bugün

insanlar farklı şekillerde veda ederler hayata.
kimisi aniden, kimisi yavaş yavaş.
benim babam yavaş yavaş veda etti hayata, bize, bana. o kadar yavaştı ki, eriyordu günden güne.

isterdim ki ilk işe girdiğim gün yaşadığım heyecanı benimle paylaşsın.
isterdim ki ilk maaşımla ona bir gömlek alabileyim. ya da bir yemek ısmarlayayabileyim. gerçi yemek yerine meyhaneye götürürdüm. rakıyı severdi pala.
isterdim ki beraber yaşlanmaya karar vereceğim kadını o da tanısın, sevsin. ya da onunla beraber kağıt oynasınlar.
isterdim ki nişanlanırken hayatıma girecek kadını kayınbabamdan istesin.
isterdim ki en güzel günümde tüm yakışıklılığı ve heybeti ile annemin yanında dursun ve bana parlayan gözleriyle baksın. ben evet derken, gözleri dolsun ama bize bakıp gülümsesin.
isterdim ki düğünümde babamla karşılıklı çiftetelli oynayabilelim.

liste uzun. istediğim çok şey var. hepsini sıralamayacağım.

ilkokul ikinci sınıftaydım. teşekkür belgemle evimizin sokağına yaklaştığımda ağıt sesleri yükseliyordu. öldü zannetmiştim. sokağa adım attığımda zaten gözlerimden yaşlar akıyordu. doktor “yapacak bir şeyimiz kalmadı. eve götürün, evde istirahat etsin.” demiş abime. ah doktor amca. 18 yaşında bir delikanlıya söylenir mi bu?

koma halindeydi eve girdiğimde. ama herkes ölmüş gibi ağıt yakıyordu. türkçe, kürtçe birbirine karışmıştı. yahu siz deli misiniz? daha ölmeden ne bu ağıt? sadece konuşamıyordu ama her şeyi duyuyordu. nasıl yaptınız bunu? nasıl yaşarken öleceğini kabullenip, bunu ona hissettirdiniz?

son nefesinde yanında olamadım ben. amcamın oğlunda kalıyordum ev kalabalık olduğu için. karnemi aldıktan iki gün sonra, bir pazar sabahında abim beni almaya geldi. eve gittik. dışarıda ağıt yakanlar artık içeride ağıt yakmaya başlamışlardı. eve girdik ama o kadar büyük bir curcuna ve matem havası var ki... “yoksa?” diye düşünmeye başlamışken abim bana “baba cennete gitti” dedi. başımı onun karnına yasladığımı hatırlıyorum. sonrası karanlık. aslında 27 yıldır karanlık...

ara sıra gidiyorum yanına. konuşuyorum onunla. arada tutamıyorum kendimi, biraz ağlıyorum, biraz kızıyorum. hatta kendimi tutamayıp küfür ettiğim bile oluyor. üzülmesin diye gülümsüyorum aynı zamanda.
duymuştur ve görmüştür değil mi?

babanın ölmesi, bir çocuk için çok yıkıcı bir durumdur. kaç yaşında olursan ol. acıdır. her yürekte ve her aklına geldiğinde farklı yaşanan bir acı...
insanı yer bitirir. Küçüklük kahramanım olan babamı bir daha göremeyecek olmak... düşüncesi bile korkutucu.

Bir de annenin ölmesi vardır ki... niye böyle şeyleri hatırlatıyorsunuz ya?
bişey farketmez benim için. gerçi pek öleceğide yokya neyse amk gölge etmesin .
sevilen babalar ölür , sevilmeyen babalar ölmez.
bizimkisi benden daha sağlıklı ne ölmesi. hatta beni gömecek diye düşünmüyorum değil. dünyaya kazık çakmış pesevenk.
ölecek gibi durmuyor bizimkisi.
çok ilginç şeyler oluyor. inanmazsınız.
öncelikle isterseniz dünyanın en kuvvetli adamı olun farkına varmadan babanın pek çok konuda sizi koruduğunu farkediyorsunuz.

