bugün

filminin izlenmesinden çok kitabının okunması gereken bir şaheserdir.
istediği tek şey varolmak* olan yaratık. sadece hayatta kalmak için mücadele ediyor. yaratıcısı olan dr. frankenstein'in kendini neden yarattığını ve neden terkettiğini merak ediyor. ve kendini yaratana isyan ediyor.

hayatta kalmak için mücadele etmek insanın asla sorgulamadığı, bilinç altında olan bir kavram. tanrı ve neden yaratıldık sorusu ise insanın bugün hala çözüm bulamadığı sorular. bu iki yönüyle romandaki Frankenstein ile dr. Frankenstein'ın ilişkisi insan ile tanrı'nın arasındaki ilişkiye benzetiliyor.
mary wollstonecraft shelley tarafindan 1816'da yazilmis romanın ismidir.romanda konu olarak:
ölülerden topladıgı parçalari birlestirerek olusturdugu ölü vücudunu, elektrik akimi kullanarak canlandirmayi basaran tip ögrencisi victor frankenstein'in öyküsünü anlatilmaktadır.hikaye huzunlu bir hal almaktadır ve frankenstein kontrolden cıkmaktadır.

1932 yılında da james whale tarafından filmi çekilmiştir.ardından gelen birçok filmle de adından söz ettiren bir klasik halini almıştır.
kitabın diğer adı modern prometheus'dur.

mitolojiye göre prometheus, tanrıların ateşini ateş tanrısı olan hephaistos'tan çaldığı için cezalandırılan bir titandır. çaldığı bu ateşi, kendi gözyaşıyla yoğurduğu balçıktan yarattığı insanlara verip onlara bilgi ve aydınlanmanın kapısını açmıştır. daha sonra zeus tarafından kafkas dağında zincire vurularak işkence görümüştür. bu romanda ise ateşin karşılığı victor frankenstein'ın yaratığını diriltmek için kullandığı elektriktir. prometheus gibi victor frankenstein da yaptığı şeyin bedelini fiziksel olarak olmasa da ruhsal olarak işkence çekerek ödemiştir.
penny dreadful'da aşırı sevimli görünen fantastik /bilim-kurgu karakteri. Olağanüstü sevimli lan adam ya kıyamam sana.

Edit: oğullar babalarının adıyla anılırlar.
ilk bilim kurgu romanı. Yaygın düşüncenin aksine frankenstein canavarın değil canavarı yaratan doktor'un adıdır. Victor Frankenstein.
hepimiz hala canavarın adı sanıyoruz bu bi gerçek.
hala herkesin "firankeştayn" diye yayarak okuduğu,ama orjinalinin "frankınstayn" gibi hafif artistik bir telaffuzu olan;yaratık insan arası bir hilkat garibesi.

hatırlıyorum 8.sınıfta bunun ingilizcesini okuyoduk,yemin ederim kitaptaki olayı kitap bittikten 3 ay sonra tesadüfen tv'de filmini görünce anlayabildim.e sen lgs hazırlığı yapan adama zorla ing kitap okutmaya çalışırsan böyle olur,adam yarısını okur yarısını okumaz,kitaptaki alıştırmaları da başkasından geçirir.hey gidi eski günler be...
ön edit : öncelikle kitap hakkında çok fazla yanlış bilgi verdiğini vurgulayayım. ve yazı uzun ve güzel olacak çünkü ciddi anlamda iyi bir eser.

ilk gothic novel (bkz: otranto şatosu) dir. opium gibi uyuşturucu etkisinde falan da yazılmamıştır. percy shelly, byron ve mary shelley en iyi hikayeyi kim yazacak diye bir iddiaya girdikten sonra yazılmış ve daha sonra eklemelerle bugünkü halini almış bir gotik eserdir.

öncelikle hikayeyi özet geçeyim. viktor frankestein, ölü bir bedenden bir canavar yaratıyor falan filan. evet özet bittikten sonra gelin bu canavarı neden yaratıyor bunu inceleyelim.

ana karakterimiz viktor annesiz büyüyor öncelikle bunu aklınıza yazın.
viktor aslında (bkz: oedipus complex) ine sahip biri. annesine karşı şehvet duyuyor hatta bir rüyasında elizabeth’i öptüğünde elizabeth annesinin ölü bedenine dönüşüyor. bu rüyadan sonra zaten ölü bir bedenden bir canlı yaratma fikri doğuyor viktor’da. velhasıl, viktor bu yaratığı yaratıyor ama onu hiç beğenmiyor ve hemen terk ediyor. neden biliyor musunuz? bu yaratığa annesinin ona verdiği gibi can verdi ve sonra da annesinin onu terk ettiği gibi terk etti o de. çünkü o yaratık onun o yaratma güdüsünü doyursa bile annesine karşı duyduğu şehvetin somut haliydi. aslında her ikisi de aynı. biz buna double diyoruz ( özdeş) ama bunu açıklamakla uğraşmicam siz anlayın. neyse daha bitmedi. viktor ilk gay karakter olarak da önümüze çıkıyor. bunun sebebi ise viktor’un kankisi henry ile aşırı derecede yakın olması ve arkadaşlıktan öte sözler söylemesi. bu biraz mevlana ve şems’in olayına benziyor. bir arkadaş bir arkadaşa böyle sözler söylemez. adam resmen aşık adama ya bu. ama size daha da komik bir şey söyleyeyim mi? viktor iktidarsız arkadaşlar. viktor hem iktidarsız, hem ezik hem de yalnız biri. hepinizin kafasında şu soru var. bu adam aynı anda nasıl üç farklı cinsel soruna sahip olabiliyor ( sorun derseniz tabi)? annesinin ölümü viktor’un cinsel kimliğinde bir dengesizlik yaratıyor ve viktor aslında ne olduğunu tam olarak bilmiyor. ensest bir ilişkiye zorlanıyor, annesini rüyasında görüp boşalıyor, arkadaşına karşı da şehvet duyuyor. ve en önemlisi de iktidarsız olduğu için yani üretken olmadığı için aslında kendisi gibi üretken olmayan bir canavar yaratıyor. hem üretme ihtiyacını gideriyor hem de kendisiyle özdeş yani üretemeyen birini yaratıyor. canavar viktordan bir eş istiyor ama eş yapmıyor viktor ondan tiksiniyor toplumun viktordan tiksindiği gibi. aslında viktor toplumu, canavar ise toplumun o aşağılık ve iğrenç yönünü temsil ediyor. çünkü canavar her ne kadar iyi bir varlıksa da hep kötü lanse ediliyor, dışlanıyor, iğreniliyor. en son katil oluyor ancak toplum, yani viktor yaptığı yanlışı henry ve elizabeth ölünce anlıyor ve diyor ki ben gerçek katilim.

