bugün

ultra süpersonik bir dizidir. çevremdeki herkes "bi oturuyorum en az 20 bölüm izliyorum bu kadar süper bir insanım" dediği için dayanamayıp bütün cd'lerini aldım. ilk gün sabah bir oturmuşum geceye kadar 20 bölüm izlemişim. sadece tuvalet ihtiyacım için kalkıyordum o da yarım yamalak. ertesi gün tekrar oturdum 10. bölümde bağırsaklar çalıştı iyice sıkıştırdı. o an yaptığımın bir saçmalık olduğunu anladım, düşündüm "artık bu saçmalığa son vermenin vaktidir" dedim ve koşa koşa gidip marketten bir paket canbebe çocuk bezi alıp altıma bağladım ve kaldığım yerden izlemeye devam ettim. artık tuvaletimi yaparken bile lost izliyordum. bu derece aklı selim ve normal bir insanım.
dün akşama kadar lost'u hiç izlememiş (ne bileyim lan, izlemedim işte.) biri olarak ilk iki bölümün kısa bi özetini yapayım kendimce:

- şimdi, bi tane uçak ıssız bi adaya düşüyor. (bunu anneannem bile biliyor zaten. geçen gün lost dedim, ıssız adaya düşülen dizi mi dedi. kadın 80 yaşında)

- pis bi topluluk mına koyiim. her çeşit adam var. hiçbiri tekin değil. belli, bi bok yemişler de düşmüşler adaya.

- şişman çocuk var bi tane, kıvırcık. dublaşı en kötü olan karakter o galiba. kardeeeş diyor mesela. esas oğlanı polat seslendirince, buna da güllü erhan kalmış galiba.

- morfinman sarı bi çocuk var. çok yaşamaz o zannımca. ıssız adada uyuşturucuyu nerden bulacan?

- esas oğlan konuşurken gözünü kapat, kurtlar vadisi izliyormuş gibi oluyor.

- esas kız (keyt diyolar) soyundu bi kere, ben orda kalmışım. sonrasına pek dikkat edemedim.

- kutup ayısı saldırdı bunlara. sandılar ki yiyecek. halbuki ayının derdi başka. skecekti besbelli. ama elemanın biri çekti silahı, draw draw draw!

- gizemli bi yaratık var adada. pilotun belasını skti resmen. ordan orya vurdu adamı.

- 16 senedir adada yardım bekleyen bi fransız mı var, bana mı öyle geldi?

- koreli eleman çok kıskanç len. sanırsın ki yozgatlı! kadının düğmesi açık diye kıyameti kopardı pezevek!

- tavla oynuyodu kel bi adam. ama zar tutacak tip var adamda.

- ıraklı çocuk deniz barış'a benziyor.

- bi tane de sarışın, gamsız bi yavru var. millet gotünün derdinde, bu bikinileri çekmiş güneşleniyordu. yerler onu, fazla dolaşamaz öyle.
50 yaşında işi gücü eviyle uğraşmak ve tek çocuğuna bakmak olan anneme, izletirmeye başladığım ve sonucunda temiz kotlarım bittiğinde yenilerinin olmadığını farkettiğim, okuldan geldiğimde kendi yemeğimi kendimin yaptığını farketmemle büyük bir hata yaptığımı görmeme neden olan dizidir. siz siz olun annenize günde 6 bölüm lost izlettirmeyin odanız öğrenci evine dönüyor.
lost
Sayid telsizi tamir ederken...

Hurley (-)
Sayid (+)

--spoiler--
-Sen iyi birisin.seni sevdim.
+Sen de iyi birisin.
-ben Hurley.
+ben Sayid.
-Tüm bunları yapmayı|nerden biliyorsun?
+Askeri iletişim subayıydım.
-Oh, öyle mi?Hiç savaş gördün mü?
+Körfez Savaşı'nda savaştım.
-Hadi ya. Orada savaşmış|birini tanıyorum 104 üncü hava indirmedeydi.Sen neydin -- hava kuvvetleri,|kara kuvvetleri?
+saddam'ı koruyan askeri birimdeydim.
--spoiler-- *
şimdi şu var;

