bugün

mary wollstonecraft shelley tarafindan 1816'da yazilmis romanın ismidir.romanda konu olarak:
ölülerden topladıgı parçalari birlestirerek olusturdugu ölü vücudunu, elektrik akimi kullanarak canlandirmayi basaran tip ögrencisi victor frankenstein'in öyküsünü anlatilmaktadır.hikaye huzunlu bir hal almaktadır ve frankenstein kontrolden cıkmaktadır.

1932 yılında da james whale tarafından filmi çekilmiştir.ardından gelen birçok filmle de adından söz ettiren bir klasik halini almıştır.
filminin izlenmesinden çok kitabının okunması gereken bir şaheserdir.
istediği tek şey varolmak* olan yaratık. sadece hayatta kalmak için mücadele ediyor. yaratıcısı olan dr. frankenstein'in kendini neden yarattığını ve neden terkettiğini merak ediyor. ve kendini yaratana isyan ediyor.

hayatta kalmak için mücadele etmek insanın asla sorgulamadığı, bilinç altında olan bir kavram. tanrı ve neden yaratıldık sorusu ise insanın bugün hala çözüm bulamadığı sorular. bu iki yönüyle romandaki Frankenstein ile dr. Frankenstein'ın ilişkisi insan ile tanrı'nın arasındaki ilişkiye benzetiliyor.
1. sınıfta hayatımı karartan sinir olunası kitap.Filmi bile öğğğk.Sevemedim gitti.
hala herkesin "firankeştayn" diye yayarak okuduğu,ama orjinalinin "frankınstayn" gibi hafif artistik bir telaffuzu olan;yaratık insan arası bir hilkat garibesi.

hatırlıyorum 8.sınıfta bunun ingilizcesini okuyoduk,yemin ederim kitaptaki olayı kitap bittikten 3 ay sonra tesadüfen tv'de filmini görünce anlayabildim.e sen lgs hazırlığı yapan adama zorla ing kitap okutmaya çalışırsan böyle olur,adam yarısını okur yarısını okumaz,kitaptaki alıştırmaları da başkasından geçirir.hey gidi eski günler be...
mary wollstonecraft shelley nin de bulunduğu bir dost toplantısında yenilir içilirken eğlencenin orta yerinde içlerinden biri "hadi bir oyun oynayalım" der ve bahisleri açar kim daha korkunç bir hikaye yazacak diye.
mary çok halim selim bir tiptir.ve kimse ondan bu hikayeyi ortaya atmasını beklemez.ancak mary bu yaratıcısına lanet eden yaratığın hikayesini oracıkta oluşturuverir kabataslak.daha sonra ayrıntısıyla şekillenen bu hikaye insanların bilinçaltının görünümlerinden ne kadar farklı olduğu konusunda çok düşündürmüştür psikanalizcileri.
shelley'in gölgesidir.
ilk bilim kurgu romanı. Yaygın düşüncenin aksine frankenstein canavarın değil canavarı yaratan doktor'un adıdır. Victor Frankenstein.
Mary Shelly'nin 19 yaşında yazıdğı romanı.
overkill in horroscope albümünden enstrumantal bir şarkı..
yaratıcısı victor tarafından terkedilen yaratıktır. öfkesi onu isanlığına en çok yaklaştıran şeydi. insana benzerliği ordan geliyor ancak daha çok şeytan ile ortak yanları vardır. tıpkı şeytan gibi o da yaratıcısı tarafından yüzüstü bırakılmıştı çünkü kusursuz değillerdi ve bu onları yaratanlara kendilerinin de kusursuz olmadıklarını hatırlatıyordu.
her sayfasında varoluşun sorgulandığı; trajedi ile biten karanlık, ama fazlaca insani bir hikaye.

