''sana yüzde elli üç adına konuşma yetkisini kim verdi dingil'' denilesi durumdur.

o yüzde elli üç arasında ben de varım.

benim adıma konuştuğunu iddia ediyorsun...

ben de söz hakkımı kullanmak istiyorum:

(bkz: hassiktir diyorum hassiktir)
içinin pisligi yüzüne yansımış bir gen artıgıdır kendisi, bundan 5-6 yıl kadar önce ankara da esatta kasıla kasıla ve agır agır yoldan geçiyordu, bende aracımla buna dogru ilerliyordum, baktım tip bu, hafif hızlandım üzerine sürdüm arabayı, nasıl kaçtıgını görmeniz lazımdı, şeyimin kahramanı...
''başbakana mektup yazan babun'' görsem daha az şaşıracağım durumdur..
yüzde 47' ye aptal kalabalık diyerek demokrasiye inancı olmayan, ve rte ninde umrunda bile olmayan hatta tie alacağı mektupdur efendim.
pkk sempatizanı soyu tükenen fosilden böle salakça bişey beklenir.
(bkz: ilyas sen içme bokunu çıkarıyorsun)
(bkz: Sağduyu)
mektubundan sonra kendisinden haber alınabilmiştir merak konusudur.

ergenekonla suçlanması an meselesidir.
muhatap dahi alınmaması gerek mektuptur. gençliğinde de güldürüyordu şimdi de..

(bkz: gül geç)
(bkz: kerata seni)
yürü koçum benim , aslanım bu topraklar senin gibi aydın görmedi bebeğim. öptüm gömdüm bye bye.

diyerek cevap verebilinecek mektup.
fevkaladenin fevkinde saçmalama diye buna denir ...
Sponsoru hangi içki diye de sormadan edemiyorum ....
10 yaşında çocuk aklıyla din iman, hayat görüşü düşüncesini belirlediğini belirtmesiyle kendine hayran bırakmıştır.
arapkir diye yazılmaz arapgir diye yazılır bu nedenle kolpa olması muhtemel mektup.
heh hehe heheee (bkz: ilyas salman gülüşü)
fikirlerini pek benimsemem ancak demokrasinin 4-5 yilda bir oy kullanmak olmadigini bizlere gostermis olan mektuptur. oy kullanip yonetici secmek demokrasinin ilk adimidir, sonraki adim hesap sormaktir.

avrupa'da bu hesap sormak cok ciddidir. bir hemsirenin zamaninda tony blair'in karsisina gecip onu cocuk azarlar gibi azarlamasini, tony'nin ise basini one egip "haklisiniz, elimizden geleni yapiyoruz, xxxxx planlarimiz var, hersey daha iyi olucak" demesini unutmuyorum. (olay bir hastane ziyaretinde gecmistir, hemsire saglik harcamalarinda yapilan kisitlamalari elestirmektedir, kanser hastalarinin ne kadar zor durumda oldugundan bahsetmektedir)

demokrasi budur. hesap sormak, yoneticilere kafa tutmak, yeri geldiginde karsina alip hesaplasmaktir.

o bakimdan ilyas salman'i takdir ettim.

ps: bunu hangi kus beyinli eksiler onu anlamadim. iyi peki, hesap sorulmasin. hahahaa
başbakandan çok, nedense sözlükteki ampul kafalıları "zortlatmış" mektup.
ilyas salman'ı sadece iyi bir oyuncu olarak değil namuslu bir aydın ve vatansever olarak da tanıyanlar, mektuba alkış tutarken, faşizmin hedeleri pek bi rahatsız olmuşlar.
tuzlayım da kokmayın emi, ümeyye nesli!
eğitimi kısıtlı olan birinin, kendi aklınca olayları yorumlamasından dolayı çıkmıştır.
adamın her hatasını siktir etmek lazım, niyetine odaklanmamız gerek.
vatanını seven, daha iyi yerlere gelmesini isteyen bir adamın mektubu bu.
gündemde kalma çabaları beni ilgilendirmez, yazı baştan sona hatalarla dolu olabilir. olsun.
karalamak yerine biraz iyi tarafından bakmak lazım.
ağlanacak halimize gülenlere apaçık bir mektup olmuştur.

