bugün

türk olup olmadığı tartışılan islam filozofu ve hekimi.
ankara da bir hastanenin adı.
kendi zamanına kadar gelen bütün tıp bilgisini toplayıp sistematize etmiştir.
kitâbü'l-kânûn fi't-tıb bütün zamanların en çok okunan tıp kitaplarından biridir.
neredeyse bütün dillere çevrilmiş, uzun zaman istinsah yoluyla çoğaltılmış,
matbaa ile defalarca yeni baskıları yapılmıştır. rönesans-aydınlanma sırasında
tıbbın yeni paradigmalar kazanarak modernleşmesi sürecine kadar hem doğu
ülkelerinde hem de batı'da ibn-i sina en büyük otorite kabul edilmiş ve eserleri
medrese ve üniversitelerde okunmuştur. kendi dönemi için olduğu kadar daha sonraki
beş altı yüzyıl sonrasına kadar da ondan daha bilimsel bir tıp otoritesi olmadığı
söylenebilir.
mezar taşında şöyle yazar "felsefedeki derin vukufu ona faziletli bir hayatın unsurlarını, tıp tahsili de sıhhatini muhafaza etmek sanatını ogretememistir"

uzm. dr. bahadır bakım'ın şöyle bir yazısı vardır ibni sinayla ilgili;

Büyük Türk islam felsefecisi ve hekimi olan ibni Sina, 980 yılında Buhara yakınlarında Afşara'da doğmuştur. Babası Samanoğulları sarayı katiplerindendir. ilk eğitimini babasından, daha sonra ünlü bilgin Natili'den özel dersler almış ve ismail Zahit'ten geometri ve mantık dersleri almıştır. Ptolemaios'un yapıtlarını okuyarak, coğrafya; Eukleides'in eserlerini araştırarak geometri, Farabi'nin El-ibane adlı eserinden yararlanarak Aristo felsefesini öğrenmiş, ayrıca mantık, tıp, biyoloji, dini bilimler üzerine eğilmiştir. Tıp alanında hem okuyarak, hem de hasta tedavi ederek kendisini geliştirmiştir. ibni Sina 17 yaşında iken, hastalanan Buhara prensi'ni verdiği tedavi ile iyileştirince, Buhara sarayı kütüphanesinden faydalanma olanağına kavuşmuştur. Babasının ölümü ve Samanoğulları'nın saltanatı kaybetmesi sonrasında Buhara'dan ayrılarak, Harezm ve Horasan çevresindeki kent merkezlerini dolaşmış, buralarda El-Biruni ve Şirazi ile dostluklar kurmuştur. Şirazi'nin desteğini de alarak yazdığı ve en etkili eseri olan Tıbbın Kanunuel-kanun fi'ttıb) altı yüzyıl Asya ve Avrupa'da tıp fakültelerinde okutulmuştur. Batıda Avicenna olarak anılmıştır. ibni Sina ağrıyı on beş tipe ayırmış ve şu an nöroloji ve psikiyatride kullanılan pek çok kavramı ifade etmiştir. Yazdığı bitkisel özler ve diğer organik karışımlardan altmış kadarı 1920 yılında ingiliz ilaç endeksine girmiştir. Kitabında çeşitli cerrahi girişimler de anlatılmıştır. Günümüz tıbbında cerrahi girişimler esnasında hekimlerin giydiği yeşil renkteki operasyon giysilerini o zamanlarda kendisinin de girişim yapmak için giydiği öğrenilmiştir. Doğudan Farabi, batıdan da Aristo'dan etkilenmiş, kendisinden önce Anadolu ve yakın çevresinde yaşamış düşünür ve bilim adamlarının eserlerinden yararlanmıştır. Büyüyünce hiçbir şehir beni içine alamaz oldu, kıymet kazanınca beni alacak müşteri çıkmaz oldu diyerek, kendine yönelik baskı ve saldırılar nedeniyle çok fazla yer değiştirmiş, çalışmalarından bir kısmını politik baskılar nedeniyle cezaevinde bulunurken yazmıştır. Tıbbın kanunu adlı eseri 5 cilt olup, 5. cildi tamamen ilaçlara ayrılmıştır. Kitap bütünü ile Hipokrat, Galen ve Razi'nin eserlerine göre kendi görüşlerini de açıklaması, bitkisel kökenli ilaçlardan bahsetmesi, damar hastalıkları ve kanser konularından bahsetmesi ile ayrılmaktadır.



