ah ulan aklımı sikeyim keşke ilişkimiz tanıştığıma memnun oldum da kalsaydı.
Saçma sapan cümlelerden
Hayatımı mahveden gülmelerden
inandığım bu onca yeminlerden
Elimden kayıp gidenlerden

Ömrümden
Aldın beni benden
Şimdi haber yok o gemilerden
Gönüldedir gözümde silinenler

Unutuldu tüm bilinenler
Offf yeniden gel
Gel parçalansın bütün doğrularım
Ben hayalimde sadece seni kurgularım

Harap oldu duygularım ve kaçtı uykularım
Benim kaygılarım var acılarım
Tükenmeyen ayrılık sancıları
Zamanla demir aldı gönlümün yolcuları..
(bkz: denize atılması gereken mektuplar)

her seferinde seni hatırlatacak bir estantane çıkıyor karşıma. önceleri ilgisiz kalmaya çalışırdım ama nereye kadar. mesela bardağımda unutulup üşüyen kahvem, mesela radyoda çalan önceleri dilimize pelesenk olmuş bir sarkı sözü veya bir programda spikerin bir klişe repliği, yolda yürürken senin parfümünden boca eden ve yüzlerinde kırk gram tebessümle yaşayan bir yudum insanlar, balonu rüzgarda kaçınca ağlama krizine giren çocuklar, mırlayan kediler, havlayan köpekler, cıvıldayan kuşlar, makinistin ölümüne bağırtığı trenin düdüğü.
hayaller, gerçekler, ölümler, yaşamlar. mesela silsilende olaylar olaylar...
ama ben bu hatıralara rağmen hala pişman değilim be kelebek.
'ben bu yazıyı sana yazdım.
parmak uçlarım kanaya kanaya.
ben bu yazıyı sana yazdım.
düş kırıklıklarım sineme bata bata.'
Be kızım nerdesin sen 7 gün oldu. Öldünmü, kaldınmı? Meraktan çatlayacağım.
solmuş bir gri renkteydi yaşlı şehir. Dağınık bulutlar değildi sadece donuk olan, her şey hareketsizdi. Yapraklarının düşüren ağaçlar, evlerin bacalarından çıkan gri dumanlar, boşlukta savrulan gri yapraklar...

Biri cezalandırıyordu sanki devamlı bantı saran bozuk zamanı ama kimse nasıl tamir edeceğini bilmiyordu. buzla kaplıydı her yer, aynı "zaman" gibi. Kardan adam soluk grinin içine saklanmıştı ama arkasında bıraktığı donuk kar tanelerinden anlaşılıyordu nereye saklandığı. aberystwyth'di sadece hareket eden, hareket ettiği halde yol alamayan. Kaybolmuştu...

Dizlerini koydu buzdan toprağa, kafasını kaldırıp gökyüzüne, asılı duran kar tanelerine baktı. Düşüşünü bekledi birinin ufak ellerini açarak ama düşmedi. bir adım attı buz tutmuş toprakta. ardından bir adım daha... ve bir adım daha... ilerledi kırık dakikalara basmadan. akreple yelkovan inatlaşıyorlardı birbirleriyle. yolun ilerisine baktı aberystwyth. bir şeyler vardı hareket eden. dondu, kaldı. adımını attı yavaşça. yolun diğer tarafındaki kar tanelerinin düşüşünü izledi. hiçbir şey donuk değildi diğer tarafta. evlerin bacalarından çıkan dumanlar gökyüzünün içinde kayboluyorlardı ve bulutlar göç ediyordu.

yüzünü, duvara yasladığı ufak ellerinin arasına gömmüş, gözlerini yummuş sayan bir çocuk vardı yolun diğer tarafında. uzaktı aberystwyth'e. 10'a kadar saydı kırmızı yanaklı çocuk, sesi yankılandı yaşlı şehirde. herkes saklanmıştı saymayı bitirdiğinde. oyun başlamıştı. ne zaman başladığını hatırlamıyordu sanki. kafasını kaldırdı şaşırmış bir halde, çevresine baktı. arkadaşlarını aramaya başladı...

