bugün

entry'ler (216)

uludagliuluslu

araştırmadan yazan yazarlardan biri daha...

(#11811656)

bi google 'a bakaydın kardeş be.. o sözün yazarının ömür gedik değil de sezen aksu olduğunu göreydin de sonra yazaydın.. illa ki bok atcaksan baska bir seyden bok atardın..

hop dedik orda kal portakal

şarkının sözleri sezen aksu 'ya aittir.

heralde taşşak geçilecek ise sezen aksu 'yla geçilmesi gerekiyor ömür gedik ile değil.. yada bilmeden konuşmayacaksın..

ömür gedik

son albümü teoman, burak kut, halil sezai paracıkoğlu ve sezen aksu ortak çalışmasıdır.
haçiko 'ya yardım etmek amacı ile yapılmış anlaşılan..

hachiko

hayvanları çaresizlik ve ilgisizilikten koruma derneği..

prim toplamak için amerika ya bok atmak

genelde, "dunyanin polisi misiniz kardesim", "emperyalik amariga" seklinde olur. olur da kimse bu niye boyle olmus, bu adamlarin genlerinde bir bozukluk mu var da boyleler, butun derin devlet kadrosu psikopat mi diye dusunmez. bok atilir, suclu belli olur, gonul rahatlatilir. halbuki guzel kardeslerim, dunyanin en onemli sorulari nicin ve nasildir, kim ve ne degil.

amerikan politikasini tasvip etmemekle beraber, bilincsiz ovgu ve elestiriler akil sagligimi bozdugundan ve bu olay neredeyse "cool rockcu olmak icin metallicaya bok atmak" sendromuna donmus oldugundan, bu dunyayi ele gecirme planina kisaca bakalim.

simdi humanist,romantik,hippi arkadaslar, alinmayin ama.... allah belanizi versin. bir kere, devletler kotu veya iyi degildirler. kalles,sozunun eri,helal sut emmis de degildirler. bu tip sifatlar ve ilgili ahlaki normlar bireysel duzeyde mevcuttur. devletler duzeyindeki organizasyonlar ise daha mekanik islerler ve ahlaki normlari daha ziyade doga kurallarina yakindir. yani oncelik hayatta kalmadir, daha sonra da guc istemidir, "hepimiz kardesiz, bu kavga ne diye, ooy oy" bilinci ise en son gelir.

buyuk organizasyonlarin karakterlerinin onu olusturan ogelerinkinden nasil bu kadar farkli olabilecegi, emergence teorileriyle aciklanabilir. su anda anlamamiz gereken, uluslararasi politikanin ve guc dengesinin bir oyun oldugu, oyuncularin ise ayni calisma presiplerine sahip agent lar oldugu, birkac el sonunda cevresel kosullar ve random olaylar sonucunda, oyuncularin degisik organizasyonlar olusturup, bunlarin arasindaki iliskilerin inanilmaz bir karmasikliga varabildigidir.

simdi bu oyunda en buyuk degisikliklere neden olan ulke amerika cunku en guclu oyuncu o. diger oyunculardan daha kotu, daha seytani degil. eger tamamen pasifist olurlarsa bu boslugu baskasi dolduracak, belki ruslar baris adina afganistanda olacaklardi, belki cin, arap-israil sorununa el atacak. kim bilir, eger viyanayi alip sonrasinda dogru adimlar atabilseydik, bugun venezulladaki siyasal istikrari ve insan haklarini korumak icin, yani petrol rezervlerine sahip olmak icin, mudahalede bulunuyor olabilirdik. sonucta amerikanin boslugunu birileri doldurur, barisseverlerin yeni dusmani da onlar olur. amerikanin elestirilecek noktasi, belki de kendi guc istemi ve hayatta kalma hakkini, 20yy a hakim insani degerlerle dengeleyememis olmasi olabilir.

daha acik konusmak gerekirse, spectrumun bir ucu, dunya barisidir, obur ucu da odun vermeyen bir militarist agresifliktir. oyunun kurallari geregi, devletler eskiden spectrumun ikinci ucuna cok yakindi. bununla birlikte, sosyal evrimimizin bu evresinde, esitlik, insan haklari gibi kavramlarin yayginlasmasiyla, sprectumda bir dengeye varma zamanimiz gelmistir. yani artik bir ulke egemenligini yayarken, bunun baska halklara getirdigi negatif sonuclardan, eskiye oranla daha fazla sorumludur! oyunun kurali bu sekilde degismistir!