güzel bir çevirisini bulursanız bugüne kadar çok şey kaçırmış olduğunuzu rahatlıkla farkedebilirsiniz. frankenstein denince akla bahsi geçen romanın değil retro bir korku filminin gelmesi biraz hazindir. film, ilk dönem korku filmlerinden biri olduğu için kitabın derinliğinin yanına bile yaklaşamayan kült fakat yüzeysel bir yapımdır. kitabı ise tam anlamıyla felsefi bir yolculuktur.
sürekli kitaptaki canavarin ismi sanilan ama aslinda doktorun ismi olandir.

canavarin ismi gecmez. "canavar" olarak gecer.
genellikle kitap ve karakterleri (canavar ve doktor), okunmadan önce enteresan geyiklere kurban gider. halbuki 'canavar' öylesine masum ve korunmasızdır ki, (dünya hakkındaki bilgisizliğinden dolayı) çoğu zaman okur doktora
karşı canavarın yanında yer alır. ona hak verir. bence mary shelley in de başarısı burda yatar. Doktorla beraber canavara söverken, bir bakmışsınız ki canavarla bir olmuş doktora ve insanlara isyan ediyorsunuz. Tam da bu noktada yazarın asıl niyeti ortaya çıkıyor: tanrı-insan ilişkisini eksen alarak doktor frankenstein-canavar ilişkisini karşılaştırıyor. Bir tarafta yaratıcı ama yarattığı varlıktan bi haber ve bilinçli olarak ondan kaçan, onu yalnız ve
tamamen korunmasız bir halde dünyaya terk eden, çağrılarına cevap vermeyerek, onu anlayamayan ve canavarın tehlikeli bir katil olduğunu düşünerek ona sırt çeviren doktor; tanrıyı temsil eder. öte yandan doktorun onu sevmemesi yüzünden acı çeken, yalnız (bildiğimiz anlamın dışında, hiç bir karşı cinsin veya hemcinsinin olmadığı bir yaşama mahkum kalan) bir hayata terk edildiğini düşünen, ve ünlü "Madem beni yarattın, neden yalnız bıraktın?" sözleriyle bu durumu noktalayan 'canavar-yaratık' adı bile olmayan şey, bu düşüncelerle istemeyerek de olsa cinayetler işler, dolayısıyla günahkardır; ve insanı temsil eder. Gerisiyse insanı hüzünlendirir, hiç de öyle çizgifilmlerdeki gibi ışık çaktı - doktor kaçtı - canavar çıktı- hay allah tarzında bir durum yoktur ortada. Okunmalıdır ,tavsiye edilir. En azından ben doktor frankenstein, ona buna inanmadan okunmasını şiddetle öneririm.
1931 abd yapımı, yönetmen james whale imzalı film. oyuncu kadrosu colin clive, mae clarke, john boles.
asıl olan 1931 yapımı filmdir, frankestein denince akla romanından sonra gelen o dur, 1994 yılı frankestein da gayet iyidir, robert de niro o nu oynamıştır.
*1931 yapımı filmde senaryo romandan kişileri almış zaman kurgusu yoktur, kurgu romandakinden çok daha farklıdır, 1 saatlik kısa denebilecek bir filmdir.
*1994 yapımı filmde senaryo-kurgu-zaman romandakiyle tamamen aynıdır, oyunculuklar ve makyajlar çok çok iyidir. korku filmi imajını silip, romandaki gibi dram yüklenmiştir.
*gelelim yaratığın ismi sorunsalına; 1931 yapımında dr.frankestein o na "monster" diye seslenmektedir. 1994 yapımında ise, tıpkı romandaki gibi herhangi bir isim konmamıştır kendisine, lakin dr.frankestein ın ölümü o nu çok etkiler sonlarında, ve bana bir isim bile vermemişti, gibisinden bir şeyler der, insan o an, kendine dr. un adını alacağı izlenimine kapılır "o"nun, tabi böyle bir şey olmaz. romanda esas oğlanında frankestein oluşu bu yanılgıyı doğurmuştur diye tahmin etmekteyim.
yaygın bilinen bir yanlışlığa sebebiyet veren kitaptır. frankenstein burda yaratık değil sadece doktordur. yaratık kitapta sadece monster diye geçmektedir.
kişiye sorulur;

-frankenstein kimdir nedir?
-hani var ya şu çizgi filmlerde bi yaratık kafasının iki tarafnda bi seyler , dikişler , yıldırım filan , yoksa o değ-

pat küt çat çut bam bum pata küte...
--
kişiye sorulmaz;

-bilinenin aksine frankenstein canavarın ismi değildir * , o doktorun ism-

pat küt çat çut bam bum pata küte...

