bugün

entry'ler (163)

michael scofield ın gay olması

ilk önce "michael scofield" sanal bir karakterdir. ona hayat veren kişi wentworth miller ise gayet heteroseksüel dir. başlığı açan arkadaşın yaptığı araştırmalarıda merak etmekteyimdir. ha dersenizki:" gay bir adamla arkadaşlık etmek sizide gay yapar" orası ayrı tabi.

wentworth miller

"çirkin kadınları bulma" gibi, özel bir yeteneğe sahip olduğunu düşündüğüm, ömür törpüsü.

http://www.youtube.com/watch?v=Hxx53Nbid3Q

yoo dostum yoo. bu kadarı da fazla artık.

http://www.youtube.com/watch?v=dzaWuGuTX8I

14 eylül 2009 blogger sıçışı

başlığı daha önce bi açan olmuştur diye, araştırdım ettim. ancak dün öğle saatlerinden bu yana devam eden "blogger sıçışı" hakkında bi başlığa rastlayamadım.

evet efenim erişemiyoruz bloğumuza. ancak bu sefer sebep türk telekom değil kendileriymiş. ip adreslerini değiştirmişler. o yüzden blogspot uzantılı bloğlara erişemiyormuşuz.

hayal etmek

fizibilite çalışması.

wentworth miller

şahsıma kıvanç tatlıtuğ'la ilgili söylediğim her şeyi yedirmiş insanüstü varlık. ama eşeklik bende; sarışın sevmem ama kıvanç tatlıtuğ diye bi güç var demeden önce bi dur, prison break'e izle dimi. yok abi sarışından erkek mi olur went'çiğim dururken. sayesinde 4.sezonu 1.haftada hatmettim.

bu kadar yakışıklı adamların mutlak bi kusuru olur derler. işte kimisinin sesi çirkindir, kimisinin elleri. ama kendisinde en ufak bi defo kusur yok kızlar. hz yusuf' un 21. yy versiyonu mübarek. gözleri insanı zaten hipnotize ediyor, o nasıl bakıştır öyle. insanın içine işliyor. dr sara tancredi'nin yerinde olsam, değil kapıyı açık bırakmak kendim kaçırırım adamı o hapishaneden. eller desen, ince uzun büyük perfect. valla benim ellerim onun ki kadar güzel değil. omuzlar iki oda bi salon. hele birde kısık sesle konuşmuyor mu, insanın o dakka ruhunu teslim edesi geliyor. o nasıl bi ses tonudur öyle.

ne jack ne sawyer ne de kıvanç tatlıtuğ; varsa yoksa wentvorth miller. insanda ergenliğine geri dönme hissi uyandıran bay karizma. tek kusuru, istisnansız bütün ünlü ve yakışıklı erkekler gibi çirkin kadınlarla çıkıyor olması.

(#http://www.theinsider.com...h_Miller_s_New_Girlfriend)

hayata dair sinir eden detaylar

insanların tümü diyerek, jean paul sartre amcama buradan selam ederim.

(bkz: cehennem başkaları cehennem bu dünya)

kazım koyuncu

ordo mtelişei k'ai ren, ğuraşi meti! *

avrupa yakası

gülse birsel'in zekasına yakıştıramadığım bi finalle ekranlara veda etmiş dizi.

sen tut her biri kendi başına star olmuş, her birine ayrı ayrı film çekilse tutacak, onlarca karakter yarat; ama dizinin finalinde onları * ** * * bir araya getireceğin yere, yarattığım ve her biri ayrı ayrı star olan karakterlerim, bi işe yaramıyor, araya bir iki ünkü sıkıştırayım mantığıyla hareket et.

üstelik senaryoya eklene ünlüler! o kadar sakil durmuşlarki senaryonun içinde. onlara hikaye yazılana kadar veya onlar hikayeye sıkıştırılana kadar, dizinin asıl karakterlerine daha fazla özen gösterilmesini beklerdim ben.

nefret etmek

yapayalnız olduğunuzu düşündüğünüz her an için, nefret ederseniz, ki genelde edersiniz.
mutluluğu mutlumsuluğa, huzuru kargaşanın suskunluğuna dönüştüğü için, bu kadar kör bir sofu oluverirsiniz.

beren saat

(bkz: kıvanç tatlıtuğ la sevişip üstüne para almak)

salak türk dizisi izleyicisi kitlesi

yurdum insanlarının en nefret edilesi özelliklerinden birini sayın deseler bana; "dizi üzerinden sosyal tespit yapanlar" listeme dahil olurdu mutlaka.

bu sosyal tespit insanlarına göre; sanki sözlükte 7/24 aşk-ı memnu konuşuluyor sanırsınız. o gün realite de olan ne varsa o konuşulur. tıpkı futbol veya siyasi gündem yapmış bir olay gibi. bunu bu kadar abartmanın, ülke elden gidiyor yaygarası koparmanın alemi nedir anlamadım gitti.

milletin ahlakını felan da dert etmeyin o kadar. gözünüzü seveyim size bişey olmasın. kimse bir dzi izledi diye yengesiyle felan yatmaya çalışmayacak. üzülmeyin. film o. tv'nin düğmesini kapatınca herkes kendi küçük hayatlarına dönecek, valla bak.

eğer kendini daha iyi hissedeceksen, çekirdek yerine havyar yiyelim.

kıvanç tatlıtuğ la sevişip üstüne para almak

haftalardır aşk- memnu dizisinde beren saat'in gerçekleştirdiği hadise.

yatacak yerin yok beren.
* ve * sizinde.

kadınların olaylara bakış açısı

tamamen yanlış anlatılmış bi bakış açısıdır.

