bugün

frankenstein

ön edit : öncelikle kitap hakkında çok fazla yanlış bilgi verdiğini vurgulayayım. ve yazı uzun ve güzel olacak çünkü ciddi anlamda iyi bir eser.

ilk gothic novel (bkz: otranto şatosu) dir. opium gibi uyuşturucu etkisinde falan da yazılmamıştır. percy shelly, byron ve mary shelley en iyi hikayeyi kim yazacak diye bir iddiaya girdikten sonra yazılmış ve daha sonra eklemelerle bugünkü halini almış bir gotik eserdir.

öncelikle hikayeyi özet geçeyim. viktor frankestein, ölü bir bedenden bir canavar yaratıyor falan filan. evet özet bittikten sonra gelin bu canavarı neden yaratıyor bunu inceleyelim.

ana karakterimiz viktor annesiz büyüyor öncelikle bunu aklınıza yazın.
viktor aslında (bkz: oedipus complex) ine sahip biri. annesine karşı şehvet duyuyor hatta bir rüyasında elizabeth’i öptüğünde elizabeth annesinin ölü bedenine dönüşüyor. bu rüyadan sonra zaten ölü bir bedenden bir canlı yaratma fikri doğuyor viktor’da. velhasıl, viktor bu yaratığı yaratıyor ama onu hiç beğenmiyor ve hemen terk ediyor. neden biliyor musunuz? bu yaratığa annesinin ona verdiği gibi can verdi ve sonra da annesinin onu terk ettiği gibi terk etti o de. çünkü o yaratık onun o yaratma güdüsünü doyursa bile annesine karşı duyduğu şehvetin somut haliydi. aslında her ikisi de aynı. biz buna double diyoruz ( özdeş) ama bunu açıklamakla uğraşmicam siz anlayın. neyse daha bitmedi. viktor ilk gay karakter olarak da önümüze çıkıyor. bunun sebebi ise viktor’un kankisi henry ile aşırı derecede yakın olması ve arkadaşlıktan öte sözler söylemesi. bu biraz mevlana ve şems’in olayına benziyor. bir arkadaş bir arkadaşa böyle sözler söylemez. adam resmen aşık adama ya bu. ama size daha da komik bir şey söyleyeyim mi? viktor iktidarsız arkadaşlar. viktor hem iktidarsız, hem ezik hem de yalnız biri. hepinizin kafasında şu soru var. bu adam aynı anda nasıl üç farklı cinsel soruna sahip olabiliyor ( sorun derseniz tabi)? annesinin ölümü viktor’un cinsel kimliğinde bir dengesizlik yaratıyor ve viktor aslında ne olduğunu tam olarak bilmiyor. ensest bir ilişkiye zorlanıyor, annesini rüyasında görüp boşalıyor, arkadaşına karşı da şehvet duyuyor. ve en önemlisi de iktidarsız olduğu için yani üretken olmadığı için aslında kendisi gibi üretken olmayan bir canavar yaratıyor. hem üretme ihtiyacını gideriyor hem de kendisiyle özdeş yani üretemeyen birini yaratıyor. canavar viktordan bir eş istiyor ama eş yapmıyor viktor ondan tiksiniyor toplumun viktordan tiksindiği gibi. aslında viktor toplumu, canavar ise toplumun o aşağılık ve iğrenç yönünü temsil ediyor. çünkü canavar her ne kadar iyi bir varlıksa da hep kötü lanse ediliyor, dışlanıyor, iğreniliyor. en son katil oluyor ancak toplum, yani viktor yaptığı yanlışı henry ve elizabeth ölünce anlıyor ve diyor ki ben gerçek katilim.

dikkatinizi çekebildim mi? devam edelim.

frankestein zaten başlı başına bir (bkz: oxymoron). (bkz: uncanny) bu ifadeye bakın freud belası çıkarmış bunu da başımıza. arkadaşlar frankestein hem ölü hem diri olduğu işin bir uncanny’dir. burada frankestein aslında çok üzülmemiz gereken bir karakter çünkü sadece o da normal olmak istemiştir toplum tarafından kabul edilmek istenmiştir viktor gibi. her ne kadar korkunç görünse de aslında çok şefkatli sevgi dolu bir canavar. ( ya bir kısım vardı şu an hatırlayamadım orada bir şeye üzülüyordu çok acıklıydı.) kendisi bir vejeteryan. okuma yazma öğreniyor, insanlara yardım ediyor ama yabancılar ve köylüler hep dışlıyor onu. bunun üzerine nefret dolu bir canavara dönüşüyor. viktor da ona eş yaratmayınca viktor’un sevdiği herkesi öldürüyor. işin tuhaf tarafı ise canavar’da biraz gay gibi. zira elizabeth düğün gecesi viktor ile olacağım diyince çılgına dönüyor ama tabi kıskançlıktan mı onu pek anlayamadım. kısacası, canavar bir insanın ihtiyaçları karşılanmadığında dönüştüğü şeyi simgeliyor. ayrıca toplumun bilimde bu kadar ileriyken insanlıkta bu kadar geri olmasını.

diğer karakter çok önemli olmadığı için es geçiyorum onları ve son olarak hikayenin kuzey kutbunda geçmesinin sebebi de kuzey kutbu nasıl kıtalardan uzak ise, viktor da insanlardan öyle uzak işte. yazar o yalnızlığı her türlü veriyor.

bir de gothic elementler için sıra dışı bir kitap ama ona daha sonra değinirim.