bugün

binbir insan masalları dizisinin yazarıdır. 'şimdi haz saati uygulaması başlayacak ve yaşamlar bir yaşam geri alınacak.'
(bkz: kendine bakma kitabı)
yerinde olsam dizüstü edebiyat serisine öyle twitter'daki eksi sözlük entry'leirni alanların değil, babalar gibi sözlük aleminin kralı angutyus'un kitabını çıkarırdım. hatta çok samimi söylüyorum şimdiden telif haklarını almayı düşünüyorum ben. sadece kitapla kalmaz, çok şahane dizi, film çıkar bu seriden. şahsen ben oturup sayfalarca okuyamadım internetten, kitabı çıksada şöyle yattığımız yerden gözlerimiz ağrımadan okusak. kitabın ismi de "bilen bilir" olsa süper olurdu mesela.
son kitabında uludağ sözlük vb. den bahsetmiş yazardır.

--spoiler--

şirketler eskiden "ya bizden kötü bahsederse" diye köşe yazarları ve televizyonculardan- özellikle de gişesi çok olanlardan korkarlardı. valla şimdi ekşi sözlük, itü sözlük, uludağ sözlük vb. sallar fena halde. kötü edebiyatçılar, kötü edebiyat dergilerinde entipüften metinlerini okura gazlayamayacaklar artık...

--spoiler--
Kritik-analitik düşünce uzmanı, Süper zekalı insan.
Sakin ve hüzünlü bir hali var. güzel insan. Düşünceleri, fikirleri oldukça insani duygular üzerine. HaberTürk deki programında akli başında yorumlar yapabilen, karsındakini sabır ile dinleyen tek kişi diyebilirim. Bayılarak izliyorum..
Hazır aklıma gelmişken biraz sitem edeyim.
Kendisinin ve ekibinin Dizustu edebiyat serisinin en eli yüzü düzgün kitabi olan bir apacı Masalı'nın devamı için neden bu kadar nazlandıklarını anlamıyorum.
Pembe Hayatlarını birlikte oldukları adamları maymun etmek ve kendi hemcinsleri ile didişmek üzerine kurmuş cici ofis kızlarının saçma sapan sahte dünyaları ile ilgilenenler kadar, hayatin acı gerçekleri, tecrübeleri ile ilgilenen okuyucu kitlesi olduğunu unutmamalı dizüstü edebiyat.
Sanılanın aksine dizüstü edebiyatı sadece ergenler değil angutyus gibi yazarların sayesinde akli başında insanlarda okuyor.
Serinin ergen kesime hitap eden kitapları tam gaz devam ederken bir apacı masalı beklemede. bize haksizlik yapiyorsunuz.
söylediklerinde çoğu kez haklı olan, kime göre neye göre' de boy gösteren psikiyatristtir.
kime göre neye göre de hep bana göre diyen adam.
bence cemil ipekçi kendisine halleniyor.
yoksa o kadar ateşli bi şekilde kavga etmeleri normal değil.
bir süredir psikiyatr olarak konuk olduğu öteki gündem programını izliyorum da, cidden iyi doktor, iyi insan ama edebiyatı bıraksın.
daha doğrusu edebiyatın yakasını bıraksın.
kendisi de iyi yazıyor ama saçmasapan kitapları basarak türk edebiyatını toprağa gömmesin.
bi faydası yok yaptığı editörlüğün.

pucca mukka denen soytarılıklara ne gerek var hocam ya.
psikiyatr olmak için doğmuş mübarek.
Biyografi düşkünü olduğunu söyleyen bu elemanın biyografisini aradım taradım ama ı-ııh! Yok, yok, yok! Sadece 24 Aralık 1966 Akçaabat doğumlu olduğu yazıyor. Kendine ait sitede; idefix sayfasında; kendi kitaplarında sadece bu bilgi var. Kendisine ya da onu tanıyanlara buradan sesleniyorum: Bu elemanın eğitim durumu nedir? Hangi okullarda okudu? Hangi üniversiteyi bitirdi? Kaç yılında, hangi konuda uzmanlık elde etti? Hangi dilleri biliyor? Babası merhum Ahmet Yaşar MUMCU'nun psikiyatri uzmanı olduğunu ve 1970'li yıllarda Samsun'un Terme ilçesinde pratisyen hekimlik yaptığını, bilâhere uzmanlık aldıktan sonra Samsun'da "Ruh ve Sinir Hastalıları Uzmanı" olarak hizmet verdiğini biliyorum da, bu Cem MUMCU'yu bilemiyorum. Ve eğitim- öğretimi de dahil olmak üzere geçmiş birikimlerini bilmek istiyorumç.
tumblr'da blog açmış:
http://cemmumcu.tumblr.com/
tesadüfen face'de bir arkadaşın notları içinde aşağıdaki yazısı görülüp; bir erkek tarafından yazıldığı için pek beğenerek okunulan psikiyatrist.
--spoiler--
Kim şu düzgün adam? Cem Mumcu
(3 Ağustos 2010)