şöyle ki:

bir kadın için yaşadığı, gördüğü, duyduğu hiç bir şey, sadece tek anlam ifade etmez. bir erkek için "evet"in anlamı yalnızca "evet" iken, kadın için asla öyle değildir. sadece bir cümle bir bakış üzerinden bile, aslında ne demek istediğiniz hakkında sonsuz teoriler üretebilir.

yozlaşma

mucizeleri ve gizleriyle meşhur lakin sonu, aydınlığı meçhul, karanlık bir ormanda kaybolmuş gibiyiz. ağaçlar kökleriyle arzın kalbini hiç nedamet duymadan, sızısına kayıtsız kalır kanatırken, çiçekler yapraklarıyla soluğumuzu zehirliyor.

patikalar korkularımızda kaybolduğundan, handikaplar ötesi bir çığırın yoldan çıkmasıyla büyüyor derin kederlerimiz.

ve çığlıklar büyük ayaklarıyla koşuyor bize doğru. yüzümüze, ağzımızın büyüklüğündeki kuşkuları yumurtluyor.

kısa anlamlar beliriyor tozlu tümcelerde. kadim ataların manidar kavramları; süper, oha, felan deyip, metal çerçevelerin kesiklerine zuhur eden tesirlerini yitiriyor, sırf bizim yüzümüzden.

daha öfkeli, daha suskun, daha gölgeli bir hal ile karşılıyor ormanın derinlikleri. içtihatlarımız karışıyor gök gürültülerine ve dış kainat bize iç alemi anlatamıyor artık. alemi yadsıyıp kainatı kirlettiğimizden.

giderayak

yüzünüz yüzlerceye kırıksa size tatlı bir gülüş inşa etmeye, diliniz kesikse ses, eliniz kopuksa sarılış, bacağınız eksikse vuslat ve varış sunmaya kudretim yetmez.

belki giderek önemsizleşiyorumdur, belki uzaklaşıp yabancılaşıyorum ölümün soluğunu ensemde hissederken hayatınızdan. içi iltihap dolu bir sunakta idam ediliyor düşüncelerim.

belki bu sebepten, içi kan dolu bir yemine sığdırılıyor ruhum. gecenin karanlığında gördüğüm melekler susuyor bana. belki devede kulaklaşıyorumdur giderayak.

yüreğimde yerçekimini hissedemiyorum artık, toprak çekiyor beni. ölülerin fısıldayışlarını duyuyorum ne çok... belki...

muhakkak, zihnimizin bir yerinde, aziz olarak kutsadığımız herhangi bir yerimizde (mülkümüzde, erkimizde, hükmümüzde, darbımızda, kelamımızda, şefkatimizde, korkumuzda), olmak istediğimizde, olduğumuzda, geride bıraktığımızda, hayıflarımızda, habisliğimizde, hesaplarımızda ve her neyse. bir saklı bahçemiz vardır.

savunuş(umuz) ve direniş(imiz) gereği...

başarı

başarı size haklılığı da taşıyabilir, haksızlığı da. başarıyı kıvanca yahut zulme dönüştüren sizin seçimlerinizdir.

düşene tekme atmak

ayağa kalkmak için bir el bekleyenler, çoğu vakit yerde sürünürler.

yenilgi

bazen yenilgilerde buluruz kalbimizi. kendimizi sıyırıp kurtarmaya çalıştıkça batarız bir parça daha. yalnızlık yer, yalnızlık kusarız adeta. yine de vazgeçemeyiz alışkanlıklarımızdan.

töreselleştirdiği alışkanlıklarından vazgeçemeyen yenilgilerden de vazgeçemez... çoğunlukla...

cennet cehennem

bir kolum hep ağrıyor, sol kolum. bir yanım gurbette üşümüş vatanı çekiyor.sol yanım.
bir elim sevgiliyi ararken hiçliğe dolanıyor; sol elim.

yaşama yarım öldüm, hayatta yarımım. hep sağ salimlik konuşuluyor. hapşırdığınızda dahi çok yaşa denir. halbuki bir yanım o denli eksik ki, boşluğu kapatacak servileri büyütüyor.

hayata geç kaldım, sabahlara erken uyanmak gibi. gecenin gölgeli tortuları üzerimde hala. ansızınlığın tuzu dudaklarımdayken, sol yerimi arıyor sevgili kalbim; sığınmak için belki.

beşeriyete sağdı ebedilik. ilelebet göğün mavisinde şimdi. elimi uzatıyorum yetişmek için, dokunamazsın diyor kaderi. alın yazgısını canlandırıyor, beden över yahut söverken.

her tepki bir karşılığa bürünüyor Cennet ve cehenneminden...

acılarla yaşamak

acıları yaşamak ile acılarla yaşamak ayrı şeylerdir. acıları yaşadığınızda kendinizi unutur, kendinize sır olursunuz, acılarla yaşadığınızda ise kendinizi kaybetmeme (bir şekilde sıyrılarak çözme) ihtimaliniz yüksektir...