bugün

entry'ler (1741)

tend to

(bkz: tendency)

galatasaray

bir aralar çok severdim ne zaman ki profesyonel futbol kariyerinde 0 gol 1 asist yapmış oyun bilgisi olmayan fiziksel özelliği olmayan bir sağ beke 4.4 milyon euro bonservis 2.2 milyon euro maaş verdi*, o gün bugün eskisi kadar sevmiyorum.

peki galatasaray'ın sorunu ne diye bakacak olursak. aslında takımın tek ve en büyük sorunu takım mühendisliği denilen dalganın galatasaray'da bulunmaması.

şöyle açıklayalım;

forvetim eren derdiyok diyorsan (ki takımda başka forvet yok) eren derdiyok ne yapar ona bakmak lazım. eren kafa vurur, gol atar ya da etkili alana indirir. stoperi üstünde tutar. pas dağıtır. ne yapamaz; hızlı değildir, adam geçemez, ortasahadan alıp gidemez. yani sen erene gol attıracaksan oyunu karşı tarafa yıkman lazım. bunu yapabilmen için bütün ikinci topları alman lazım. ya da kanatlardan yardırıp gidip erene çok iyi orta açacak adamlarının olması lazım. ya da erene yakın hücum oyuncularının olması lazım ki indirdiği toplara vursunlar.

galatasaray'ın melo gittiğinden beri en büyük sorunu dönen topları alamamak. takım ortasahası hayalet gibi. her topu geçiriyor. böyle olunca zaten bireysel olarak da çok iyi oyuncular olmayan defans hattı iyice sırıtıyor. musleraya çok iş düşüyor. selçuk inan denen herif topu alıp rakibe göt dayamaktan ya da yan pas geri pas oynamaktan başka bir şey yapmıyor. dönen topları kapma gibi bir olayı zaten hiç yoktu iki senedir takımı ileri taşımak adına da hiçbir şey yapmıyor. topu alınca takımı yavaşlatıyor. bildiğin el freni yani.

galatasaray'ın kanatları iyi değil. bruma ve sinanı taraftar çok seviyor. ama adamlar açık alan topçusu. galatasaraya karşı kim öyle alan bırakacak da bunlar etkili olacak. ki özellikle brumanın futbol zekası yok.

acil sistem değiştirmesi lazım galatasaray'ın. eksik beşiktaşa karşı rezil bir futbol oynadı, kupayı alınca unutuldu, görmezden gelindi. eğer galatasaray bu sistemle oynamaya devam edecekse tolga - lass ortasaha tandemi, podolski sneijder josue ve önlerinde eren oynar. bu takım da çok atak yer ve oyunu yığamaz ama ehvenişer.

buna rağmen takım lass'la beraber alınacak iyi bir iki yönlü ortasahayla 4-3-3 ü daha verimli oynar. alınacak x oyuncu lass tolga dirençli bir ortasaha oluşur. ya da lass sneijder x ortasahası (ki sneijder interde bu sistemle burda oynayıp şampiyonlar ligi şampiyonu oldu) da oluşturulabilir. ilk versiyonda da sneijderi sola podolskiyi sağa atarsın. zor değil.

ya da git 4-3-1-2 oyna. lass tolga x üçlü ortasahayı kur. on numara sneijder. eren podolskiyle de yıllar öncesinin kovacevic nihat'ını oluştur. bu da zor değil.

bütün bu yazının da özeti basit aslında. selçuk inan galatasarayın kamburudur. kurtulmadıkça dik duramayacak. biz de musleraya yazık oluyor demeye devam edeceğiz. galatasarayın böyle zor dönemleri çok oldu aslında. bratulu tamaslı pintolu fatih terim dönemi de böyleydi mustafa sarplı barış özbekli dönemde de kadro çok kötüydü. yine de hiçbirinin kadro mühendisliği bu kadar kötü değildi. taa öncesinde hakan şükür'de bile şu selçuk inanda olduğu kadar kesin oynamalı takıntısı yoktu.

