bugün

farkındasızlık.
Her zaman başıma geliyor.
biz ki, gaflet dağında otlayan sürüleriz...
(bkz: gofret)
Uzandı yatağa kadın. Onun uzanmasını isteyen ve tanışalı sadece birkaç gün olan birisi daha vardı odada. Ismini söyleyeceği zaman şaşırmaktan korkuyordu kadın, o isim o kadar yeni, o kadar yabancıydı ki. Ama uzandı yatağa kadın. Ayakları, çarşafın düğmeleri tarafında, gövdesi yatağın ortalarına yakın ve başı yastığın üstündeydi. Bedeninin tamamı biraz duvara yakındı çünkü yer açması gerekiyordu. Çünkü eskiden böyle yapardı, mutluyken. Içinden geçirdiği cümlelerin haddi hesabı yoktu ve eğer sözel olarak ifade etseydi odada ki yabancıya, o bile dokunmaya kıyamazdı. Çünkü hazindi hikayesi, kadının. Ama her şeye rağmen, yataktaydı kadın. Biraz intikam vardı bu eylemin içinde, biraz kaçış, biraz hüzün… ama ruhtan bir parça yoktu kesinlikle ve kadın bunu biliyordu. Aklına her geldiği anda uzaklaştırıyordu beyninden. Çünkü herşey o kadar plastikti ki ve kadın plastiklikten o kadar uzaktı ki, mutluyken. Unutmaya çalıştı kadın, gömmeye çalıştı. Gözündeki yaşları tutmaya çalıştı. Adam ise hiçbir şeyin farkında değildi çünkü bunların tamamı saniyeler içinde gerçekleşiyordu ama kadın, zihninde ayları yaşatıyordu. Çünkü yataktaydı kadın. Adam uzandı üstüne kadının. Adamın ayakları, çarşafın düğmelerine doğruydu, gövdesi kadının gövdesinin üstündeydi ve göğüsleri de, kadının göğüslerinin üstündeydi. Çünkü kadın yataktaydı ve adam kadının üzerindeydi. Çullanmadan önce saniyeler yavaşladı sanki kadın için. Düşündü, öpüleceğini düşündü birazdan. Dokunulacağını düşündü bedenine. Karşısındaki bir plastik ustası gibiydi, hayatı boyunca plastiklere dokunmuştu, çok belliydi. Ama kadın bıkmıştı artık her şeyden. Ve kaçması gerekiyordu. Kaçarken gördüklerinden de intikam alması gerekiyordu. Yatağa uzanmakta bulduğu çare, kadının devamlı içini kurcalıyordu ama bir yandan çok iyi biliyordu, artık geçmişti. Çünkü yataktaydı kadın. Adam, göğüslerini, kadının göğüslerinin üstüne doğru yasladı. Kadın bir şey hissetti o an, ama aslında hiçbir şey hissetmiyor oluşun getirdiği o şuursuzluk anını hissetti kadın. Çünkü ona daima hissetmeyi öğütleyen biriyle sevişirken, mutluydu kadın. Ama geçmiş zamanda kalmıştı. Kadın, zamanın geçerken ona gösterdiklerine karşı öfkeliydi ve intikam almak için oradaydı. Adam ise, halinden memnundu. Istediği plastikliği alacaktı birazdan, önemli değildi kimin ne yaşadığı ve önemli değildi acılar ve kalp. Sadece eylem anını bekliyordu o.
Adam, kadının dudaklarına doğru yanaştı, yavaş yavaş… Kadın, dudaklarını ileri itmiyordu. Aslında kadın, mutluyken bunu hep yapardı. Ama şimdi yapmadı. Fakat birazdan gelecek olan o dudakların birleşmesi anından da şüphesi yoktu. Geri çekilemeyecekti ve aslında çekilmeyecekti. Çünkü yatağa kendi isteğiyle yatmıştı kadın. Beklemeye devam etti ve adam da yanaşmaya devam etti. O an gelmişti. Adam, kadını öpüyordu. Kadın bu kokuyu tanımıyordu, bu hissi tanımıyordu. Düşündü tüm bunları. Hayatın cilvesi dedikleri bu kadar ağır mıydı? Çünkü göğsünün üstünde tanımadığı bir göğüs vardı ve çok ağırdı. Ama eskiden böyle bir ağırlığın onun canını acıttığını bilen birisi vardı yanında, mutluyken. Dudaklarını, çok sert öpüyordu adam, kadının. Ama eskiden bu kadar sert davranmaya kıyamayan birisi vardı kadının yanında, mutluyken. Saçlarına yanaşan kıllı elleri tanımıyordu kadın. Çünkü daha önce mutlu değilken hiçbir el dolanmamıştı kadının