240 tanesi hala korunmakta olan 450 çalışması bulunan ibni Sina sadece tıp alanında değil, astronomi (yıldızların koordinatlarını izlemek için bir alet icat etmiştir) ve fiziğin (ışığın belli bir hızla yolaldığını belirtmiştir) de aralarında olduğu pek çok bilim alanında eserleri bulunmaktadır. Kitab-üş Şifa (iyileşmenin Kitabı) adlı eseri bireysel olarak yazılan kendi türünden en geniş eser olarak nitelenmektedir. Diğer eserleri arasında Kitab-ün Necat (Kurtuluş Kitabı) ve Danişname sayılabilir. iranlılar kendisinin Buhara ve Hemedan'da yaşadığı için iranlı; Araplar eserlerini Arapça yazdığı için kendisini Arap kabul etmişlerdir. Oysa ailesinin köken aldığı ve yaşadığı yer olan Belh, zamanında Türklere ait bir yerleşim yeri olup, kendisi de ana tarafından Türk soyundan geldiğini ifade etmiştir.



ibni Sina'ya göre akıl gücü ve yapılan deneyler birleşerek, birbirini tamamlayan bir bütün oluşturur. Bu bütüne gözlem de ayrı bir katkı sağlar. Bilginin gelişiminde akıl, deney ve gözlemin her biri çok önemlidir. Bilginin düşünme (hipotez) ile başlayıp, kıyaslama ile anlam kazandığını belirtmiş, modern mantığın başlangıcına katkıda bulunmuştur. Deney ve duyularla elde edilen verileri, mantık çerçevesinde ele alıp, sonuca ulaşan bir yöntemi savunmuş, dini bağımsız bir bilimdalı olarak kabul etmiştir. Ona göre insan aşk aracılığı ile maddesel özelliklerinden Atatürk'ün sözündeki gibinaçiz vücudundan kurtularak, gerçek değerine, geleceğe ve sonsuzluğa ulaşabilir. Her şeyin kaynağı, insanın özündeki sürekli enerji dönüşümleri şeklinde olan aşktır.



Din ve felsefe açısından Yunan ve Batı Ortaçağı düşüncelerini birleştiren bir köprü olmuş, eserleri Latince daha sonra da Fransızca ve Almanca'ya çevrilmiş, rönesansın doğuşuna etkisi olmuştur. Bilinmeyen bir hastalık sonucu 57 yaşında iken Hemedan'da hayata gözlerini yummuştur.

