bugün

istemeyerek unutmak zorunda olmak.. ve bir zaman sonra unutmaktan yorulmak.
gurbet, özlem, hasret, imkansızlıklar, iş stresi içinde hayattan uzaklaşmış bir şekilde yaşamaya çalışırken arama sıklığını azalttığınız için annenizin üzülüp tavır alması, her şeyi ailenden daha çok düşündüğün için kendini tam bir mal gibi hissetmek.
bir annenin çocuğunu kaybetmesinden, bir çocuğun annesini kaybetmesinden, onun birdaha olmayacak olması düşüncesinden, daha büyük ızdırap var mıdır acaba?
yer bir market.

kasada önümdeki hanım, elinde hijenik ped ama ismini ilk defa görüyordum, sanırım en uygun fiyatlı olandı. markasız.
2 tl uzattı, kasiyer bozukları aldı, bakıp; " bunların geçmiyor, eski para bunlar " dedi.
kadın "nasıl olur, yok hala geçiyor" dedi, ancak kasiyer almamakta ısrar edince, kadın duraladı, peki kalsın o zaman
dedi. uzaklaştı gitti. cebinde başka para yoktu belli ki.
kasiyer kız " cık cık " efekleriyle kadının arkasından homurdandı.

insanın cebinde 2 tl bile olmaması beni seneler öncesine götürdü;
üniversitede okurken sınav kağıdımı teslim ederken, hoca; " bana kantinden bir nane limon çayı alır mısın " dedi.
aptal aptal galiba 10 sn kadar adamın yüzüne baktım, neden mi çünkü cebimde yalnızca eve dönüş için dolmuş parası vardı ve o çaya bu parayı verirsem, allahın soğuğunda yürümesi en iyi ihtimalle 1 saat sürecek ev yolu beni bekliyordu.
gençlikten mi toyluktan mı bilmem "alamam" diyemedim, hiçbirşey diyemedim ve ben kantine indim , çayı aldım, yukarı hocaya bıraktım, ve o tabiki bana parasını vermedi ve ben parasız kalakaldım.
bir şubat günü ankara soğuğunda sıhhıyeden emek 8'e yürüdüm.
şu an işim var, senelerdir kendi paramı kazanıyorum, rahatım iyi allaha şükür, ama hayatta bir gün bir an dahi olsa gerçekten "yok"un ne demek olduğunu yaşayınca ve bunu "unutmayınca" bazı şeylerin kıymeti daha iyi biliniyor.
sizi seven eski sevgilinin gözleri sevmiyorsanız bile burkar içinizi.
bi devlet büyüğü doğu karadeniz dolaylarına gelmiş, ahalide tabi yoğun ilgi var. malum devlet büyüğü. neyse sormuş devlet büyüğü, 'nasılsınız, devletten memnun musunuz, köyünüzün eksiği var mı?' diye. arkalardan bir çoban el kaldırmış, 'sayın büyüğüm' demiş, 'sizden bir isteğimiz yok ama şu orospu çocuğu ruslara söyleyin, yüz yıl önce bi yol yaptılar ama şimdi yolun ebesi sikildi, gelsin şu yolu düzeltsin ibneler'

şimdi anladınız mı iç burkan detayın nerede saklı olduğunu, şimdi anladınız mı kobay olmanın ne demek olduğunu canlar?
sanırım yıl 2002... öğle saatleri
bostancı sahilindeki büfelerden birinden yiyecek bişeyler almış, bi arkadaşımla beraber oturacak bank arıyoruz.
boş bir tane buluyoruz. tam oturacakken bankın hemen yanında yere çömelmiş yerdeki kumlarla oynayan 5 yaşlarında bir çocuk farkediyoruz.
sevimli mi sevimli... erkek çocuğu... yüzüne birkaç beden büyük geldiğini düşündüğünüz gözleri var... kömür karası... saçları sarıya çalık... bir burun var çocukta, estetisyene milyarlarlar bayılsanız öyle minik, öyle kalkık olmaz... dudaklar kiraz rengi... çocuk neticesinde yaa, hangisine çirkin diyebiliriz ki zaten...
yanına doğru yaklaşıyoruz. bizi fakedip hareketleri tuhaflaşıyor.
izin istiyoruz arkadaşımla oturmak için. panikliyor, rengi atıyor ama izin de veriyor. "yiyin yemeklerinizi peki" diyor...
ona da veriyoruz; "annem getirmeye gitti afiyet olsun" diyor. gururlu, onurlu, göz ucuyla dahi bakmıyor ne yediğimize...
o kadar minik ki...
aradan 5 dakika geçiyor. biz kayalıkların ardındaki denizi izleyip yemeklerimizi yerken, çocuğun sesiyle afallıyoruz: "anneeee daha bitmedimiii hadiiii acıktımmmm"
kalakalıyoruz... ve anne çıkageliyor. kayalıkların ardından. yanında bir adamla.. üstü başı dağılmış, yüzü kızarmış, kolunun bi yanı hafif morarmış.. elinde para sayıyor... adamsa...

