bugün

mütevazilik etmeye gerek yok, iyi müzik dinleyen biriyim. kendimi bildim bileli her zaman daha iyiye ulaşmaya çalıştım.

geldiğim en son noktada söyleyebileceğim yegane şey şu, eloy, modern müzik tarihinin en muhteşem grubudur.
yeni albümü çıkmış. eski tadı almak mümkün. özellikle why parçası inanılmaz. dinleyiniz.

https://open.spotify.com/...si=lQlo0oZcT9u39SoG-PhwmQ
24 mart'ta yeni albümü çıkacak olan grup. bekliyoruz.
Poseidons's Creation gibi tarifi zor bir şarkıya sahip enfes progressive rock grubudur.
of be!

kafan iyiden iyiye olmuşken bu alman panzeri üzerinizden geçtiği vakit söyleyeceğiniz şeydir bu. of be!
çok güzel şarkıları olan progressive rock grubu.

(bkz: prisoner in mind).
an itibariyle 1974 Berlin Konserinin nefis Isle of Sun parçasını dinliyorum gözlerim kapalı. Bu ince detayı geçtikten sonra ELOY ile ilgili özelliklede OCEAN gibi konsept albüm hakkında ki hissiyatımı dile getireyim; Albüm konsept olarak (mitolojik) yaradılış kavramlarını irdelesede benim için yitik antik yunan kentlerini deniz altındaki apollon tapınağında ki yankılanan geçmiş zaman fısılıtılarını ifade eder. Ocean albümüne kadar tıpkı Pink Floyd'un Dark Side'a kadar olan serüveni gibi bir takım denemelerle konsept fikirler üretir ama 1977 yılında çıkan bu albümle olgunluk dönemlerini (ki en ideal kadrosuyla) kanıtlarlar. Benim için Olimpos dağının öbür tarafındaki bir boyutta yer alan Pink Floyd ile ELOY'u kıyaslamak gibi saftirikliğe girmiyorum ama yinede Eloy'u (müziğin müzik olduğu dönem 1965-1980 arası) kaliteli grupların arasında çok rahatlıkla dahil edebiliriz. Atlantis' Agony At June 5th -8498 13 p.m. Gregorian Earthtime 20 dakika 56 sayine süren 1978 tarihli Live albümünden ve favorim Poseidon's Creation 11 dakika 46 saniyelik süresiyle geçmişten gelen bir ayin gibidir.
pek bilinmeyen ama çok sağlam alman progressive rock grubu.

Inside, Power and the Passion, Dawn, Silent Cries and Mighty Echoes isimli albümleri gayet tavsiye olunur.
almanya'dan çıkmış kayda değer bir sürü krautrock grubundan biridir. hayatınızda bir ya da iki tane krautrock grubu dinleyip, almanlar da rererö ama bu iyi demek ayıptır. grubun ismi zaman makinası adlı kitaptan geliyordu sanırım, eloi adlı bir ırktan. pink floyd'u da sadece the wall ile dark side of the moon'dan bilenler olmasaydı, bu grup daha popülerdi belki; eğer karşılaştırmanızın nedeni buysa.
nevi şahsına münhasır bir gruptur. almanya'dan çıkmış en kayda değer progressive rock grubu olarak ingiliz dostlarına ben de varım selamı çakmıştır.
tek kelimeyle süper gruptur!
2009'da yaptıkları son olay olmuş albümleri için;
(bkz: visionary)
progressive rockın biraz göz ardı edilmiş olduğuna inandığım fakat göz ardı edilemeyecek kadar muhteşem grubu. alman progressive devi. floyd'la kıyaslanmalarına katılmıyorum kendimce. çünkü ciddi mana da popülerlik farkı var gruplar arasında. eloy'u bilen bilir, floyd'u herkes bilir rock camiasında.
ama sorun eloy'un ihmal edilmeyecek kadar büyük olmasında yatıyor. öncelikle ocean albümünü sindirin. sonra göreceksiniz yerinizde duramadığınızı. büyük/ efsane gruptur velhasıl. külliyata saldırmamak olmaz.
mutlaka dinleyin, dinletin!
edit: manço'nun hatmettiğine katılırım bu büyük grubu.
amerika birleşik devletleri'nin, Arizona eyaleti, pinal idari bölgesinde bir yerleşim birimi.
alman progressive rock grubu. 1969 doğumlu olan grup ilk albümünü 1971 yılında kendi adını taşıyan eloy ile yapmıştır. günümüze kadar gelebilen ender baba gruplardandır. özellikle walk alone parçasının o müthiş klibi ile gönlümdeki yeri ayrıdır.
silent cries and mighty echoes, power and the passion, inside gibi nefis albümlere imzasını atmış alman progressive rock topluluğu.
progressive rock denince pink floyd dan sonra en sağlam gruptur gözümde. ocean albümündeki 15 dakikalık Atlantis' Agony at June 5th-8498, 13 P.M. Gregorian Earthtime * parçası müzik ziyafetinden başka bişey değildir..bide parçayı live albümünde 21 dakika çalmışlarki ki oy oy..
baya yılar oluyor, ilk dinlediğim sıralar tavsiye eden arkadaşım 'abartmıyorum eloy pink floyd'a yaklaşmış bir grup' demişti. tabii inanmıyor insan. ama dinledim gördüm ki adam haklıymış. gerçekten müzik namına çok ileri seviyede işler yapmış bir grup. deli gibi bir pink floyd hayranı olarak bayıla bayıla sevip dinlediğim gruptur eloy.
progressive rock müziğini zirveye çıkartmış, deneysellik konusunda çok başarılı olmuş bir gruptur. işin ilginç yanı bu grubun almanya'dan çıkmış olmasıdır*. pek tanınmazlar, pink floyd hayranlarından bile grubun adını duyan azdır. fakat birçok gruba ve şarkıcıya esin kaynağı olmuşlardır. barış manço'da eloy'dan etkilenen isimlerden bir tanesidir (etkilenmekte sorun yok, barış abi etkilenmiş ama kendi özgün tarzını oturtmuştur, taklitçi olmamıştır)
bazı parçaları dünya üzerinde bestelenmemiş gibidir. onlardan bir tanesi için:

(bkz: http://www.youtube.com/watch?v=gt60b29pzts)
progresif rock in daha cok duygusal yonunu sevenlerin poseidon s creation adli sarkilarini dinlemeleri gereken gruptur.
progresifin temellerini atmış, dört atlısından biri.

diğerleri için;

(bkz: pink floyd)
(bkz: camel)
(bkz: uriah heep)
taksim'de bir bar.
cumartesi akşamı canlı müzik vardır, müzik güzeldir, gelen kitle güzeldir, fiyatları güzeldir, söylemeye gerek duymadığım tarz bir eğlence için idealdir.*
Hazır Agora'da hızımızı Progressive rock'tan almışken, progressive rock'a giriş yapmak için son derece ideal bir süper-gruptan bahsetmek yerinde olacak. Hep duyduğum, özellikle müzik eleştirmenlerinin nedense çok sevdiği bir söz vardır; Almanlar müzik yapamaz. Bu belki herşeyin kuralına göre oynandığı popüler müzik alanında geçerli olabilir (benim neslim Modern Talking faciasını unutamaz mesela). Ancak öyle bir Alman progressive rock grubu vardır ki bir kere dinleyen eşi benzeri olmadığı konusunda hem fikir olur; Eloy.

Aslında hangi sınırlı sözcükler Eloy'u anlatabilir ki? Ocean'ın prog-rock tarihinin en iyi albümlerinden olduğundan mı bahsetmeli, Inside ve Floating'deki müthiş uçuşlardan mı, Power & The Passion'un acid-trip hikayesinden mi, Frank Bornemann'ın aksanlı ve tamamen kendine has vokallerinden mi, eski Scorpions davulcusu Jurgen Rosenthal'ın sözlerinden mi? Yine de Eloy'u daha kolay anlayabilmek için işe Eloy'u 3 döneme ayırarak başlayabiliriz;

I.Dönem:
Eloy (72)
Inside (73)
Floating (74)
Power And The Passion (75)

II. Dönem
Dawn (76)
Ocean (77)
Silent Cries And Mighty Echoes (78)
Live (78)

III. Dönem
Colours (80)
Planets (82)
Time To Turn (82)
Performance (83)
Metromania (84)
Codename Wildgeese Soundtrack (85)
Ra (88)
Destination (92)
The Tides Return Forever (94)
Ocean 2 (98)

I.DÖNEM

Eloy'un ismi, kurucusu Frank Bornemann'ın söylediğine göre H.G. Wells'in Time Machine eserindeki bir ırkın isminden geliyor. Frank Bornemann, müziğe 60'larda Shadows ve Beatles gibi grupların etkisiyle başlar. 60'larda Alman gruplarının sadece cover yapan ikinci sınıf gruplar olduğunu söyler Bornemann bir söyleşisinde (Şüphesiz ki bu durum 69'da efsanevi Amon Duul önderliğinde Krautrock sahneye çıktığında tamamen değişmişti. Hatta "keyboard ağırlıklı space-progressive" Alman gruplarını tanımlamak için kullanılır oldu ve progressive rock dünyasını bayağı bir etkiledi). Adamımız da bir kolej grubu kurup Beatles, Moody Blues, Who ve Cream'in coverlarını yapar. 1970'de Eloy adını alıp lokal bir "en iyi yeni grup" ödülü alırlar ve kendi bestelerini yapmaya başlarlar. 1971'e gelindiğinde ise ilk albümlerini çıkarmaya hazırlardır artık.