nitekim, halkın %47'lik bir kesiminin 1 torba kömürün cazibesine kanarak mı yoksa düşünerek ve nizamına göre ölçüp biçerek oy verdikleri meçhuldur.
çelişkiler içinde ülkede çıkan karışıklıların üstüne gitmeyerek, 1-2 açılım derdiyle ırkçılığı aramızda yaygınlaştıranlar, şimdi koltuk savaşı uğruna tarihteki azılı düşmanlarımızla teker teker vizeleri kaldıranların ta kendisidir.

zamanında rusya, boğazları geçip sıcak denizlere ulaşmak isterken bu isteğini kullanabileceği tek yer olarak hasta adam'ı görürken, amacına ulaşmakta geç kalmamıştır.

velhasıl, osmanlı devleti kendi valisine bile söz geçiremediği bir zamanda avrupa devletlerinden yardım istemiş, ancak ingiltere ve fransa'nın sömürgelerinin tehlikeye gireceğinden korktukları çıkar telaşları yüzünden bu yardıma olumlu cevap vermemiştir.

çaresiz kalan 2.mahmud ise, denize düşen yılana sarılır misali rusya'dan yardım istemiş ve boğazları elde etmek için fırsat kollayan rusya'nın da bu teklifi değerlendirmesi uzun sürmemiştir.

şimdiyse azılı düşmanlarımızla sürüsüyle antlaşma imzalıyoruz bir görüşmede?

niçin?

meçhuldur.

ancak tek bilinen şey, türkiye'nin kalkınmak için baş düşmanlarının desteğine muhtaç olmadığıdır.

bunu anlamayanlar ise, hala türkiye'nin yer altı zenginliklerini değerlendiremeyecek hatta göremeyecek kadar kördür.

şansımızı uzaklarda arayacağımıza kendi dibimize baksak çok şey kazanırdık bir bakıma.

çünkü zamanında türkiye'ye nükleer santral yapılma kararı alınmış fakat bu kararın türklere zarar vereceğini iddia eden sözde modern avrupa devletleri çernobil faciasını da bahane göstererek bizim iyiliğimizi düşünür gibi anında karşı çıkmıştır.

neden?

türkiye gibi güçlü bir jeopolitik konuma ve çeşitli yer altı zenginliklerine sahip bir ülke bu santralle zenginleşecek, dış borçları azalacak ve artık dış devletlere bağımlı bir ülke olmaktan çıkıp iç işlerine karışacak engellerin de kökünü kazıyacaktır.

türkiye'nin güçlenmesi her daim çıkarlarına ters düşen avrupa ise tarihin her döneminde türlü bahanelerin arkasına saklanarak bir şekilde kirli oyunlarıyla gelişmemizi engellemiştir ve halen daha bu politikasına devam etmekten vazgeçmemiştir.
ilyas salman'ın filmlerdeki o soytarı tipi ile görmeye alıştık da bu tür polemiklere gark olacağına hiç değilse ben "alışamadım". siyaset için "ahır" tabirini kullanırken, siyasete bu denli bir girişimde bulunmasına da "alışamadım" doğrusu. bence herkes kendisine verilen rolü üstlenmeli, bindiği dalı kırmamalı. eğer sanatçılar gözde küçülmeyi bu kadar istiyorlarsa herkes salman'ın izinden gitmeli diyebilirim. ayrıca hikmetof'un dediklerini de onaylaması ve aynı düşüncede olması kişiliğinin ve görüşünün ne denli sakıncalı olduğunun bir göstergesi sanırım. yazdığı mektup tamamen düşüncelerden "ibaret" olmayıp, yazılı bir suçlama mahiyetindedir. e şimdi bu da bir delildir. teğmen'i bilmem ama seni hapse tıktıklarında, bu mektup ellerindeki en iyi kozdur. kaldı ki sen her ne olursa olsun bir başbakana milleti satın alan yakıştırmasını neyine güvenerek kullanırsın bilemiyorum. ilyas salman, sanatçı kişiliğini seviyorduk da bu büründüğün kişiliğe alışamadım...
(bkz: ilyas salman for president)
mektubun içeriğini falan değil (ki içeriğinde "farklı" bir tespit, bilgi vs. yok zaten) %47-%53 olayına yaklaşımı düşündüren başlık. %53 oy alsaydı akp, %47 olanların sesi çıkmamalı mıydı yani, ya da %70 alsaydı, %30 dut yemiş bülbül mü görecektik, görmeliydik? demokrasi "çoğunlukçuluk" değil, çoğulculuk ve millet egemenliğidir diye biliyorduk oysa biz.