saçlarına. Ama şu anda mutlu değildi ve bir şeyler kadını bu hale getirmişti. Kadın düşünmeye devam etti. Sayamıyordu dahi aklından geçen bu şeyleri. Bu yatak tanıdık değildi ama yataktaydı kadın. Bu boyun kokusu tanıdık değildi. Ve karşısındakinin kokusuyla çarpıştığı anlarda, kadının kokusu, kadın hep mutlu hissetmişti. Ve mutlu hissettiği bu anlarda, bu da çocuğumuzun kokusu olacak ilerde derdi ve gülümserdi bir dünya kadar. Ama şimdi ortaya çıkan kokuyu burnu alası bile gelmiyordu kadının. Kokuyu sevmemişti dahi. Ama yapmak zorundaydı kadın. Bittiğini görmek istedi ve göstermek istedi dünyaya. Ama bir zamanlar mutluydu kadın. Şu anda çok yıkıntılar içindeydi kadın, ama belli etmiyordu. Ve öptü o anda, karşısındaki yabancıyı. Yumuldu dudaklarına. Kapattı gözlerini. Ve o anın tadını çıkartmaya çalışmaya başladı. Biraz başaramıyor, biraz başarabiliyordu. Aslında eskiden şüpheye yer vermeyecek şekilde başarırdı kadın. Ama işler değişmişti artık. Zaman, kabullenme zamanıydı. Öpmeye devam etti kadın. Memnunmuş taklidi yaptı, saçlarında dolanan tanıdık olmayan o kıllı elden. Ve adam, kadının bluzuna yöneldi, çıkartmak için. Kadın bir anda çok değişik bir şey hissetti ve adamın bileğini tuttu, yapma der gibi sert bir bakışla adamın gözlerine baktı. Saliseler içinde bütün hikaye geçti kafasından kadının, yapmak zorunda olduğunu hatırlattı kendine. Ve gülümsedi o anda adama, bluzunu kendisi yukarı doğru çekti. Ve adam, durumu anlayamasa da sorgulayacak cesarete sahip değildi, zaten gerekte yoktu. Sonuç olarak bluz, çıkmaya meyilliydi. Adam, kadının yarıya kadar kaldırdığı bluza doğru baktı ve kadının göbek deliğini gördü. Bir öpücük kondurdu, bluzu daha da yukarı sıyırdı. Çıplak kalan her yeri tek tek öpüyordu adam. Kadın sadece düşünüyordu. Kocaman yaldızlı harflerle “neden?” sorusu geçiyordu beyninden. Ve adam, kadının başını yukarı doğru çekti, oturur pozisyona getirdi ve bluzu tek hamlede sıyırdı, kadının bedeninden. Işte artık karşısında yarı çıplak bir kadın duruyordu bütün plastikliğiyle. Kadın, yarı mahçup, yarı istekli bir bakış attı adama. Ama adamın anladığı tek şey teslimiyetti. Ona göre de davranmaya devam etti, zaten durmaya hiç niyeti yoktu. Kadın koydu tekrar başını yastığa. Adam, kadının üstüne uzandı tekrar. Öptü kadının dudaklarını. Kadın, tepkisizlikle, aşırı tepkililik arasında gidip geliyordu ama tepkisizlik galip oluyordu her seferinde. Adam, kadının boynuna yanaştı. Boynunu öpmeye başladı. Kadının vücudunu artık yavaş yavaş şehvet ve günah sarmaya başlamıştı. Ama hala “neden?” diye bağırıyordu, sol göğsünün altı. Geri kalan bütün organların memnuniyetine kandı kadın. Hafif ve derinden bir inleme sesi çıkardı. Halbuki mutluyken kadın, boynunu öpen o kişiye hep kahkaha atardı ve birlikte gülmeye başlarlardı. Çünkü gıdıklanırdı kadın. Ama, karşısındaki yabancı, bu duruma ne tepki verir bilemediğinden gülmedi kadın. Teslimiyetine devam etti. Hoşuna giden bir şeyler vardı o anda, ama içinde de “o an” geçtiğinde göğsüne oturacak his, onu çok korkutuyordu. Ama yapmak zorundaydı kadın ve törpülemek zorundaydı artık kalbini. Ve bu, böyle yapılırdı. Yanlışın üstüne yürüyerek. Adam, kadının boynuna yeteri sayıda öpücük kondurduktan sonra, köprücük kemiğine birkaç öpücük kondurmaya başladı. Öpücük sesi dahi yabancıydı kadına. Bu tonda hiç öpülmemişti. Ve öpülürken hep mutluydu kadın. Adam, kadının göğsüne yöneldi. Göğsünü öpmeye başladı kadının ama hala sütyen vardı