bugün

hayata dair iç burkan detaylar

sanırım yıl 2002... öğle saatleri
bostancı sahilindeki büfelerden birinden yiyecek bişeyler almış, bi arkadaşımla beraber oturacak bank arıyoruz.
boş bir tane buluyoruz. tam oturacakken bankın hemen yanında yere çömelmiş yerdeki kumlarla oynayan 5 yaşlarında bir çocuk farkediyoruz.
sevimli mi sevimli... erkek çocuğu... yüzüne birkaç beden büyük geldiğini düşündüğünüz gözleri var... kömür karası... saçları sarıya çalık... bir burun var çocukta, estetisyene milyarlarlar bayılsanız öyle minik, öyle kalkık olmaz... dudaklar kiraz rengi... çocuk neticesinde yaa, hangisine çirkin diyebiliriz ki zaten...
yanına doğru yaklaşıyoruz. bizi fakedip hareketleri tuhaflaşıyor.
izin istiyoruz arkadaşımla oturmak için. panikliyor, rengi atıyor ama izin de veriyor. "yiyin yemeklerinizi peki" diyor...
ona da veriyoruz; "annem getirmeye gitti afiyet olsun" diyor. gururlu, onurlu, göz ucuyla dahi bakmıyor ne yediğimize...
o kadar minik ki...
aradan 5 dakika geçiyor. biz kayalıkların ardındaki denizi izleyip yemeklerimizi yerken, çocuğun sesiyle afallıyoruz: "anneeee daha bitmedimiii hadiiii acıktımmmm"
kalakalıyoruz... ve anne çıkageliyor. kayalıkların ardından. yanında bir adamla.. üstü başı dağılmış, yüzü kızarmış, kolunun bi yanı hafif morarmış.. elinde para sayıyor... adamsa...

bize bakmadan alıp çocuğu yavasça uzaklaşıyor. demin bizim yiyecek aldığımız büfeye gidiyor, dürüm alıyor... çocuk yiyor. o başını okşuyor...

biz mi??... ayağımdaki pahalı ayakkabılardan, anneme bağırdığım anlardan, cebimdeki paradan utanıyorum... gece rüyamda onlar için ağlıyorum...