenledigimiz konferansa konusmaci olarak cagirdik. 5 yildizli bir otelde sarisin bir hatunla kaldi. hatunun parasini bile duzenleme komitesine odetti.*
çıktığı her programda ve bulunduğu her platformda ordu siyasete karışmamalı, ordu fazla ses çıkarmamalı söylemlerinde bulunurdu. 15 ekim 2008 ilker başbuğ'un basin açıklamasından sonra rte'nin ilker başbuğ'a destek vermesiyle direk ağız değiştirip, "-başbakan haklıydı" diyen yazardır. yani bu ne perhiz bu ne lahana turşusudur. yandaş medya deyince kızıyorsunuz, bu yandaşlık değildir de nedir be kardeşim?
kötü bir adam...
teybe alınmış bir ses gibi sürekli aynı konulardan aynı şekilde bahsediyor. yüzündeki ifade ne olursa olsun ben satılmışım diyor. gazeteciymiş. hadi canım sende be adam.
uyuz olmak için yakından tanımaya gerek yok kendisini 5 dakka dinlemek yeterli.
türkiye islamcılığının entelektüel hayatımıza hediyesi. e tabi çıkarabildikleri adamlar metiner seviyesinde olunca altan biraderler'e, etyen mahcupyanlar'a, murat belgeler'e ihtiyaç duyuyorlar ister istemez.
bugün öncelikle fatih altaylı nın programına çıkıp başbakan hiçbir zaman ya sev ya terket demedi şeklinde beyanatta bulunmuş, kendisini eleştiren sadettin tantan ın partisinden olan diğer konuğu da sadettin tantan ı korumakla suçlamıştır, sanırım iki yanlışın bir doğru etmediğinin farkında değil, diğer yandan aynı partiden birinin başkanını korumasıyla tarafsızlık iddiasında bir gazetecinin başka bir parti liderini koruması nasıl aynı şey oluyor anlamak güç!

şu an bakıyorsun bu sefer de ali kırca ya çıkmış terör dense ergenekon, kriz dense ergenekon, neyse ki karşısındaki adam ergenekon un en azından ismen türk tarihi açısından önemine değindi de biraz sustu bir ara!

o değil de şu ergenekon soruşturması olmasaydı ne konuşacaktı bunlar çok merak ediyorum!
an itibari ile siyaset meydanı programında konuşmacı olan kişilik. * *
programda,

barzani ve talabani en başından beri pkk yı desteklemiyordu, hiç bir zaman silahlı mücadeleyi desteklemediler şeklinde bir cümle kurmuştur.

aynı zamanda terörle mücadele sürecinde 46 bin şehit den bahsetmiştir. yani?

hani bir laf vardır bu kadar cahillik ancak eğitimle olur diye. işte kendisi tamda bu sınıfın bir üyesi.

neden bilmiyorum ama diğer konuklar fark etmediler sanırım bu cümleyi.

neyse canım işte en azından biz fark ettik, burda yazıyoruz ki nasıl bir insan olduğunu anlasın herkesi.

yahu hakaret etmicem dedim ama dayanamıyorum ki; ulan bu kadar şerefsizlik mi olur yahu, bu nasıl bir satılmışlıktır lan. siktirin gidin lan artık burdan.
bu adamın kim olduğunu anlamak için hangi üniversitede misafir olarak hocalık yaptığına bakabilirsiniz! üniveriste kim ve kimin destekleri ile kurulmuş ve kasti olarak kimler bu üniversitede öğrencilere o zehrili düşünceleri zerk etmekte? ayrıca, hadi diğerlerini geçtim bu metiner kim? aslına soyuna sopuna bakın, yaptıklarına bakın anlayacaksınız? şahsen ders verdiği üniversitede öğrencisi olsaydım üniversiteye her yıl verdiğim bir sürü dolardan bir bölümünü geri isterdim. ya hu bula bula bu çapsızı mı buldunuz deye? hayır bu formatta fakat en azından daha iyi olan adamlar var(en iyisnin aq.), bari onları ders verdirtseydiniz diye! adam resmen boş teneke, tangur tungur ses çıkartıyor. konserve tenekesinden de akademisyen, akil adam vs. yaptınız ya... ulan helal olsun be! nasıl plan yapmışsınız, zerre şaşmadı kurduğunuz düzenek. ama bununda bir sonu olacak. özellikle mehmet metiner ve o'nun gibileri, pasaportunuzu yanınızda taşımaya başlayabilirsiniz!