saydığı duvarın arkasına baktı, heyecanla. kimse yoktu. kırık dökük bir ev vardı karşısında. yaklaştı tedirgince. kapıyı tuttu. itti yavaş bir şekilde, olduğu yerde durarak. ağır ağır açıldı. gölgesi, siyaha boyadı beyaz duvarları. kafasını uzattı içeriye doğru... kimse yoktu içeride. kapıyı kapattı yavaşça, gölgesini içeride bırakmaya çalışarak. yeniden başladığı yerdeydi. kimse çıkmak istemiyordu saklandığı yerden dışarıya, oyuna devam etmek için. oyunun bitmesiyse ona bağlıydı sadece. evlerin arasında kaybolan yolu takip etti. içeriye doğru kıvrılan bir sokağa girdi, evlerin açık bıraktıkları aralıktan. boşlukta asılı duran dev bir ağaç vardı karşısında, sokağı saklayan. yaklaştı yanına. uzun bir atkı vardı yerde. aldı eğilerek. ağacın altındaki karları eşemeye başladı minik elleriyle... kimseyi bulamadı. saklanmak için iyi bir yer değildi belki de. belki de kimse yoktu saklanan ve saymayı bitirdiğinde oyun bitmişti çoktan. irkildi bir anda. çok korktu. ya oyun aslında hiç var olmamışsa diye düşündü. ya en başından beri aslında yalnızlığı ile oyun oynuyorsa...

aramaya devam etti. sarmal sokaktan çıktı. bir şey yoktu fark eden. başladığı yoldaydı bir kez daha. oyundan çıkmak istiyordu artık. ama oyunu bitirmekten başka çaresi yoktu çıkmak için. kar taneleri vardı yola dağılmış. onları izledi tek tek. dakikalarca devam etti izlemeye. sonunda küçük bir ev belirdi ileride, dev ağaç gibi boşlukta asılı duran. son kar tanesi de evin önündeydi. kırmızı yanaklı çocuk adımını attı eve doğru. kapıyı araladı...

saklanan kardan adamı buldu erimiş halde...

gözlerinden bir damla yaş süzüldü kırmızı yanaklı çocuğun...

ve oyun bitti.

siyah-beyaz, içinden dikey çizgilerin geçtiği eski bir film gibi izledi her şeyi aberystwyth. anlam veremedi hiçbir şeye. yolun diğer tarafına geçmek için bir adım attı dikkatlice. bastığı yer kırıldı aniden. aşağıya doğru düşmeye başladı. her şey bulanıktı çevresindeki, her şey paramparça olmuştu.

dakikalar kırıldı, gece gündüzle boyandı, donuk kar taneleri eridi, ağaçlar yapraklarını savurdu, dikey çizgiler dağıldı...

yüzünü, ufak ellerinin arasına gömüp gözlerini yumdu ve duvara yaslayıp 10'a kadar saydı aberystwyth. sesi yankılandı yaşlı şehirde. herkes saklanmıştı saymayı bitirdiğinde. oyun başlamıştı. ne zaman başladığını hatırlamıyordu. kafasını kaldırdı şaşırmış bir halde, çevresine baktı. arkadaşlarını aramaya başladı...

belki de kimse yoktu saklanan...

ve saymayı bitirdiğinde oyun bitmişti çoktan...
içtiğin sigara olmak isterdim, dudaklarına yakın olabilmenin tek yolu bu olsaydı eğer.Ama ne ben bir sigarayım, ne de dudakların bana yakın.

Sabah kalktığında baktığın ayna olmak isterdim. Gözlerine bakabilmenin tek yolu bu olsaydı eğer. Ama ben senin odanda bir ayna bile değilim

Geceleri başını koyduğun yastık olmak isterdim.Saçlarının bana karışabilmesinin tek yolu bu olsaydı eğer. Ama ben odandaki yastık da değilim

Senin için akıttığım tuzlu gözyaşlarımın hepsi gönlümde açtığın yaraları sızlatıyor zaten. O yaralara bana bakarak daha da tuz basma.