dikkatinizi çekebildim mi? devam edelim.

frankestein zaten başlı başına bir (bkz: oxymoron). (bkz: uncanny) bu ifadeye bakın freud belası çıkarmış bunu da başımıza. arkadaşlar frankestein hem ölü hem diri olduğu işin bir uncanny’dir. burada frankestein aslında çok üzülmemiz gereken bir karakter çünkü sadece o da normal olmak istemiştir toplum tarafından kabul edilmek istenmiştir viktor gibi. her ne kadar korkunç görünse de aslında çok şefkatli sevgi dolu bir canavar. ( ya bir kısım vardı şu an hatırlayamadım orada bir şeye üzülüyordu çok acıklıydı.) kendisi bir vejeteryan. okuma yazma öğreniyor, insanlara yardım ediyor ama yabancılar ve köylüler hep dışlıyor onu. bunun üzerine nefret dolu bir canavara dönüşüyor. viktor da ona eş yaratmayınca viktor’un sevdiği herkesi öldürüyor. işin tuhaf tarafı ise canavar’da biraz gay gibi. zira elizabeth düğün gecesi viktor ile olacağım diyince çılgına dönüyor ama tabi kıskançlıktan mı onu pek anlayamadım. kısacası, canavar bir insanın ihtiyaçları karşılanmadığında dönüştüğü şeyi simgeliyor. ayrıca toplumun bilimde bu kadar ileriyken insanlıkta bu kadar geri olmasını.

diğer karakter çok önemli olmadığı için es geçiyorum onları ve son olarak hikayenin kuzey kutbunda geçmesinin sebebi de kuzey kutbu nasıl kıtalardan uzak ise, viktor da insanlardan öyle uzak işte. yazar o yalnızlığı her türlü veriyor.

bir de gothic elementler için sıra dışı bir kitap ama ona daha sonra değinirim.
Şu sıralar üç boyutlu olarak vizyonda olan film. Iblisler ve çökertenlerin savaşı adı altında frankenstein'ın kendi kimliğini aramasını konu alan , eğlenceli bir film olmuş.
hakkında sıklıkla bilinen bir yanlış ise; yaratığı vücuda getiren doktorun isminin, "yaratığın ismi" olarak bilinişidir. zaten filmde esasen, "doktor frankenstein canavarı" olarak isimlendirilmektedir.

çekim yılı oldukça eski olmasına karşın; hayal gücüne elverişli senaryosu, başarılı oyuncu kadrosu ve tüm çıtırbomluklara rağmen, çok kaliteli bir film noir olmuştur.

doktorun ölülerin parçalarını toplamak için görevlendirdiği 2 gencin, mezar açma esnasındaki "the moon's rising. we've no time to lise!"(ay yükseliyor, kaybedecek zamanımız yok!) repliği, yılları hatta yüzyılları aşacak kadar, muazzamdır. film endüstrisinin arketipi sayılıp, tüm acemilikleri bünyesinde barındırmasına karşın, böylesi bir oyunculuk ve hissiyatın tattrılması, onu kült yapmakta gecikmemiştir.
an itibarı ile imax olarak iznenmiş film.

--spoiler--
iyi tamam aksiyon ve animasyon sahneleri güzel olmasına güzel de şu metallerin birbirine vurma seslerini bu kadar abartmasanız olmaz sanki. kulaklarımız çınlıyor halen gruptan üç kişi ağrı kesici ihtiyacında* bir de şu koltukları sallayacak kadar açtığınız sesin tek iyi yanı koltukların sallanmasıydı gerisi bildiğin kafa ütüledi.

he son olarak madem gölgelerde savaşıyorsunuz "insan içinde iblis öldüremezsin" diye fırçaladınız adam abimizi. e şehrin orta yerinde delik açtınız bir tane itfaiye polis gelmedi o ne ayak. konu da biraz zayıf kalmış.
--spoiler--

genelleme yapmak gerekirse vasatın üzerinde
şu an alnımın hemen bitiminde kocaman, kırmızı ve çirkin bir sivilce ile onun kız kardeşi gibi duruyorum. ayrıca çok acıyor, acımanın da ötesinde kafamın sol tarafı kompile ağrıyor.
of lan sivilce deyip de geçme.
ne çok sivilcen olmuş frankestein empati yaptım şimdi.
yazık lan!
iki gündür okuduğum kitap.
başlığı görünce bi heyecanlandım.

sanılanın aksine yaratığın değil, yaratan doktorun adıdır. hatta tam isim için
(bkz: victor frankenstein)
Ve yaratik, yaraticisi victor frankenstein'a sorar,madem sevmeyecektin,beni neden yarattin?