Çağımız yazılı kaynaklara ulaşmak için ibni Sina'nın gerçekleştirdiği gibi devlet büyüklerini tedavi etmeye ya da yüzlerce kilometre katederek bir bilim adamına ulaşmaya gerek bırakmamaktadır. Her şey gerek kütüphanelerde, gerekse evinizdeki bilgisayarlarla ulaşabildiğiniz bilgi ağları ile anında karşınıza gelebilmekte, çok büyük yer tutan ansiklopediler bir diske sığabilmektedir. Aslolan aşktır. Bu aşk bazen bir sevgiliye duyulur, bazen aileye, toprağa, gelecek nesillere ve vatana yönelik hissedilir, Atatürk'ün Çanakkale Savaşı'ndaki savaşmak değil, ölmekemrine severek uyulur; bazen de insanlığa ve dine yöneliktir Mevlana gibi herkesi ne olursa olsun davet eder. Evlilik hayatı, mesleki hayat, toplumsal ilişkiler kısaca etrafımızla kurduğumuz ve olgunluğa, bilgeliğe ulaşmak için kendi içsel dünyamızla kurduğumuz ilişkiler hep hedefi olan, gelişmeyi ilke edinen aşk ile mükemmele ulaşabilir. Bunun için de öncelikle kendimizi sevmemiz, kendimizden ümit kesmememiz gerekir, kendimizden memnun olmak, maddi ve manevi anlamda ortaya çıkarttıklarımızla ilişkilidir. Ortaya çıkartılanlar da başkaları ile paylaşılırsa, hayatı güzelleştirirse anlamlı hale gelir. Bu noktada da ilahi bir şekilde karşılık düşünmeden vermeyi başarmak aşk ile mümkündür, bu da ardniyetsiz, önyargısız bir şekilde insanları sevmek ile olasıdır. Aşkınız oranında evliliğiniz tekdüze hale gelmez, mesleki, bilimsel ve kültürel düzeye ulaşırsınız, mutlu geleceğe ulaşmak için fedakarlıklarda bulunursunuz, ne pahasına olursa olsun. Büyük insanlar; sorunları Atamızın boğazdaki yabancı zırhlıları gördüğünde söylediği gibi geldikleri gibi giderler şeklinde kendine, insanına güvenen, zorlukları büyütmeyen kişilerdir. Haydi bakalım hepbirlikte severek, meslek aşkı ile çalışmaya; kendimize, birbirimize ve geleceğe olan aşkımız ile güvenmeye ve hem geçmişimiz hem de gelecekteki hak edeceğimiz sonuçlarla övünmeye; ibni Sinalar, Atatürkler, Mevlanalar, Mimar Sinanlar yetiştirmek için, anneler, babalar, eğitimciler, tüm Türk ulusu, mazeret yok. Evet mazeret yok. Aşkınız kadar varsınız, aşkınızın hiç sönmemesi dileğiyle.
Başlıca Yapıtları
el-Kanun fi't-Tıb, (ö.s), 1593, ("Hekimlik Yasası")
Kitabü'l-Necat, (ö.s), 1593, ("Kurtuluş Kitabı")
Risale fi-ilmü'l-Ahlak, (ö.s), 1880, ("Ahlak Konusunda Kitapçık")
işarat ve'l-Tembihat, (ö.s), 1892, ("Belirtiler ve Uyarılar")
Kitabü'ş-Şifa, (ö.s), 1927, ("Sağlık Kitabı")
(bkz: avicenna)
Felsefe, matematik, astronomi, fizik, kimya, tıp ve müzik gibi bilgi ve becerinin muhtelif alanlarında seçkinleşmiş olan, ibn Sînâ (980-1037) matematik alanında matematiksel terimlerin tanımları ve astronomi alanında ise duyarlı gözlemlerin yapılması konularıyla ilgilenmiştir. Astroloji ve simyaya itibar etmemiş, Dönüşüm Kuraminın doğru olup olmadığını yapmış olduğu deneylerle araştırmış ve doğru olmadığı sonucuna ulaşmıştır. ibn Sînâ'ya göre, her element sadece kendisine özgü niteliklere sahiptir ve dolayısıyla daha değersiz metallerden altın ve gümüş gibi daha değerli metallerin elde edilmesi mümkün değildir.

ibn Sînâ, mekanikle de ilgilenmiş ve bazı yönlerden Aristoteles'in hareket anlayışını eleştirmiştir; bilindiği gibi, Aristoteles, cismi hareket ettiren kuvvet ile cisim arasındaki temas ortadan kalktığında, cismin hareketini sürdürmesini sağlayan etmenin ortam, yani hava olduğunu söylüyor ve havaya biri cisme direnme ve diğeri cismi taşıma olmak üzere birbiriyle bağdaşmayacak iki görev yüklüyordu. ibn Sînâ bu çelişik durumu görmüş, yapmış olduğu gözlemler sırasında hava ile rüzgârın güçlerini karşılaştırmış ve Aristoteles'in haklı olabilmesi için havanın şiddetinin rüzgârın şiddetinden daha fazla olması gerektiği sonucuna varmıştır; oysa meselâ bir bir ağacın yakınından geçen bir ok, ağaca değmediği sürece, ağaçta ve yapraklarında en ufak bir kıpırdanma yaratmazken, rüzgar ağaçları sallamakta ve hatta kökünden kopartabilmektedir; öyleyse havanın şiddeti cisimleri taşımaya yeterli değildir.

