bugün

achluophobia.
insanın karanlıkta kötü güçlerin yaşadığını, karanlıkta başına kötü bir şeyler geleceğini düşünmesi ve karanlıktan korkması durumudur. en sık rastlanan fobilerden biridir. bu tarz kişiler karanlıkta uyuyamazlar, karanlık ortamlara tek başlarına giremezler.
küçüklükten gelen ama zamanla kaybolan, bazı kişilerde devam eden korkudur.
evrim teorisinin kanitlarindan biridir. ilk canli etraftaki olumsuz ortamdan (sicaklar,radyasyon vs.) etkilenmemek icin suyun en dibine inmistir. orada yasama egilimleri gostemistir. ama hep bir korkusu olmustur. bilinen butun hayvanlar karanliktan korkmasi bu dusunceyi destekler.
bir sürü korku filminin ard arda seyretttikten sonra mezarlığa bakan evde tek başına kalma durumunda yaşanacak korku
Çeşitli şeylerden korkar, kendimizi sürekli güven altına almaya çalışırız. Otururken sırtımızın kapıya değil de duvara dönük olmasını isteriz, işlerimizi gündüzleri görür, geceleri dışarıda tek başına olmaktan pek hoşlanmayız; çünkü karanlıktan korkarız. Karanlıklar içinden fırlayıp geleceğini düşündüğümüz canavarların, gulyabanilerin, hayaletlerin ya da kurt adamların korkusu içimizi kemirir. Yatağın altında mutlaka bizi bekleyen bir canavar saklanmıştır ya da birileri pencereden bize bakıyordur. Gölgemiz bile düşmandır bize. Korkuyu içimizde duyumsarız; havanın ciğerlerimizde dolaşması gibi dolaşır içimizde korku. Nereden gelir bu korku? Kaynağı nedir? Bu korku, genellikle büyüme çağında bizi etkileyen bir olayın yerleşip kalmış bir etkisidir. Ortam uygun olduğunda, çoktan unutuldu sanılan anılar yeniden canlanır, açığa çıkar. Daha doğrusu geçmişteki kaynağından beslenmeye başlar. insan bin yıllardır korkuyor. Henüz mağaralarda yaşarken ve dünya hakkında çok şey bilmezken doğa onu korkuturdu. Şimşekler, karanlık, gök gürültüsü, vahşi hayvanlar gibi birçok şeyden korktu insanoğlu. Çünkü onların ne olduğunu bilmiyordu. Giderek doğayı tanımaya başladı insan; korkusunu yenebilmek için büyüyü, dini ve bilimi keşfetti. Başlangıçta bu üçü iç içeyken sonraları birbirinden ayrıldı ve daha kesin çizgilerle tanımlanır oldu. Bugün insanın korkusunu yenmesi için ona en çok yardım eden bilimdir. Yi ne de bu, insanların inançlarına ve büyüye de başvurmasını engellememiştir. Korkmak son derece doğal bir davranıştır; yaşamımızı devam ettirmek için gereklidir de. Birçok korkunun öğrenilerek edinildiği bilinmektedir. Korkunun bir başka kaynağıyla bilinmeyene karşı olan korkudur, insan bilmediği, açıklayamadığı ya da anlayamadığı şeyden korkar, ilkel insanın yıldırımdan, ateşten ya da vahşi hayvanlardan korkmasının nedeni budur. Karanlıktan korkmak da bilinmeyene karşı yaşadığımız korkuyla ilintilidir. Karanlıktan korkarız çünkü en önemli duyumuz olan görme duyumuzu karanlıkta yitiririz. Her yanımızı çevreleyen karanlığın içinden tehlikenin ne zaman ve nereden geleceğini bilemeyiz. Bir canlı karanlıktan korkmayı öğrenmemişse, nereden geleceğini bilemediği saldırılara karşı ister istemez savunmasız kalacaktır. Birçok canlı türünün varlığını sürdürebilmesi için öğrenmesi gereken ilk şeylerden biri tehlikelerden korkmaktır. Korkuların büyük ölçüde öğrenilen davranışlar arasında olduğunun en iyi göstergesi küçük çocukların korkusuzluğuyla açıklanabilir. Sözgelimi, hiç aslan görmemiş, aslana karşı uyarılmamış küçük bir çocuk, aslana korku duymadan, merak içinde yaklaşacaktır. Oysa büyükleri onun aslana doğru yaklaştığını görünce büyük bir korkuya kapılacaklardır. Yaptığının çok korkunç olduğu kendisine anlatılan ya da anne babasından önce aslandan bir tepki alan çocuk, artık korkmaya başlayacaktır, îlk baştaki korkusuzluğunun yerini ikinci bir karşılaşmada tedirginlik alacaktır. Korkunun canlılara sağladığı en büyük fayda, onların hayatta kalmayı sürdürebilmeleridir.
insan bilmedigi ve gormedigi seylerden daha fazla korkar. herkesin agzina sakiz olan cagri filmindeki hz.hamza'nin gozumun gordugu hic birsey'den korkmam lafida bu dedigimi destekler. bu durumda hz.hamza ne demek istiyor? gozumun gormedigi seylerden korkarim ya da korkabilirim. aslinda o sozun baya tasavvufi bir manasi da var. neyse bu korkuyu yenebilmek icin her daim yanimizda el feneri, fosfor elementi, ve pil tasimaliyiz. evimizi de surekli aydinlatmaliyiz.
17 ağustos depremini yaşayan bir çok kişide sonradan oluşmuş korkudur. tedavisi vardır.
insanlarda en sık gözüken fobidir. çocuklukta çok sıktır, daha sonraki dönemde belki geçer belki geçmez.
bazen yaşla alakası dahi yoktur. yalnızlığın etkisiyle insanı ürkütür kendinden. sevdiğin kimsenin yanında olmayışı, tek bir sese ihtiyaç duyduğunda sesine ses gelmemesi korkutur insanı. bir tek yalnızlığın vardır başucunda. aslında o hep ordadır da daha bir belirmiştir karanlık odada. ışığı açsan bile karanlık gelir her yer. bedenini büker, oturur, düşünürsün sadece. insana tuhaf, anlamsız, boş hissettir kendini karanlık. kendince sesler çıkarmaya çalışır kişi. istediği sadece bir sestir oysa ki... sıcak, içten bir ses, bir baş okşayış, biraz huzur... başını koyacak, belki de asla olmayacak bir omuzu, çocuk olup annenin babanın arasında girmeyi özlettirir sana. tüm bunların olmayışı korkutur insanı aslında, karanlık değil. öyle ki hepsinin eksikliği insanı kendinden bile korkutur. belki de yalnızlıkla başa çıkmayı başaramamışlığın göstergesidir. belki de o korkutur...
karanlıktan korkanlar bilmezler ki, karanlıkta herkes aynıdır halbuki, şanslar eşittir, her insan yalındır.
birgün, bir yer...
unutulmuştur tüm yüzler
aklımda kalmış bu sözler
bizler...
karanlıktan korkan bebekler