--spoiler--
dizide zibilyon tane teori, 36541287 tane açıklanamayan olay var, hepsine tamam. ama benim ısrarla çözemediğim bu aşk hadiseleri. benjamin juliet'i seviyor, juliet goodwin'e vurduruyor. akabinde goodwin zıbarıyor, lakin "pürüzsüz sırt" juliet bu sefer de "fix me" jack'le dilleşiyor, sana bir şeyler hissediyorum, benjamin duymasın falan diyor. jack, bir yandan juliet'e mavi boncuk dağıtırken bir yandan kate'e vuruk, eşek gibi kıskanıyor, hatta flashforwardlarda aşık olduğunu da görüyoruz. e kate desen, juliet kadar kevaşe olmasa da ona rakip resmen. bir yandan sawyer'a veriyor bir yandan jack'e salça oluyor, onun peşinden ayrılmıyor. sawyer'ı söylemeye gerek yok, "ben zikerim gerisine karışmam" hissiyatında bir kardeşimiz kendisi.
--spoiler--

e arkadaş, şerefsizim geçtim ultimate teoriymiş, zamanda bükülmeymiş,sayıların lanetiymiş.. kim kime aşık bi söyleyin, rahatlayalım mına koyim.
digitürk e ödediğim parayı helal etmemi sağlayan dizi.
(bkz: 4 8 15 16 23 42)
tablosuna şöyle yukarıdan bir bakmak için aşağıdaki yazının okunması gereken dizi. her lostseverin hoşuna gideceğinden eminim, kafa karıştırmadan açık ve net bir anlatım.

--spoiler--

* Ada, garip manyetik özelliklerinden ötürü, uzay-zaman doğrusunu bükebilen, daha basit bir açıklamayla; zamanda yolculuğun mümkün olduğu bir yer.

* Bu adanın dünya üzerinde sabit bir koordinatı yok. Manyetik özelliklerinden ötürü, bizim bildiğimiz, yaşadığımız uzay-zaman doğrusunun dışında bir yerlerde kaybolmuş (Lost).

* Yalnızca belirli (adadaki manyetik kuvvetlerin ciddi anlamda değiştiği) zamanlarda, belirli koordinatlarda ortaya çıkıyor, ulaşılabilir oluyor.

* Bu belirli koordinatlara Vile Vortices adı veriliyor. Bu isim dünya üzerindeki 12 noktanın ortak adı. Bu noktalardan en ünlüsü de Bermuda Şeytan Üçgeni.

(Sezon 5 - Bölüm 6: Eloise;ın olduğu klisedeki sarkaçın alındaki dünya haritasında bu noktalar bir bir seçilebiliyor)

* Ada zaman zaman, bu 12 noktadan birinde ortaya çıktığı için, dünya üzerindeki farklı farklı kültürlerin, çeşitli zamanlarda adaya rastlantı sonucu düşmesine neden olmuş. Bunlardan biri de Mısır uygarlığı.

* Birçokları Mısır piramitlerinin, o dönemin araç-gereçleri ve matematiği ile bu derece kusursuz bir şekilde inşaa edilmesinin imkansız olduğunu söylerler.

* Kim bilir, belki de Lost adasında geleceğe seyahat etmiş ve geri dönmüş kişilerin arasında Mısır piramitlerinin mimarı da vardır : ) Richard olmasın o : )) Sürmeli gözlü vs : )

* Toparlayalım; Oceanic 815, bu noktalardan Pasifik Okyanusu üzerindekinde kayboldu (Lost). Avustralya;ya yakın olan nokta.

* Bu ada, zaman yolculuğunu mümkün kıldığı için, birçok insan, geçmişinde yaşadığı kötü olayları ortadan kaldırmak, yani geleceği değiştirmek istiyor ve bu adayı kullanmak istiyor.

* Diğer taraftan, geçmişte yaşanılan şeylerden hoşnut olanlar tarafından da sonsuza dek ulaşılmaz hale getirilmeye çalışılıyor. Ulaşılmaz olmalı, çünkü birileri adaya gelip, zamanda yolculuk edip de olmuşları değiştirmesin ki, şimdiki durum muhafaza edilsin.

