bugün

sevdiği entry'ler

ziya gökalp

görsel

Ziya Gökalp ıı. Abdülhamit’ten öylesine nefret ediyordu ki, Diyarbakır’da küçük bir öğrenciyken törenlerde “Padişahım çok yaşa!..” diye bağırmayı reddedip “Milletim çok yaşa!...” diye haykırdığı için “Yıldız”a jurnal edildi.

Okuldan kovulmasına ramak kalmıştı. Hatta, arkadaşlarıyla bir de gizli “Cumhuriyet” kurmuştu daha okul sıralarındayken. istanbul’da, Baytar Mektebi’nde yükseköğrenimi sırasında yazdığı bir şiirde (1895) Abdülhamit’i “Gece Sultanı”, “Kanlı Padişah” gibi sözlerle tanımlıyor ve ona,

“Tarlada, tezgâhta çalışan biziz
Bu devlet, bu millet, bu vatan biziz…
Sevmiyoruz seni, ortadan çekil
Hükümran millettir, hükümdar değil…” diye sesleniyordu.

▪︎ Kaynak:

Orhan Karaveli, “Ziya Gökalp’i Doğru Tanımak”, Doğan Kitap, istanbul, Ekim 2007, s.22.

https://www.facebook.com/.../posts/10159091617049674/

islam medeniyeti

görsel

Akademisyen ibrahim kalın'ın bu harika eseri; hem avrupa hem de islam tarihi üzerine yapılan önemli araştırmaların neticesinde hazırlanan kaynak eserlerden bolca alıntı yaparak batı (avrupa) ve islam medeniyetini harika bir şekilde karşılaştırmalı olarak sıkmadan güzelce anlatmaktadır ...

Tavsiye edilir.

kırmızı oda dizisi

Diziyi izlemedim. istanbullu gelin dizisini de izlemedim. Kadının kitaplarını temin ettim çünkü hem psikoloji / psikiyatri konularını okumayı severim hem de mesleki olarak takip ettiğim konular.

ilk kitabın ilk 40 sayfasını okudum. Akademik bir tarafı yok. Tamamen halka yönelik yazılmış. Beni çok çekmedi. Kitapları okur muyum pek emin değilim.

Böyle bir niçe ağladığında gibi bir şey bekledim ama değil yani.

tek takılmak

Aslında başlarda kafa dinlenilen ama sonra can sıkıntısından paranoyaya kadar çeşitli etkileri olan eylem.

Şimdi sözlük formalitesini geçtiğimize göre durumu olmayanlar okumasın çünkü yazacağım.

Aslında uzun zamandır tek başınayım yaklaşık orta sondan beri, bu da güzel bir yaklaşık 10 yıl yapıyor. Bu arada yazıyorum çünkü aynı şekilde tek başına olan varsa işte maksat tecrübe paylaşmak onlarla.

Bahsettiğim zamandan önce de kardeşimin hastalığı nedeniyle yine birkaç yıl birilerinde kaldım, özellikle komşularda çünkü akrabalar beş para etmez insanlar. Özellikle benim sülalemde. Anne baba da ayrı zaten, tekrar evlenmiş ayrılmışlar falan bu artık günümüzde yaygın. Aile başlığı altında farklı bir şekilde sonra yazarım onu.

Ayrıca burada önemli detay şu; kardeş rahatsız sen de bir çocuksun 11-12 yaşında. E anne de meşgul sonuçta hastanede, üvey baba tırt zaten. Başka seçenek mi kaldı ki? Mecbur babana gideceksin değil mi? Ama insan kansız olmasın işte. Buraya önemli bir not düşeyim; Lütfen evladınız varsa iyi davranın, vajina uğruna terk etmeyin.

