bugün

konusu itibariyle sanırsın ki show tv türk filmi kuşağından bu film. ama lars von trier öyle bir anlatım yakalamış ki filmde sarsıyor resmen. komalara girmiştim de filmde con ef kenedi caddesinden karanfil sokağa nasıl yürüyeceğimi şaşırmıştım. björk te pek başarılıydı şaşırmadım desem yalan olur.
trier nasıl becerdiyse - ki bu adamın çok iyi bir yönetmen olduğunun da kanıtı- öyle karamsar bir hava yaratmış ki üstelik müzikal olan bu filmde gerim gerim geriliyosun.
ama yine olsa yine izlerim diyeceğim bir film değildir. zira bünyem kaldırmaz. hatta filmden sonra bir daha trier filmi izlersem demiştim tabii ama yalan oldu izledim.
tüm film boyunca el kamerası kullanılmış,bu da filmin akışını daha doğal bir hale sokmuş.
hukuk kanunlarının zayıf olduğu noktalar ele alnmış,bu yünden de teşekkürür hakeden bir filmdir.
ayrıca eklemek istiorum,filmde björk ün canlandırdığı karekterle evlenmek isteyen karekteri canlandıran kişiye de kanatsız melek oskarını buradan göndermek isterim.
(bkz: kanatsız melek)
türkçeye karanlıkta dans ismiyle çevirilmiş, 2000 yapımı film. çekimler dikkat çekici, müzikler de, bjork' ün oyunculuğu da çok iyi. izlediğinizde old boy tadında* bir etki bırakıyor. filmi izlemeden önce bir kutu mendil hazır bulundurulması tavsiye edilir.
i ve seen it all diye ağlatan bir şarkısı vardır soundtrack albümünde.
güzel bir for my pain şarkısı. fallen albümünden.

the only hope in this endless night
is to follow you through the shadows of the deepest blue, away from the light
i hear your voice is calling me: "don't be afraid"
but there's something deep inside of me
forcing me to turn away
take my hand, don't turn away, i need you to stay
i know a place where the light and the dark can become as one
this loneliness is killing me
is there a place we both can live?
you're the dancer in the dark
you're the child of the light
you're the sinner of all time
you're the saint with wings so white
you're the distant shape in the night
you're all the innocence left alive
you're like tainted sun
you're the star shining bright
kendimi o kadar kasmama rağmen son bölümünde koyvermemi sağlayan film. yalnız ikinci izlediğimde o kadar da etkilendiğimi söyleyemem. ayrıca lars von trier in kadın oyuncuları filminde nasıl coşturduğunu bir kez daha bize gösteren film.
selmanın yaptığı tercihlerin tartısılası, aglamaktan insanın içinin cıkası film.
(bkz: lars von trier)
konusu ve müziği ile sarsıcı bir film. bir çok kadının kült filmidir ayrıca.
aktüel kamera ile çekilmiş mükemmel ötesi lars von trier şaheseri.
2000 yilinda altin palmiye ödülünü almaya hakkazanmis eser. müzikal gibi degil gibi. filme farkli bakis acilariyla bakildiginda farkli cikarimlar yapilabilir. duygusal bir bakis acisi ile bakildiginda aglatacak kadar dramatiktir. elestirel bir bakis acisi ile bakildiginda ise kapitalizm tüm acimisizligi ile ön plana cikar. Komunist bir goruse sahip olan yazar ve yonetmen lars von tiers in filminin son kisminda ekranda su yazi belirir:

They say it's the last song;
They don't know us, you see.
It's only the last song if we let it be.

bu son şarkı diyorlar;
çünkü bizi tanımıyorlar.
sadece biz izin verirsek son şarkı olur.