* Bu iki taraf geçmişin oluşmasını sağlayan parametreleri kontrol altında tutmak istiyorlar. Bu parametlerin içinde en büyük önem taşıyan ise; insan faktörü ve onların yapacağı/yaptığı seçimler.

* Bu nedenle bu iki taraf çoğu zaman adaya yeni parametreler (yani insanlar) sokup geçmiş ile ilgili yeni sonuçların doğmasına neden olmak istiyorlar.

* Ya da, geçmişin değişmesini istemeyenler de, geçmişte rastlantısal bir şekilde yaşanmış olayların olasılığını arttırmaya çalışıyor ve olayları olduğu gibi sürmesi için çabalıyorlar.

* Bunları yaparken, büyük pişmanlıkları olan, hayatlarında yollarını kaybetmiş (lost) insanların duygusal zayıflıklarını kullanarak, onları manipüle edip, geçmişte etkiledikleri olayları istedikleri şekle sokmaya çalışıyorlar.

* Yani bizim baş kahramanlarımızın neredeyse hepsi (Jack, Sawyer, Kate, Hugo, Daniel vs) birer parametre : )

5. sezon finalinden sonra şunları söyleyebilirim; Finalin ilk sahnesinde ;beyaz - siyah; çatışmasını gördük. Yani beyaz iyiliği temsil ediyor, siyah da kötülüğü. Jacob beyaz yani dinsel anlamda melek, siyah olan da şeytan.

Yine ilk sahnede Siyah şöyle diyor;

- Hala benim yanıldığımı kanıtlamaya çalışıyorsun değil mi?

Ve ardından ekliyor;

- Gelirler, savaşırlar, yakıp yıkarlar, mahfederler. Her zaman böyle olur.

Yani durum şu; Beyaz yani Jacob insanlığın kötülükten arınabileceğini Siyah;a kanıtlamaya çalışıyor. Ama Siyah bunun hiç değişmeyeceğini, insanların kötülüğe olan eğiliminin hiçbir zaman engellenemeyeceğini iddia ediyor.

Yine ilk sahnedeki cümlelerden, bu kanıtlama çabasının, yüzyıllardır (büyük ihtimal çağlar boyunca) farklı farklı insanlarla sürekli denendiğini gösteriyor.

Dizideki Eski Mısır;a olan göndermeler de final bölümünde açığa çıkıyor böylece.

- Jacob olarak bildiğimiz, koruyucu, kural koyucu olarak bilinen Mısır tanrısı Osiris.

- ilk sahnedeki Siyah gömlekli kişi de, Osiris;in (yani Jacob;un) kardeşi; Seth.

- Mitolojiye göre, Seth, Osiris;i çok kıskanıyor. Çünkü Osiris halkı tarafından çok seviliyor. Hep onu öldürmek için çözümler arıyor. Sonunda bir yol bulup öldürüyor.

Bu öldürmenin Lost;umuzdaki karşılığı şöyle;

- Finaldeki ilk sahnedeki Siyah gömlekli kişi (Yani Seth), ilk sezonlardan bu yana izlediğimiz tüm olayların sonunda, ölüp, bedeni adaya tekrar gelen John Locke halini alıyor.

- insanlar Lock;un ölmüş olduğunu bildikleri halde, uçak kazasından sonra sapasağlam karşılarında görünce afallıyorlar pek tabi. Locke;un çok özel olduğuna kanaat getiriyorlar.

- Ki Benjamin bile buna inanıyor. Gerçi onun pek şansı yoktu. Çünkü tapınakta, siyah duman kızının bedenine girerek ;John Locke ne derse yapacaksın; dedi.

- Böylece Benjamin;in Jacob;u (yani Osiris;i) öldürmesi için tüm şartlar sağlanmış oldu.

- Siyah duman dedik yukarıda. Artık onun da kim, ne olduğunu biliyoruz değil mi; Seth : )).

- Bir de dumanı bazen beyaz da görürdük değil mi? O da kim? Osiris yani Jacob.

Gerek duman olarak, gerek başkalarının bedenine girerek geçmişi değiştirmeye çalışıyorlar. Önceki sezonlarda gördüğümüz Lost kahramanlarının geçmişlerinde yaşadıkları ve düşen uçağa binmelerine neden olan olayların temellerini bu iki kardeş atıyor.