ibn Sînâ'ya Aristoteles'in yanıldığını gösterdikten sonra, kuvvetle cisim arasında herhangi bir temas bulunmadığında hareketin kesintiye uğramamasının nedenini araştırmış ve bir nesneye kuvvet uygulandıktan sonra, kuvvetin etkisi ortadan kalksa bile nesnenin hareketini sürdürmesinin nedeninin, kasri meyil (güdümlenmiş eğim), yani nesneye kazandırılan hareket etme isteği olduğunu sonucuna varmıştır. Üstelik ibn Sînâ bu isteğin sürekli olduğuna inanmaktadır; yani ona göre, ister öze âit olsun ister olmasın, bir defa kazanıldı mı artık kaybolmaz. Bu yaklaşımıyla sonradan Newton'da son biçimine kavuşan eylemsizlik ilkesi'ne yaklaştığı anlaşılan ibn Sînâ, aynı zamanda nesnenin özelliğine göre kazandığı güdümlenmiş eğimin de değişik olacağını belirtmiştir. Meselâ elimize bir taş, bir demir ve bir mantar parçası alsak ve bunları aynı kuvvetle fırlatsak, her biri farklı uzaklıklara düşecek, ağır cismimler hafif cisimlere nispetle kuvvet kaynağından çok daha uzaklaşacaktır.

ibn Sînâ'nın bu çalışması oldukça önemlidir; çünkü 11. yüzyılda yaşayan bir kimse olmasına karşın, Yeniçağ Mekaniği'ne yaklaştığı görülmektedir. Onun bu düşünceleri, çeviriler yoluyla Batı'ya da geçmiş ve güdümlenmiş eğim terimi Batı'da impetus terimiyle karşılanmıştır.

ibn Sînâ, her şeyden önce bir hekimdir ve bu alandaki çalışmalarıyla tanınmıştır. Tıpla ilgili birçok eser kaleme almıştır; bunlar arasında özellikle kalp-damar sistemi ile ilgili olanlar dikkat çekmektedir, ancak, ibn Sînâ dendiğinde, onun adıyla özdeşleşmiş ve Batı ülkelerinde 16. yüzyılın ve Doğu ülkelerinde ise 19. yüzyılın başlarına kadar okunmuş ve kullanılmış olan el-Kânûn fî't-Tıb (Tıp Kanunu) adlı eseri akla gelir. Beş kitaptan oluşan bu ansiklopedik eserin Birinci Kitab'ı, anatomi ve koruyucu hekimlik, ikinci Kitab'ı basit ilaçlar, Üçüncü Kitab'ı patoloji, Dördüncü Kitab'ı ilaçlarla ve cerrâhî yöntemlerle tedavi ve Beşinci Kitab'ı ise çeşitli ilaç terkipleriyle ilgili ayrıntılı bilgiler vermektedir.

islam tarihinde önemli adımların atıldığı bir dönemde bilim hususunda daha sonra gelişecek olan Avrupa biliminde de önemli etkileri olacak olan ibn Sina, geliştirdiği felsefeyle de daha sonraları bir çok islam alimi tarafından da eleştirilmiştir. * *
ankara üniversitesi tıp fakültesihastanesine ismini veren bilim adamı.