belki alışıldık hikaye ama gerçek olunca insan değinmeden edemiyor.
babanızın her türlü destek olduğu bir sürü, dayı amca, kardeş vs. baba ölünce çok farklı davranmaya başlıyorlar.
hele erkekseniz babanızın onlara iyilik yaparken hissettikleri eziklikleri sizden çıkarmaya çalışıyorlar.
herkes malında mülkünde hak iddia etmeye başlıyor.
şahsıma direk saldırı bile yapılmaya çalışıldı ki saldırmaya kalkan adama işveren, evlendiren, evini yaparken yardım eden kişi babamdı.
ha biz o babanın oğluyuz. kimsye pabuç bırakmayız ama insan hayal kırıklığına uğruyor. sonucta ailenizin yakınından ayrılmamış, alışkanlık veya sevgi duyduğunuz adamların böyle şeyler yapması insanı şaşırtıyor.
hatta şaşırmaktan öte yuh be dedirtiyor.
fena sarsar. bir anda yok olması hele, buldozer gibi çarpar beyninize. ne tanrın ne de sığınacak başka bir limanın yoktur, acı ciğerlere saplanır ve sanıyorum ki hep de orada kalır.
düşünürsün ki; ölmedi, öldü, nasıl ölür. kafan allak bullak olur ama her seferinde gerçek yine yüzüne çarpar; baban ölmüştür.
Baslarda o kadar cok yakiyor ki; bu aciyla nasil yasayabileceginin yollarini aramaya basliyorsun. Bir bakmissin, zaman gecmis ve hayat yine bildigi gibi devam ediyor. Yine insanlarla eglenip, baban hic olmemis gibi kahkaha atmaya ve gulmeye devam ediyorsun ama icinde bir kor seni icten ice yakmaya devam ediyor. Sen olene kadar da yakmaya devam edecek.

Eksikligini hissettigim ve en cok koyan sey ise bir daha hic konusamayacak olmam. Varin gidin babaniza sarilin. Varliginin kiymetini bilin. Icinizden doblocu abimiz istemisti dersiniz.
erkek çocuk için çok zordur alışması. hep arkandan desteğini hissettiğin insanın artık olmaması seni boşlukta bırakır.
Cahil cahil konuşmayın, insanın hiç babası ölür mü???
Hiç kapanmayan bir yaradır. Sadece özlersin. Hele dedenizden önce kaybettiyseniz daha da üzülürsünüz. Yaşanacak ne çok yıllar vardı oysa ki...
hiç bitmiyor acısı, taptaze duruyor ciğerinde. bir türlü sımsıkı sarılamadığı o adamı özlüyor insan. gel de bir kadeh içelim baba diye ağlıyor her akşam o insan. feci yakıyor, öyle böyle değil.
Bir gün herkesin yüzleşeceği acımasız bir gerçek. Kaç yaşında olursan ol, bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor. Eski sen olamıyorsun. Babanla birlikte eski seni de toprağa veriyorsun. Kimsenin ve en çok da senin kıramadığın doğruların ve kabullenişlerin oluşuyor. Bir de baban, en yakın arkadaşınsa, geriye kalan kimse bu boşluğu dolduramıyor. Ne eşin, ne çocuğun ne de çevrendeki insanlar. Sahip olduğun işinin, mesleğinin, paranın ve diğer her şeyin öneminin olmadığını anlamaya başlıyorsun. Az önce vardın ama şimdi hayatta değilsin. Her şey anlık ve anlık olarak bir daha eskisi olmamak üzere değişiyor. Eskiden kafana taktığın, saatlerini, gecelerini heba ettiğin ve içten içe seni tüketen şeylerin aslında bir sorun olmadığını görüyorsun. Boşuna canımı sıkmışım diyorsun. Çünkü önünde artık babanın hayatta olmadığı gerçeğiyle, attığın her adımda, aldığın her nefeste ve ondan geriye kalan şeylere dokunduğunda yüzleşiyorsun. Bunu da kabullendim. Ne ilk babası ölen kişiyim ne de son olacağım. Bu döngü, her geçen an varlığını sürdürmeye devam edecek. Her şey zaten bunu kabullenmekle başlıyor. Hayatında yeni bir sayfa açılıyor… Babamı kaybedeli 19 ay oldu. Otuz küsür senelik yaşamımda hiç olmadığım kadar yalnız hissediyorum. Akşam iş çıkışlarında babama uğramayı, hiç konuşmasak bile varlığını hissetmeyi ve birlikte bir şeyler yapmayı çok özledim. O kadar özledim ki bunları bir kez daha yapabilmek için her şeyimi verebilirdim. Hem de hiç düşünmeden, hiçbir pişmanlık yaşamadan. Kendimi, bir yere ve insanlara ait hissedemiyorum. istesem de aidiyet bağı kuramıyorum. Sanırım, kimseyi ardımda bırakmak istemiyorum. içinde bulunduğum döngü elbet kırılabilir veya kırılırdı da. Denemedim de değil ama her çabalayışımda bu zincire yeni halkalar eklediğimi hissediyorum. Bir yerlerde, bir şeyleri yanlış ve eksik yapıyorum. Aslında sebebini biliyorum ama işte nereden başlayacağımı bilemiyorum, ipin ucunu kaçıralı çok zaman oldu…