Birkaç örnek vereyim buna;

- Kate çocukluğunda bir hırsızlık yapıyor, beslenme çantası çalıyor ve yakalanıyor. Market sahibi hemen Kate;in annesini arıyor. O sırada Jacob geliyor ve beslenme çantasının parasını veriyor. Eğer vermemiş olsa annesi gelecek ve Kate;e çok kızacak. Bu yüzden daha çocukluğunda, suç işlemenin kötü bir şey olduğunu anlıyor olacak ve düşen Ocienic 815'e suçlu olarak binmemiş olacak. Ama Jacob, Kate;in hırsızlığın, suç işlemenin kötü bir şey olduğunu farketmemesi için, hediye alır gibi, beslenme çantasını geri vererek, onu suça özendirmiş oluyor.

- Jacob, Sawyer;ın anne-babasının cenazesine gidiyor. Daha sonra Sawyer;ın hayatını kökünden değiştirecek (daha doğrusu; adaya düşmesine neden olacak) olan mektubu bitirmesi için Sawyer’a kalem veriyor. Daha sonra bir kişi daha geliyor. Büyük ihtimal o da arkabası kılığındaki Siyah gömlekli (Seth). O da, mektubu elinden alıyor ve ;Bunu hiçbir zaman bitirmeyeceksin tamam mı, olan oldu; diyor.

Gördüğünüz gibi hepsi, geçmişteki küçük değişikliklerle geleceği değiştirme çabası. En yukarıdaki notlarda da söylediğim gibi. Bunu yapaken insanların duygusal zayıflıklarını kullanarak, seçimlerinde etkili olmaya çalışıyorlar ki gelecek değişebilsin.

Yani bu iki kardeş hep birbirleri ile mücadele içerisinde; Aynen Seth ve Osiris gibi.

Gelecek bölümlerde ne olacak peki?

- Yine mitolojiden biliyoruz ki, isis var. Lost&;taki karşılığı da büyük ihtimal ilana.

- isis yani ilana (Seth tarafından öldürülenen) Osiris;i yaptığı sihir ile diriltecek (büyük ihtimal bunu 6. sezon göreceğiz) ve Osiris yarı-ölü bir şekilde yaşamaya devam edecek. Yani önceki sezonlarda Jacob;ı göremiyor olmamızın sebebi buymuş : )

- Yine ilk sahnede, karşıdan gelen gemi büyük ihtimal sürekli bahsedilen ;Black Rock; adı verilen gemi. Bölüm 5.15'te gördük, Richard şişe içindeki bir gemi ile oynuyordu. Gelen geminin aynısıydı sanki : ) Büyük ihtimal Richard, Black Rock;la adaya gelmişlerden.

Biraz daha toparlayalım. Taa çağlar öncesinden beri, sürekli başa saran bir döngünün (loop) bir bölümüne şahit oluyoruz Lost;ta. Mısır mitolojisinde anlatılan Lost döngüsünün bin yıllar önceki hali oluyor.

Osiris ve Seth arasındaki mücadele çağlar boyunca, değişik isimler altında devam edip geliyor yani.

Kısacası Lost, basit anlamda; iyilik ve kötülük arasında asırlardır süre gelen mücadelenin ta kendisi.

--spoiler--
görsel

bu kim arkadaş? sayid i oynayan elemana bir ters takla attıramadınız mı anasını satim.
bir tane bile kötü rol yapan oyuncusu olmayan dizidir. nasıl adamlarsınız siz arkadaş ?

--spoiler--
o değil de, bu jacob ve siyahlı amca hakketen gerizekalı lan. amınakoyim, genç yakışıklı adamlarsınız deniz kenarında taptaze balık pişmiş, hava mis gibi. nedir derdiniz "ben seni öldürcem, loophole bulcam" falan ? açsanıza bi tavla. kursanıza nargileyi. hayır madem adaya istediğini getirebiliyosun topla latin güzellerini sahilde parti yap, ne bileyim öyle dokunarak getirmekten sıkıldıysan da tavla olm sarışın mavi gözlü adamsın, bilmediğin dil yok. yok ama ben adayı koruycam ben seni öldürcem muhabbeti yapıyonuz. deli mi sikti olm sizi ?
--spoiler--
--spoiler--
o değil de desmond taşı çekip ortalığı birbirine katınca bir anda jacob'ın ortaya çıkıp "al kırdın kırdın" diye desmond'a çemkireceğini sandım.
--spoiler--
3. sezon bölümlerini sabırsızlık ile beklediğim dizi.