intihar notuna yazılacak son cümle

"biliyorum duymak istediklerin bunlar değildi."

diyabet

insanların kendilerinin ve yakınlarının yaşadıklarını duydukça triplere sokan hastalık. bazı sonuçları ölümden beter.

sözlük yazarlarının itirafları

Çok uzun zamandır bir boşlukta düşüyorum gibi. Bir, bir buçuk sene. Her gün evet bugün çakılacağım hissi ve bir yandan boşlukta süzülmenin lanet cazibesi. Ne de olsa bir gün çakılacağım diye mi yoksa artık bir an önce çakılayım diye mi her gün yapılan bunca hatalar. Her şeyi değiştirsem, unutsam; bildiklerimi, yaşadıklarımı ve hayatımdaki insanları. Insan ne kadar kaçabilir kendinden yine de?

Sevsek yine ilk günkü gibi. Ilk günkü gibi ama en eskiden olduğu gibi. Seni tanıdım, senle büyüyeceğim ve ne zaman bir omuz arasam seni bulacağım der gibi sevsek, yine de satılır mıyız her defasında.

Kendisine güveneni satıyorsa bir insan, Düşmanlık beslediğine ne yapar.

Ben hep şuna inandım. Insanları birlikte tutan şey bölüşülmüş bir parça ekmektir. Cepte son kalan bozuklukları karşındaki için harcamaktır. Ya da ne bileyim beraber bir dünya yol yürümektir, her sokakta anı bırakacak. Şimdi bütün inandıklarımı çöpe mi atacağım.

Allah bilir elbette ama özellikle son bir yılı boşuna yaşadım. Ne olur unutsam yaşadıklarımı.

hamza hamzaoğlu

Deli gibi diş ağrısı çektiğim ve bombok Zamanlar geçirdiğim şu aralar hakkında zorla entry girdirten adam.

Futbolculardan ya da teknik direktörlerden (çünkü onların da büyük çoğunluğu futbolculuktan gelme) yaptıkları iş dışında herhangi bir konuda herhangi bir Parıltı beklemek haksızlık olur. Çünkü bu adamlar çocuk yaşta bu işe başlıyorlar ve durmadan çalışıyorlar. (Yani en azından öyle olması gerekiyor.) Kısacası diyorum ki tamam işletme, iktisat, psikoloji, sosyoloji bilmiyorsun; tamam ikili ilişkilerin, diyalogların, iletişimin Zayıf. Eyvallah.

Tamam zeki değilsin, zeki gibi davranmaya bile tahammülün yok eyvallah. Tamam birader hiçbir şey bilmiyorsun, BAK TAMAM HIÇBIR ŞEY DIYORUM, insan en azından etraf ne diyor ona bir bakar.

Düşünün ki bir işe başladınız. Ya da size bir şey emanet edildi ve yönetici koltuğunda oturuyorsunuz, ne yaparsınız.

Einstein diyor ki aynı şeyi yapıp farklı sonuç beklemek ahmaklara özgüdür. Ben de hocaya diyorum ki sabriyi forvet oynatsan bu taraftar belki bir şey vardır diyerek susardı. Ama sen bizim on Yıldır bildiğimiz adama zam yapıp bildiğin sağ bekte oynatmaya çalışıyorsan seni sorgularım hoca. Seni sorgularım derken hocalığını falan değil, direkt seni sorgularım. Varlığını sorgularım. Derim ki sanırım bu adam Sabri'nin Galatasaray'da oynadığı yıllar boyunca ölüydü. Ya da komada falandı yazık.

Transfer yapamıyor olabilir takım. Mümkün değildir. Sabriyle oynamak zorunda kalabilirsin. Sabriye boş mukavele verirsin. Kabul ederse oynar. EtmeZse 17 Yaşında çocuk koyarsın. En azından daha genç diye senin ve oyuncunun arkasında durur taraftar. Ya da daha net bir şekilde serbest kalmış Benfica sağ beni varken bir şekilde bunu yapmazsın. Anlıyor musun?

