bugün

entry'ler (700)

uzak durulması gereken insanlar

kararsız tiplerdir. her konuda. en fecisidir. "öyle mi olsa böyle mi olsa, aslında böyle de iyi ama şöyle de sanki..." ağzına ağzına vurulası yemin ediyorum. görüldüğü anda koşarak uzaklaşma sebebi.

grateful dead

gelmiş geçmiş en baba, en sağlam, en kafasına göre takılan yegane grup. stüdyo kayıtlarından çok, konser performansları itina ile dinlenmelidir zira alınacak keyif çok daha fazla olacaktır. konser kayıtlarında üç dakikalık şarkılarının spontan şekillerde yirmi üç dakikaya bile uzayabildiğini görüp keyifle dinlersiniz misal. enfes, eşsiz müzikleri her şeyi ihtiva eder üstelik. psychedelic rock, country, blues ve hatta jazz...
her şeyi geçtim yıllarca sayısız konserler vermiş, her birini de ücretsiz yapmışlardır. "parayla konser, nüzik mi olurmuş" kafalarına saygıyla eğilerek karşılık veriyorum.
o değil de, jerry garcia yahu... daha ne olsun...

havanın soğuması

yapış yapış, bitmek bilmeyen bir yaz dönemi sonrası sebepsiz yere tebessüm etme sebebidir. insan rüzgardan içi ürperdi diye mutlu olur mu be sözlük?
öyle bıkmışım işte sıcaktan. bildiğin survivor çektik istanbulda efem, öyle böyle değil.
(bkz: vantilatörle yaşamak)

sonra konuşuruz diyen sevgili

bir halt yemiş ve bir nevi sıçtığının resmi olabilir tümce olmakla beraber sizi sallamıyor olması da yüksek ihtimaldir.
zaten bunu söyleyen taraf genelde de erkek kısmıdır kadın tarafı ise genelde o sırada soluksuz atar yapmakla meşguldür. olasıdır. bu tip noktalarda "sonra konuşuruz" bildiğin hayat kurtarıcı bile olabilir. kendimden biliyorum atar dolu tiratlarım bir dakikada yüz cümle ihtiva edebiliyor. erkek olmak zor yahu.

ilişkimize biraz ara verelim diyen ibne

şimdi bunun bir elzem olanı vardır ki bu makbul olanıdır. bazen "ara" sahiden iyidir, zamanın iyileştirici gücü ilişkiyi sahiden toparlayabilir falan filan. lakin bu dandik hadisenin bir de iğrenç bir boyutu da vardır. o da keşke o kadar sevmeseymişim dediğiniz öküzünüzün dudaklarından dökülür. sebep açık ve nettir; "uzak mesafe ilişkisi ama be tatlım, biraz ara mı versek, çok sık görüşemiyoruz da bak" gibi bir şeydir. "yıpranıyoruz" tümceleri akabinde tabii.
ha o noktada sinirle zaten siz ayrılıyorsunuz ondan falan filan. hayat, ilişkiler bir garip zaten ya. şimdi böyle yazınca ne dandik şeyler yapmışım diyor insan yer yer... *
(bkz: hayat ne tuhaf ilişkiler falan)
(bkz: kişinin bir zamanlar ne kadar salak olduğunu anladığı an)

insanın büyüdüğünü anladığı an

bir adet adınıza postalanmış kredi kartı ekstresine uzuuuun uzun baktığınız o andır.

andy murray

sonunda hayallerine ulaşmış bedevidir. bahtsızlığı esasında son dönem tenisin sürekli benzer isimler çevresinde dönüp durmasıydı. kendine yer açabilmek için epey uğraştı durdu ve sonunda başardı. üstelik kariyerinin ilk grand slam zaferi sonunda olgun ve zarif duruşu ise apayrı bir konu. şimdilerde koçu ivan lendl. bu isim bence andy için olabilecek en iyi seçimlerden biri olmuş. lendl öncesi andy kesinlikle daha toy, mental açıdan çok çok daha zayıf ve iradesizdi. şimdilerde gayet olgun ve kendinden emin. kesinlikle uzun yıllar keyifle izlenecek isimlerden.

sevişmek yerine vermek diyen kız

aşık olmamış, aşkı yaşamamış kızdır.

kpss 2012

okulların açılmasına ramak kala hala kontenjanların açıklanmasını beklediğimiz ömür törpüsü sınav. bir de üstüne şaka gibi son dakika haberi eklenmiştir;
http://www.trthaber.com/h...tama-tarihleri-53567.html

hayır, tam olarak ne yapmaya çalışıyorlar ben onu anlamıyorum. atanmayı bekleyen bir okul öncesi öğretmeni olarak benim yedi gün önceden çocukların oryantasyon haftasında da bulunmam gerekiyorsa 11 eylül nasıl göreve başlama tarihim olabilir? Çocuklar mı karşılayacak bizi "sınıfımıza hoş geldiniz öğretmenim" diye?
bu nasıl bir düzen, nasıl bir anlayıştır?
a bu arada, hala daha kontenjanları açıklanmamıştır, o da ayrı bir durum. bence ösym kontenjanları ne yapalım noktasında istehareye yatıyor, sonuçlar elbette görecekleri o ışığa göre biz öğretmenlere iletilecektir.
(bkz: hayırlara vesile olsun inşallah)