--spoiler--
2. sezon finalinde jack ile kate birbirlerine sanki son bir hamleleri varmış gibi bakarken sawyer 'ın kızgın ve kalitesiz bir ifade ile onlara bakması ya "benim niye haberim yok" ya da "şişt kızım buraya bakacan" anlamına gelir. 3. sezonun ilk bölümünde benim jack ve kate 'den bir aksiyon beklentim yok. sawyer 'ın bakışlarınıda kıskançlık olarak yorumluyorum.

sayid 'in secdede iken selam vermeden namazı terk etmesini ise görmezden geldik. seferi sayılır, olur o kadar.
--spoiler--
bundan tam 6 sene evvel hiç haberimiz yoktu, içinde bulunduğumuz yüzyılın ilk efsanesine tanıklık edeceğimizle ilgili. evet, içinde bulunduğumuz süreç önemli çünkü 'o' bitiyor. lost'un finaline sadece 7 gün kaldı.

bundan tam 1 sene önce yine benzer bir şekilde, 5. sezonu noktalamak üzereyken aynı zamanda 8 ilâ 9 aylık bir bekleyişe de hazırlanıyorduk. hatırlıyorum da hiç geçmeyecek sanıyordum o 'son' bekleyiş. ocak 2010 gelip çattığında bu sefer başka bir şey hâkim olmuştu bünyeme; 'bitiyor şaka maka' demiştim istemsizce.

şimdi yüzleşmek üzereyim bu gerçekle. 'y'all everybody'; biz, hepimiz çok kısa bir süre sonra yüzleşeceğiz bununla.

geçen sene demiştim ya az önce, evet geçen sene bu zamanlar yine koca bir sezonu bitiriyorduk ama şimdikinden çok farklıydı işte. aylar sonra yine kavuşacağımızı biliyorduk o'na; fakat bu sefer farklı. bitiyor işte. öyle sahiplenmişizki bir çoğumuza, tabir yerindeyse 'evlat acısı' gibi koyuyor bu uğurlayış.

ilk sezonu şöyle bir hatırlıyorumda, tam 24 saat içinde izlemiştim tüm bölümlerini. sadece yemek ve doğal ihtiyaçlar için verdiğim aralar dışında aralıksız, hiç gözlerimi ayırmadan, en ufak bir detayı bile kaçırmak istemeden, muhteşem bir keyif bombardımanı ile izlemiştim. claire kaçırıldığında charlie'yle ethan'ı öldürmek istemiş, charlie'yi ölümden döndürmeye çalışırken jack ve kate, onlarla beraber çaresizliğe düşmüş ve ardından charlie kendine gelince yine onlarla beraber sevinmiştim. boone öldüğünde sanki kardeşim ölmüş gibi hissetmiş, locke'un pişmanlığını an be an yaşamıştım. ambardan gelen ışık ile aynı locke gibi umutla dolmuş, danielle rousseau 'the others coming' dediğinde lostie'lerle beraber tedirgin olmuştum. kuyruk kısmındakilerin elinden kaçarak sawyer ve michael'ı sahilde görüp, 'mayka, sovya, adız adız adız' diye çakma bir ingilizceyle çığıran jin'e ve walt kaçırıldığı için her gördüğün kişiye 'where is my boy ?' , 'they took my son!' diye yırtınan michael'a eşlik ederken bulmuştum kendimi.

