bugün

60. cannes film festivalinde altın palmiyeyi kazanmış film.
(bkz: 4 ay 3 hafta ve 2 gün)
komunizm döneminde kürtaj yaptırmak konulu, romen sinemasının rönesans'ı.
(bkz: 4 luni 3 saptamani si 2 zile)
filmekimi 2007 de gosterilecek filmler arasındaymıs.
gerçeğin ta kendisi,dokunaklı ve illegal.
gayet iyi bir dram, oyunculuklar çok iyi. insana feci şekilde sıkıntı veren, moral bozucu bir film, senaryo çok sağlam.

kürtajdan daha çok bir arkadaşın diğeri için göze aldığı olaylar göze çarpıyor, Anamaria Marinca çok başarılı gerçekten.
izleyiciye her an olağan dışı, aksiyonlu bir şeyler olacakmış gibi hissettiren fakat olağan dışı tek şeyin filmin çok çok olağan seyir etmesi olduğunu algıladıktan sonra bambaşka bir bakış açısıyla çekilmiş bir film etiketini yapıştırmak farz oluyor bu filme.

--spoiler--
film başroldeki kızımız ve çevresi üzerinden toplumsal mesajlar veriyor fakat komünizm söz konusu olacaksa filme tek katkısının o zamanlar romanyasında komünist rejimin kürtajı yasaklamasıdır diyebiliriz. hatta o zamanlar kominüst rejimin varlığından bihaber birisi bunu algılayamaz bile.
otilia karakteri filmde çok güzel işlenmiştir. kendisi taşradan gelmiş bir üniversite öğrencisidir. iyi sayılabilecek bir ailenin oğluyla sevgilidir. otilia arkadaşının kürtajı sırasında erkek arkadaşının annesinin doğum gününe gitmek durumunda kalır. doğum gününe gitmeden önce kürtajı yapan doktorla cinsel ilişkiye girmek zorunda kalmıştır ve bir sorgulama sürecine girmiştir. acaba o hamile kalsa ne olacaktı? bunu doğum gününe gidince erkek arkadaşına sorar belli bir tepkiyle aklındaki soruyu. ve aldığı cevap hayli ilginçtir: ben kürtaja karşıyım, hamile kalsan evlenirdim seninle diyor. bunları öyle bir söylüyor ki, o an düşünüp söylediği alenen anlaşılıyor. yani şöyle bir mesaj kalıyor bize: hamilelik ve kürtaj otilianın sorunudur ve bu doğaldır. günümüzde de olagelen biraz bu değil midir? hesapsız bir hamilelik ne kadar bir erkeğin sorumluluğu altındadır?
bir de otilianın sevgilisinin ailesi ve ailenin arkadaşlarıyla geçirdiği bir sahne var ki izlerken ben sıkıldım, otilianın orda sıkılıp eriyişi hakikaten görülmeye değer ki arada geçen muhabbetler de hayli ilginç kılıyor o sahneyi. şöyle ki: otilia ne içersin sorusuna meyve suyu cevabını verince ailenin arkadaşları bunu onaylıyor. ardından otilia sigara içecek oluyor ve ordan birisi sence bu ortamda sigara içmen ne kadar doğru diye ezici bir soru yöneltiyor otiliaya. sonrasında otilianın taşralı ailesi bir noksanlık halinde lanse ediliyor. otilia suspus kalır, tuz biber misali ayrılır partiden ve arkadaşının yanına geri döner. döndüğünde fetüs banyodadır ve sıra fetüsü yok etmektedir. bu görev de otiliaya düşer. yapacağı bir çöp konteynırına fetüsü atmaktır. yönetmen bu noktada fetüsü gösterir seyirciye ve sonrasında vurucu sahne gelir: otilia fetüsü hiç tereddüt etmeden fırlatır konteynıra. seyircinin beklentisinin dışında olduğu içi etkiler bu sahne ki ben en çok bu sahneyi sevdim filmde.
--spoiler--