kadının üstünde. Ve sütyeni itmeye başladı, göğsün zirve noktasında olan çıkıntıya ulaşabilmek için. Ve ulaşmıştı. Kadın, tavanı seyrediyordu. Görmek dahi istemiyordu ama bakmak ve keyifli görünmek zorunda olduğunu da biliyordu. Ama kadın mutluyken bu bir zorundalık değildi, zaten olurdu. Ama artık her şey değişmişti. Bunun içindi zaten herşey. Adam, kadının göğüs uçlarını öperken çok keyifli görünüyordu. Kendini bir Tanrı’ya benzetiyordu adam, sanki kadının çok hayatındaymış gibi. Ama adam, sanki efendiymiş gibi davranıyordu, öyle hissediyordu. Hafifçe ısırdı kadının göğüs ucunu. Kadın, zevk duydu. Iyiden iyiye tahrik duygusuna teslim oluyordu kadın. Adam, birkaç hamlede kadının sütyenini çıkarttı ve göğsüne sunduğu öpücükleri bitirdikten sonra aşağı yöneldi. Önce göğüsün biraz altı, sonra biraz daha altı, sonra biraz daha altı, sonra biraz daha… Ve göbek deliğini öpmeye başladı. Çevresini öptü. Sonra aşağı inmeye başladı göbek deliğinden de. Önce biraz altı, sonra biraz daha altı, sonra biraz daha altı… Adamın çenesine bir engel takıldı o anda. Ve o engeli aşmak için doğruldu adam. Kadının pantolonun düğmesine yöneldi iki eliyle birden. Kadın o an, düğmelerini çözmek için uğraşan o ellerin, parmaklarını kasığında hissetti. Ve az önce yaşadığı his iyice pekişmişti. Gerçekten de tanımıyordu o parmakları ve üstündeki kılları. Halbuki önceden sayısını dahi bilirdi. Ama herşey değişmişti artık. Hatırlattı kendine kadın. Adam, düğmeleri çözdü. Kadın, korkuyordu. Gerçekten korkuyordu. Çünkü bir yabancıya, kadınlığını sunmasına saniyeler kalmıştı. Ama hatırlattı kadın kendine, işlerin değiştiğini. Ve kalbi, bu düşünceyi beyninden hemen o an sildi. Ama bir salise sonra, beyni tekrar üstün geldi kalbine. Kalbi, beyniyle öylesine savaşıyordu ki, nice yıkımlara sebep olabilirdi bu savaş. Fakat, odada ki yabancı da, kadının beynindekilerin getirisiydi, o yatağa. O iki yabancıyı bir yatakta buluşturan şey, kadının beynindekilerdi. Ve adam, savaşa son veren hareketi yaptı. Kadının pantolonunu iki yanından tutup aşağı çekmeye başladı. Karşısına pembe renkli bir iç çamaşırı çıktı adamın. Adam biraz daha indirdi, biraz daha, biraz daha indirdi. Ve kadının, kadınlığı belli belirsiz karşısındaydı adamın… Kadın, iğreniyordu kendinden. Kendinden iğrenmesini sağlayan bu dünyadan iğreniyordu. Insanlardan iğreniyordu. Bir zamanlar mutlu oluşunun bu getirilerinden iğreniyordu. Kusmak istiyordu dünyaları. Ama hayatın sadece ona olan getirilerine dahi karşı koyamayan kadın, bütün dünyayı yutamazdı. Dolayısıyla kusamazdı. Ve pantolon, kadının ayaklarından çıkıp, karşı koltuğa uçuverdi. Kadının vücudunun %90’ı çıplaktı artık. Adam, çok memnundu. Kadın… değişikti biraz. Eskiden bu hale geldiğinde, çıplak ayaklarıyla erkeğine şaka yapan kadın, şimdi ayaklarını kımıldatacak gücü bulamıyordu kendisinde. Denemedi de zaten. Çünkü, ayakları kuvvet bulduğu ilk anda tekme atmak isteyecekti. Kadın, kendisinden dahi korkar olmuştu. Adam, kadının iç çamaşırına yöneldi ağzıyla. Çamaşırı öpmeye başladı, kadının kasıklarını üstten üstten. Kadın, plastikliği hissediyordu artık. Bir de nefes hissediyordu daha önce tanımadığı, kasıklarında. Ve altlı-üstlü, toplamda 5-6 diş kadının iç çamaşırının başladığı yeri kapıverdi. Ve aşağı çekmeye başladı. Bir yandan o yabancı parmaklar, iç çamaşırının diğer yanını tuttu. Ve hep birlikte bir senkronizasyon içinde, aşağı doğru inmeye başladılar… Adamın kafası, adamın