bugün

klasik zırvalama çeşitlerindendir. zaman zaman unutulmuş insanlar bu yola başvurarak gündeme oturmayı ister, ama genelde oturmak istedikleri yerde başkaları olduğundan kucaklarda yer bulurlar. bunları hepimiz biliyoruz.
tamam oyunculuğuna aktörlüğüne şununa bununa lafımız yok, tamam siyasi görüşün de olabilir. hatta belki paraleldir, lakin sanatçı zekası bekler toplum. böyle boş argümanlar değil, kıvraklık ister.
son olarak şöyle söylüyor büyük aydın salman: bu ülkede %47'nin değil %53'ün adına yazıyorum... Yani diyor ki demokrasiden zerre anlamam. Demokrasiyi çoğulculuk rejimi olarak değil çoğunluğa rağmen bir rejim olarak biliyorum diyor. Akp'ye oy vermeyen herkesi aynı düşüncede gibi öngörüyor.

Salman- matematiğin de cılız zihnin de, mantığın da. Sen git aşmış birey rolüne devam et ama saçmalamamaya çalış.

Akp kötü ekonomi yönetimiyle, başarısız iç siyasetiyle yüzlerce saçmalığa imza atarken sen gelmiş işi dine imana dayamışsın, sığ kalmışsın. Bize bir sosyalistin kahve muhabbeti nasıl olur onu göstermişsin, ötesi yok.
(bkz: adam kafayı çekmiş)
içki kokmaktadır*
%47'yi "kendini satmış" olarak gösteren mektuptur.

türkiye'de aptal gerçekten çok. bu %47'lik kesimde belki %40 dangalak var. geriye kalan %53'lük kesimde ise bu en az %45. yani akp'ye oy verenlerden az değiller diğerleri. hemen saldırmayın. oy verecek yaşta değilim ben, akp'ye de bayılmıyorum. oy verecek duruma geldiğimde türkiye'de olursam sallarım boş oy, işim olmaz. chp, mhp, akp... türkiye'yi yönetecek parti yok şimdi. hadi siyaseti siktir edelim.

arkadaş siz sorunlu musunuz? %47'den oyu aldı mı bu adam? aldı. sence salak, bence salak, ona göre salak, beğenmiyoruz. ama aldı amına koyim, bu adam kömürle, tarrakla kürekle aldı bu oyu. bu %47'nin içinde ne nüfuzlu, ne kültürlü, ne zengin adamlar var. demokrasi diye ağlıyordunuz, ne oldu? bekleyeceksin arkadaş, seçimi bekleyeceksin. akp mi geldi? bir dahaki seçimde getirtmeyeceksin. geldiyse, bir sonrakini bekleyeceksin.

ben de az küfretmiyorum ama çıkıp salak salak "ay ben sizi sevemedim yani çok salaksınız, sizin gibi salaklarla birlikte ülkeyi yönetiyorsunuz bize yazık yani" demek rezilliktir.

ha bir de bunun üzerine kürt meselesine gelindiğinde "türkiye bölünmez bir bütündür, şehitler ölmez vatan bölünmez!" diye haykıranları yok mu...

ulan halkının yarısına satılmış, aptal diyorsun. daha kimi nasıl böleceksin sen?

şimdi akp'li yazar oluruz anasını satayım.
söz konusu şahsın oyunculuk karyerinin bitmesinin ardından sansasyonel girişimlerle gündemde kalma çabalarının bir yenisi daha. yazılış tarzı, içeriği koftiden bir düşünür ile karşı karşıya kaldığımızı gösteriyor.

brkaç yıl önce de lenin'in anadolulu çocuğuydu bu yanlış hatırlamıyrsam. bana hep uzaylı türkücümzü çağrıştırıyor nedense.
sanırım "bir delinin kuyuya taş atması ve kırk akıllının çıkaramaması" olayı gibi bir mektup.
çok iyi yapıyorsun ilyas abi..
eylemlere devam!
*
gülümseten mektuptur. güldürürken düşündürmemektedir ama.

(bkz: içeri girdiğimde alışmaya çalışıyordu)
(bkz: yaptım ama bir sor neden yaptım)
ayrıca, %53'ün satılmamış olduğunu açık bir dille* ortaya koyan mektuptur.