Erkek deyince aklımıza önce hangi sözcükler gelir? Ben denedim, önemli bir çoğunluğun ilk söylediği şey 'güç' oluyor. Daha açarsak güç, kuvvet, korkusuzluk gibi kavramlar kafamızda erkeklikle yan yana duruyor

Bu yüzden erkek kahramanlarımız Truva’daki Aşil gibi, James Bond gibi, Rambo gibi, Matrix’in Neo’su gibi. Peki ama erkeği veya insanı korkusuz ve güçlü kılan ne? Kasları mı? Savaştan kaçan bir figür, kasları kuvvetli bile olsa bize güçlü görünür mü? Bu kahramanları, bu erkekleri güçlü ve korkusuz kılan ana şey ne? Onlar ölümden veya kaybetmekten korksalardı, yine böyle güçlü gelirler miydi bize? Hayır.
Kayıp ve ölüm korkusu hayatın içinde birçok biçimde görünür. Bu yazıda bizi ilgilendiren kısmıyla yetinelim. Basit örnekler verelim. Şu anda bu yazıyı okumakta olduğunuz mekandaki (oda, salon, ofis, vapur, kafe vb.) varoluşunuzu düşünün. Sizi rahatsız eden önemli bir şeyin olmadığını, hatta orada iyi olduğunuzu varsayıyorum. Şimdi sizin keyfinizi kaçıracağım! Size artık oradan çıkamayacağınızı, hep orada kalacağınızı söylüyorum. Artık kapılar, pencereler, her yer kapalı. Yaşamınızın geri kalanı orada geçecek. Samimi biçimde içinize bakarsanız bütün keyfinizin kaçtığını göreceksiniz. Çünkü söylediklerimle orası bir tabut haline geldi. Özetle ölüm gibi oldu orası. Ölümü tarif edelim. Ölüm, başka bir olasılığın olası olmadığı durumdur. Oysa hayat içinde hep bir başka olasılık vardır. Onun için hayattır. Peki başka bir olasılığımız yok mu gerçekten? Kapıyı kırmak, balkondan atlamak hatta duvarları kırmak, sizi oraya hapseden kişiye başkaldırmak ya da onu ikna etmek benim aklıma gelen ilk olasılıklar... Neo veya Rambo, bu olasılıklarını her şeye rağmen zorlama cesaretleri olduğu için kahraman değiller mi? Çünkü yaşadığımız müddetçe hep bir başka olasılık vardır. Bize başka bir olasılık yokmuş gibi gelmesinin nedeni kendi korkularımızdır. Çoğu zaman kapı açıktır ama biz kendi engellerimiz yüzünden onu açamayız.