sonuç olarak ince dokunuşlarla toplumu birkaç noktasından işliyor ve önümüze koyuyor filmimiz olağan dışı bir olağanlık içinde. velhasıl izlenmeye değer bir film 4 ay 3 hafta 2 gün...
2007 cannes film festivali 'nde altın palmiye alan, yönetmenliğini cristian mungiu'nun yaptığı romen filmi. film; 1987 romanya'sı eşliğinde iki genç kızın bir gününü bize anlatmaktadır. bu kızlardan biri istenmeyen bir gebelik sürmektedir ve bu sebepten ötürü kürtaja başvurmaktadır. lakin gebeliği üçüncü ayın üzerindedir ve bu kalkıştığı iş illegal bir yoldur. öteki karakter ise arkadaşına yardımcı olmaya çalışan bir kızdır. konu kabaca böyle özetlenebilir.
yönetmen gerçektende izleyenlerini zaman zaman sinir harbine sokan, rahatsız eden, koltuklara mıhlayan bir film ortaya koymuş. filmin bu derece izleyenleri etkilemesinin nedenleri altında en başta hikayenin gerçekliği, ardından yönetmenin mükemmel kamera kullanımı yatar bana göre. bunun dışında oyunculuklar da sağlamdır tabi. başroldeki anamaria marinca iyi iş çıkarmış. lakin ondan da iyi performans çıkaran bir vardır ki, oyunculuğuna şapka çıkartmaktayımdır. filmde doktor rolünü oynayan oyuncunun performansı gerçekten filmin bu denli etkiliyici olmasının ana sebeplerindendir. bu noktadan sonra yazacaklarım fena halde spoiler barındırmaktadır, bilginize sunulur.

--spoiler--
hikayenin ana kahramanı otilia çok güzel yansıtılmış. bu konuda yönetmen gerçekten çok başarılı. özellikle tecavüze uğramış, arkadaşını kürtajlı halde bırakıp sevgilisinin ricası üzerine gittiği otilia'nın o yemekteki hali hala gözümün önünden gitmiyor. yönetmen bu sahneyi oldukça uzun tutmuş. siz dakikalar boyunca tek bir kamera açısından otilia'yı izlersiniz. onun o sıradaki sıkıntısına, çaresizliğine ortak olursunuz. sanki aynı masadan ona bakmakta gibi hissedersiniz kendinizi. ve bir an gelir boğulursunuz, o masadan hızla kalkıp uzaklaşmak isteği doğar içinizde. işte tam bu noktada yönetmenin başarısı söz konusu. izleyenleri tamamen filmin içinde tutmayı başarıyor. filmin belkide en güzel sahnelerinden biri bana göre o otel odasında doktorun kürtaj öncesi konuşmasıydı. filmin bu sahnesi sağlam diyaloglar barındırmakta. çok gerçek, çok acı gelir size o konuşmaların tümü. bunun dışında kürtaj sonrası eve geldiğinde banyoda yerde duran fetusa bakan otilia'nın ifadeside sanırım uzun süre unutulacak cinsten değil. filmin sonunda masaya gelen o "et" yemeği ve film karakterleriyle birlikte izleyenlerinde o tabağa bakışları her şeyi özetler nitelikte. yönetmen istediğini yapmıştır, anlatmak istediğini anlatmıştır.
--spoiler--

kısacası film; çok gerçek, çok iç acıtan bir yapım. lakin tüm bu hissettirdiği rahatsızlığa rağmen iki saat boyunca tek bir an bile duygu sömürüsü yapmayan filmdir. bu da bence çok önemli bir noktadır. gidip izlenilmesi gerektiğini düşündüğüm iyi bir cristian mungiu filmi.
--spoiler--
SÜREKLi BiR ŞEYLER OLUCAK HiSSiNi, SESLER VE MEKANLARI DA KULLANARAK ÖYLE GÜZEL VERMiŞ Ki YÖNETMEN KESiN ŞAŞIRTICI BiRŞEY OLUCAK DEDiĞiNiZ BiR FiLMDE HiÇBiRŞEY OLMAMASI KADAR USTACA BiR SON OLMAZDI SANIRIM. AKTÜEL KAMERANIN KULLANIMI, BAŞROLDEKi HANIM KIZIMIZIN TEDiRGiNLiĞi VE KÜRTAJCI BEBE'NiN OLAĞANÜSTÜ PERFORMANSI iLE GERÇEKTEN ALDIĞI TÜM ÖDÜLLERi HAKEDEN BiR FiLM.

