bugün

motosiklet

Yer Taksim den aşağı, köprüye iniş istikameti, tarlabaşı tarafı...
Yanımda motorcu üç arkadaşım var, iki erkek bir bayan, Yunanistandan misafirler... istanbulu gezdiriyorum, tatilleri bitmiş , ertesi gün işbaşı yapacaklar... Ben önde, onlar arkamda gidiyoruz ve istanbul trafiğinden öyle korktular ki , sağdan sağdan gitmem için neredeyse yalvaracaklar bana... Öyle de yapıyoruz, sağdan aşağı inerken aynadan sürekli onları kolaçan ediyorum, bir araba yanaşıyor, sıkıştırmak için yavaşlıyor, önce en arkadaki delikanlıyı, sonra ortadaki karı-kocayı sıkıştırıyor..

Delikanlı oldukça usta ,tek manevrada sıyrılıyor ancak Kostas bize göre yeni sayılır, önce korkup iyice sağa kaçıyor, sonra kaldırıma çok yanaştığını farkedip asılıyor frene ve durduğu anda paldır küldür kaldırıma yan yatırıyorlar motoru...

iki serseri beni es geçiyor, çünkü çantalarımda Yunan bayrağı yok ve Türk plakalıyım...

Sağa çekiyorum, bu arada az ileride ışıklar yanıyor , gecenin geç saati ve trafik boş olmasına rağmen iki hayvan ışıklarda geçmiyor ve duruyorlar..

Kafayı uzatıp arkaya bakıyorlar...

Yere düşen Kostas ve eşi kalkmışlar, üstlerine başlarına bakıyorlar...
iyiler bişeyleri yok.. Ben öfkeyle motora doğru yönelirken arkamdan bağırıyorlar "no problem, dont go" diye...

Işıklar yeşile dönerken yanlarına gidiyorum iki hayvanın, önlerine bakıyorlar, teybi kurcalıyorlar, apış aralarında bira kutuları var...

Camı tıklatıyorum, ve "hiç utanmanız yok mu lan ?" diyorum...

"Sana ne lan, sen onların avukatı mısın ?" diyorlar...

"Avukatıyım lan , arkadaşım onlar benim" diyorum...

Sağdaki ayı elinde , tornada bu iş için yapıldığı belli olan , verniği bile atılmış bi beyzbol sopasıyla aşağı iniyor...

Gazlıyorum, yol açık, tüm ışıkları pas geçip ilerliyorum ama arkamdalar ve gitgide yaklaşıyorlar...

Bindikleri araba şu küçük , seri binek otomobillerden, Pakistan minibüsleri gibi bi sürü ıvır zıvır ilavesi ve boyası, yazısı ve bol modifiye edilmiş, yaylar kısalmış, araba alçalmış, kalın lastikler var, sahiden çok seri , her zamanki kabak lastiklerimle ne yapsam kaç**ıyorum...

Bazen o kadar çok yanaşıyorlarki, kesinlikle abartmıyorum, virajlara doğru 140 ile giderken tamponuyla aramda otuz, kırk santim var...

Tam arkamdalar ve korkudan fren yapamıyorum, bir an geç farkedebilirler, yada kasten çarpabilir ve çekip gidebilirler...

Virajlarda birkaç arabayı aradan geçerek biraz arayı açtım diye sevinirken , onların da aynısını yaptığını görüyorum her aynaya bakışımda.

Son viraja öyle hızlı girdim ki, hani şu köprüden hemen önce , sağ tarafta tarihi tersanenin eski , kullanılmayan kapısının ve vinçlerinin olduğu, virajı alamayıp yoldan çıkanların tersanenin yüksek taş duvarlarıyla tanıştığı viraj...

Çok hızlı girdim, girmiş bulundum, asfalt kaymak gibi parlak ve kaygandır o yolun tüm virajlarında , lastiklerim zaten kötü...

Frene dokunamadım bile korkudan , hiç yavaşlatamadım motoru..

Sola dönüyorum ve ben önce orta , sonra sağ şeride geçmek zorunda kaldım yüksek hızım yüzünden...

Ve en sağda aşağı inmekte olan beyaz bir panelvana yandan çarptım..

Omzum , kaskım, koruma demirleri ve gidon adamın arabasına güüümm diye çarptı...

O an adamın yüzünü gördüm gözucuyla, dehşetle bakıyordu önüne , en küçük bir hata yapmadı, ne korkup fren yaptı, ne de istikamet değiştirdi.
Aynı şekilde virajı dönmeye devam etti ...

Ve ben o virajın , o adam o an orada olmasa , yada bu kadar doğru davranmasa, beton duvarlarda parçalanacağım , ölüp gideceğim o virajın on, onbeş metresini adamın arabasına yaslı vaziyette döndüm...

Şimdi öyle bişey söyleyeceğim ki, şu ana kadar olan herşey sıradan kalacak ;

-->devam edior..