Kısaca 10 yaşından beri kendi kendime öğrendim birşeyleri. imlayı hariç tutuyorum tabi hala birşey yazarken birleşik miydi ayrı mıydı diye kafam karışabiliyor. 12 yıllık zorunlu eğitim süresi boyunca, yani lise bitene kadar 10 okul değiştirdiğim için artık bir süre sonra tanıştıklarımın adını da unutmaya başlamıştım, zor günlerdi. Telefon bilgisayar zaten hak getire. Üvey anne ve üvey babayla anlaşamamak da cabası. Kısaca çekingen de oldum baya birkaç sebepten dolayı. Zaten tek tük arkadaşım var, onlar da doğduğum semtteler. Ben apayrı bir şehirdeyim, zaten kimseyi tanımıyorum buralarda. Kız arkadaş falan zaten yok, olmasını da istemiyorum açıkçası. Kimse benimle birlikte böyle saçma bir yapılanmanın içine girmek zorunda değil sonuçta, kaldı ki zengin de değilim. Karşımdakine konfor sağlayacak durumda değilim kısaca.

Ama mevzu sadece birilerinin olması, kız arkadaş değil yani. Dertleşecek birilerini aradığın zamanlar çok oluyor çünkü bütün gün evde oturup ev işi yapıp bilgisayara oturmak bir süre sonra hayatı sorgulatıyor insana.

Sosyallik biraz da terapi gibi yani. Tek takılmak iyi bazen ama, sığınabileceğiniz birilerini mutlaka bulundurun çevrenizde.

neden sevgilin yok

Bundan iki sene öncesine kadar bu soruyla kafayı yemek üzereyken kendi kendime şunu söyledim. " Seni sevecek birilerini beklemekten vazgeç. O kişi varsa zaten çıkacak karşına belki hemen şimdi belki 5 belki 10 yıl sonra. Karşına birileri çıkmadan aptal beklentilere girme. Beklentilerin senin istediklerin ama karşına çıkan kimse senin istediğin gibi olmayacak. Karşına çıkan insanı olduğu gibi kusurlarıyla eksikleriyle sevebiliyorsan aşık olmuşsundur".

Sonra karşıma çıkan ilk insana bir fırsat verdim. Yıllarca hayalini kurduğum profilden biraz farklı birisine. Onu tanıdım, düşündüm kusurlarının olması onu daha kötü biri yapmıyordu. Onu daha insan yapıyordu. O da incinmiş ve yorulmuştu. Birbirimizin yaralarını sardık, sabrettik, alıştık, hoşgördük, iyileştik. Kusurlarımızı daha olumlu yönlere çekerek negatif yönlerimize pozitif bakabilmeyi başardık. Dolu dolu iki sene geçirdik. 1000 sene de geçirsek 1 saniye daha isteyeceğim.

Neden sevgilim yok demeyin, nerde hata yapıyorum diyin. Sorun hep çevredenmiş gibi görünüyor olsa da aslında aldığımız kesin kararların bir sonucu olarak yalnızlığı yaşadık.

kardeşten nefret etmek

arkadaşlar evet ediliyor işte. nefret ediyorum ama tabii ele karşı koruma içgüdüm var.

nefret etmek için çok fazla sebebim var.

3 erkek kardeşiz. en küçük ile sorunum yok. nefret ettiğim ortanca olan.

- yaş olmuş 19 hala çocuk gibi elde telefon hayatını oyunlarda ve aog mudur ne boksa orada yaşıyor.

- lise 1 de okumayı bıraktı. tamam dedim . bari bir meslek öğrensin de ilerde kendi işini yapar dedik. nereye soksak çıktı. rahat 7 iş yeri değiştirdi. şimdi bir markette reyon düzeltiyor. açlık sınırında yaşıyor. ayrı eve çıksa ölür.

- temizlik nedir bilmez. işten gelir ayak yıkamaz. leş gibi kokar. her gün eve çerez ve kola getirir onu yer oda ayak kokusu ve çerez kokusu ile harmanlanır.

- zorla banyo yaptırıyoruz.

-zorla ayak yıkattırıyoruz.

-zorla saçlarını kestiriyoruz.

- insan gibi sosyalleşmez. benimle dışarı çıkıp insanlarla konuşmaz. ama sosyal medyadaki sikik gruplarda ve clash of clans denen oyunda çok iyi konuşur. zaten iş ve telefondan başka hayatı yok.