bir de zaten demokrasinin zayıf noktası; herkesin ülke yönetimi hakkında bilgi sahibi olmasını gerektirmesi. belki hala okuma yazma bilmeyenin olduğu, gençliğin bir kısmının siyaseti ancak karikatür dergilerinden tanıdığı, bir kısmının ise "beni sıkıyo o konular" modunda gezdiği ve oy verme zamanı gelince çevresindekilerin ya da ailesinin oy verdiği yere oy verdiği, oy kullananlar içerisinde çok çok azının parti tüzüklerinden, partinin vaat ettiği kalkınma planları ve bu planların uygulanabilirliğinden vs. haberdar olduğunu düşündüğüm şu güzel memlekette, yüzdelik kitleler içerisindeki "salak" oranı tartışması biraz garip kaçıyor sanırım.

kaçımız kişilerin yaşam tarzlarından, haklarında "duyduğumuz" olumlu ya da olumsuz şeylerden sıyrılıp, "yahu bu adam ne yapmayı planlamış, üşenmemiş yazmışlar, üşenmeyelim okuyalım" dedik ki? kaçımız gerçekten var olan hükümetlerle ilgili "objektif" bir bilanço araştırması yaptık ki? medya ne dediyse onu ezberledik belki de... medya slogan etti bazı lafları ve biz iş yapanları da sildik belki böyle basitçe... ve gün geldi, partiler takım taraftarlığına dönüştü. halbuki takımlar kaybederse, taraftar "zevk" dışında bir kayıp yaşamaz, partiler kaybederse, ülke kaybeder.

eleştirmek için değil, düşündürmek için yazılmıştır.
ilyas salman yine ağzıyla çiş etmiştir..
yüzde 47'nin anlayamayacağı mektuptur.
zaten anlayacak olsalar akepe şu an memleketimizde korku imparatorluğunu kurup bizleri yönetemezdi...
(bkz: dövlet)
(bkz: bunamanin belirtileri)
yazar arkadaşların yorumlarına bakınca aklıma tek gelen şu oldu. anlamazlar seni ilyas abi. boşuna uğraşma. oturur imla hatalarını kurcalarlar. bilgi eksikliklerini denetlerler. sanatçı zekası, kültürü, şeysi meysi falan derler. saf bilo derler adama. senin bu mektupla aslında bir çok kişinin duygularına tercüman olduğunu farkedemezler. kıvrak ve laf salataları yapmamış, edebiyat ve dil bilgisi kurallarından uzak, oturup en saf halinle kaleme aldığın mektup için sallar dururlar. senin ne kadar ütopik ancak güzel bir dünya düşlediğini, iktidarların dini olmaması gerektiğini bizim çocuklar bilemezler. hiç boşuna uğraşma ilyas abi. 80 türkiyesi ile şimdiki türkiye arasında dağlar kadar fark var. aklıma gelen ilk örnek; o zamanlar üniversitelerde "fikir kulüpleri federasyonları" var imiş ve oturup insanlar sürekli tartışır, güncel konuları, yasaları konuşurmuş. biz ne yapıyoruz. hiç bir bok yapmıyoruz. tiki tiki dolanıyoruz. bizden de bir sikim olmaz ilyas Abi. mektuplar hakedenlere yazılır. anlamak istemeyenlere değil.
(bkz: bsg)