bize bakmadan alıp çocuğu yavasça uzaklaşıyor. demin bizim yiyecek aldığımız büfeye gidiyor, dürüm alıyor... çocuk yiyor. o başını okşuyor...

biz mi??... ayağımdaki pahalı ayakkabılardan, anneme bağırdığım anlardan, cebimdeki paradan utanıyorum... gece rüyamda onlar için ağlıyorum...
45 dakika boyunca eksi bilmemkaç derecede otobüs beklerken önünüzden mini cooperların geçmesidir.
gripten ölmek üzere, yüksek bir ateşle yatarken bir ara gözünüzü açıp başınızda ne kadardır şefkatle beklediğini bile bilmediğiniz adama eski sevgilinizin ismiyle seslendiğinizde O'nun yüzünde ki ifadeyi o halnizle bile fark etmek gerçekten kötü. hele bir de olaya ben nasıl bir insanım, o olsa bekler miydi elbette "hayır" şeklinde iç diyaloglar eklendiğinde ve başınızda bekleyenin durumu zorlanarak da olsa sineye çektiğini yine de elinizi bırakmadığını gördüğünüzde yaşanan iç sıkıntısı "galiba hayat kimseye hak ettiğini vermiyor" dedirtebiliyor..
bir kıza yazarken onunla birlikdeyken bir anda telefonla birisinin onu araması ve bu kişinin onun sevgilisi olması ve bunu saklamaya çalışması.
süreci uzun olan bi tedavi sonrası kaybettiginiz yakınınızı , gercege yakın bi rüyada görüp uyanmanız akabinde
gerçek miydi degil miydi ayrımı yapılmaya calısılan dakikalar.. yataktan kalkılır, iki damla gözyasıyla perde çekilir, ülfet peyda eden
güneş ısıgı o'na topragın , bizlere tüllerin ardından sızar..
evlenmek...
yaşlılar; ne zaman tek başına bir şeyler yapamayan bir yaşlı görsem büyük umutlarla büyüttükleri evlatları gelir aklıma. sadece elinden tutması sevgiyle bakmasını istedikleri evlatları ama yoklardır. beslenmiş büyütülmüş adam edilmiş topluma salınmışlarlar. ne zaman tek başına bir yaşlı görsem hepsinin evladı olmak hepsinin elini tutmak isterim ama yetişmem. ne zaman tek başına bir yaşlı görcem içim acır beynim sızlar.
karda kışta beslediğin kuşların kar bitince gelip camına sıçması.
okul tatil olmuş, izmir'den istanbul'a döneceksinizdir. son akşam "ya şimdi gidip kim atm'den para çekecek, yarın sabah gider ayak çekerim." dersiniz. ertesi sabah evden çıkarsınız, bankaya gidersiniz, kartı atm'ye sokarsınız.

bakiye 0.00 tl

şok olursunuz. "olm on lira vardı lan, yolda lazım olcak deyu bırakmıştım." dersiniz. o kadar düşünmenize rağmen parayı nereye harcadığınızı bulamazsınız. sonra pamukkale'nin servisi gelir. izmir otogarına gider iken aklınıza dank eder. "vay abura koyim. olm para okul kartındaydı yea. tıı allah cezamı versin. beş parasız kaldım yollarda iyi mi?" diye kendinize bi güzel söversiniz. daha sonra aklınıza bi fikir gelir. yanınızda olan kartta beş lira mevcuttur. iş bankası'nın o lanet atm'leri beş lira vermediği için o parayı bi dükkanda karttan çektirip parayı elden almaktan başka çareniz yoktur. haldır haldır kart geçen bi dükkan aramaya başlarsınız. bi iki derken bi dükkan bulursunuz:

+ usta kart geçiyo mu?

- geçiyo.

+ ya usta parasız kaldım da sen karttan parayı çeksen de bana elden versen, olma mı?

- yok koçum olmaz.