Mesele Sabri ya da transfer meselesi değil aslında. Galatasaray taraftarı çok büyük bir şey söylüyor herkese. Sen üç kupa almış olabilirsin. Takımı çamurdan çıkarmış olabilirsin ama eğer bir vizyonun yoksa yoksun. Bize bir şey söyle diyor taraftar. Yapamayacaksan da Galatasaray hedeflerine uygun hedeflerin olduğunu bilelim. Boğulacaksak da büyük denizde boğulalım diyor taraftar.

Sen ne diyorsun? Çıkıp üç kupayla fotoğraf çektirip, bu ülkede üç kupa da alsan eleştiriliyorsun, onları takmıyorum minvalinde Açıklamalar yapıyorsun. Deli oluyorum ya deli. Fatih terim zihniyeti hep. Ben diyorsam kanundur zihniyeti.

Ya kardeşim içinde bulunduğun dünya, o kulüpler o şatafatlar bize dedi ki; siz müşterisiniz dedi. Asgari ücretin bin lira olduğu yerde 150 tlden üç forma çıkaracağız her sene alacaksınız dedi. En ucuz kombine bin en ucuz bilet 80 lira olacak dedi. Maçları izleyebilmek için Avrupa'daki en yüksek ödemelerden birini (ki reel ücrete ve gsmh'nin kişi başına dağılımına vurursak muhtemelen en yükseğidir, ingiltere dahil olmayabilir) yapacaksın dedi. Sen çıkmış Eleştiri umrumda değil diyorsun. Bu ülkede herkes eleştiriliyor diyorsun. Eleştiriyi duymayacaksan, umrunda olmayacaksa gideceksin 2500 tlye memurluk yapacaksın. Türkiye'nin en büyük kültürlerinden, sivil toplum kuruluşlarından birinin başında durmayacaksın. Bulunduğun konumun ne kadar rüzgârlı olduğunu fark ediyorsan da çıkacaksın insanlara bir Şeyler diyeceksin. Şunu şunu yaptık, buna buna çalıştık, amacımız şu oyunu oynamak, şuraya oyuncu bulmak, şunu geliştirmek bunu değiştirmek diyeceksin. Çıkıp da takımdaki dengelerin sabriye bilmem kaç milyon zam yaptırdığını anlayacağımız anafikirde Açıklamalar yapmayacaksın.

Ülke böyle. Her işimiz böyle. Yıldırım Demirören TFF başkanı daha ne olsun. Her yanımızı iş bilmezler çevrelemiş. Insanların işine, işini iyi yapmaya saygıları yok. Insanlarda iş yapma bilinci yok.

Fatih Terim'e bakalım mesela. Adamın vasfı Türkiye futbol direktörü. Direktör yönetici demektir bilmeyenler için. Ya bu adamın ne yöneticilik deneyimi var kardeşim. Bu adam futbolculuktan gelme bir teknik direktör. Bak anlamayanlar için yazıyorum teknik direktör bu adam. Anlamayanlar için bir kere de şöyle anlatayım. Dünyaca ünlü restorant zincirin var diyelim. Başına ahçıyı mı koyarsın kardeşim? Ya da çok büyük bir ihracat şirketin var. Bütün Dünya'ya meyve sebze satıyorsun. Başına karpuzcuyu mu koyarsın? Herkes niye birbirinin işini yapmaya hevesli. Tamam evet bok bir ülkeyiz evet üçüncü dünya ülkesiyiz de bilmediğin işi yapmaya korkmuyor musun da? Şimdi ben iktisattan anlarım mesela, sen git beni tarlaya koy çiftçilik yapacaksın de Tarlayı berbat edeceğim diye korkmayacak mıyım? Siz bir de sahipleniyorsunuz bu işleri. Neyin cesareti bu? Zaten cesaretin halk arasında neyle sıfatlandırıldığına bir baksana; cahil cesareti, deli cesareti.

