bugün

Adenin (A), Timin (T), Guanin (G) ve Sitozin (C) isimleriyle bilinen 4 harften oluşan genetik kod, farklı şekillerde bir araya gelerek genleri oluştururlar.
"gen:

seni kahve gözlü,
beni kahve gözlüye âşık eden."

(©e.a)
gelişiminde çevrenin de büyük etkisi olan kalıtımsal birim.
iyileştirilmek için varlar.

spor yapın.
Kalıtsal özellik.
Yaklaşık 1000 1500 nükleotitten oluşmuş DNanın anlamlı birimleri.
sahan gokbakar'in ufak bir rolde gozuktugu film.
üzerinde çalışmaların devam ettiği, her bir hastalığın bir gen ile ilişkilendirilebileceği fikri üzerinden tedavi umutları yeşerten varlık, şifre birimi.

içinde bir özgün konuya ilişkin bir şifre barındırır. örneğin, şu sıralar en revaçta olan, kanser hastalığının bir gene sahip olmayan kişilerde asla ve asla oluşamayacağı bilgisi.

gen haritası henüz tamamen çıkarılmamış olmasına rağmen, şu ana kadar yapılmış olan buluşlar bile bu konuda ne kadar çok çalışmamız gerektiğini gösteriyor bizlere.
adrestir
adres soran kurşunlar war ve toptan insanların ölümü artık genlerle çok kolay
istenirse kafaya konan topluluğun sonunu getirmek isviçreli bilim adamların bir sinir harbi uzağında
hitler'ciyim ben hala ama, öldürmek olmamalı amaç sadece, acı çektirmek lazım, ruhsal uzun sürer fiziksel en iyisi
gen terimi klasik olarak "canlı organizmalarda işlevsel bir protein kodlayan dna ya da rna parçaları" olarak tanımlanır. ancak gen tanımı maalesef ki bu kadar basit değildir. birçok biyolog, doktor dahi gen tanımını doğru düzgün yapamaz. bunun da nedeni genlerin son yıllarda keşfedilen sıradışı özellikleri nedeniyledir. hatta moleküler biyoloji ve genetik anabilim dalında master ve/veya doktora yapacak kişilere sorulabilecek tek sorudur. zira "gen nedir, tanımlayınız" şeklindeki bir soruya verilecek cevap o kişinin moleküler biyoloji ve genetik alanında ne kadar donanımlı olduğunu belirlemeye yetecek düzeydedir.

şimdi biz de bu gizemli genleri kısaca ve basitçe tanımlamaya çalışalım.

ilk olarak genlerin en iyi bilinen tanımı, yani protein kodlayan nükleik asitler olması konusuyla başlayalım. herkesin lise biyoloji derslerinden bildiği üzere insanda ve diğer tüm canlılarda yapıtaşı moleküller olan, enzimatik aktiviteye sahip olan tüm proteinler genler tarafından kodlanır. biyolojideki "santral dogma" mekanizması bunun en güzel örneğidir. buna göre her bir gen bir adet mrna molekülünü kodlar, mrna da protein kodlar ve bu olaya "santral dogma" denir. gerçekten de canlılardaki birçok protein genler tarafından kodlanmaktadır. ancak bazı enzimler ve protein kompleksleri birden fazla protein alt-biriminden oluştuğu için bunların kodlanmasında da birden fazla gen rol alır.

ikinci önemli nokta, bazı genlerin protein kodlamaması özelliğidir. protein kodlamayan bu genler, mikro-rna, small-interfering-rna, gibi onlarca çeşidi tanımlanan ve gen regülasyonunda rol olan rna parçaları kodlarlar. bu rna parçaları diğer mrna'ların parçalanmasını veya stabilitesini sağlamak, dna'nın paketlenmesini sağlayan histon modifikasyonları şekillendirmek, yabancı nükleik asitlere karşı koruyucu fonksiyon göstermek gibi birtakım düzenleyici fonksiyonlara sahiptir. yine en çok bilinen ve protein kodlamayan genlerden biri de ribozomun yapısına katılan rna'ları kodlayan rdna gen bölgeleridir. başka bir örnek olarak hücrelerde yaşlanmanın nedeni olan telomer kısalmasını önleyen telomeraz enziminin rna alt-birimini oluşturan rna'ları kodlayan genlerdir. görüldüğü gibi bazı genler protein kodlamayıp, rna ve türevleri (mirna, sirna, vb.)ni kodlayarak hücrede gen regülasyonundan hücresel savunmaya, kanser gelişiminden yapısal fonksiyonlara kadar birçok düzenleyici role sahiptir.