1. sezon finalinden sonra bekleyişlerimi hatırlıyorum da, o kapağın altında ne olduğunu öyle merak ediyordumki, yabancı sitelerde az mı fink atmamıştım. ekşi sözlük ve bilumum siteyi kolaçan ederken 'spoiler okuyup okumama' paradoksunu az mı yaşamamıştım...

derken 2. sezon gelip çattı ve desmond brada ile tanıştık. ah iyiki de tanıştık. tanır tanımaz favori karakterim oldu kendisi. ne arıyordu orada ? nereye gitmişti şimdi ? neden dışarıda hastalık olduğunu sanıyordu ? bir kardan adam diğerine ne demişti ? radzinsky kimdi ? o hiyeroglifler falan filan ne işti öyle ? yemeği nereden geliyordu bu adamın ? bla bla.

oryantasyon bölümü vardı bir de tabi, hemen hemen tüm lost fanlarınca en iyi bölümlerden biri olarak görülen. bir şeyler açıklıyormuş gibi yapıp bizleri daha çok meraklara gark eden. sonra jack ve locke arasındaki gidip gelmeler, çatışmalar. inanç mı bilim mi ? jack mi locke mu haklı ? nedir bu rakamların sırrı ? ya paraşütle yemekleri kim gönderdi ? kafayı yemek üzeremiyim ? gibi heyecan verici gelişmelerin içinde debelenirken daha da büyük bir tilki gelip girdi beynimizin içine: bingo! henry gale tabiki. ve sayid'in o'na yaptığı işkenceler elbette...

sonra lockdown bölümü... henry gale için içten içe yükselmeye başlayan 'ya doğru söylüyorsa, ya masumsa' çelişkisi... bu çelişkiye düşmeyen beri gelsin!

biz lostseverler, birbirimizi tanımıyorduk ama başka coğrafyalarda, belkide yan bloktaki apartmanda; lost sayesinde benzer hislerin ortasında bulduk kendimizi. derin hüzünlere boğulduk kimi zaman, çoğu zaman merakla kavrulduk, bir sonraki bölümü iple hatta halatla falan çektik. sawyer'ın taktığı lakaplarda, hurley'li sahnelerde şen kahkahaların mümessili de olduk elbet.

hatta öfkemizi de kustuk birbirimizden gayrı; michael'a hepimiz 'allah belanı versin senin!!!' diye beddua ettik mesela, beyefendi ana lucia ve libby'i öldürdükten sonra.
ve 3. sezon. dharma'dan sıyrılıp biraz da others'a misafir olmaya başladık. şahsi kanaatimce dünyadaki en güzel gülüşe sahip insanlardan biriyle, juliet'le tanıştık. benjamin'i daha yakından tanıdık, tanıdıkça zekasına hayran kaldık. (ve aslında michael emerson'un oyunculuğuna)
ah neredeyse unutuyordum ya, kara duman ağabeyimizden hiç sözetmedik! onsuz olur mu hiç ? kulaklarını çınlatalım azcık. daha ilk gün pilotu katleden duman ağabey mr.eko'yu katlederken hangimiz 'neden ?' diye sormadık ? mr.eko ölmeden önce john'a 'sıradaki sizsiniz' dediğinde hangimiz paniğe kapılmadık ?

herhalde lost tarihinde tek büyük hata olan nikki ve paulo gibi arkadaşların 1 bölümlük ve gereksiz maceralarını hatırlıyorsunuzdur. *
derken esas hikayeye dair ipuçları da gelmeye başladı 3. sezonda, jacob adını yavaş yavaş duymaya başladık. 3. sezonun 20. bölümünde klübede yaşadıklarımızdan sonra tırsmadıysak lost tarihinde hiç tırsmamışızdır. *

desmond brada 'you gonna die charlie' dediğindeki korku. ah o panik. mikail bakunin denen 9 canlı arkadaşın 3. sezon finali olan 'Through the Looking Glass' bölümünde yaptığını söylemiyorum bile. charlie eline 'not penny's boat' yazıp hakkın rahmetine kavuştuğunda gözyaşlarınızı tutabildiniz mi ? yalan söylememin bir âlemi yok; ben tutamamıştım...

4. sezonda flashback kavramına flashforward'ı da ekleyip yolumuza devam ettik. adaya gelen naomi, faraday, miles, charlotte ve frank ile biraz olsun lostie'lerimizin adadan kurtulma umutları doğarken ben üzülüyordum 'kurtulmayın be dizi bitecek!' diye. *

sonra keamy ve tayfası... alex ve annesinin ölümü... zamanında michael'a edilen bedduaların bu kez keamy ve dolaylı yoldan widmore'a iletilmesi...

elbette 4. sezon 5. bölüm - the constant. desmond brada ve penny'nin efsane bölümü. yoğun duygu seli...

ardından horace'in ormanda ağaç keserken locke'un rüyasına girmesi, benjamin'in locke'u it gibi kıskanması *

ne bileyim, finalde sawyer'ın helikopterden atlaması, kate'in arkasından bakışı, havaya uçan gemi, jin'i öldü sanıp yırtınan, daha sonrasında işi benjamin'i öldürmek için widmore ile anlaşma yapmaya kadar götürecek bir adet sun...