-giyim kuşama dikkat etmez. alışveriş yapmayı bilmez. geçen kendine 34 beden pantolon almış. kendisi 30 beden. mal amk..

- insanlar ona öğüt verince (ben veya ailem) bunu tehdit olarak algılar ve tam tersini yapar. istediğin kadar iyi niyetli ol..

- hasbelkader hayatına bazen kız girer. her giren kızı facesinde övgüler ile büyütür. onun fotolarını paylaşır. tanrılaştırır kızı. sonra tekmeyi yer amk malı.

- geleceğe dair hiçbir hayali, beklentisi ve planı yok.

- 19 yaşına gelmiş hala en temel insani görevlerini yerine getirememekte.

- pislik içinde yaşar.

- yemek yapmayı bilmez. bir yumurta yapsa o mutfağın anası sikilir.

- onun elinin değdiği hiçbir şeyi kullanmıyorum. pislik..

- din iman bilmez. namaz kılmayı abdest almayı da. öğretmek istedim yok. bunları bilmesi gerektiğini ateist olup olmadığını sordum bana boş boş bakıyordu. galiba beyni yok.

- yalan söylemek onun için sıradan bir olay. yani absürd veya olağandışı bir şey değil. .çok rahat şekilde vallahi billahi yapmadım der. hiçbir ton değişimi veya mimik değişimi olmadan. hiçbir sözüne güvenmem.

- hayatı şu : oyun, aog denen sikik grup, tanrılaştırdığı köpek olduğu kız, çitoz ve kola.

onun adına acıyorum ben ona. acaba nasıl devam edecek hayatına. aslında en çok da babama ve anneme acıyorum. zira bu bir başına hayat yaşayamaz . garip annemin başına kalacak galiba . bu evden çıktığım gibi onunla sohbeti her şeyi keseceğim. hiçbir sosyal medyada ekli değil zaten. onun facede yaptığı dingillikleri görmek istemiyorum...

en küçük kardeşim ondan 4 yaş küçük. çok temiz birisidir. benden bile. kişisel bakımına çok dikkat eder. biz ona hiçbir şey demeyiz. hayatı telefon ve aptal oyunlar değildir. yemek yapar, aç kalmaz ve güvenirim ona.

işte böyle bir insanla aynı evde yaşayınca insan nefret ediyor.

edit: en küçük kardeşim için canımı veririm. gelecek adına yaptığım tüm planlarda o da var.

psikiyatrist

Kamyoncuğumu da seviyorum ama bu iki alanı yarıştırmak inanılmaz saçma olmuş kusura bakmasın.

Psikoloji ve psikiyatri birbirinden ayrılamaz ve birlikte çalışmaları oldukça etkili sonuçlar verir; birlikte çalışmaları da çoğunlukla gereklidir. Gelgelelim bu ikisinin birbirinin önüne geçmesi neredeyse imkansızdır. Zira temelde aynı şeye hizmet etseler de vaka ve tedavi planı açısından bambaşka şekilde ilerler her ikisi de.. seçim yapmak da biraz danışanın inisiyatifinde olan bir durum.

Kendimden örnek vermem gerekirse, aralarındaki farka vakıf olmadığım için lisede bir psikiyatriste gitmeyi tercih etmiştim. Gelgelelim benim sorunuma psikiyatristin yapabileceği bir şey yoktu ki yapamadı da, ilaç yazdı ve ben de "hı hı geçti" deyip ayrıldım, olması gereken de buydu.

Zira benim ihtiyacım işlevsiz düşüncelerimin değiştirilmesi, çarpıtmalarımın yerine işlevsel düşüncelerin yerleştirilmesiydi, antidepresan gülümsemesi değil. O bir travma olarak kaldı, şimdi psikoloğa gitmem gerektiğini biliyorum misal. Aynı şekilde bir şizofreni hastası da direkt psikoloğa götürülmemelidir. Zira ilaçla tedavi edilmelidir.