Hükümet bunlara nasıl sabrediyor onu anlamıyorum. Dünya'nın spora en çok yatırım yapan ikinci ülkesiydik bir ara, hala öyle mi bilmiyorum. (Birincisi ABD'ydi, bu durumda futbola en fazla yatırım yapan ülke olmamız çok muhtemel) Hükümet sizden bir cacık olmaz deyip bir an önce kesmeli kaynağı. Böylece de menajerler ya da federasyonlardaki kan emiciler de bir bir dökülmeli. Çünkü bu durumda devlet milletle resmen dalga geçiyor.

Bak arkadaşım iyi dinle, şimdi sen devlete para veriyorsun. Yetmiyor kulübe ya da kulübe gidecek kanallara bir dünya para akıtıyorsun. Onlar ne yapıyor? Gidiyor parayı krasiç'e veriyor. Ontivero'yu almak için Arjantin'e veriyor. Bilmem kimlere veriyor. Onu da geçtim fiyatlar piyasa fiyatı da değil. iç piyasaya yıllarca kapalı ekonomi Kuralları uygulatıyor. Yabancıyı oyuncuya sınır koyup fiyatların pazarda belirlenmesi engelliyor. Ya kardeşim kısaca hiçbir şey olmayacak bir şey için sen fakirleşiyorsun. Ülke fakirleşiyor. Devlet gidip başta Galatasaray'ın ve diğer kulüplerin vergi Borçlarını siliyor. Kime sorarak yapıyor bunu? Bu ülkede futbolu hayatında bir an umursamamış bir adam neden zarara giriyor bu Yüzden?

Çok uzattım. Sorun bizde kardeşim. Sorun müşteride. Sen çıkacaksın bu sene Galatasaraylıların yaptığı gibi "la gardaş hele bi bak noluyo" diyeceksin. Yeri gelecek önde de olsa takımın sana seyir zevki vermiyorsa ıslıklayacaksın. Oyuncun yalandan yere Yatıp oyunu katlediyorsa yuhalayacaksın. Birileri sahada top oynamak yerine sürekli pislik çıkarıyorsa sahadan sen çıkarttıracaksın. Birileri Kulübü'ne başkan olmak için bomba patlatacağız deyip bombayı sende patlatıyorsa ona da dur diyeceksin. Bunun için de fanatizmden uzak bir şekilde bütün taraftarların birleşmeleri gerekiyor. Ama zaten Eğitimsiz ve körü körüne her konuda kutuplaştırılmış bir toplum olduğumuz için bu da yakın gelecekte mümkün gözükmüyor.

Zaten adamları ıslıklıyorsun ona da alınıyorlar. (Türkiye Brezilya hazırlık maçı) üstümüzde milli forma var milli görevdeyiz diyen bile çıkıyor. (Sanki bedavaya Doğuda kurşun sıkıyor üniformayla) sen bu milletle dalga geçer gibi sanki bu toplumda hiç yaşamamış gibi bir fiyatlandırma uygula biletlere formalara vs. Ona göre Maaş al prim al. Sonra seyir zevki olmadığı gibi bedava izlesem vakit kaybı diyeceğin şeyi izlettirip ıslıklanınca da Ağla. Yok ya.

diş ağrısı

son 24 saatte 3 kere acile taşınmama sebep olmuş illet.

sözlük yazarlarının itirafları

10 ağustos 2014 çok boktu. hayatımın en kötü günüydü. bir insan bir şiiri kaç defa okuyabilir'in cevabıydım. (ilgili şiir (#28717495)) bir insan gurbette ne kadar yalnız kalabilir keza onun da.

10 ağustos 2015 ise çok kritik. umuyorum tünelin ucu bombok bir yere çıkmaz. üstümde bir 10 ağustos gerginliği var, evet.

turgut uyar

"durup durup sana sesleniyorum."

ilber ortaylının 20 yaşında dişi versiyonu

ilber ortaylı olmak için 30 sene okumak gerektiğinden olmayan kızdır.