Eloy (1972): Bu ilk albümde standart Eloy özelliklerini göremiyoruz ama bazı sağlam ipuçları vardır. Özellikle de Something Yellow ve Eloy adlı parçalarda. Bu albüm, Frank Bornemann'ın vokal yapmadığı tek Eloy albümüdür, vokalde Erich Schriever vardır. Frank Bornemann, grubun ilk albümüyle ilgili şunları söylüyor: "En baştan beri farklı, progressive'den etkilenen müzik yapmaya çalıştık. Erich çok iyi bir solistti ama profesyonel olmak istemiyordu. Ayrıca konser vermek de istemiyordu, fazlasıyla politik görüşlüydü ve bakış açısı bizim yapmak istediklerimiz için biraz dardı. O gruptan ayrıldıktan sonra grubun lideri ben oldum. Aslında Erich yerine bir solist almayı düşünüyorduk ama sonra birkaç küçük konserde ben solistlik yaptım, iyi olduğuma karar verdik böylece söylemeye devam ettim". Burada kilit nokta Bornemann'ın ex-solisti Erich hakkında söyledikleridir. Bornemann'ın kafasındaki Eloy'u asla politik müziğin dar sınırlarında kalabilecek bir grup değildir- ki bunu Ocean ve özellikle Silent Cries Mighty Echoes'un sözlerini ve spacey içeriğini gördüğümüzde daha net anlıyoruz- Bornemann tamamen kişisel arayış, bilinmezlik, yaşam ve ölüm gibi değerler üzerine yoğunlaşmak istemektedir.

Inside (1973): işte Eloy'un uçuşa başladığı albüm. EMI etiketiyle çıkan albümde 4 parça bulunur ve açılıştaki 17 küsur dakikalık Land Of Nobody aynen Grateful Dead için söylenenler gibi, kaydın yapıldığı stüdyoya duman falan salındığını düşündürtür insana. Albümdeki Future City, bazı radyo istasyonları tarafından yılın en iyi 10 parçası arasına alınır, grup dikkat çekmeye başlar ve Beggar's Opera, East Of Eden gibi ingiliz progressive rock gruplarının alt-grubu olarak turnelere katılır. Bu arada Frank Bornemann'ın aksanlı ingilizce vokali de Eloy'un önemli özelliklerinden birisi olmuştur artık.

Floating (1974): Eloy olgunlaşmaktadır. Açılıştaki Floating ve The Light From Deep Darkness, gitar ve klavyenin müthiş uyumuyla yüksek-uçuş parçalarıdır. Bu albümün kayıt hikayesi ilginçtir. Albüm, Scorpions'un Fly to the Rainbow albümüyle aynı stüdyoda kaydedilir ve çakışma olmaması için geceleri çalışırlar. Bu albüm aynı zamanda Eloy'un kendi prodüktörlüğünü yaptığı ilk albümdür.

Power And The Passion (1975): Hızlı bir üretim sürecine giren ve neredeyse her albümden sonra eleman değiştiren Eloy, ilk döneminin en uçurucu albümünü sona saklar ve zamanda yolculuk çevresinde gelişen bir hikaye anlatan konsept Power And The Passion'u çıkarır. Albüm özellikle Almanya'da iyi satış rakamlarına ulaşır. Ve sonra Eloy dağılır! Yine Bornemann'ı dinleyelim: "1975'teki dağılmanın nedeni müzik konusundaki anlaşmazlıktı. Kişisel olarak ben Eloy'un bu albümdeki gibi konsept ve karmaşık senfonik yapısı olan progressive müzik yapmasını istiyordum ancak diğer elemanlar buna karşıydı. Menajerimizle olan bir sorun yüzünden beş parasız da kalmıştık, dolayısıyla grup dağıldı. 1976'da ise grubu benimle aynı vizyona sahip çok yetenekli müzisyenlerle tekrar kurdum".