Bilseydim vazgeçer miydim? Tövbe kadınım tövbe. Evvelim sen oldun, ahirim de sensin.
Sorsalar en iyi neyi yaptın şu kadarcık ömründe. Seni sevdim derim. En iyi yaptığım şeyin beni bitireceğini hiç düşünmemiştim.
canım oğlu, en kıymetlim, her şeyim...
lütfen iyi ol, lütfen acı dolu bağırışların bitsin ve sen benden korkmak yerine yine sevgi ve güvenle bak. yine yanımda bana dayanarak dur, yüzün yüzümde kucağımda oturmak için uğraştığım ne varsa, o güzel patilerinle elimdeki şeyleri itmeye çalış. yalvarıyorum sana iyi ol oğlum. sen benim bu hayattaki varolma sebebimsin. seni çok seviyorum.benji'm canım brnim. lütfen iyi ol oğlum. kim ne derse desin ben anneliği seninle tattım. sen her şeyden önemlsin benimiçin yalvaruyorum sana oğlum, iyileş ve bana güven. şu iki günkü halin çok dokunuyor bana.
yüksek sesle söylemeye cesaretim olmasa da "özledim"
bana yaptığın her şeye rağmen "özledim"
bir insan ne kadar sevebilirse işte o kadar sevmiştim seni, ama sen buna hiçbir zaman inanmak istemedin.
benim seni sevdiğimin yarısı kadar sevebilseydin beni, çekip gitmezdin.
her şeye rağmen seni çok "özledim"
hala her gece ağlıyorum, her gece seni deliler gibi özlüyorum
uzun zamandır içmediğim kadar çok içiyorum bu aralar
uzun zamandır dinlemediğim kadar çok türkü var hayatımda
senin boşluğunu doldurmaya yetmiyor ama
en azından içimdeki fırtınayı durduruyor.

ve sana tek bir bedduam var;
sarıldığın her insanda beni hatırla...
yine bir yusuf hayaloğlu şiirinde rastlandım sana. hayaloğlu nalanına sesleniyordu ve şöyle diyordu.

ben sana bakınca
dolardım bir bulut gibi,
dolardım da bir türlü yağamazdım.
sen bana bakınca
bir ağlamak düğümlenir boğazımda,
gurur yapar
ağlamazdım.

ne biliyim tam 5 yıldır sana bakamıyorum, bir bulut gibi dolamıyorum, bana bakamıyorsun boğazımda bir şeyler düğümlenemiyor, gurur yapamıyorum...
Yazmaktan vazgeçtim, Seninkileri okuyacağım. Sanki hepsini bana yazmışsın gibi... hiç birinin bana yazılmadığının bilinciyle, ama yine de her şeyi üzerime alına alına okuyacağım yazdıklarını. Kim bilir, belki biri için "Sen; Kız Kulesi, Tüm zamanların en güzel prensesi. Ve bense; Galata, Bir deli aşık, şu fani dünyada." dersin, üzerime alınırım.
Aradan seneler geçti, ben dün anladım. Sen bana emek vermişsin meğer, bir şeyler için çaba göstermişsin.Sen bana değer vermişsin. Sen banaymışsın. bu kadar zaman geçtikten sonra arayabilir miyim ? Hayır. Biliyorum bambaşka bir hayattasın.
beni kızdırmaya çalıştığını biliyorum ama çabaların vız gelir tırıs gider. seni iplemiyorum, umrumda bile değilsin. sadece bu kadar sevimsiz ve şımarık olduğun için üzülüyorum. mutlu ama uzak ol her zaman. kapat çeneni ve otur yerine.
yazmaya değecek birinin olmayışı lol ben.
senin adınla uyanıyorum her sabah.
seninle seyahat etmek, aynı havayı solumak, birlikte senin elinden çubuk kraker, bisküvi, kek yemek çok büyük, çok kocaman mutluluktu.
kısacası özledim.
Bana yazılan yazılar olduğunu sanarak girip yıkılmama sebep olan başlık.