(bkz: ibn i sina hastanesi)
dogru yazimi icin (bkz: ibni sina)
bes kitaplık kanun adlı eserion yedinci yuzyıla kadar batı universitelerinde okutulan bas kitaptır.
"Sadece akıllı insanlar kendilerini cehennem gibi olan bu dünyadan korumasını bilirler" gibi harika bir tespiti olan büyük insan.
bursa gazcilar'da bulunan bir ilkogretim okulu.
ankara üniversitesi tıp fakültesi'nin sıhhıye' de bulunan hastanesi.
izmir Karabağlar da 6 sene önce açılan Tip Merkezidir. Kaliteli kadrosu,yılların getirdiği tecrübe ile birleşince,işte şimdi oldu durumu yaşatan kurumdur. Dr.Kamuran Zengin'in yönetim kurulu başkanlığını yaptığı tıp merkezi bulunduğu çevrede acil müdahalelerinin başarılı sonuçlarıyla ünlenmiştir.
bir gördüğü yazıyı bir daha unutmayan ve kitabın bir yüzünü okur iken diger yüzünü ezberleme yetenegine sahip, korkunç bir beyni olan ilim adamı. lakin bir o kadar da kıskançtı kendisi.
arapların arap olarak kabul ettiği,farisilerin farisi,türklerin de haliyle türk olduğunu ifade ettikleri,11 asır önce yaşamış deha.evet bu üç millet (belki başka milletlerde vardır),bu yüce alimin kendilerinden olduklarını söylemektedirler.zamanın şartlarını göz önüne alıp yorumlarsak,19.yy sonlarına kadar müslümanlar zaten bir millet gibi birbirlerini ifade ederlerdi."hangi millettten" sorusu kimsenin pek merak etmediği bir sualdir.o yüzden avicenna için tarih kitaplarında milliyeti ile ilgili kesin bir bilgi yoktur.kesin olan bir bilgi vardır o da müslüman olduğudur.
ibni Sina hicri 370 miladi 980 senesi Ağustos ayında Buhara Khormisen kasabasında doğmuştUr. Babası Sina oğlu Abdullah'tır, Belh'te doğmuştur. Saman oğullarından 2 nci Nuh ibni Mansur (M, 976 - 977) zamanında Buhara'ya geldi, işbilir liyakatli bir iş adamı olduğu için vezirlerin dikkatini çekti, çeşitli görevlerden sonra Khormisen'e memur olarak gönderildi. Ve burada Afşen Nahiyesinden Yıldız isimli bir kızla evlendi,
Eserlerini Arapça yazdığı için ibni Sina'ya Araptır diyen bazı Garp mütefekkirleri olmuştu. Halbuki ibni Sina Türktür,
ibni Sina biraz büyüdükten sonra babası ile birlikte bunhara'ya döndÜ, orada tahsile başladı. 1O yaşında Kur'anı, ezberledi. Daha sonra çeşitli hocalardan hesap, hendese fıkıh, kelam, mantık, felsefe, tıp okudu, Bazı okuduklarını mÜşahadeden geçirirdi.
Durmadan çalışıyor, okuyor ve yazıyordu, GündÜzÜn halledemediği meseleleri gece uykuda hallediyordu,
Bu şekilde çalışan ibni Sina daha sonraları metafiziğe başladı. Bu hususta hayli çalıştı. Çözemediği anlayamadığı bir hayli meseleyi, elde ettiği Farabi'nin bir eserindcn öğrenince Secde-i Şükrana kapandı, fakirlere sadaka verdi.
ibni Sina'nın fikir inkişafında Samanoğulları sarayının bÜyük tesiri olmuştur, Hastalanan, Samanoğlu Nuh, ibni Sina'nın tedavisi ile iyi olmuştur. Bu muvaffakiyeti sonucu Şarkın genç, dev alimine meşhur "Sivan'ul hikme" ismindeki saray kütüphanesinin kapıları açılmıştır. Farabi'nin "Ettalim'üssani" adlı eserini burada yirmi iki yaşında tetkik eder.
Babasının ölümündcn sonra Harzem'e gitti. Bazılarının tesiri ile gazneli Sultan Mahmud'un takibatına uğradı. Bu endişedcn dolavı canını zor kurtararak Cürcan',a (1019)) da geldi.
bugün tedrisle uğraşan büyük bir üstad veya hastaları ile uğraşan tabip, yarın memleketin idaresini üstlenmiş bir vezir, ertesi gün hükümdarın takibinden kurtulmak için saklanan mahpus.
Ama o dershanesinde ve kliniğinde olduğu gibi, nezaret masasında da hapishane köşelerinde de daima düşünen bir alim, yazan bir müellif olarak kalmıştır.
Onun korkunç kasırgalar önünde sürüklenen bir hayat içinde bitmeyen tefekkürü, daimı didinişi dimağ ve bünyesinin ne payansız bir enerji ve hayatiyete sahip olduğunu göstermektedir.
irfan sahasının genişliğini anlatan eserlerinin listesini tetkik ettiğimizde karşımıza sistem sahibi bir Feylesof, alim bir tabib, kudretli bir mantıkçı, keskin nazarlı hey'et şinas bir riyaziyeci, tecrübe ve müşahedeyi rehber edinen bir alim yükselmektedir.
Gariptir ki eserlerinin en kıymetlilerini ya takibata uğradığı veya bir kalede mahpus kaldığı zamanlarda yazmıştır.
ibni Sina ilmen olduğu kadar ahlaken de üstün bir insandı. Siyasi yollarla kendisine türlü cefa çektirmiş insanlardan intikam almak fırsatı eline geçtiği vakitlerde bile buna tenezzül etmemiştir.
Genç yaşlarında bazı islama uymayan fikirleri vardı. Sonradan Horasan'ın meşhur evliyalarının ıslahı ile tamamen Ehli Sünnet çerçevesine girdi. Hatta son zamanlarda söylediği sözlerinden bazıları şöyledir: "Bütün kainatın sığınağı senin mağrifetindir. Seni övenler senin sıfatının vasfından ikiz kaldılar. Biz beşeriz sen bizim tevbemizi kabul et. Seni hakkı ile tanıyamadık."
"Ey bütün kainatı harekete getiren Zatı Ala! Maksad ve garaz sensin ve sen öyle bir gayesin ki senin yerini başkası tutmaz. Kalbinde senin azametinden başka hardal tanesi kadar sevgi bulunan kalb hastadır."
"Yarabbi, vuku bulduğu kimseyi dar bir maişet çerçevesi içine alan fitneden sana sığınırız. Yarabbi, şimdi sana döndük dönüşümüzü kabul et. Senden yüz çeviren kalpleri kendine çevir. Eğer sen nefislerimizin hastalığını ve körlüğünü iyi edip şifaya erdirmezsen senden başka kime müracaat edilir."
Dünyaya da "işte dünya dediğin budur, kenetlenmesi kırılmak ve yapılması yıkılmak içindir" gözü ile bakan ibni Sina bütün malını Allah için verdi. Vefatına kadar her gece yüz rekat namaz kılıyor ve her üç günde bir hatim yapıyordu.
Sahte gururunu bir türlü yenme kudretini kendinde bulamayan batı, sufli hurafeler içinde boğulurken şarkın ilim sultanı kainatın değişmez kanunlara bağlı olduğunu, arz kabuğununh orogenik ve tektonik kuvvetlerle tevvün ettiğini izah etmişti.
Kitapları, başta "kanun" ve "urcuze" olmak üzere bir çoğu latinceye, daha sonra, ingilizce'ye, fransızca'ya,almanca'ya tercüme edilmiş, defalarca basılmıştır.
1023 tarihinden itibaren alaüddevle ebu Cafer kaküveyh'in yanında günlerini geçirmiştir. 21 haziran 1037'de hayata gözlerini yumdu.