(bkz: cenk taner)
(bkz: kesmeşeker)
(bkz: karanlıktan korkan bebekler)
(bkz: fear of the dark)
bir nevi cehaletten korkmaktır. çünkü karanlık, bilinmezlik içerir. insanoğlu en çok bilmediği, tanımlayamadığı şeyler karşısında kendini güvensiz ve çaresiz hissederek korkar. çünkü bilmediği şeye karşı bir savunma mekanizması geliştiremez. karanlık ta tüm bilinenleri bilinmeze dönüştürdüğünden insana korku verir.
karanlıktan korkmuyorum.

peki, siz korkuyor musunuz? her şeyin, bilginizin, bilmediğinizin, varınızın yoğunuzun tacirliğini yapar ve siz bunca cesaretliyken, gözleriniz bakışlarınız, gücünüz zaaflarınız kadar simsiyah üstelik!

sevgilerinizin, emeğinizin, düşüncelerinizin, hatta inancınızın.
kimi tezgahlarda, taş tabletlerin içine hapsettiğinizi düşünüp, salkım saçak her yanından savrulurken, birkaç anı, üç beş düş, birkaç akçe, üç beş ak, karşılığında.

öyle çok şey saklıyor ki içinde karanlık, tıpkı saçı başı darmadağınık bir sokak kadını gibi, etekleri(sözleri) başka yerlerde göğüsleri(özü) başka. saçlarını savuruyor ufuklardan toplayıp alelacele öyle bir, yer gök, dağ taş simsiyah kuzguni renginde.

lakin eteğinde karnını saklarken, çığlıklar akıyor yanaklarından, kalbine damlıyor hıçkırıkları. çocukların elleriyle tutunduğu küçük evlerin eski pervazlarında, hayata bakan minik gözleriyle onlara, büyük korkuları öğretiyor. toprağı ve yalnızlığı taşıyor karanlık sırtında, bir başınalığı sağıyor sonra yorulup, ilk şükür yahut isyan sonrası dinlendiği kaldırımların tozlarını silerek oturduğu saatlerin en kuytu, en ıssızlığında.

