bugün

19 ocakta ne olduğunu bilenlerin çoğunun bilemediği soru. popülizmin peşinden sürüklenen aydın geçinen kör mahlukların bilemeyeceği soru. faşizme karşı omuz omuza diyen, halkların kardeşliğinden dem vuran sözde solcuların cevabını bilemeyeceği soru.

eyy siz gençler, solcuyum diye okul kantinlerinde durmadan bundan bahsedenler, acaba 19 ocakta ne olduğunu herkese anlatırken 24 ocakta ne olduğunu hatırlıyor musunuz?
24 ocakta olan toplumu ilgilendiren olaylardır, bunlardan en önemlisi.

paris hilton grup sex yaparken yakalanmıştı.

(bkz: paris hilton un grup seks yaparken yakalanması)
(bkz: uğur mumcu)*
19 ocakta yürüyen onbinlerin cevabını çok net bildikleri soru, öldürülen bir gazetecinin ne ırkı ne ideolojisi önemlidir, önemli olan fikirleri yüzünden öldürülmüş olmasıdır. işte bunun farkında olanlar bugün bu ülkede popülizm ile, kör mahluk olmakla suçlanıyor, yazık.
(bkz: yeni baslayanlar icin kadin) bunu yapan bunu nasıl yapıyor hayret edilesi durum...
karartılan başka bir aydınlık.
1. gerçek aydın araştırmacı gazeteci uğur mumcu evinin önünde renault 12 marka arabasına binerken arabasına daha önceden yerleştirilmiş bomba ile hunharca katledilmişti.

2. özal dpt müsteşarı iken türkiye'yi küreselleşmeye açma teşebbüslerinden birini gerçekleştirmiştir.

24 Ocak Kararları'nın ana hatları şu şekildedir:

1. %32,7 oranında devalüasyon yapılarak günlük kur ilanı uygulamasına gidilmiş,
2. Devletin ekonomideki payını küçülten önlemler alınmış,
3. KiT'lerdeki uygulamaya paralel olarak tarım ürünleri destekleme alımları sınırlandırılmış,
4. Gübre, enerji ve ulaştırma dışında sübvansiyonlar kaldırılmış,
5. Dış ticaret serbestleştirilmiş, yabancı sermaye yatırımları teşvik edilmiş, kar transferlerine kolaylık sağlanmış,
6. Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri desteklenmiştir.
7. ithalat kademeli olarak libere edilmiş, ihracat; vergi iadesi, düşük faizli kredi, imalatçı ihracatçılara ithal girdide gümrük muafiyeti, sektörlere göre farklılaşan teşvik sistemi ile teşvik edilmiştir.

Kararlar uygulanmaya başlanmasından dört yıl sonra, bu politikaların burjuvazinin küçük bir kesimi dışında tüm toplum kesimlerinin çok önemli kayıplarına neden olduğu görülmüştür. Bu politikaların ortaya atıldığı dönemde destekçisi olan büyük holdinglerin önemli bir kesimi desteklerini geri çekmiştir.[1]

Kararlarının gerçek uygulamaları askeri bir yönetim varken gerçekleştirilmesi sonucu; kararlardan kaybeden kesimler olan kitle örgütlerinin ortadan kalkması ya da etkisizleşmesi, basının denetim altında olması bu politikalara tepkilerin birikmesinde gecikmiş ya da açık hale gelememiştir. özetle devlet mekanizması sadece sermayenin taleplerini kabul eden ve sermaye sınıfı haricindeki talep ve ihtiyaçları reddeden işleyişine kavuşmuştur.

kaynak: http://tr.wikipedia.org/wiki/24_Ocak_Kararlar%C4%B1
bu ülkedeki aydın geçinen, çevresine duyarlı olduğunu savunan insanların ne kadar göstermelik yaşadıklarını ortaya çıkaran soru. burada hrant dink kötüdür, uğur mumcu iyidir karşılaştırması yapmaya gerek yok. burada ''hepimiz ermeniyiz hepimiz hrant'ız'' sözünü söyleyen kişilerin çoğunun 24 ocakta hiçbir şey olmamış gibi davranacak olmalarına laf var. acaba 19 ocakta istanbul'da olan aydınların kaçı 24 ocakta ankara'da olacak. 19 ocak için ankara'dan istanbul'a giden insanlar var. evet olabilir gidilebilir. ama ne yazık ki 24 ocakta bu ankaralardan istanbul'a giden topluluk 24 ocakta iki adım ötelerine gitmeyecekler. burada aydın geçinenlerin ikiyüzlülüğü var. burada gösteriş var. burada yalancılık var. işte buna yazıklar olsun..
bu ülkede türklüğü aşşağılayacak milyon hareket desteklendiği sürece akılların bür köşesinde dahi yer etmeyecek günlerden biri.
bazı tarihler vardır unutulmaması gereklidir. bazı resimler vardır silinmemesi gereklidir hafızalardan. bazı kavramlar vardır karıştırılmamlıdır.