II. DÖNEM

Dawn (1976): Eloy'un II. Dönemini oluşturan bu yeni kadrosu gerçekten çok parlak ve Eloy'un zirvesini oluşturan bir kadrodur: Bornemann'ın yanında Klaus Peter-Matziol (bas), Scorpions'dan gelen Jurgen Rosenthal (davul) ve Detlev Schmidtchen (klavye). Özellikle Jurgen Rosenthal Neil Peart ve Bill Bruford gibi devlerle bir tutulan ve parçaların sözlerini de yazan çok önemli bir davulcudur. Dawn yine konsept albümdür ve Eloy'un en senfonik albümüdür (doğal olarak, çünkü bir senfoni orkestrasıyla beraber kaydetmişlerdir albümü). Dawn karanlık, uçurucu, senfonik derinliği olan son derece iyi bir albümdür.

Ocean (1977): Ocean sadece Eloy'un değil, bütün bir progressive rock ekolünün en muhteşem albümlerinden biridir. Dört parçadan oluşan albüm Atlantis'in kuruluşunu, yükselişini, çürümesini ve batışını anlatır (Poseidon's Creation, Incarnation Of The Logos, Decay Of The Logos, Atlantis' Agony at June 5th 8498, 13 P.M. Gregorian Earthtime). Poseidon's Creation prog. rock tarihinin en konsantre girişlerinden birisine sahiptir (bence Anglagard'ın Jordrok'unden sonra 2 numarada gelir). Atlantis' Agony, albümün en uzun parçasıdır (prog. rock tarihinin en uzun parça isimlerinden biridir aynı zamanda) ve Tanrıların Atlantis'e nasıl kızıp batırdıklarını anlatır. Albüm Almanya'da çıktığı sene Queen, Genesis gibi devleri satışlarda geride bırakır. Özel bir kapak resmine de sahip olan Ocean gerçekten sözcüklerle anlatılabilecek bir albüm değildir, dinlemek gerekir.

Live (1978): Eloy'un muhteşem dörtlüsüyle verdiği konserlerden oluşan Live albümü 1978'de çıkar, son 3 albümden parçalar içerir. Özellikle orjinali 15,5 dakika olan Atlantis' Agony'e yaptıkları 21 dakikalık yorum dinlemeye değer.

Silent Cries Mighty Echoes (1979): Eloy'un kötü zamanlarda çıkardığı hazine. 1979, prog. rock'un resmi ölüm yılıdır aslında. Ne yazık ki artık punk müzik veba misali her tarafı ele geçirmiş ve prog. rock müzisyenlerinin nesli tükenmiştir. Pek çok prog. rock grubu yaptıkları müziği yayınlayamazlar (bu albümlerin çoğu 90'larda prog. rock'ın ikinci dirilişinde yayınlandı). Ancak Eloy, kişisel olarak benim için en önemli albümünü 1979'da yayınlar, hem de konsantre progressive bir albümdür bu. Pilot To Paradise, Astral bir girişe sahip olan Master Of Sensation gibi muhteşem parçalar içeren albüm ne yazık ki Eloy'u zirveye taşıyan dörtlünün ayrılmasını da beraberinde getirir.

III. DÖNEM

Colours (1980): Jurgen Rosenthal ve Detlev Schmidtchen gruptan ayrılır. Frank Bornemann'a göre bu sefer neden müzik ile ilgili değildir, Jurgen ve Detlev'in egolarıyla başa çıkamamasıdır. Solo kariyer yapmak isteyen Jurgen ve Detlev gruptan ayrıldıktan sonra "Ego on the Rocks" isimli bir ortak albüm çıkarırlar. Bornemann ve Klaus Peter onları geri dönmeleri için ikna edemezler ve gruba 3 yeni müzisyen katılır. Yeni müzisyenlerle beraber Colours albümü kaydedilir. Bu albüm bir önceki Silent Cries'ın karanlığını ve zerafetini taşımayan gitar ağırlıklı daha sert ve kısa parçalardan oluşan bir albümdür. Bununla beraber pek çok Eloy hayranı için en iyi albümlerden birisidir bu.