--spoiler--

ŞÖYLE BiR FiLM KOY DA KEYFiMiZi BULALIM FiLMi DEĞiL, AMAN, SAKıN DERiM.
efendim ya kameraları sabitlemeyi beceremediler, ya da çok iyi bir bok yediklerini sanarak sürekli kameraları salladılar. amk doğru düzgün bir film izleyemedik. bir de kameramanları çabuk yoruluyor sanırım, hatun koşmaya başlayınca kamera koşuyor ama kısa bir süre sonra hatun koşmasına rağmen eleman duruyor. ha diyebilirsiniz bu çekim yöntemi, ben çok beğendim, ama açıkçası ben beğenmedim. çok sıradan bir film zannımca, hatta gereksiz, tıpkı diğer ödüllü filmler gibi. buradan bir çıkarım olarak denebilir ki, evet sanattan anlamayan bir öküzüm ama ben böyle mutluyum. bir de film çıkışı diyaloğumuzu yazalım da tam olsun;

-*ya kim seçti bu filmi?
+ nesli!
-nesli, bundan sonra sen her hafta bi film seç, biz ona gitmeyelim.
2007 cannes film festivalinde büyük ödül olan altın palmiye'yi kucaklayan, benim bugün itibariyle izleme şansına eriştiğim ve oldukça eli yüzü düzgün bulduğum,uzun plan-sekanslarına rağmen hiç sıkmayan, naif, düşük bütçeyle ne kadar vurucu ve doğru filmler yapılabileceğini herkese gösteren ve belki de bu yüzden ödül alan romanya filmi.
bir şekilde merak edip izlediğim ama dumur olduğum filmdir, boşa zaman kaybettiğimi düşünüyorum bu filmi izleyerek. bir üniversite öğrencisi hamile kalıyor, kürtaj yasak, tabi o dönemde işte, yasal olmayan yollardan çocuğu aldırma çabaları falan. senaryo belki hoş çekici gibi gözükebilir ama yönetmen kesinlikle içini dolduramamış . doktorla kızın arkadaşının diyaloğu dışında filmde gözünüzü açarak izleyeceğiniz hiç bir sahne yoktu. nasıl ödül verdiler bu filme anlamıyorum. zaten bu ödül olaylarınında da hiç adil davranıldığına inanmıyorum.
Nicolae Ceausescu romanya'sından böğürlere bıçak gibi saplanan bir yapıt. Totaliter bir rejimin her yerine sinmiş olan kontrolü ve devlet sosyalizminin getirdiği donuk, ruhsuz toplum modelini çok iyi gösteren bir film.. amores perros filmindeki gibi yakın çekimlerle, michael haneke ve dardenne kardeşler etkisi çok bariz olan sinema stiliyle, gerçekten bile daha gerçek bir anlatım.

özellikle Otilia'nın olduğu sahnelerde kullanılan omuz kamerası, Otilia'nın çektiği acıya ve gergin ruh haline daha iyi nüfuz etmemizi sağlıyor. Yurttaki oda arkadaşı için illegal doktor ile yatmak zorunda kalan, rahimden ölü çıkıp gelmiş fetüsü gecenin bir vakti atacak çöp arayan Otilia, sistem karşısında ezilen toplumun küçük bir modeli olarak karşımızda.