yakında bir kitapçık çıkacak bilmem duyuldu mu? unutulmaması gereken 1000 önemli gün. içinde 125 unutmaması gereken şiir ve 366 unutmaması gereken önemli siyasi terim ile birlikte piyasaya sürülecek. yani arkadaş ben solcuyum hayata soldan bakarım hatta sol şeridi kullanırım abartırım hep sola dönerim diyenler için "bence" kaçırmaması gereken önemli bir eser. lakin bununla yetinmeyenler için benim nazichane bir fikrim var left yayın evi vcd olarak piyasaya çıkadığı bir belgesel var onu muhakkak izleyin.

--spoiler--

ortamda nasıl solcu olduğu belli edilir. maddeler halinde ezber ve en gizli kalmış sosyalist hareketler. 12 önemli sol el-kol hareketleri.

--spoiler--

bunları yaladınız yuttunuz ama bitmedi işte konu sevgili dostlar birde karşı akımlara karşı dayanıklı olmanız lazım misal;

komünistsiniz
troçkist, anarşist, demokrat akıma karşı bişeyler öğrenin,

troçkist bir düşünceye kapıldınız sürekli devrim nedir hemen öğrenin,

demokratsınız hemen açın kitabı okuyun işte şimdi aklıma gelmedi.

kısacası öğrenmekle bitmez bir konu hatta bitti dediğiniz anda biri gelir "kadeş antlaşması'nın leninizme katkılarını" sorar olmadı marx'ın üveyik kuşu teorisini sorar bunlara yanıt veremezseniz sizden kantinizm akımının tost freaksiyonu diye bahsedilir dikkatli olun.
..
bunların sen

isimlerini aklında tutma
fakat

28 kanunisaniyi unutma!
.

nhr
(bkz: uğurlar olsun)
(bkz: kalemim düştü kana)
özgür mumcu'dan gelsin:

http://www.radikal.com.tr...01.2010&CategoryID=77

uğur mumcu cinayeti ile hrant dink cinayetini kıyaslayan lavuklar kesinlikle kontrgerillanın adamlarıdır. çünkü bu ikisi aynı zihniyetin ürünü.

ahmaklar.
mehmet ali ağca gibi katillerin salıverildiği güzel ülkemin şu günlerde, kendine tekrar tekrar sorması gereken soru.

"acaba, ağca, çatlı ve arkadaşlarına yurt dışına çıkabilmeleri için, nevşehir emniyet müdürü tarafından tahsis edilen pasaportların seri numaralarının ardışık olduğunu tespit eden ve bunu yazdıktan iki hafta sonra hunharca katledilen rahmetli uğur mumcu'nun ölümünde, kimilerinin kahramanı; bazı kanlı ellerin de izleri olabilir miydi?"

bize ne ki, ama...
hayat ne tuhaf vapurlar filan...
türk siyasi tarihinin en kara ve acı günlerinden biridir.

küçüktüm o zamanlar, okulda öğretmenlerimin yüzünde bir sinir harbi vardı. o gün hiçbirinin yüzü gülmüyordu ilk defa. bu yaşıma kadar anlayamadığım, kutsal bir görevdi öğretmenlerimin görevi. çocuklara okumayı yazmayı, güzel türkçemizi öğretmenin inanılmaz manevi hazzı vardı hep. arada bir bize kızsalarda, öğretmenin öğretmenim edalarıyla yanlarına koştuğumuzda az önceki o kızgın suratları gider, yüzlerinde güller açardı. fakat o gün hiçbiri gülmüyordu, ilk defa gülemiyorlardı. sebebini uzun süre anlayamadım.

babam ve annem akşamları işten hep geç gelirlerdi. her ikiside akamisyenlerdi, hep okulda geç saatlere kadar kalıp çalışırlardı. o zamanlar neden bu kadar çok çalıştıklarını hiç anlamazdım. fakat eve her geldiklerinde yemeği yapar ailece yemeğimizi yerken, ağızları kulaklarında benim günümün nasıl geçtiğini sorarlardı. o gün yemeğimize çok büyük bir hüzün hakimdi. mutfağımıza televizyon alacak paramız olmadığından, evdeki tek televizyon salondaydı ve babam sürekli olarak sofradan kalkıp salondaki televizyonu izlemeye gidiyordu. bir kaç yaş daha büyük olsam herhalde ailemin boşanacağını düşünürdüm ya da ailemizden bir fertin öldüğünü tahmin ederdim. evet o gün türk halkının her ailesinin fertlerinden biri ölmüştü, uğur mumcu evinin önündeki arabasına bomba konularak katledilmişti.