elleri, parmakları, adamın dişleri ve kadının pembe iç çamaşırı. Ve artık ayaklara ulaşmıştı bu senkronize takım. Ve ayaklarından, akıp gitti pembe ve masum iç çamaşırı, güzel kadının… Adam, mutluydu ve memnundu. Ve yukarı doğru çıktı tekrardan. Kadının bacaklarını araladı. Adam da ilk defa görüyordu bu güzel bacak arasını ve halinden memnun olmakta ne kadar haklı olduğunu düşündü. Kadının, gözünden süzülen bir damla yaştan haberi yoktu, plastik adamın. Çünkü bir plastik, olsa olsa bir et parçasıyla memnun olabilirdi. Oluyordu da zaten. Adam, yanaştı kadının bacak arasına, eğildi ve dudaklarını dayadı. Öpmeye başladı. Vahşi bir hayvan gibi. Geyiği öldürmek için sağa sola sallayan bir ayı gibiydi adam. Kadın ise hiç memnun değildi ve iğrençliğin dozunun artışına bakıyordu. Adam bir anda ayağı kalktı, tüm eşyalarını bir çırpıda çıkarttı. Kadın, ilk defa gördüğü meme uçlarına baktı, ilk defa gördüğü göğüs kıllarına ve ilk defa gördüğü erkekliğe. Oysa önceden hepsini tanırdı, mutluyken. Ama bu sefer hiçbir şeyi tanımıyordu, bedeni, kokuyu, hissi… Adam, kadının üstüne uzandı tekrar. Kadının dudaklarını öpmeye başladı. Bu sefer, iki çıplak bedenin buluşmasına tanık oluyordu bütün dünya. Kadın içinden tekrar ediyordu, durmadan “bütün dünya görsün, unuttum!” Ama karşısındaki adamın iğrençliğine katlanamıyordu artık. Ortamdaki plastiklik, kadına o kadar fazlaydı ki ve adamın istediği o kadar buydu ki. Halbuki önceden, yani mutluyken kadın, mutlu olduğuyla beraber yan yana gelip plastik olanlara bakıp bakıp iğrençliklerinden bahsederdi. Artık, kendiside ordaydı. Ama yapmak zorundaydı. Ve bir anda bacak arasında iki parmak hissetti, dolanıp duran. Kadının ıslak kadınlığına, bir çift kuru parmak dokunuyordu. Dokundukça, dokunuyordu.
Ve kadın, bağırdı bir anda. “Yap hadi şunu!” dedi. Adam, neye uğradığını şaşırmıştı. Ama kadın öyle bir ses tonuyla söyledi ki bunu, adam yapmaktan başka çaresi olmadığını düşündü. Halbuki adamın aklından geçen ortamı biraz daha plastikleştirip yapmaktı. Ama olsundu, ona olması yeterdi. Sadece olsun yeter. Ve kadının isteğini yerine getirmek için adam, kavradı kendi erkekliğini… Biraz okşadı… Ve kadının bacak arasına yöneldi. Çukuru bulabilmek için, kadının bacak arasına biraz sürttü erkekliğini plastik adam. Ve güzel kadın, ağlamamak için tutuyordu kendini. “Iğreniyorum bu dünyadan, hayattan, herkesten ve herşeyden! Bu hale gelmemeliydim!” diyordu içinden avazı çıktığı kadar bağırarak. Ama onu hiç kimse duymuyordu. Zaten duysa da hiç kimse anlamazdı. Çünkü hayat o kadar güzeldi ki(!)
Adam, çukuru bulduğuna emin oldu. Ve belindeki kasları harekete geçirerek, kendini ileri doğru itiverdi… Zaten kaygan olan çukur, tüm olanlardan bihaber bir şekilde, kabul etti misafir plastiği…
Ve o anda kadın, avazı çıktığı kadar bağırdı. “Intikamımı aldım senden dünya!” dedi. Ve kendini bütün plastikliğe kabul ettirerek ve kabul ederek, adamın gözlerinin içine baktı. Adam, olanları anlamıyordu, ama devam ediyordu. Kadın, bedeninin ve ruhunun hiçbir yerinde olmayan birkaç kelime seçti, bir cümle kurmak için. Ve cümlenin kelimeleri toparlandığında şöyle bir şey çıktı ortaya, plastik adamın gözlerinin içine bakılarak söylenen;
“Daha hızlı, erkeğim!”
Ve her şey bittikten sonra…
Kadının kalbinde olan şey, kalbini zorlayacak kadar büyük olan bir özlemdi. Ama “o an” geçtikten sonra, kadının yaşadığı acıyı yazmaya benim kalemim yetmez. Yetseydi, adıma 99 farklı isim sunarlardı.