4. sezon sonrasını hatırlıyorum da az teori üretmemiştik, faraday ve botundakiler nerede diye. *

doğru ya, hadi beni, bizi boşver; kaç tane teori yazıldı çizildi, ne kadar kafa patlatıldı yahu bu dizi için ?

neyse, gelelim 5. sezonumuza. sayısız bölüm çıplak gezecek bir adet sawyer, parlamalar, jughead, parlamalar, elliot'un 20 yaşındaki halinin faraday'e 'you just couldn't stay away, could you' demesi, parlamalar, zamanda gidip gelmeler, parlamalar, charlotte'un 'this place is death' demesi, parlamalar, locke'un richard'la 1950 yılında görüşmesi, ardından richard'ın ormanın içinden çıkıp gelip locke'a yardım etmesi, parlamalar ve yine parlamalar... *

finale geldiğimizde nihayetinde jacob'u gördük! bölüm öncesinde jacob'u göreceğimize dair aldığımız spoiler'ların dayanılmaz heyecanını hatırlatmama lüzum var mı bilmiyorum.

ve şimdi, tapınak, man in black, widmore falan derken her şey bitmek üzere ve biz buna henüz hazır değiliz. bize yeni diziler öneriyorlar, biz yeni diziler istemiyoruzki. yerine bir şeyler koymak istiyorlar lost'umuzun ama biz kabul etmiyoruz. çünkü o şu an hâlâ tanığı olduğumuz bir fenomen ve biz onu hakettiği gibi uğurlamak istiyoruz.

o kadar çok şey yazmak istemiştim ki aslında, ama yazı kendi kendine bu hâle geldi. yazarken tekrar yaşadım tüm sahneleri, sanırım lost hakkında veda yazısı yazmak çok kolay değil ya da ben çok duygusalım. *

son olarak bu yazının bir yere bağlanması çok olası değil ama illâ bir yere bağlayacak isek şuraya bağlayalım;

başka bir hayatta görüşmek üzere! belki paralel bir evrende. *

edit: bu yazıyı nessima'da okuyanlar olmuş. normaldir. peki orada bu yazıyı kim yazmış bakın bakalım diyeceğim ama haftaiçinde hosting firması 2 yıllık veriyi kaybettiği ve nessima yeniden düzenlendiği için diyemiyorum. nessima'da da ben yazdım zaten, öyle diyeyim azizim.
--spoiler--
yazık. gerçekten yazık. bir dizi harika bir şekilde ilerlerken bir anda nasıl sikip atılır görmüş olduk. bak güzel kardeşim. yazma demiyorum. yaz. senarist sensin sonuçta. ama cidden kafam sikildi. kim kimdir? black smoke acaba gerçekten man in black midir? jacob neden bu kadar mal? kate niye bana hala vermedi? desmond ne yer ne içer? benjamin piçine ne oldu? widmore'un gerçekten amacı ne? gibi sorulara hala cevap verememişken bir de kalk saçma sapan bir bölümle(s6e15) kafamızı sik. bu mudur lan? yemin ediyorum eğer bu dizinin finali beni bir gram tatmin etmesin. alırım o adayı götünüze sokarım. lunapark gibi dolaşırsınız ortalıkta.
--spoiler--
izlerken 40 dakikanın nasıl geçtiğini anlayamadığım,her bölüm sonunda kafamda ayrı soru işaretleri bırakan,karakterleri artık arkadaşım gibi görmeye başladığım,müthiş karakterler ve oyunculuklar içeren,izleyen herkesin hayran olduğu,nikotin gibi bağımlılık yapan süper ötesi dizi,başlarken dikkat bağımlılık yapabilir gibi bir uyarı yapılabilir...