18 yaşından küçüklerin aşk meşkle uğraşması

o vakit uğraşmayacaksın da ne zaman uğraşacaksın dediğim durum. sonrası bokluk zaten. okuldan mezun oluyorsun, işe güce bulaşıp mütemadiyen hayatı yandan yiyorsun falan. o zamanlarda aşkın tadı daha başka bence. börtü böcek, çiçek böcek kıvamında.
hepimiz ergendik, en çok o zamanlarda heyecanlıydık be. şimdi hep yorgun, hep planlı programlı.*

kadınların bir erkekte baktıkları ilk yer

aslen omuzlar. mümkünse sabiha gökçen havaalanı genişliğinde olması elbette dikkat çekici olacaktır. lakin hadise adamın duruşunda, bakışındadır bana göre. sağlam, kendine güvenli bir duruş ve manalı gözlerle etkileyemeyeceğiniz bir kadın yok gibi bence.

sevgiliyle tuvalete girmek

sevgilinin yanında osurmanın bi level üstü gibi bir şeydir bu. yapmayın böyle şeyler. tamam sevdicek bir unicorn değil, o da sıçıyor elbet fakat neden şahit olmak?

yeşilçam filmlerinin en güzel replikleri

(bkz: kıza oroyin yükleyin)
hastasıyım.

behzat ç seni kalbime gömdüm

bugün gittiğim ve beğendiğim film. tıpkı dizisi gibi. evet, aynen öyle.
film konusunda kimi olumsuz eleştiriler oluyor ya "aynı diziden bi bölüm gibiydi, bi fark yok" tarzında. bunu olumsuz olarak yorumlamak bana tuhaf geliyor. adamların her hafta çekip önümüze koydukları bölümler diğer dizilerin kıytırık bölümlerine benzemiyor da ondan öyle geliyor olmasın. adamların "film tadındaki dizi" bölümlerinden kaynaklanıyor bu. hadiseyi bozdukları yok yani. zaten iyi yaptıkları bir şeyi bir kez daha farklı şekilde pekiştirmişler. sinema yolu ile. adamlar dizi tadında film yapmıyorlar, film tadında dizi yapıyorlar. ve bu konuda da acayip iyiler.
izleyin, izlettirin.

cemal süreya

bırak yazdığı onca muazzam, ruha dokunur cümlelerini; elinde sigarası o dumanlı bakışına bile aşık olunacak adam.

insanın büyüdüğünü anladığı an

anne baba harçlığını hunharca harcamanın dayanılmaz hafifliği ile kendi kazandığını dikkatli harcamanın dayanılmaz ağırlığı arasındaki farktır. o fark alanında bir yerlerde insan büyüdüğünü acı ile farkediyor mütemadiyen.

öğrenci kimliğindeki fotoğraf

genelde ya tipik bir at hırsızı ya da potansiyel seri katil olarak göründüğünüz fotoğraflardır.

kuaföre beni yıldız tilbe gibi yap diyen kadın

kesinlikle depresyon belirtileri gösteren kadın. herhangi bir belirti... ya yavaş yavaş menopoza girdiğini hissediyordur ya da kocasının onu aldattığını falan düşünüyordur. bu ve benzeri hissiyatlar durumunda işte ancak insan yıldız tilbe gibi olsun diyebilir.

zeki ama çalışmadığı için başarılı olamayan çocuk

hastası olduğum öğrenci tipi. her daim farklıdırlar bana göre. kafası zilyon tane abidik gubidik şeylerle meşguldür ve dersler de onu zerre kadar ilgilendirmiyordur. o yapar zaten bir şekilde. bence hadisedeki asıl problem bu akıllı fekat bi türlü çalışamayan çocuğun velisindedir. nefret ettiğim anne - bana tipi de işte tam bu noktada ortaya çıkmaktadır. hani şu çocuklarını anlatırken 3. çoğul ile cümleyi başlayıp bitiren ömür törpüleri.
- biz biliyoruz da yapmıyoruz öğretmenim.
- çalışmadığımız için olmuyor değil mi,halbuki düzenli çalışsak... diğ mi ama, diğ mi ?!

ömür törpüleri, mesleği bırakma sebepleri... ya bi gidin allasen, rahat bırak çocuğu. sen yedin bitirdin onu... ondan olmuyor işte, ondan. * *

evde yoğurt yapabilen kadın

bu zamanda karşılaşma ihtimalinizin neredeyse kalmadığı kadın. e bir de normal gibidir bu sanki. bi düşün; işe mi koşturasın, çocuklara mı bakasın yoksa mayayı süte mi katasın?