Bu noktaya dek oldukça sakin ilerledim, sözün özü hödükçe birbirinden kopamayacak alanları yarıştırmayın. ikisi birbirinden bağımsız olamaz; olmamalıdır. Ekseriyetle de birlikte çalışırlar, bunu bilmemek de sizin cahilliğiniz olarak burada dursun.

acemi askere yapılan işkence

batının güzide şehirlerinden birinde icra ettiğim kısa dönem askerliğim boyunca alt devrelere adeta işkence etmeye yeltenen böyle orman kaçkınlarını koğuşta herkesin ortasında itina ile döverek, itina ile döverek terbiye ettim. ancak pişmanım. herkesin kendi hakkını savunmayı öğrenmesi gerekiyor. o bebelerin hiçbirini savunmamalıydım. aralarından sadece birkaçı kafalarını kaldırdı dik durdu. onun dışında hepsi müzmin bekar. asker yaşına gelmiş bir erkek, hiç yoksa başını dik tutmayı bilmeli kusura bakmayın.

platon'un dediği gibi; "doğada haklı olan değil güçlü olan kazanır"

the field guide to evil

2018 yapım korku/antoloji filmi. 8 farklı ülkeye ait (avusturya, türkiye, polonya, amerika, yunanistan, hindistan, almanya ve macaristan) yerel korku hikayeleri anlatılıyor. Türkiye bölümünün yönetmeni can evrenol. Hikayeler sırasıyla:

"The Sinful Women of Hollfall"
"Haunted by Al Karisi, The Childbirth Djinn"
“The Kindler And The Virgin”
“Beware The Melonheads”
“What Ever Happened to Panagas the Pagan?”
“The Palace Of Horrors”
“A Nocturnal Breath”
“The Cobblers’ Lot”

Vakit geçirmek ve farklı ülkelerin folklorik hikayelerini öğrenmek için izlenebilir. Beni hiçbir hikaye korkutmadı ki bence çok da korkutmayı amaçlamamışlar. Daha çok paranormal olarak görülen durumlara aslında hastalıkların neden olduğunu gösterir gibiydi birkaç bölüm.

yalnızlığın sağlık üstüne etkileri

Maalesef korkutucu derecede tehlikelidir yalnizlik.

Ilk olarak temelden baslayalim. Bir grup olusturmak her seyin temelinde yatar. Her canli aslinda bir gruptan meydana gelir. Prokrayotlar, kimyasallar grubudur, okaryotik hucreler, prokaryotlarin birlesmesi ve de evrimlesmesi sonucu olusmustur. Butun cok hucrelicanlilar okaryot gruplarindan olusur ve sosyal canlilar da kendi iclerinde grup olusturur...

Yani buyuk balik kucuk baligi yer ama bir pirana surusu de buyuk baligi yer. Birlik ve beraberlik cogu durumda genlerin korunumu ve gelecek nesile aktarilmasi icin sarttir.

Insan en gelismis sosyal canlidir. Beyninin ekstra bolumleri sosyal zekaya ayrilmistir, ve insan dogadaki basarisini bu sosyal zekaya borcludur. Dolayisiyla birlik ve beraberlik insan yasaminin ve insan evriminin onemli bir parcasi haline gelmistir.

Yalnizlik dedigimiz olay *, bir insanin istedigi sosyal ilsikilerin olmamasi olarak tanimlanir.

Yalnizligin genetikle veya tiple alakasi yoktur. yapilan arastirmalar cok guzel kizlardan, heykel gibi yakisikli erkeklere, asiri zenginlere kadar herkesin yalniz olabilecegini gostermektedir. Ancak bazi ikiz arastirmalari, yalnizligin genetik bir yaninin da oldugunu gostermektedir.