(bkz: bir de şu var)
http://www.kuranmeali.org...urani_kerim_mealleri.aspx
pera'nın tam anlamıyla rock diyebileceğimiz sertlikte şükela parçası.
En sevdiğim atıştırmalık.
babamın aşkla beraber kullandığı kelime.
bir gün durgun durgun uzanıyorum geçmiş karşıma sen aşık mı oldun dedi. ben de ne alaka dışardan öyle mi görünüyor dedim. buna gaflet de denir dedi. sonra içimden bu adam neyin kafasını yaşıyor dedim. anlamaya da çalışmadım. yarım bıraktığım hayali kurmaya devam ettim.
bazen içine düşülen, farkında olmayan, algıların kapalı olduğu ve mantıklı düşünülmediği çoğu zaman geçici bir durumdur.
allah düşürmesin.
derin uykudur. hakikatı örseleyip, hak yolundan sapmaktır.
asıl dinimizde olan manası; Allah’ı unutmak ve dini vecibeleri yerine getirmede sorumluluklarının farkında olmama halidir.

insanoğlu, Rabbimizin emir ve yasaklarından habersizce yaşayıp, sadece kendi istek ve arzuları peşinde koştukça, dünyanın imtihan dünyası ve fani olduğunu unutmaktadır. Hal böyle olunca da, geçici mutluluklar, eğlenmeler, nefsanî istek ve arzuların peşinden koşmalar ve bu duyguları tatmin etmekten başka bir amaçlarının olmadığını düşünmektedirler.
tuvalet kağıdını kontrol etmeden tuvalete oturmak.
gerçekleri görememek anlamında kullanılır genel olarak. ancak gerçekleri görememek görmek istememekle doğru orantılıdır kanaatimce...
allah'dan uzaklaşmak.
kulun dünya hayatına kapılıp ahireti ve imanlı olma halini unutmuş olması hali. allah bütün gaflet halinde olanları bir an önce uyandırsın.
ihanet anlamında yapanı da hiç sevmem. Değer verdiğim ya da saygı duyduğum kişilerden uzak durması için dua ederim. * *
bir kısakürek şiiri.


Su gaflet yükü insana bak;
Kendinden varlık cakasında.

Ve aşksız yobaz... isi gücü,
Namazla Cennet takasında.

Tam dört asırdır Müslümanlık,
Cansız etiket markasında.

Kuran kalbi kor ezbercide,
Din, üfürükçü muskasında.

Bati, Bati der çırpınırlar,
Bati tükürük hokkasında.

Makine dimdik demirden put,
insanoğlu ruh laçkasında.

Hürriyet nemde söyleyeyim:
Hakka esaret halkasında.

Zamanda hersek kopuk, kesik;
Biçkisi kader makasında.

Ey insan, sana son sığınak,
Son peygamberin hırkasında!
dikkatsizlik,boş bulunma hali.
yanılgı. yerine göre de ihanet.
olur bîdâr nihayet âgâhî gaflet uykusundan.
uyanır tâli-i ikbâlimiz battıkça batmaz ya.