Babamın bedenini toprağa verdim sadece. Kişiliği ve karakteri, hala içimde yaşamaya devam ediyor. Baktığım en uzak noktada, attığım her adımda ve aldığım her nefeste babam benimle birlikte olduğunu hissediyorum. En azından buna kendimi inandırmak istiyorum. Bu yaşıma kadar mezarlıklardan hoşlanmazdım. Mecburi ziyaretlerim bir külfet gibi gelirdi bana. Şimdilerde gidip kalıyorum öylece. Ben, babamı duyamasam da o benim konuştuklarımı duyuyordur herhalde. Anlattıklarıma belki gülüyordur, belki de olmayacak şeylere üzülüyor derdir. Biliyor musun baba; pek çok şeyin üstesinden geldim. Zor denilen, kimsenin ihtimal vermediği şeyleri yaptım ama bir senin yokluğunla başa çıkabilmeyi öğrenemedim. Geride bıraktıkların arasında denge kurmaya çalışmakta hala bocalıyorum. Her sorunumda şimdi sen olsaydın demekten yoruldum artık. Sen olsaydın ne yapardın demekten yoruldum. Karanlık içerisinde yolumu bulmaya çalışmak artık bana zor geliyor. Biliyor musun baba; yolumu kaybettiğimin farkındayım, sanırım sen de görüyorsun ve bu yolun sonu çıkmaz bir yere varıyor. Çıkmaza vardığımı görmek için yürüyorum sanırım. Bizimkisi geçici bir ayrılık oldu baba. Elbet buluşacağız. Elbet seninle kalemler ve mürekkepler hakkında yine muhabbet edeceğiz. Yine biliyor musun; senden sonra bana aşıladığın şeyleri sürdüremedim. Devamını getiremedim. Belki bir gün sürdürebileceğim ama şimdi yapamadığım için özür dilerim…

Bu bir iç dökme seansı oldu benim için. Sözlükteki çoğu kişiden yaşlı olduğumun farkındayım. Bu acımasız gerçekle yüzleşene kadar babanızla iyi anılar biriktirmeye çalışın. Hoş tutun gönlünü. Ufak ve anlamsız şeyler için birbirinizi kırmayın. Sonrasında her şey için geç kalınmış oluyor. Bir şeyler için geç kalmayın.
erkek evlatlar babaları öldüğünde büyürler derler.