Bağlanamamak korkaklıktır
Bu kadar şeyi niye anlattık? Çünkü verdiğimiz örnek başka bir ölüm korkusuna çok benziyor. Bu korkuyu kavramak da bizi gittikçe çoğalan çağdaş bir erkek tipolojisini anlamaya çok yaklaştırıyor. Hani içini kimsenin dolduramadığı 'düzgün adam' diye bir laf var ya. Sanırım onu da anlayacağız şimdi. Sözünü ettiğim erkek tipolojisi özellikle büyük şehirlerde bir salgın gibi çoğalıyor. Kaslarını geliştirmek, bol para kazanmak, sıkı bir araba sahibi olmak gibi güçlerini ispatlayacak bir çok şeye sahipler veya sahip olunca güçlü olacaklarını sanıyorlar. Ama aşık olamayacak ya da aşkı yaşayamayacak kadar korkaklar! "Ne demek bu şimdi?" diyeceksiniz. Aslında korktukları, sabit bir ilişki içinde adeta yukarıdaki oda örneğindeki gibi sıkışıp kalmakla ilgili. Çünkü bir kadına aşık olmak, onunla evlenmek veya sabit bir ilişki içinde olmak, başka kadınlarla birlikte olma olasılığını yok ediyor. Bu korku derinden derine öyle işliyor ki, o an için aşık olsalar bile bir gün o kadını istemeyecekleri ve başka kadınları arzu edecekleri zamanı şimdiden kaygıyla yaşıyorlar. Bu tiplerin ingilizce bilenleri sıklıkla "commitment vermek, commited olmak istemiyorum" gibi bir ifade kullanıyorlar. "Korkuyorum" demiyorlar, böyle bir şeyler söylüyorlar. Oysa yaşadığımız an dışında duygularımızla ilgili hiçbir garanti veremeyiz. Beğenilerimiz, arzularımız değişebilir tabii ki. Bu, biz erkekler kadar karşımızdaki kadın için de geçerli. “Peki duygularım değişirse ne yapacağım?” diyorlar. Bu sorunun altında korku var. “Bir gün onu istemezsem nasıl söyleyeceğim?” Öyle mi? Korkaksın o zaman. “Ondan ayrılmak istersem etraf, ailem ne der?” Öyle mi? Korkaksın. “Ama suçluluk hissedeceğim.” Yani aslında ilişkinin kapısını kilitleyen anahtar, senin suçluluk duygun. Bu halin sence Neo’ya, Aşil'e benziyor mu? Ama sorduğun soru hep geleceğe dair... "Eğer öyle olursa" diye soruyorsun bu soruları. Bu sorular güçlü gibi görünen ve davranan kişinin ne kadar güçsüz ve korkak olduğunun işaretleri.

Artık büyüyelim ve erkek olalım
Oysa gidebilme özgürlüğünü hissettiğimiz yerde kalmaktır güzel olan. Bu özgürlüğü bize kim verir? Kimse veremez. Elimizden alan ise kendi korkularımızdır. Ve bu korkularımız, kaslarımız ne kadar güçlü olursa olsun bizi cılız ve güçsüz kılar. Eğer "Önümüzdeki cuma akşamı birlikte yemek yiyelim" dediğimde rahatsız olup; "Cuma bir gelsin o zaman konuşuruz" deyince rahatlayanlardansanız sizden bahsediyorum demektir. Oysa cuma akşamı geldiğinde “Ben gelmek istemiyorum” diyebilme özgürlüğünüz orada duruyor. Masaya oturup ilk kadehimizi içtiğimizde “Ben gitmek istiyorum” deme olasılığınız da var. Bunları söylemeyle ilgili çekinceniz sizin kendi korkularınız. Ama bunları söyleme özgürlüğünüz varsa söylememe ihtimalinizin arttığını, çok keyifli bir yemek yiyebileceğimizi tahmin ediyorum.
Evet arkadaşlar büyüyelim ve erkek olalım biraz. Yoksa sevişmelerimiz otuzbirlerimiz gibi olacak. Kimseyi omzunuzda uyutamayacak, kimsenin omzunda uyuyamayacaksınız. Ben bunu dibi delik bir kovaya benzetiyorum. Ancak su akarken geçici bir doluluk hissi olan ama suyun asla içinde birikmediği bir kova. Bütün kadınlar da sizin olsa ‘O KADIN’ a sahip olamayacaksınız. Hiçbir memede ‘O SÜTܒ bulamayacaksınız. Hem kadınların büyümüş erkekleri tercih edecekleri zamana da fazla kalmadı gibi geliyor bana.
--spoiler--
Bunu seven vatanını sevmez.
Psikanalizasyon mütehassısı.
Meme ucu diye okudugum isim. Allah affetsin.
Düşünebiliyormusun Bu adam psikiyatrifjjfklög.
Zihninden soyun;
Aşk sadece çıplakları kucaklar.

https://youtu.be/ooe28zQ-FPU