bugün

nedim gürsel'in istanbul'un fethi sırasında geçen olayları ve osmanlı yönetecileri arasındaki iktidar çekişmelerini günümüze paralel bir kurguyla anlattığı tarihi romanı..
fatih sultan mehmet dönemi olayları ve o döneme ilişkin önemli kişilerin hayatlarının -ölümlerinin mi demeliydim- anlatıldığı, aynı zamanda o dönemi kaleme alan fatih haznedar isimli bir yazarın, 1980 istanbulu'nun anadolu yakasında eski bir yalıda geçirdiği günlerin aktarıldığı çift zamanlı bir tarihi roman. yazar boğazkesen'i yazabilmek için aşağı yukarı üç yıl çalışmış. kimi yerde tarihi belgelere ve rivayetlere, kimi yerlerde de hayal gücünün ona sunduğu kurgu yeteneğine başvurmuş. kimi zamansa gerçekle * kurguyu bir araya getirerek a.djemai'nin deyimiyle bir "destan", bir akdeniz destanı yaratayazmış.*

ossuruktan bile olsa bir roman eleştirmeni ya da edebiyat hakimi bir insan olmamakla birlikte, kitap hakkında üç-beş kelam etmeyi -en azından tarihle doğrudan bağlantılı olduğu için- düşünmekteyim. anlaşılacağı üzere romanın çıkış noktası rumeli hisarı. ancak rumeli hisarı'nın yapımının anlatıldığı bölüm, eserin yalnızca ufak bir kısmını ihtiva ediyor. elbette kitabın başından sonuna kadar esip giden şiddet unsurlarının, deniz-derya olmuş kanların ve uçan kellelerin hesabı yapıldığında "boğazkesen"in çift anlamlılığını da anlamış olacağız.* kitabın insana keyif veren ve bir "roman" okuduğunu hissettiren bölümleri şüphesiz ki bundan 550 yıl kadar öncesinin olaylarının ve kişilerinin anlatıldığı kesimler. canlı tasvirler, sıradan/klasikleşmiş gibi gözükse de sürükleyiciliği ve hazzı arttıran gösterişli benzetmeler ve sezar'ın hakkını sezar'a teslim etme zorunluluğu uyandıran tarihsel doku canlandırması ile gerçekten etkileyici bir kitap boğazkesen. gerek hisarın yapımının anlatıldığı bölüm, gerek fatih'in külliyesinde geçirdiği saatlerin, gerekse venedikli kaptan antonio rizzo'nun hazin sonunun anlatıldığı bölüm son ifade ettiklerimizi karşılar nitelikte.

gelgelelim keşke hiç olmasaymış, ya da bu kadar uç nokta ve zorlama olmasaymış dediğimiz, romanın ikinci sürecine; anlatılanları yazan karakter olan fatih haznedar ve o'nun cinsî maceralar diyarına. * bize fatih * istanbul'un anadolu yakasında bir yalıda karanlık ve yalnız bir dönem geçiren, kendisini romanına adamışken hayatına giren bir kadın * neticesinde roman ve deniz * arasında gidip gelen ** ve ölümü, cinselliği, tutsaklığı yaşarken bunu da kendi karakterleri fatih sultan mehmet, antonio rizzo, içoğlanı selim * gibi karakterlerde tezahür ettiren/yansıtan bir karakterdir. ancak özellikle romanın sonlarına doğru haznedar'ın türlü sevişme hikayelerinden, yatakta attığı parendelerden, zevkten-orgazmdan başka hiçbir şeyden bahsedilmeyince hakikaten darallar geliyor insana. tarihten de, romandan da tiksiniyoruz bi yerde. elbette tiksinmemizin sebebi cinsellik değil, sadece bunun aşırı dozda pompalanması ile midenin artık "eah yeter be abi" demesi. 10 sayfa boyunca sürekli kadın budu köftelerden, yaprak sarmalarından, antep ezmelerinden falan bahsedilseydi de insan aynı tiksinme refleksini yine gösterirdi elbet. aslına bakılırsa bu kısımlarda yapılan yüzeysel ve can sıkıcı tasvirler de -romanın diğer sürecindeki tasvirlerin aksine- en az cinsellikle ilgili anlatının yoğunluğu kadar bezdiriyor.

romanın gerçekleri yansıtmadığı*, fatih sultan mehmet ve anısını karaladığı, onu bir şiddet düşkünü ve erkek sevici gibi gösterdiği, yüce dinin ve onun timsali ulu osmanlı'nın karalandığı falan gibi eleştirilere ise ucundan-kıyısından katılmak elbette mümkün değil. bu bir roman, ve romanın karakterleri, kurgusu, her şeyi yazarının ellerinin ucunda. ancak bu da demek olmuyor ki roman havalarda uçmuş, gerçeklerle uzaktan yakından ilişki kurmamış. yazar, ne hakkında ve hangi dönem hakkında yazdığının bilincinde olduğundan ötürüdür ki, döneme ilişkin bilgi-belge ve efsanelere kafa yormuş, bu gibi şeyleri eserinde kullanmıştır. zaten yazarın amacı fatih dönemi'ni ifşa etmek falan da değildir. fatih, çandarlı halil gibi kişilerin büyük dünyalarının yanı sıra, o küçük ve sadece kendilerine ait dünyalarında nelerin olduğunu ya da olabileceğini göstermek, insanların tutkularını, ölüm ve yaşam arasındaki gel-gitlerini ortaya dökmektir bir bakıma yapılan. neticede kitap eksileriyle ve artılarıyla okunası bir kitaptır. kesinlikle bir tarih kitabı olmadığı gibi, kesinlikle de bir "ulu hakan fatih sultan mehmet han hazretleri tirivirisi destanı" falan da değildir. bununla birlikte "cani" fatih'i karalama kitabı falan hiç değildir. romandır boğazkesen; büyük şahsiyetlerin sıradan serüvenlerinin, büyük serüvenlerin sıradan şahsiyetlerinin içiçe aynı kaygılar içerisinde olduğu bir romandır; yaşam ve ölüm. *
"rumeli hisarı" nın yapıldığı dönemdeki ismi. ayrıca ingilizce karşılığı olarak "cutthroat" tabiri kullanılır. bir aralar cutthroats: terror on the high seas diye az bilinen ama şahane ötesi bir oyun vardı, onu anımsattı.
istanbul'da, yamulmuyorsam taksim civarında bir sokak adı.
(bkz: emre belözoğlu)
tophane civarında bulunan bir semt erkekleri kabadayı olur yürüyüşleri bile ayrı bir tarzdır insanı özendir bu semtte yürürken fazla etrafa bakmamamız tavsiye edilir.
psikopat manyaktır.
kahramanmaraşta bir cadde ismi, bu caddenin bittiği yerde kanlıdere caddesi başlar.