az mı güldük sana ilyas salman, az mı eğlendik filmlerinle? hiç aklıma gelmezdi böyle mektubuna falan güleceğim, üzüldüm yemin ederim. bir siyasi partiye oy vermek satılmak mıdır yahu? %53 oy vermediği için mi satılmamış oluyor? "olm bunlar kömür verdiler bize, satılmış mıyız biz, diğerine vercez mna koyim" falan mı dedi insanlar? ayrıca bizim bu taraflara hiç kömür uğramadı, allah allah. ben nasıl satacağım şimdi kendimi?
ilyas salman hiç değişmemişsin hala filimlerinde ki o saf bilo gibisin.
gerçekten ilyas salman'a bu mektubunda filmlerinin hiç birinde gülmediğim için, ilk kez güldüm.saçmalamak ,saçmalamak ve saçmalamak.her cümlesinde saçmalamak var.hele dövlet kısmı.*
(bkz: bsg)
yazar arkadaşların yorumlarına bakınca aklıma tek gelen şu oldu. anlamazlar seni ilyas abi. boşuna uğraşma. oturur imla hatalarını kurcalarlar. bilgi eksikliklerini denetlerler. sanatçı zekası, kültürü, şeysi meysi falan derler. saf bilo derler adama. senin bu mektupla aslında bir çok kişinin duygularına tercüman olduğunu farkedemezler. kıvrak ve laf salataları yapmamış, edebiyat ve dil bilgisi kurallarından uzak, oturup en saf halinle kaleme aldığın mektup için sallar dururlar. senin ne kadar ütopik ancak güzel bir dünya düşlediğini, iktidarların dini olmaması gerektiğini bizim çocuklar bilemezler. hiç boşuna uğraşma ilyas abi. 80 türkiyesi ile şimdiki türkiye arasında dağlar kadar fark var. aklıma gelen ilk örnek; o zamanlar üniversitelerde "fikir kulüpleri federasyonları" var imiş ve oturup insanlar sürekli tartışır, güncel konuları, yasaları konuşurmuş. biz ne yapıyoruz. hiç bir bok yapmıyoruz. tiki tiki dolanıyoruz. bizden de bir sikim olmaz ilyas Abi. mektuplar hakedenlere yazılır. anlamak istemeyenlere değil.
(bkz: bunamanin belirtileri)
yüzde 47'nin anlayamayacağı mektuptur.
zaten anlayacak olsalar akepe şu an memleketimizde korku imparatorluğunu kurup bizleri yönetemezdi...
(bkz: dövlet)
ilyas salman yine ağzıyla çiş etmiştir..
mektubun içeriğini falan değil (ki içeriğinde "farklı" bir tespit, bilgi vs. yok zaten) %47-%53 olayına yaklaşımı düşündüren başlık. %53 oy alsaydı akp, %47 olanların sesi çıkmamalı mıydı yani, ya da %70 alsaydı, %30 dut yemiş bülbül mü görecektik, görmeliydik? demokrasi "çoğunlukçuluk" değil, çoğulculuk ve millet egemenliğidir diye biliyorduk oysa biz.

bir de zaten demokrasinin zayıf noktası; herkesin ülke yönetimi hakkında bilgi sahibi olmasını gerektirmesi. belki hala okuma yazma bilmeyenin olduğu, gençliğin bir kısmının siyaseti ancak karikatür dergilerinden tanıdığı, bir kısmının ise "beni sıkıyo o konular" modunda gezdiği ve oy verme zamanı gelince çevresindekilerin ya da ailesinin oy verdiği yere oy verdiği, oy kullananlar içerisinde çok çok azının parti tüzüklerinden, partinin vaat ettiği kalkınma planları ve bu planların uygulanabilirliğinden vs. haberdar olduğunu düşündüğüm şu güzel memlekette, yüzdelik kitleler içerisindeki "salak" oranı tartışması biraz garip kaçıyor sanırım.

kaçımız kişilerin yaşam tarzlarından, haklarında "duyduğumuz" olumlu ya da olumsuz şeylerden sıyrılıp, "yahu bu adam ne yapmayı planlamış, üşenmemiş yazmışlar, üşenmeyelim okuyalım" dedik ki? kaçımız gerçekten var olan hükümetlerle ilgili "objektif" bir bilanço araştırması yaptık ki? medya ne dediyse onu ezberledik belki de... medya slogan etti bazı lafları ve biz iş yapanları da sildik belki böyle basitçe... ve gün geldi, partiler takım taraftarlığına dönüştü. halbuki takımlar kaybederse, taraftar "zevk" dışında bir kayıp yaşamaz, partiler kaybederse, ülke kaybeder.

eleştirmek için değil, düşündürmek için yazılmıştır.
(bkz: ilyas salman for president)
ilyas salman'ın filmlerdeki o soytarı tipi ile görmeye alıştık da bu tür polemiklere gark olacağına hiç değilse ben "alışamadım". siyaset için "ahır" tabirini kullanırken, siyasete bu denli bir girişimde bulunmasına da "alışamadım" doğrusu. bence herkes kendisine verilen rolü üstlenmeli, bindiği dalı kırmamalı. eğer sanatçılar gözde küçülmeyi bu kadar istiyorlarsa herkes salman'ın izinden gitmeli diyebilirim. ayrıca hikmetof'un dediklerini de onaylaması ve aynı düşüncede olması kişiliğinin ve görüşünün ne denli sakıncalı olduğunun bir göstergesi sanırım. yazdığı mektup tamamen düşüncelerden "ibaret" olmayıp, yazılı bir suçlama mahiyetindedir. e şimdi bu da bir delildir. teğmen'i bilmem ama seni hapse tıktıklarında, bu mektup ellerindeki en iyi kozdur. kaldı ki sen her ne olursa olsun bir başbakana milleti satın alan yakıştırmasını neyine güvenerek kullanırsın bilemiyorum. ilyas salman, sanatçı kişiliğini seviyorduk da bu büründüğün kişiliğe alışamadım...
ağlanacak halimize gülenlere apaçık bir mektup olmuştur.