“Sana” yazılmış yazılar.
Çok uzun zaman oldu öyle değil mi? Ne kadar çok olduğunu saymadım. Ama biliyorum çok. Garip gelmiyor mu sana da? Hayatımda olmayan sonrasında hiç umursamadığım çok kişi olmuştu. Sevgilimi dahi bu kadar süre geçtikten sonra anımsamam. Sen garip bir istisnasın sanki. Aldığın, verdiğin, yazdığın ve olduğun hiçbir şeyi atmadım. Daha doğrusu hiç atmak gelmedi içimden. Toplayıp hepsini bir köşeye koymuştum. Hala aynı yerdeler. Seni de açılmayacak bir mevzu olarak aklımın derinliklerine bıraktım . Ya da bırakmaya çalıştım. Pek başarılı olduğum da söylenemez. Nereye gitsem ne görsem hep senle alakalı şeyler denk geliyor. Senin adına benzeyen isimler, bana seni gördüğünü söyleyen arkadaşlar, bazen de rüyalarımda görüyorum seni. En son Dün gece yine gördüm. Her zamanki gibi bir yerlerde geziyorduk. Hepsi bu. Sonra uyandım ve rüya olduğunu anladım. Sonra eski resimlere daldım, çok fazlalardı. Bir yanım deli gibi kapat sil derken diğer yanım kalsın boşver deyip duruyordu. Tabiki silemezdim. I did not, i dont and i wont. Sürekli aklıma geliyorsun, ben senin geliyor muyum bilmiyorum. Mesaj atsam ya da okuluna gelsem döneceksin biliyorum.1 Aralık Doğum günün. iyiki doğmuşsun. iyiki varsın ve teşekkürler. Güzel yaşlara, gülümsemen eksik olmasın yüzünden. Saçlarını açık tutmayı unutma. Kışın sen kendine bakmazsın biliyorum. Sıkı giyin ve sesini çok yorma. Hastalığında çok mızmız olursun. Evdekileri de çok kafana takma. Bazen üzerler seni biliyorsun. Doğru bildiğin şeylerden vazgeçme. Sen zaten öylesin de kendine hiç dikkat etmezsin biliyorum bu konularda üzme kendini. Okulundaki kötüleri de kafana takma. Sen çok takarsın her şeyi kafana. Boşver kim üzüyorsa, kim canını sıkıyorsa. Kendine çok dikkat et, çocuğunmuş gibi. Güzel günler olsun önünde, güzel insan. Gülümseyi unutma. Çünkü o zaten biliyorsun boşver.
Ben kendi kendime, hangi derdimi Hangine, sararken...
Sen de benden, bu deli alkoliğinden,
Nolur gitme.
Sen de benden, hem de böyle severken, Nolur gitme.
sevişelim mi? ha pardon mesaj bölümü sandım.
Sen de biliyosun benim gibi birini bulamayacağını ve benim var ya gerçekten canım sağolsun.
Sana giden yolların tutkunu oldum.
kanka gelirken bana süt mısır ve bimden sarma alsana ya.

arıyorum ulaşılmıyor.
Sana bazen arkadaşım, bazen kardeşim, bazen sevgilim gözü ile bakıyorum. Galiba sen bir aptalsın.
ah yazdığım yazının değeri günlerce beklenilen mektup gibiydi. ama o ne yaptı? tahmin etmesi zor olmasa gerek.
bu ne ya sana diyince aklıma kimse gelmiyor kime yazayım ben bu yazıyı diye durup düşünüyorum.

neyse histoloji dersi hocasına gelsin;

sen kimsin ya bana benim dersimi dinleme diyorsun ya he söylesene?

tşklr.