(bkz: anti klişe timi)
sanılanın aksine "frankenstein" ismi canavarın ismi değildir.
roman'da ki eli yüzü düzgün genc öğrencinin ismidir.
frankensteinin icadı olan canavar'ın ise bir ismi yoktur.
izledikten sonraki gece rüyamda hayal meyal gördüğüm canlıdır.dövüldüğü sahnede dayanamayıp ağlamışlığım da vardır yani. *
uğultulu tepeler ile yakın dönemlerde yazılmış ve iyilikle kötülüğün ele alınışı açısından benzerlikler içeren roman. kitabı okuyunca yaratıktan çok onu yaratan Frankenstein'e kızarsınız. Yaratığını yaratır ve yüzüstü bırakır. Kitapta yaratığın koşulların etkisiyle kötülüğü seçtiği vurgulanır. ayrıca bir kadın tarafından yazılan bu romanda kadın karakterlern hepsinin silik ve gölgede kalmış karakterler olduğu dikkat çeker.
hakkında sıklıkla bilinen bir yanlış ise; yaratığı vücuda getiren doktorun isminin, "yaratığın ismi" olarak bilinişidir. zaten filmde esasen, "doktor frankenstein canavarı" olarak isimlendirilmektedir.

çekim yılı oldukça eski olmasına karşın; hayal gücüne elverişli senaryosu, başarılı oyuncu kadrosu ve tüm çıtırbomluklara rağmen, çok kaliteli bir film noir olmuştur.

doktorun ölülerin parçalarını toplamak için görevlendirdiği 2 gencin, mezar açma esnasındaki "the moon's rising. we've no time to lise!"(ay yükseliyor, kaybedecek zamanımız yok!) repliği, yılları hatta yüzyılları aşacak kadar, muazzamdır. film endüstrisinin arketipi sayılıp, tüm acemilikleri bünyesinde barındırmasına karşın, böylesi bir oyunculuk ve hissiyatın tattrılması, onu kült yapmakta gecikmemiştir.
baba, tanrı, varoluş gibi pek çok konuyu irdeleyen olağanüstü bir roman.
şu an alnımın hemen bitiminde kocaman, kırmızı ve çirkin bir sivilce ile onun kız kardeşi gibi duruyorum. ayrıca çok acıyor, acımanın da ötesinde kafamın sol tarafı kompile ağrıyor.
of lan sivilce deyip de geçme.
ne çok sivilcen olmuş frankestein empati yaptım şimdi.
yazık lan!
an itibarı ile imax olarak iznenmiş film.

--spoiler--
iyi tamam aksiyon ve animasyon sahneleri güzel olmasına güzel de şu metallerin birbirine vurma seslerini bu kadar abartmasanız olmaz sanki. kulaklarımız çınlıyor halen gruptan üç kişi ağrı kesici ihtiyacında* bir de şu koltukları sallayacak kadar açtığınız sesin tek iyi yanı koltukların sallanmasıydı gerisi bildiğin kafa ütüledi.

he son olarak madem gölgelerde savaşıyorsunuz "insan içinde iblis öldüremezsin" diye fırçaladınız adam abimizi. e şehrin orta yerinde delik açtınız bir tane itfaiye polis gelmedi o ne ayak. konu da biraz zayıf kalmış.
--spoiler--

genelleme yapmak gerekirse vasatın üzerinde