+ (iç ses) senin ben ananı avradını...

kıssadan hisse, siz siz olun, paranızı akşamdan çekin.
bayramdan kalma çikolata paketini açtığında sütlü çikolataların bitmiş olup, sadece bitterlerin kaldığını görmek.
bir akrabamın kanser olduğu dönemle benim ota boka gücendiğim, hiçbir şeyi beğenmediğim, hiçbir zaman gülmediğim dönemin üst üste gelmesi. akrabamı ziyarete gittiğimde odanın boş olduğunu görünce içimde oluşan boşluk ile hemşirenin yanında soluk almam ve akrabamın nerde olduğunu sorduğumda aldığım kemoterapi cevabıyla rahatlamam ve kendimi odadaki koltuğa bir çuval gibi bıraktığımda beynimin içindeki sesleri dinlerken kapının açılıp kemoterapiden dönen akrabamın beni gördüğündeki o suratındaki gülümseme baya bir içimi burkmuş ve bana çok kolay olan ama insanların çok zor anlayabildiği bir şeyi öğretmiştir.
yolda, kocaman siyah gözleriyle etrafa hüzünlü hüzünlü bakan tatlı bir köpek görüp, 'acaba hiç başını okşayan olmuş mudur?' diye düşünerek içiniz cız edince bitine piresine aldırmadan başını sevgiyle pıtpıtlamak için elinizi uzatmanız; beklenmedik bir reflexle gözlerini yumduğunu ve irkildiğini görmenizdir.
saat 12'de taksimden dönüşte,inilen dolmuştan sonra yürünen yolda buz gibi havada mendil satan bir çocuk görmek.her geçene masumane(ki eminim samimiydi)bakışlarla abi mendil istermisin demesi.
herkesin farklı konuşması ve farklı anlaması birçok şeyi.
zengin insanların çoğunun sınıfsal ayrımcılık yapması.
günümüz kızlarının tek dertlerinin kıyefet olduğunun görülmesi.
herkesin arkadan iş çevirme sevdasına tutulması.
kıskandığı insanları öveceği yerde onu düşürmek için elinden geleni yapan insanların sayılarının artması.
türkiye'de hep bu vatan uğruna can veren ve vermesi beklenen insanların fakir olması.
kavram karmaşıklığı içinde yaşamamız ve ölmemiz.
mezhep, ırk, din ayrımlarının daha şiddetli devam etmesi.
devletin bir türlü başaramadığı birlik, beraberlik.
sonunda kıyamet gününün yaklaştığının anlaşılması.
soğuması için buzluğa konulan birayı buzlukta unutmak. ve ertesi gün buz tuttuğunu görmek.

sonuç:

http://img44.imageshack.u...mg44/4820/09012010219.jpg

not: buzluğa yan bırakmıştım. yarısının üstü buz tutmuş, yarısı tutmamış. böyle bir görüntü çıktı ortaya.
hayata dair en iç burkan detay bence, içinizin bugüne kadar burkula burkula meyve suyu pipetine dönmüş olmasıdır..
bunun da sevdiğiniz hatta taptığınız bir insan tarafından yapılmış olması iç burkulmasında yeni bir soluk olmasıyla eşdeğerdir..
doğuştan 2 kolu ve 2 bacağı olmayan 14 yaşında bir kız çocugumuzun yazlık bir mekanda ailesi tarafından dilendirilmesi... çocugum utanıyor sıkılıyor hiç bir sey soyleyemiyor gelenin geçenin yuzune bile bakamıyor, annesi Allah rızası için yakınıyor... sonra ufaklıktan bi cümle çıktı anne su ışıklı seylerden alcaktın hani bana... içim burkuldu anne ne dedi bilmemde gittim aldım ufaklıga. yarı mahçup yarı sevinçle baktı teşekkur etti. ben böyle yazgının dediğim anlardandı...
onun başkasını sevdiğini, başkasına aşık olduğunu bilmek. asla sizin olmayacağını bilmek. ona olan aşkınızın onun için hiç bir şey ifade etmediğini bilmek. öyle sevmek ki, bunları bile bile vazgeçememek. asla size dönmeyeceğini bilmek. bilmek.. başkasıyla evleneceğini.. onu öpüp, ona sarılacağını.. her içtiğinizde onu başka kolların saracağını içiniz yana yana hatırlamak. her yağmur yağdığında bilmek, onu başkasının ısıtacağını.. daha kötü ne olabilir ki hayatta içinizi burkan? yarım kalan bir aşk ve bitmeyen bir aşk acısı.
mutluluğun bile bir sonu olduğundan dolayı acı vermesi.

(bkz: manga)