Diğer Albümler (1981 ve sonrası): işte bu aşamadan sonra Eloy'un albümleri ne yazık ki "diğerleri" kategorisine girer. 1984'e dek Colours kadrosu 4 albüm daha çıkartır. Bornemann'a göre müzikal açıdan uyumsuzluklar gittikçe büyümektedir. Yeni elemanlar artık biten progressive ekolünden uzaklaşıp daha sert, daha gitar ağırlıklı albümler yapmak istemektedirler. Bornemann aslında bir double albüm olarak tasarlanan ancak birer yıl arayla çıkarılmasına karar veren 2 albüm boyunca kontrolü elinde tutmayı başarır. Bunlar 81 tarihli Planets ve 82 tarihli Time To Turn'dur. Bir bilim kurgu hikayesi çevresinde kurulan bu konsept albümler biraz kendini tekrarlar, şaşırtıcı Eloy özellikleri albümlerde eksik kalmış gibidir. Yine de bu albümler On The Verge Of Darkening Lights, Through A Somber Galaxy, Say Is It Really True gibi iyi parçalar içerir. Bir seçim yapmak gerekirse Time To Turn daha başarılı ve melodik bir albümdür. 83 tarihli gerçekten başarısız olan Performance albümünün ardından kadro Metromania (84) albümünün kaydı tamamlandıktan sonra albüm daha piyasaya verilmeden dağılır. Bu Eloy'un ikinci dağılışıdır. Metromania neredeyse space-metal olarak kabul edilen oldukça sert ama fena olmayan bir albümdür, Follow The Light ve Nightriders gibi iyi parçalar içerir. Eloy bir tür veda turnesine çıkar ve birisine Marillion'un solisti Fish'in de katıldığı konserler verir.
Frank Bornemann'sız kadro 85'te Codename: Wildgeese filminin müziği için bir araya gelir ve bir soundtrack albüm çıkarır (Bu film bizde de Yaban Kazları adıyla oynamıştı). 3 yıllık aradan sonra 1988'de Bornemann ve tesadüf eseri karşılaştığı Michael Gerlach (klavye, davul) ikili olarak Eloy'u tekrar canlandırmaya karar verirler. Yanlarına konuk müzisyenler toplayarak Ra'yı çıkarırlar. Rainbow gibi tüyler ürpertici bir parça içeren Ra, Eloy hayranlarının çoğunun bir an önce unutmak için çaba gösterdiği bir albümdür. Daha sonra bol miktarda toplama Best Of'lar çıkar. 1992'de Bornemann ve Gerlach bir deneme daha yapar ve Destination'u çıkarır. Klaus Peter Matziol'un da iki parçada konuk müzisyen olarak bas çaldığı albüm Time To Turn'den beri Eloy'un çıkardığı en iyi albümdür diyebiliriz. Bornemann/Gerlach ikilisi bu albümde 70'lerdekini olmasa da 80'lerin başındaki Eloy soundunu yakalamayı başarır. Klaus Peter Matziol bu albümden sonra gruba tekrar katılır ve grup 93'te Chronicles albümü için eski parçaları tekrar stüdyoya girip çalar. Daha sonra 94'de Destination ayarındaki The Tides Return Forever albümünü çıkarırlar. Hatta bu albüm 10 dakikalık parçaların geri dönüşünü içerdiği için daha değerlidir bile diyebiliriz.

Ocean 2 - The Answer (1998): Eloy, en son 1998'de Ocean-2'yi çıkarır. Beklenmedik şekilde ilk Ocean'ın ruhunu yakalayan Ocean 2, 90'larda çıkan en iyi progressive rock albümlerinden biridir. Kapanış parçası The Answer, Bornemann'ın biz eski Eloy hayranlarına bir selamıdır sanki. Bu parçada Bornemann'a eşlik eden geri vokaller ve Matziol'un bas motifleri neredeyse Posiedon's Creation'u hatırlatır. Özellikle II. Döneminde zirvesini bulan Eloy, klavye ağırlıklı space-rock veya sağlam senfonik-progressive dinlemek isteyenler için çok ideal bir başlangıç noktasıdır, kesinlikle kayıtsız kalmamanızı tavsiye ederim.

kaynak : mygitar.com
eylül isimli bayanlara takılan lakap. diğerleri için: eloy, elo, elü, lülü vb. gibi anlamsız harfler toplulukları da vardır.
taksim imam adnan sokağın sonunda, dorock'u ve leman'ı geçince köşede ikinci katta (bakkalın üstü.) kalan, kıyı köşe kafe/barıdır.

garsonları çok kafa olmakla beraber eskiler çalması ve müzik tarzından taviz vermemesi sevilmesini sağlamıştır. ayrıca çok kalabalık taksim günlerinde bile fazla kalabalık olmaması, ayrı bir gitme sebebidir.

genelde birası çok kötüdür. iki birayla sabaha kadar oturmalı derim.
eclipse of mankind, sensations gibi dahiyane şarkılar yapmış, dahi kimseler! ocean albümleri de süperdir!
pink floyd'tan başkasını tanımam diyenlerin, dinlediklerinde gözlerinde manasız bi boşluk oluşuyor önce, sonra hafif buğulanıyor bunlar. ahanda o ilk damla ha düştü ha düşecek derken "fırk" diye bir burun çekişleri oluyor ki bir de... işte ben o anın hastasıyım.