Kendisiyle isteği dışında birlikte olan doktorla(tecavüzde diyebilirsiniz) tecavüzden sonra yaptığı operasyonun ayrıntıları hakkında konuşmak zorunda kalmak, filmin insanın sinir uçlarıyla oynayan yanlarından sadece biri. Bir diğerine örnek olarakta, bu tecavüzün yaşandığı günün akşamı erkek arkadaşının doğum gününde şampanya eşliğinde 'iyi ki doğdun' şarkısını söylemeyi gösterebilirim.
Biraz önce hayvandan bile daha aşağı bir herifle birlikte olan genç kızın, biraz sonra doğum günü masasında, erkek arkadaşının ailesinin çok bilmiş aile dostlarının sorularına cevap vermek zorunda kalması hayatın bize nasıl beklenmedik ve tuhaf yüzlerle geldiğini göstermesi açısından unutulmaz.

Reel sosyalizmin baskısı altında, bir kadın olmanın, bir öğrenci olmanın, bir arkadaş olmanın ama her şeyden önce bir 'insan' olmanın ölesiye zorluklarını belgesel tadında veren bir realizm, toplumsal bir dramın bireysel bir trajedi üzerinden anlatıldığı kuvvetli ve etkileyici bir gösteri.
(bkz: 4 levent 3 apartman 2 zil)
rahatsız edici filmdir. panik yapmadan izlemek yarar getirir.
(bkz: 4 Months 3 Weeks and 2 Days)
romanya, komünizm, yasaklar, mecburiyetler, yasakların delinişi, bedeller, vs...
bunlar herkesin malumu.

ama bence başka bir şeyi daha anlatıyor film; kadın olmayı...

doğanın ve düzenin, fiziksel ve ruhsal olarak kadını ne kadar bağladığını, bu bağlar yüzünden kadının hiçbir zaman çekip gitme lüksünün olmamasını, hayattaki tüm zorlukların tam ortasında olup, çoğu zaman tek başına bu zorluklarla baş etme zorunluluğunu, çaresizliğini, çareler yaratma uğraşını, bir kadının fedakarlığının sınırlarını ya da sınırsızlığını...

erkek mantığıyla ve gücüyle yönetilen bir dünyada kadınların ordan oraya sürüklenişini... her şeye rağmen ayakta kalma çabasını...

not: son zamanlarda mide bulandırıcı şeyler yaşamış/görmüş/duymuşsanız ve hala etkisindeyseniz, bu filmi izledikten sonra bir kez daha kusabilirsiniz.
gercegin o tanidik rahatsiz ediciligini du$unurseniz genel bir baki$la, siki film. gel gor ki nice gercek ve yine o nice gercegi anlatan nice film var ki bu denli huzursuzluk yaratmiyor, gecip gidiyor; bu ise tam tersi.
kadin erkek ili$kilerine gozluksuz bakabilen bir yonetmenin, e$siz sunumu.. sadece dogumgunu ak$ami masada konu$ulanlari hesaba kattiginizda bile fazlasiyla bizden, fazlasiyla toplum denen posa toplamindan, onun damarlarindan uzun cekim bir sahneyi yaratmayi ba$aran, bunu kotarabilen bir film goruyorsunuz.

bir daha izlememe karari aldim, pi$man degilim. bana surekli hayatin di$kilarinin, akintilarinin, pisliklerinin gosterilmesinden ho$lanacak kadar manyak degilim henuz.
sovyetler zamanında romanyada geçen bir dayanışma öyküsü. rahatsız eden, hatta insanın kanını donduran repliklere sahnelere sahiptir, ama genede izlenmeli.. asıl anlatmak istediği tüm bu baskı ortamında devam etmek, karar vermek olan, derdini anlatırken siyaseti arka planda, hatta çok çok yerinde tutan bir film. film boyunca nutuk atan hiç bir söylem yok onun yerine nedenleri bağlayan, komünizmin etkilerini anlatan kürtajın yasal olmadığı dönemde kürtaj olmak isteyen bir kadının filmi. anti-komunist gibi yansıtılmış olsa da ben öyle bulmadım, fikiri ya da onun yaşattıklarını değil de baskıcı rejimi eleştirmiş diye düşündüm.. tabi film ne kadar objektifse ben de o kadar objektifim..daha doğrusu bu film çok etkileyici bir hayat öyküsü, hiç bir sorunu filmin odağına almadan dönemini anlatan.
1987 romanyası. komünizmin hüküm sürdüğü bir ülke. her şeyin ama her şeyin rüşvetle döndüğü, karaborsanın başını alıp yürüdüğü, kişisel özgürlüklerin anasının ağladığı, insanların basit ve ve bilgin olarak sınıflandırıldığı, sokak lambaları çalışmayan bir ülke düşünün.