ailenin büyük ve tek erkek evladıysanız başınıza gelebilecek en kötü şeydir babanızın ölmesi. babanızı defnetmek, annenizi ve diğer küçük kardeşinizi teskin etmek, taziyeye gelen misafirlerle ilgilenmek ve diğer tüm yasal prosedürler dahil her şey üzerinize kalır. hayatınızın en acı günlerinden birinde büyük bir koşturmacanın içinde bulursunuz kendinizi. babanızı elinizle defnedersiniz. eve döndüğünüzde annenizle yüz yüze gelmemeye özen gösterirsiniz zira herkes son görevinizi yerine getirdiğiniz söylemektedir ama siz babanızı elinizle toprağa koymuş ve annenize karşı kendinizi mahcup hissetmektesinizdir. ancak esas yüzleşmeniz gereken; bütün bunlarla uğraşırken yardım isteyip akıl danışabileceğiniz babanızın o andan itibaren hiç bir zaman yanınızda olamayacak olmasıdır.

ne hissettiğinizi bile anlayamadan bütün gün koşturup durursunuz. herkes evine gidip yalnız kaldığınızda da yorgunluktan bir köşede uyuyakalırsınız. babanızın olmadığı bir dünyada ilk dersinizi almışsınızdır. bunca yıldır babanız, her ne koşulda olursa olsun kendisi ne hissederse hissetsin, bütün herkesi her durumu çekip çevirmektedir. bundan sonra da bu artık sizin görevinizdir. ne koşulda olursa olsun ailenizi idare etmek onlara sahip çıkmak birinci önceliğinizdir. hep bahsedilen erkek evlatların babaları ölünce büyüdükleri tezi bu olmalı diye düşünürsünüz.

kısacası üzülmeye bile vakit bulamadığınız bir kaç gün geçirirsiniz. daha sonra herkes bu duruma alışırken, siz babanızın yokluğunu her hissettiğiniz de onun yardımına her ihtiyaç duyduğunuzda tam tersi olarak daha da üzülürsünüz. herkes daha çok alışır siz daha çok üzülürsünüz.

babanız ölürse siz içinizdeki acıyla beraber büyürsünüz.
O gün beliniz çatırdar yük ağır gelir.
acı özlem falan bunları geçiyorum ama Hayatınız tam olarak, babanızla olan ve babanızın ölümünden sonrası diye keskin bir çizgiyle ikiye ayrılıyor.
sanki göğsünüzde görünmez kocaman bir boşluk açılır... acıdan ziyade tuhaf bir boşluk, kopukluk.
Babam öldü. Şimdi oğlum oldu acım ikiye katlandı. Ulan oğlumun bir dedesi olmayacak. Onu şımartan yazları iple çektirecek bir dedesi olmayacak.
Başlığı okumak bile kalbimi sızlattı. Yaşamayı düşünemiyorum bile.
On yılı geçti insan alışıyor yokluğuna. Zaman çok acı ama iyi bir ilaç.
Bazılarının yokluğu bazılarının varlığı sızıdır.
Başlığı okurken boğazım düğümlendi gerçeğini düşünemiyorum. Rabbim kimseyi babasız bırakmasın çok aminn..
Cahil cahil konuşmayın, insanın hiç babası ölür mü???
benim gibi "bi şey olsa da cinnet geçirsem" diye bekleyen depresif türler için ekstra zordur.

29 ekim cuma itibariyle kanser belası yüzünden ben de yetim kaldım.

sadece 1.5 ay önce absürt diklikte yokuşu yürürken "sikicem bu nedir baba yavaş yürü" der, "ne var lan bunda" cevabını alırdım.

hayat. 1.5 ayda nerden nereye geliyorsun. geriye de en çok söylenmemesi gereken cümlelerin, pişmanlıkların ve keşkelerin kalıyor.

çok dindar değiliz. hatta hiç mi hiç değiliz. fakat kanserden ölen diğer kardeşleri gibi hiç çekmemesi, ölmeden bir gün önce "gel şehadet getirelim" demesi, cuma günü kaybetmemiz ve kendisini yıkayan dostlarımızın söylediği "içiniz rahat olsun gülerek gitmiş" lafları tek tesellimiz.

yattığın yer incinmesin. babam.