Simdi yalnizligin zararlarini iceleyelim:
- Yalnizlik insanin kendine daha az dikkat etmesine, duzensiz beslenmesine, motivasyonunun dusmesine, oz guven eksikligine, daha az egzersiz yapmasina, kendine bakmamasina sebep olur.
- Yalnizlik, baska insanlara karsi ters davranmaya sebep olur. Bu sebeple yalnizlik 5. dereceye kadar bulasicidir. Cacioppo et al INTERPERSONAL RELATIONS AND GROUP PROCESSES isimli makalesinde gosterdigi gibi, yalnizlik kisiler arasinda bulasir, salgin hastalik gibidir biraz da.
- Yalnizlik ve depresyon arasinda iliski vardir, yalnizlik depresyona da sebebiyet verebilir.
- En onemli bulgular ise, yalnizligin:
-- Insanin kalp ritminde
-- bagisiklik sisteminde
-- gen expression dedigimiz, genlerin aktivasyonunda
olumcul derecede kotu etkileri oldugudur.
- Luo et al. Loneliness, health, and mortality in old age: A national longitudinal study isimli makalesinde e anlattigi gibi, amerikadaki olumler yalnizlik derecesiyle birebir iliskilidir, ve bir kisinin omru yalnizlik ile tahmin edilebilir.

Farelerde yapilan bir deneyde, yalniz buyuyen fareler ve sosyal fareler ele alindi. Ikisinin de kalbi 7 dakikaligina durduruldu. Yalniz olan farelerde, sosyal olanlara gore 3 kat daha fazla beyin hasari olustu ve beyin hasari yuzunden yalniz olan fareler oldu.

Cekirgelerde sosyal ve yalniz mod bulunmakta. Farkli hormonlar ve feromonlarla bu modlar kapatilip acilabiliyor. Enteresan bir sekilde cekirgeler sosyal moda gectiginde beyinlerinde gozle gorulur bir buyume gerceklesiyor.

Cok enteresan bir baska bulgu, amerika gibi bireyselligin daha cok one ciktigi ulkelerde insanlar daha yalniz. Turkiye, cin gibi daha konservatif, koy yasaminin one ciktigi ve sosyal baskinin oldugu yerlerde insanlar daha yalniz. Bunu caciappo et al. bayramlara benzetti. Genellikle christmas tatili icin eve giden insanlar yalniz hisseder, aileleriyle cevrilmis olsalar bile! Conservatif toplumlara her gun bayram, her gun insanlar boyle hissediyor!

Enteresan bir sekilde, ailelerin yalnizliga ve sosyal yasama hic bir etkisi yok. Yani, bir insanin ailesi (annesi babasi, kardesi vs.) yalniz hissetme oranini degistirmiyor. Yalnizliktan bir kisiyi kurtaran kendi sectigi arkadaslari ve sosyal cevresi, ailesi veya koyu degil.

Cogu kisi sosyal aglari suclasa da durum boyle degildir. Wang et al. Social Connectivity in America: Changes in Adult Friendship Network Size isimli makalesinde de gosterdigi gibi sosyal aglari insanlarla iletisim kurmak icin kullananlar daha az yalnizdir. Yani sosyla aglar araba gibidir. Onu kullanip arkadaslar ziyarete de gidilebilir, tek basina bogazda tura da cikilabilir.

Ozetle yalnizlik olumcul bir hastaliktir, cok tehlikelidir. Insan bir kere bu bok cukuruna girdi mi, problemin farkina varmali, kendini zorlayip cikarmalidir, yoksa her sey daha kotuye gider...

anksiyete bozukluğu

ilk olarak ciddi anlamda üniversite 3 te yaşamıştım sanırım. bir anda ne olduğunu anlayamadan üstümden ter boşandı, midem bulandı. psikolojik olduğunu anlamıştım ama arada her insana olan cinsten olduğunu düşünmüştüm. maalesef değilmiş...

hani bazı hastalıklar vardır insan bakıp da kendi halinin durumuna sevinir. "neler var dünyada kendi haline bak da sitem etme" der. aslında bu hastalıklardan bir farkı yoktur anksiyetenin. her atakta düzeleceğinize olan ümidinizden biraz daha gider. özgüveniniz biraz daha kaybolur. biraz daha kendinizi yalnızlığa terkedersiniz. ortada bir şey yokken midenize giren o bulantı bir anda hayatınızı alt üst eder. güzel giden şeyleri bir anda yok eder. yaşama sevincinizi alır götürür...