yine bazı genler de ne protein kodlar, ne de bir rna türü kodlar. bunlar viral kalıntılar olduğu düşünülen sıçrayan genlerdir (jumping genes). bunlar genomda bulundakları lokalizasyondan başka bir yere kendilerini taşıma özelliğine sahiptir. bu genlerin fonksiyonlarıyla ilgili bazı bilgiler bulunsa da, hücredeki rolleri tam olarak anlaşılamamıştır.

görüldüğü gibi genler için standart bir tanım olmadığından, insan genomundaki gen sayısı da sürekli değişmektedir. insan genom projesinin ilk başlarında 200.000 olarak açıklanan insandaki gen sayısı bugün için 22.000 civarındadır. bunun bir nedeni yukarıda bahsedildiği gibi gen tanımı içine alınan bölgelerin sürekli değişmesidir. bir diğer neden ise, insandaki gen sayısının ilk başlarda biyoinformatik metodlarla tahmini olarak belirlenmesidir.
bir streeet fighter karakteri.Gen,çinlidir.Eski bir suikastçidir.Chunli nin babsının yakın arkadaşıdır.oldukça güçlü bir dövüşçüdür.Sayısız dövüş tekniği vardır(oyunda sadece kirryu ve korryu teknikleri sergileniyor).Akuma ile ölüm dövüşü yapmak istemiş ve yenişememiştir.Hastadır gen çok hastadır(ilik kanseri).Bu hastalık onu günden güne eritir.Hastalıktan ölmektense,Akuma ile dövüşerek ölmek ister.Mavi(mora yakın)bir elbise giyer.Aslında akuma nın shin goku satsu hareketinden etkilenmeyen tek adamdır(akuma shin goku satsuyu çekiyor ve gen bir an kendini günahlarından arındırarak hareketten kurtuluyor.)
rezil ötesi, çok kötü diye yorumlayanları anlamakta güçlük çektiğim türk sinemasının tarzında * en iyilerinden biri olan filmi. amerikan yapımlarıyla kıyaslarsan elbette sönük kalır, bu ülke dabbe gibi siktiri boktan filmleri de gördü unutmamak lazım.
daha en başında jeneriğiyle güzel film olucak diye düşündüren, finaliyle dumura uğratan film.
yönetmeniyle umut vadeden bir korku-gerilim filmidir. hatta türünün yerli-yabancı iyi örneklerinden biridir.
* *
insan vücudunda 20 bin gen bulunmaktadır.
kıytırık bi türk gerilim filmi. ama tek başına izleyince korkutuyo.
insan dna'sında yaklaşık 22.000 adet bulunur.
müzikleri berbat olmuş türk gerilim filmidir. olmamıştır.
şahanın saçma bir filmiydi.
sahnelerinin birinde koridorun tavanında asılı olan lambaların yanıp sönerken aynı zamanda da sallanması dikkatimi çekmişti, düşündüm düşümdüm ve dedim ki;
ulan kış mevsiminde camlar kapalıdır içeri rüzgar girmez, deprem olsa niye sadece lambalar sallansın,
delinin biri sopayla vurup kaçsa birden bire sallanmaya başladığına göre lambalar, o deliyi biz de görmeliydik,
ışıkların yanıp sönerken oluşturduğu titreşim de bütün lambalarda ritmik bir şekilde böylesine büyük bir titreşime neden olamayacağıona göre

bu hakikatten de bir korku filmidir.

öte yandan filmin başından beri sırf izleyiciyi germek için bilumum korku filmi efsanesine başvurması da korkutmaktan ziyade güldürme metoduyla bizi yani değerli izleyicilerini etkilemiştir.
--spoiler--

hakettiği değeri görememiş film. ufak tefek hataların dışında taktir edilmesi gerekir. yalnız heyelan çökmesi sonucu 3 günde yolların açılmadığı, telefonların kesik olduğu nerde görülmüş.*
--spoiler--
sanat yönetmenliğini adana dt sanatçıcı savaş özdemir' in yaptığı film.
malt ın portakal adlı şarkısında geçen sözlerin ilgi çeken kısmındaki konusu. babanın genlerinden kaçsan anneninkiler bırakmaz
böööööööööööö... üzerine kurulu bir türk filmi. sonu güzeldir ama. hafif göt olursunuz.
bizi biz yapan ve ilerde bizi bize gösterecek olan bileşiklerdir. *