24 ocak 1993'tü tarih. o günü hiç unutamadım. televizyonlar uğur adında gözlüklü bir adamın, ağır çekim görüntüleri yayınlanıyordu. babama adamın kim olduğunu sorduğumda, babamın cevabı yazar oldu. o zamanlar bildiğim tek yazarlar, çocuk kitabı yazarları olduğu için o gözlüklü adamın ne yazdığını hiç anlamadım. çünkü benim okuduğum yazarları hiç televizyonda görmemiştim. babama tekrar sordum, ee ne olmuş diye, babam öldürüldüğünü söyledi. sonra televizyonun ekranı değişti, başka bir kanalda çöpcüler vardı. ellerinde süpürgelerle paramparça olmuş arabanın döküntülerini süpürüyorlardı. döküntülerin arasında küçük et parçaları vardı bazen. sonra birden gözüm orada başka bir şeye takıldı. bir gözlük, bir camı kırılmış olmasına rağmen halen sağlam duran bir gözlük, uğur mumcu'nun gözlüğü. içim acıdı. ne yapmıştı ki o gözlüklü adam böylesine iğrenç bir şekilde öldürülmüştü. hiç anlayamadım.

yıllar geçti üzerinden. dün, tam on yedi koca sene oldu. katilleri halen daha bulunamadı, güya! bu on yedi sene boyunca ben büyüdüm, okudum yazdım. ve artık çok iyi anlıyorum o gözlüklü adamın neden öldürüldüğünü. tek suçu vardı uğur mumcu'nun. halkının refahına göz dikenleri, halkının cebinden parasını ve ekmeğini çalanları, halkını kendi çıkarları uğruna ortaçağın karanlıklarına sürüklemeye çalışanları, halkının terinden ve gözyaşından beslenenleri düşman edinmişti uğur mumcu. bu cesur savaşında en önde, bazen tek başına bazense hep beraber arkadaşları ve dostlarıyla mücadele etmişti. kendi evladının geleceği, komşunun çocuğunun geleceği, tüm türkiyenin geleceği için; benim geleceğim için, savaşmıştı. gemileri yakmıştı bir defa, sonunu o da tahmin ediyordu. ya ağzına bir damla bal çalınıp susacaktı ve ailesinin, hatta sülalesinin yaşamını kurtaracak, ömrü boyunca rahat edicekti; ya da bir gün onu ne pahasına olursa olsun susturacaklardı. susmadı uğur mumcu, halkına, insanlarına sırtını çevirmedi. savaşmaya devam etti, son mürekkebine kadar devam etti. çünkü onun için insanlarının bir damla gözyaşı dünya malına kıyas kabul etmezdi, edemezdi. ve maalesef etmedide. uğur mumcu ölülerin üzerinde yan gelip yatmaktansa, paramparça olmayı kabul etti.

uğur mumcu'nun bu büyük kavgasında; zırhı gözlüğü, silahı kalemi idi. ve mükafatı ise türk halkının refahıydı. fakat maalesef her savaş gibi bu da adil değildi. o kalemiyle mücade ederken, ona bombayla saldırdılar. o fikir mücadelesi verirken, düşmanları onun bedenini parçaladılar. kalem kılıçtan keskindir derler ya, o kahramanında kılıcı kalkanı yoktu. onu öldürdüler, kalemini kırdılar. fakat düşüncelerini, özlemlerini yok edemediler ve asla yok edemeyecekler. zira düşünceler, fikirler asla bombalarla yok edilemezler.
uğur mumcu'ya allah rahmet eylesin de gaffar okkan da bugün şehit edilmişti. kimse söyleme gereği duymamış ayıp olmasın diye yazıyım dedim.
1980 yılında 24 ocak kararları alınmıştı.

o kararlar alınmadan önce türkiye ekonomisi muhteşemdi, inanılmaz bir üretim hamlesi yapılmıştı, türkiye bülent ecevit ve süleyman demirel gibi vizyon sahibi büyük politikacıların öncülüğünde ağır sanayi hamlesini gerçekleştirmek üzereydi. türkiye ithal ikamesi yoluyla yurtdışından talep edilen çengelli iğne, pazen kumaş, don lastiği gibi üst tekonoloji ürünü malları kendi üretebilme kabiliyetine erişmişti. ve hatta %100 ford motoruyla plastik karoserli anadol'lar bile üretilmekteydi.

hep ne olduysa 24 ocak kararları yüzünden oldu, püff kaka, encuh...

not: kararlar öncesinde yurtdışındaki konsolosluk yetkililerine bile maaşını ödeyemeyen bir ülke falan da değildik bi kere. kim demiş ya, alla alla iftira...
aydın insanları 19 ocakcılar ve 24 ocakcılar olarak kutuplaştırmaya çalışan zihniyetin sorusu.

(bkz: yarı aydın)