sürekli olarak kendinizle çatışırsınız bu hastalığa sahipseniz. düşünmeden duramazsınız. o kadar saçma şeyler düşünürsünüz ki "neden böyle saçma şeyler düşünüyorum" şeklinde bile düşünmeye başlarsınız. içinden çıkılmaz bir döngü vardır. düşünmekten başınız döner. kaybettirdiği özgüven size bir şeylere başlamadan önce pahalıya mal olur. bir olaya, bir teklife binbir ayrıntısını düşünmeden giremezsiniz. zaten genellikle bir kulp bulur ve o yüzden yeni bir şeylere girmeye çekinirsiniz. çekindikçe takıntınız artar. sürekli benzer şeyler yapıp bunları "mantık" çerçevesinde yorumlayıp kendinizi kandırırsınız. herkes bir şeyler yapıp ileriye doğru adımlar atarken siz en iyi ihtimalle yerinizde sayar, hayatına devam eden insanları seyrederek moralinizi bozar ve neden yapamadığınıza dair bir açıkama getirmek için kendinizi sorgular durursunuz. bakın özgüveniniz biraz daha azaldı bile...

gittikçe asosyal bir hayata sahip olmaya başlarsınız. belli duvarlar oluşmuştur hayatınızda ve bunların dışına bir türlü çıkamazsınız. gidilen psikiyatrlar, kullanılan ilaçlar bir nebze faydalı olsa da bi süre sonra hastalık tekrar hortladığında sizde daha büyük bir yıkım yaratır. bunu atlatamayacağınıza dair olan endişeniz büyüdükçe büyür. acaba öyle mi? nasıl yapsak? böyle olsa daha mı iyi olur? acaba ne düşünür? yanlış anlamış mıdır? vs vs gibi sorular aklınızda dönüp durur. kendi istekleriniz git gide arka planda kalırken hayatınızı başkalarının ne düşüneceğini düşünerek yaşarsınız. ona göre yaşar bir nevi paranoyak olursunuz. en ufak insani olayları bile normal değilmiş gibi karşılamaya başlar, mükemmel olmak gibi absürd bir kavramın peşinden koşturursunuz tabii mükemmeliğin nasıl bir kıstası olduğunu hatta öyle bir şeyimn olup olmadığını bilmeden. kompleksleriniz artar. kişisel takıntılarınız büyüdükçe büyür. bir olay istediğiniz şekilde gelişmzse çıldırırsınız. sizi çıldırtan olayların insanlar için hiç böyle sonuçlar doğurmamasını görüp biraz da bunun için çıldırırsınız. sürekli stresli yaşarsınız. sıradan şeyleri yapamaz hale gelir ve bu kadar basit şeyleri bile yapamadığınız için kendinizden nefret etmeye başlarsınız. sürekli keşke der, geçmişe dönük normal olaylardan bile pişmanlık duymaya başlar, sürekli olarak başkalarının ne dediğiyle ilgilenmeye başlarsınız. pişmanlık hayatınızda kalıcı bi yer edinir. bağırsaklarınız sürekli hareket eder. gazdan gebertir. o heyecan duygusunu yenemezsiniz. nefes almanıza mani olacak, yaşadğınıza bin pişman edecek kuvvette bir mide bulantısı yaşarsınız. renginiz solar. soğuk terler dökersiniz. kafanızın içinde adete iki tane siz vardır. birisi yapmak isteyen, yapmaya çalışan, öbürü buna hayır diyen. ve bu mücadeleden galip çıkan hep hayır diyen olur...

kendinize sürekli saçma, gerçek olmayan kılıflar uydurur ve bu yalanların içinde yaşarsınız. daha sonra yaşanan anksiyeteyle bunlar da yüz üstüne çıkar bazen hüngür hüngür ağlarsınız. arkadaşlarınız bir şeyler anlatırken siz bunları yapamadığınız için kahrolursunuz.