51 in asal olmadığına inanamamak

3'e bölünebildiği net görülmektedir. 5+1=6

sözlük yazarlarının favori şarkıları

sevgisizliğine bir kalp verdim.

https://www.youtube.com/watch?v=lLk2yFWGIjU

4 yıldır sözlükte yazar olmak

8 seneyle arkadaşı ikiye katladığım durumdur.

fakat müzeyyen bu derin bir tutku

bir roman ve bir film.

üçüncü kişiye aşık olup aldatmak, terk etmek konulu sanat ürünlerini oldukça çiğ buluyorum. çünkü birlikte belli bir süre geçirmiş insanlar arasında çok güçlü başka duygular da gelişmeli. başka birine aşık olmayı sanki derin insanların istidadıymış gibi anlatıyor bu eserler. halbuki bu bencilliğinden ve aşk(!)tan başka duygu geliştirememiş duygusuz insanların işi gibi düşünüyorum.

kitabını okumadım, filmin sonunda müzeyyen'in sorduğu sorular eğer yazar tarafından sorulmuşsa, birbirini seven iki insanın beraber hiçbir şey yapmaması bir şey yapmaktır bana göre. sanki burada da biraz sığ veyahut ergence kalmış.

sezin akbaşoğulları gençlik aşkımdır. filmi oyunculuklar seyredilir kılıyor. klişe seviyorsanız seyredilebilirliği var.

puanım: 4/10

hiç gelmeyecek birini beklemek

şöyle tatlı şarkılara konu olmaktır.

https://www.youtube.com/watch?v=aRwuDdqbAzk

yokluğun başağrısı

abdulkadir budak'ın bir şiiri.

kibritle oynarken büyük yangınlar
çıkaran sen miydin dar bir alanda
güldüğün olurdu, şiir yazdığın
bir kuş sapan taşlarından sıyrılıp
kanadını gökyüzüne çarpınca

seni bir kuğudan ya da ceylandan
havuzdan, avcıdan önce sormuşum
seni el emeği ya da göz nuru
olan ince kitaplardan sormuşum
beyaz tenli ekmek benim tanığım
seni sofralardan önce sormuşum
sen bir ozan mıydın, boy hedefi mi
seni hep gerili duran bir yayın
öldürücü kimliğinden sormuşum

dağın bir yanını tırmanmamışken
öteki yanını düşleyen dostum
ey haksız nedenlerle dışlanan ağaç
seni ormanlardan farklı sormuşum

kibritle oynarken yangın çıkaran
seni yanık giysilerden sormuşum
daha çok beş harfli bir kız adından
ya da bir sevdalı baştan sormuşum
umudumun öncüsü nasıl özlendiysem
seni böyle olur olmaz yerlerde
seni olur olmaz kimselerden sormuşum
ters karşılık alınca kavga etmişim
kokusunu saklayan gülün yanına
uzun süren sürgünlere gitmişim

dağın bir yanını tırmanmamışken
öteki yüzünü düşleyen sendin
ilk dizesi oldun şiirlerimin.

sözlük yazarlarının itirafları

Bu saat oldu uyuyamıyorum. Hayatımda ilk defa yatak yadırgıyorum. Telefona indireyim diye sabah beri oyun arıyorum. Can sıkıntısı is coming here.

budapeşte

Yaşanılası şehirdir. istanbul'a da çok benzemektedir.

emekli maaşı 1100 euro

(bkz: reel ücret)
(bkz: nominal ücret)
(bkz: enflasyon)
(bkz: alım gücü)

içimdeki ses

engin günaydın seven insanların seveceğini düşündüğüm film. ama filmi zaman kaybından çok film yapan ne var diye sorarsanız çok bir şey yok derim. engin günaydın oyunculuğu, birkaç güzel laf, ve çok güzel bir leyla lydia tuğutlu.

edit: evet, şarkısı da oldukça iyidir.