kaynak: "emraz" h. arif pamuk
"hekimLer yaLnız hastaLıkLarın nedenLerini değiL, sağLıkLı kaLmanın yoLLarını da biLmek zorundadır... " diye bir Laf'a imzasını atmıştır..
eserlerini ortaya koyarken samaniler devleti nin zengin kütüphanesinden de faydalanan fars kökenli filozof.
batı dünyasında avicenna adıyla bilinen büyük ilim adamı. tıpla ilgili yazdığı kitaplar, ortaçağ boyunca avrupa'da okutulmuştur.
ankara üniversitesi'nde kendi adını taşıyan hastanede bir heykeli vardır.
altında "bilim ve sanat takdir edilmediği yerden göç eder." yazar.
kanunu yazmış adamın heykelinin konumu düşünüldüğünde çok manidar bulurum bu sözünü.
avrupa`da "avicenna" adıyla tanınan ünlü islam düşünürü ve tıp adamı.
türk de değildir müslüman da değildir. lakin türk-islam bilgini diye geçer. garip.
hayatı boyunca bir çok çirkinliğe imza atmıştır. şarap içmeyi sağlık münasebetiyle kendisine helal görmüştür. büyük kafirlerden biri olarak kabul görür.
evrende iyiliğin hakim, kötülüğün ise çok az ve geçici olduğunu söyler. ona göre kötülüğün sebebi maddedir. olaylara kötülüğün karışması sebep- sonuç ilişkisindeki noksanlıklardandır. ibni sina, kötülüğün mutlak ve hakim olmadığını hatta bu ikisinin eşit bile olamayacağını düşünür.