kafanızda sürekli bir şeyler vardır. artık hiçbir şeye konsantre olamamaya başlarsınız. bir kulağınızdan giren ötekinden çıkar zira kafanızda sürekli bişeyler vardır ve dönüp duran o düşünceler içinde kaybolarak geçer günleriniz. kurduğunuz senaryoların, yaşadğınız çeşit çeşit korkunun haddi hesabı yoktur. sürekli başarsız olmaktan, beceremeyeceğinizden korkarsınız. en normal işlere bile girmeye cesaret edemez hale gelirsiniz. ve tüm bunlar genellikle o kurduğunuz saçma duvarlardan olur ve bunları bir türlü yıkamamak sizi öldürür. ama bu duvarları da örmenize neden olan şey de yine bu hastalıktır. nası başladığını bilmediğiniz bir kısır döngüde hapsolmuşsunzdur. hayatta var olan pislik şeylere kafayı takar, insanların bu duyarsızlığına sinirlenir, delirir ama onlar gibi rahat bir hayat süremediğiniz için de kendinizden nefret edersiniz. bir an kendinizi dünyanın en harika insanı sanabilirken bir krizle kendinizi dünyanın en acınası insanı gibi görürsünüz. her nüksedişi biraz daha kurtulamayacağınıza inandırır sizi. çok mutluyken bir anda kendiniz mutsuzluğun en kralını yaşarken bulmak, size artık tamamen anksiyetenin esiri olduğunu hissettirir. aradan geçen yıllar, artık onun üstünüzdeki himayesinin ne kadar yüksek olduğunu adeta kafanıza vurur.

bir süre sonra etrafınıza da anlatamamaya başlarsınız derdinizi. çünkü sizin gerçekten hasta olduğunuza olan inançları da zayıflar. onlara ya kendi kendinize trip yapıyorsunuzdur ya da size rahat batıyodur. çünkü yaptıklarınızın mantıklı bir açıklaması yoktur. çünkü ortada ne maddi ne de fiziksel bir sorununuz vardır. "bir sorunun yok olm kendi kendine büyütüyorsun" demeye başlarlar bir süre sonra. bir kısmı sizi artistlik yapmakla bile suçlayabilir. oysa kimse bilmez bilemez içinizde kopan fırtınaları...

sanırım bir insana ancak bu kadar eziyet edilebilir. bir insan ancak bu kadar kendinden nefret ettirilebilir. bir insana ancak bu kadar kendisi aciz hissettirebilir ve bu kadar ümitsizlik aşılanabilir. hatta bir insan ancak bu kadar yaşarken öldürülebilir...*

türk milletinin kalitesiz olma sebebi

Sürekli marka ve Kalite arayışı bir hastalıktır. Tıpkı mükemmelliyetçilik hastalığı gibi. Hatasız dost arayan dostsuz kalır. Sevgi insanoğlunu tüm eksik ve kusurlarıyla sevebilmektir. Esas sevgiden yoksun bir toplum kalitesini kaybeder. Gerçek kalite sevgidir.

metro turizm

Muğla'ya gidiyorum şu sıralar 1-2 dakika önce kaptan müzik açtı. Orhan gencebay'ın bir şarkısını buraya kadar sorun yok, sorun bundan sonrasında. Şarkıyı bilinçli ya da değil bilmiyorum bütün otobüste sesli bi şekilde açtı. Saat 03,50 otobüs orhan gencebay dinliyo hem de yüksek sesle...

1-2 kişi muavin'e seslendi ama kim takar yolcuyu ya da salakların haberi bile yok, kaldırdım kafamı sesli bir şekilde;

+pardonn !!!

+radyonun sesini kısar mısınız biraz

Dedim, kaptanın hemen eli radyoya gitti müzik anında kesildi. bakıyorum tepki göstericek var mı diye herkes tepkili ama sesini çıkaran yok, ben pardon diye seslenip bağırdıktan sonra millet bana bakmaya başladı sanki radyoyu ben oynatıyorum. Neyse bugün de bir otobüs insanın öncüsü oldum. insanlar tepki gösteriyolar ama tepkilerini uygulamaya sokmaktan acizler. Ya korkuyolar ya da uğraşmak istemiyolar. Tıpkı kadına şiddeti sadece tweet atarak eleştiren insanlar gibi.