nitekim, halkın %47'lik bir kesiminin 1 torba kömürün cazibesine kanarak mı yoksa düşünerek ve nizamına göre ölçüp biçerek oy verdikleri meçhuldur.
çelişkiler içinde ülkede çıkan karışıklıların üstüne gitmeyerek, 1-2 açılım derdiyle ırkçılığı aramızda yaygınlaştıranlar, şimdi koltuk savaşı uğruna tarihteki azılı düşmanlarımızla teker teker vizeleri kaldıranların ta kendisidir.

zamanında rusya, boğazları geçip sıcak denizlere ulaşmak isterken bu isteğini kullanabileceği tek yer olarak hasta adam'ı görürken, amacına ulaşmakta geç kalmamıştır.

velhasıl, osmanlı devleti kendi valisine bile söz geçiremediği bir zamanda avrupa devletlerinden yardım istemiş, ancak ingiltere ve fransa'nın sömürgelerinin tehlikeye gireceğinden korktukları çıkar telaşları yüzünden bu yardıma olumlu cevap vermemiştir.

çaresiz kalan 2.mahmud ise, denize düşen yılana sarılır misali rusya'dan yardım istemiş ve boğazları elde etmek için fırsat kollayan rusya'nın da bu teklifi değerlendirmesi uzun sürmemiştir.

şimdiyse azılı düşmanlarımızla sürüsüyle antlaşma imzalıyoruz bir görüşmede?

niçin?

meçhuldur.

ancak tek bilinen şey, türkiye'nin kalkınmak için baş düşmanlarının desteğine muhtaç olmadığıdır.

bunu anlamayanlar ise, hala türkiye'nin yer altı zenginliklerini değerlendiremeyecek hatta göremeyecek kadar kördür.

şansımızı uzaklarda arayacağımıza kendi dibimize baksak çok şey kazanırdık bir bakıma.

çünkü zamanında türkiye'ye nükleer santral yapılma kararı alınmış fakat bu kararın türklere zarar vereceğini iddia eden sözde modern avrupa devletleri çernobil faciasını da bahane göstererek bizim iyiliğimizi düşünür gibi anında karşı çıkmıştır.

neden?

türkiye gibi güçlü bir jeopolitik konuma ve çeşitli yer altı zenginliklerine sahip bir ülke bu santralle zenginleşecek, dış borçları azalacak ve artık dış devletlere bağımlı bir ülke olmaktan çıkıp iç işlerine karışacak engellerin de kökünü kazıyacaktır.

türkiye'nin güçlenmesi her daim çıkarlarına ters düşen avrupa ise tarihin her döneminde türlü bahanelerin arkasına saklanarak bir şekilde kirli oyunlarıyla gelişmemizi engellemiştir ve halen daha bu politikasına devam etmekten vazgeçmemiştir.
eğitimi kısıtlı olan birinin, kendi aklınca olayları yorumlamasından dolayı çıkmıştır.
adamın her hatasını siktir etmek lazım, niyetine odaklanmamız gerek.
vatanını seven, daha iyi yerlere gelmesini isteyen bir adamın mektubu bu.
gündemde kalma çabaları beni ilgilendirmez, yazı baştan sona hatalarla dolu olabilir. olsun.
karalamak yerine biraz iyi tarafından bakmak lazım.
başbakandan çok, nedense sözlükteki ampul kafalıları "zortlatmış" mektup.
ilyas salman'ı sadece iyi bir oyuncu olarak değil namuslu bir aydın ve vatansever olarak da tanıyanlar, mektuba alkış tutarken, faşizmin hedeleri pek bi rahatsız olmuşlar.
tuzlayım da kokmayın emi, ümeyye nesli!
fikirlerini pek benimsemem ancak demokrasinin 4-5 yilda bir oy kullanmak olmadigini bizlere gostermis olan mektuptur. oy kullanip yonetici secmek demokrasinin ilk adimidir, sonraki adim hesap sormaktir.

avrupa'da bu hesap sormak cok ciddidir. bir hemsirenin zamaninda tony blair'in karsisina gecip onu cocuk azarlar gibi azarlamasini, tony'nin ise basini one egip "haklisiniz, elimizden geleni yapiyoruz, xxxxx planlarimiz var, hersey daha iyi olucak" demesini unutmuyorum. (olay bir hastane ziyaretinde gecmistir, hemsire saglik harcamalarinda yapilan kisitlamalari elestirmektedir, kanser hastalarinin ne kadar zor durumda oldugundan bahsetmektedir)

demokrasi budur. hesap sormak, yoneticilere kafa tutmak, yeri geldiginde karsina alip hesaplasmaktir.

o bakimdan ilyas salman'i takdir ettim.

ps: bunu hangi kus beyinli eksiler onu anlamadim. iyi peki, hesap sorulmasin. hahahaa
heh hehe heheee (bkz: ilyas salman gülüşü)