kürtajın "yasak" olduğu bir ülke ve 22 yaşında, hamile,yarım akıllı gabriela ile tuttuğunu koparan oda arkadaşı ottilia'nın bir bebekten kurtulma çabaları. istenmeyen bebekten kutulmak için yapılan bir sürü yolsuzluk(yolsuzluk çünkü her şey yasak!) emek, değer yargılarının yerle bir olması.

sadece bir günü anlatıyor film. bir gün içerisinde komünizme, insan hayatının değerine, erkeklere, kadınlara, aşka ve ilişkilere, aile ile ilişkilere dair her şeyden biraz biraz dem vuruyor yasaklar ülkesinde.

filmdeki hiçbir soru boşuna sorulmuyor, hiçbir diyalog heba edilmemiş. deliler gibi seven erkeğe "hamile kalsam ne yaparsın?" , kürtaj yapılacak kadına şerefsiz doktorun sorduğu "ben sana paradan bahsettim mi",arkadaşa sorulan "kent'i hangi karaborsacıdan alacağım" bu doğru sorulardan sadece bir kaçı.

anlatmak istediklerini çok iyi bir senaryo ile anlatmış; altın palmiye ödüllü, çok başarılı bir yapım. ilişkilere ve ideolojilere adım atmadan önce ibret-i alem olsun diye kesinlikle göz atılması gereken bir film.
avrupa bağımsız sinemasından hoşlanmayanların, yok anam bacım ben hollywood severim diyenlerin uzağında kalacak olan filmdir.
çok iyi bir kurguya sahip olan bir film. ancak işin ucunda kötü bir 1984 kopyasının var olması akılda soru işaretleri bırakmıyor değil. reel sosyalizm fetişti biri olmamakla beraber çavusesku dönemi insanlarının belirli ölçülerde zorlandığı hepimizin malumudur, ancak hiç değilse son dönemde açığa çıkan gerçeklerin izinden gidersek filmin yapımcılarının hesap vermesi gerekebilir. verirler mi bilinmez. fakat ne de olsa en azından tarih belirleyecek her şeyi. biz şimdilik kötü taklidlerin, ucuz işlerin veya akıllı kurguların izleyicisi olalım. elbette müdahale ederek.
yaşananları ve ortamı izleyiciye gerçekten hissettirebilen nadir filmlerdendir.
yakın zaman bağımsız sinema örneklerinden. iyi örneklerden. romanya'daki komünist rejimin baskıcı tavrı ışığında iki öğrencinin dayanışmasını hayli gerçekçi vermiş filmdir bu.
film de bir sahne vardır. akıllardan çıkmaz, masada çocuğun ailesinin kızla olan diyalogundaki tepeden bakışları statü ve üst sınıf/ alt sınıf tabaklaşmasının da dibine vurur. * ve filmde iki bayanın dayanışması kadar dönemin sosyal siyasi koşulların analizinin başarılılığı dikkat çeker. bu da filmi iyi bir film yapıyor şüphesiz.
şu 2800 leve karşı bunu ısrarla yapamam kendimi riske atamam diyen doktorun ailesini ve çocuklarını öne sürüp daha sonra koşulları kullanma da tereddüt etmemesi kimlik kimlik deyip kimliğini unutması filmin gözden kaçmaması gereken noktaları. aynı zamanda bu noktalar filmi de az biraz depresif kılıyor.
10 üzerinden 7.5!