ben filmi ikinci bakis acisiyla izledigim icin, son sarki olarak kapitalizmden bahsedildigine inaniyorum. fakat son sarki kapitalizm degildir, cunku biz buna izin vermeyecegiz!
tamamini bjorkun seslendirdigi selmasongs isimli bir soundtrack albume sahip filmdir.
bu albumu dinlediginizde filmi izlediginiz anda ya$anan tum etkiyi hissedebilirsiniz.
insanın kanını donduran sona sahip olan film.
(bkz: 107 steps)
kaç defa izlersem izliyeyim, her defasında salya sümük ağlatan film. bjork'u bu kadar sevmesem bu kadar etkileyici olur muydu bilmiyorum. heralde olurdu: (bkz: dogville)
insanın kalbine gerek bjork ün o güzel çığlıklarıyla gerekse filmin senaryosunun mükemmelliğiyle çok fena bir aparkat indiren mükemmel bir dram filmidir. bir 7.sanat ve lars von trier harikasıdır.
konusu kadar soundtrackiyle de dikkat çeken başarılı yapıt.
"what about china? have you seen the great wall?
all walls are great if the roof doesn`t fall."
(bkz: i have seen it all)
--spoiler--
görecek ne var ki !!!
--spoiler--
--spoiler--
yaşamak görmekse eğer ben nefesimi tutuyorum.
--spoiler--
her şey çok gerçekmiş gibi görünüyor en başta. hesaplaşma gerçek hesaplaşma gibi, acı gerçek acı gibi... ama bir sorun var. izlerken "neden inandırıcı değil" diye sormuştum kendime, çünkü her şey inandırıcı olmak için yapılmıştı, çok saçmaydı gerçekçi görünmemesi. sonra bir bakıyoruz, gene aynı şey oluyor, kötüler o kadar kötü, iyiler o kadar iyi oluyor ki, nefretimiz ve acıma duygumuz inanılmaz yükseklerde dolaşmaya başlıyor. üstelik selma'nın yaşadığı suçluluk duygusunu ve iç hesaplaşmasını görmemiz yetmiyor, o hala o kadar iyi ki, o kadar "anne" ki... sonra birden farkına varıyorum ki, bu yaşadığım şey (filmi izlerken) hayatla o kadar alakasız ki. gerçek hayat böyle değildir, eminim bundan, kimse o kadar kötü değildir, ve kimse o kadar iyi değildir. insanın biraz biraz, çok çok arada kalmış olması gerekir. bu, filmdeki şey, her neyse, ne hissetmek gerektiğini izleyicinin gözüne sokmak sanırım. başka çareniz kalmıyor sanki, çünkü filmin tek bir yolu var, başka bir yoldan izlettirmiyor kendini. sonra düşündüm, trier bunu hep yapıyor. diğer filmlerinde de görmedik mi?

saplantılı bir acı çektirmek var bu adamın filmlerinde. gerçek olmayan acıyı gerçekmiş gibi hissettirmek var.
şu an girilen entrynin saatine bakın.

bu saatte asla izlenmemesi gereken bir film..

sabaha kadar müzikal kabus...
aşık olunası, yanında yatılası müzikal. o kadar tatlı bir havası var ki mükemmel. fakat balyoz gibi de bir sonu var.
dramadan öte bir dram.
bjork'un ne kadar komplike bir sanatçı olduğunu gösteren film... *
ya o değil de, yeşil yoldaki iyi gardiyan değil miydi o?! ne kadar orospuçocuğu olmuş o öyle!! hiç yakıştıramadım!
ara ara izlerken sıkan film...yine de olayların ba$langicini anladiktan sonra bir $ekilde yakalıyor ve filmin sonunda 6000 km/h saatle duvara yapı$tırıyor. kalıyorsunuz öylece.
björk'ü sevmeyen insanın bile defalarca izleyebileceği filmdir. sürükler, merak ettirir, kızdırır, sevindirir, duygulandırır. beklenmedik bir son çıkarır insanın karşısına. bir defa izlenir, iki defa izlenir sonunda istemsiz şekilde gözlerinden yaşlar boşalır insanın.

soundtrack'leri de bir o kadar güzeldir bu filmin.radiohead vokali thom e. yorke ile björk'ün seslendirdiği i've seen it all'ın eşsiz bir güzelliği vardır hem söz hem de müzik olarak.
güncel Önemli Başlıklar