ilyas salman ın başbakana mektubu

mektubun içeriğini falan değil (ki içeriğinde "farklı" bir tespit, bilgi vs. yok zaten) %47-%53 olayına yaklaşımı düşündüren başlık. %53 oy alsaydı akp, %47 olanların sesi çıkmamalı mıydı yani, ya da %70 alsaydı, %30 dut yemiş bülbül mü görecektik, görmeliydik? demokrasi "çoğunlukçuluk" değil, çoğulculuk ve millet egemenliğidir diye biliyorduk oysa biz.

bir de zaten demokrasinin zayıf noktası; herkesin ülke yönetimi hakkında bilgi sahibi olmasını gerektirmesi. belki hala okuma yazma bilmeyenin olduğu, gençliğin bir kısmının siyaseti ancak karikatür dergilerinden tanıdığı, bir kısmının ise "beni sıkıyo o konular" modunda gezdiği ve oy verme zamanı gelince çevresindekilerin ya da ailesinin oy verdiği yere oy verdiği, oy kullananlar içerisinde çok çok azının parti tüzüklerinden, partinin vaat ettiği kalkınma planları ve bu planların uygulanabilirliğinden vs. haberdar olduğunu düşündüğüm şu güzel memlekette, yüzdelik kitleler içerisindeki "salak" oranı tartışması biraz garip kaçıyor sanırım.

kaçımız kişilerin yaşam tarzlarından, haklarında "duyduğumuz" olumlu ya da olumsuz şeylerden sıyrılıp, "yahu bu adam ne yapmayı planlamış, üşenmemiş yazmışlar, üşenmeyelim okuyalım" dedik ki? kaçımız gerçekten var olan hükümetlerle ilgili "objektif" bir bilanço araştırması yaptık ki? medya ne dediyse onu ezberledik belki de... medya slogan etti bazı lafları ve biz iş yapanları da sildik belki böyle basitçe... ve gün geldi, partiler takım taraftarlığına dönüştü. halbuki takımlar kaybederse, taraftar "zevk" dışında bir kayıp yaşamaz, partiler kaybederse, ülke kaybeder.

eleştirmek için değil, düşündürmek için yazılmıştır.