kirli bir kadın bu. koltuğunun altında masumların kesik başları, avuçlarında minik yavruların tertemiz hayallerinden arda kalan sivri çakıl taşları. kanıyor elleri karanlığın. yumruk yapıyor görünmesin diye.

kaç vazgeçişleri, terk edişleri damıtıyor lisanı kim bilir, ağzı öfkeyle dolu, ağzı dili içinde. lekeli ve yırtık elbisesinden görünüyor kiminin günahları, kiminin yalanları, kiminin açıkta kalmış haramları.

umursamıyor, örtmüyor bile.

arsız bir kadın aynı zamanda, sevgili karanlık!
bu korkuyu aşmanin en etkili yolu tabiyki korkunun ustune gitmektir. burdan cikan sonuc
karanlikta yurumeye basliyoruz. en basta yapamayacakmissiniz gibi gelir ama mumkun gercekten ise yariyor...
karanlık dediğin türlü türlüdür. asıl korkutanı ise zifiri karanlık diye bilinen türüdür. bu türde gözlerinin açık ya da kapalı olması bir şeyi değiştirmez. kalp atışların hızlanır, üzerinde derin bir sıkıntı hisseder, nefes alamayacak gibi olursun. o ortamdan bir an önce çıkmak istersin ya da ışığı açıp rahat bir nefes almak. işte cehalet de böyledir. zifiri karanlıktır. savaşmazsan korkunla, içinde kaybolursun.
benim bu küçükkende vardı eşşek kadar oldum hala var ve artan ve azalan aralıklarla devam etmekte gece lambam bozulunca odanın ışığını açıp uyuyorum.
küçükken karanlıktan korkup yorganın altına girmek, ama oranında karanlık olması. karanlıktan kaçmak için daha küçük bi karanlığa girmek.
bazıları o kadar çok korkar ki içerisi karanlıkken uyuyamayanları bile gördüm.ilginç.
yalnız kaldığınız bir gece elektriklerin gitmesi durumunda sizi oturduğunuz yere çivileyecek olaydır. karanlık, ondan korkan kişiye öyle gelir ki her sesi duymaya çalışırsınız, su borularından gelen ses gibi en ufak şey kalbinizin kat be kat hızlı atmasına neden olur. yaşınız kaç olursa olsun bu korkunun tarifi yoktur.
kendinden korkmaktır. ya da başına bişey gelmesinden.
korkudan çok takıntıdır aynı zamanda.o abajur illaki yanar, öyle yatılı verilir.yalnız birde elektirkler kesilince korkudan uyunmayan durumlar yaşanılır o da ayrı bir durumdur.*
fear of the dark şarkısında gayet güzel özetlenmiş durumdur. geceleri tek başınıza kalıyorsanız eğer, ışıkların sabaha kadar açık kalması nedeniyle patlayan elektrik faturasından sonra yenilmesi gereken korkudur.
engellenemeyen bi durumdur. aslında küçükken aşılarlar bunu bize. (bkz: öcü var orda sakın gitme)
insanın korkularından biridir. * üstüne giderseniz korkunuzu yenersiniz diyorlar ama denedim hala korkuyorum. aslında karanlıkta yalnız olmaktan ve hiçbir şey görememekten korkuyorum. illa bir ışık yanacak ben uyurken, karanlıkta asla uyuyamam. odamın ışığını açıp uyumuştum bir keresinde, işte sonra elektrikler gitti resmen sıçrayarak uyandım. uyurken bunu nasıl anladım bilmiyorum. telefonum bu gibi durumlar için her zaman yastığımın altında.
hele bir de ışıkla uyumaya alışkınsanız ve siz uyuduğunuz sırada elektrik kesilmişse hangi akla hizmet bilinmez ama birden uyanıverirsiniz ve kabus dolu anlar başlar o sırada sizin için. yalnız yaşıyor olsanız kendinizle ilgili bir çok kolaylaştırıcı unusr elinizin altında olur, ancak biriyle beraberseniz o'na güvenir ve hayatınızdaki pek çok unsuru gözardı edersiniz. çünkü artık bir sevgiliniz, kocanız, karınız, ev arkadaşınız filan vardır evde o'na güvenir öyle dalarsınız uykuya. sonra gecenin körü uyanıp da elektriklerin kesildiğini gördüğünüzde evdeki artık kimse o'na seslenirsiniz o da devirir götünü uyumaya devam eder. siz karanlık ve düşüncelerle başbaşa kalırsınız sabahın 5'inde.