dolayisiyla amerikayi elestireceksek, bu onlarin "dunya barisi"ni engelledikleri seklinde olmamalidir, dunyaca bu anlayistan hala uzagiz zaten. ama eger amerikanin egemenligini ufak bir yayma girisiminin diger oyunculara maliyeti cok buyukse, bundan dolayi elestirilebilir. mesela kuzey koreyi, bugunku haliyle, kendine tehdit olarak gorurse ve uluslararasi organizasyonlari hice sayip, mudahalesi sonucu cinle karsi karsiya gelir, bir suru insanin olumune neden olursa, amerika "yanlis" yapmistir. cunku, mahvettigi hayatlar ve israf olan kaynaklar, devletin hayatta kalma ve yayilma hakkinin elverdiginden cok otede gerceklesmistir. ama ayni kuzey kore, nukleer fuze uretiminin bokunu cikarip guc dengesini hizla kendi lehine dogru degistiriyorsa, oyunun kurallari geregi amerika mudahale etmesi "yanlis" olmayabilir.

bu noktada bu kadar seyi okuduktan sonra "ama amerikada o fuzelerden bir suru var" diyen biri varsa, hic vakit kaybetmeden nefesini tutarak olmeye calissin. basaramiyorsa, devletler dogasini ve oyunun kuralini daha bastan anlamadigi icin bu entriyi 20 kere daha okumakla cezalandirilsin.

kültür şoku

abd denen bu cofrafi bolgenin ozellikle tutucu ortabati kesiminde pazar gunleri eyalet yasalari uyarinca icki satisi yasaktir. indiana iowa gibi abidik gubidik yerlerde mesela. eyvallah. yanliz cumartesi gecesi saat 00:01:21 de elinizde birayla kasaya giderseniz kasiyer onemli bir mevki sahibi biri edasiyla o anda teknik olarak, ki bu cok onemli bir laftir, pazar gunu oldugunu ve ickiyi satamayacaklarini soyler. ya havle vela kuvvete dedikten sonra "tamam o zaman bira kalsin ben geri kalan beef jerkylerimi alacam" dersiniz ama o da ne? tayvandaki bir kenar mahallede uretilmis amerikali cyborgumuz biz karbon bazli akdenizlileri cok sasirtan bir hareketle birayi tezgahtan kaldirmamakta direnir. bunun yerine kasadaki telefonuna uzanir ve buyuk bir ciddyetle supervisorunu cagirir. beyaz irkin en organik ornekleri olan bizler, acaba bu birayi almaya yeltenmekle suc mu isledik, yoksa supervisor en yakindaki swat takimi icin kodadi mi diye dusunurken, beyaz gomlekli bir adam ameliyat esnasinda rahatsiz edilmis beyin cerrahi edasiyla gelir, bu sirada kesinlikle ne sizin ne de cyborgun yuzune bakar veeee... evet veeeee... bira kutusunu tezgahtan alip yere koyar, ameliyatina geri doner.

iste kultur soku bu sevgili yasam formlari. rakip taraftarin mevcut olmadigi bir stadta 55bin kisinin bir agizdan "en buyuk feneeer, sampiyon feneeer, alkislayin ulan ibneleeeeeeeeer" diye bagirmasina sasirmayan bizler, bu manzara karsininda afalliyoruz. cunku damarlarimizda akan asil kan sayesinde olan biteni saniyesinde kavriyoruz: kasiyer 21 yasin altindadir ve tezgahta kapali karton kutular ve daha da kapali kapaklar altinda duran kalles biraya elini surmesi yasaktir. yasak olmasi onemli degil, cevrede onu gozetleyen biri yok ne de olsa, lakin birayla temas ehliyetindeki dogum tarihi gozonune alindiginda ahlaken yanlistir. turkce meali, bu cyborgu kafalamaniza imkan yoktur.

bir saniyesini alacak bir hareket icin supervisorunu aramaktan ve bizi bekletmekten cekinmemistir cunku o dogru bildigi yolda emin adimlarla yurumektedir. cunku o amerikan ruyasinin gizli kahramanidir....o, yanindaki diger cyborglar, mutemadiyen ameliyatta olan beyin cerrahi supervisor ve daha niceleri. iste bunlar, "madem bu amerikalilar bu kadar salak, neden bu kadar ileriler" diye merak eden saf akdenizliye en guzel cevaptirlar..

diyanet işleri başkanlığı

bu ulkede "laiklik karsiti eylemlerin odak noktasi haline gelmis" kurum denince benim aklima ilk diyanet isleri baskanligi geliyor, zira bunlarin demokrasi, halk iradesi, zart zurt diye bahaneleri dahi yok, bizzat kurulus amaclari anti-laik. yani sozde isin "dincilik" kismini halledecegiz diye "devletin dine tarafsizligi, kimsenin din yuzunden ayrimciligi ugramamasi" unutuldu gitti.

lan gayrimuslimlere ozel kanun yapan laik devlet mi olur? devlet, bir halk grubunun mallarinin yagmalanmasini organize eder mi? bunlarin agzina sica sica kala kala 100 bin tanesi kaldi ulkede ve dahasi bu "yuzde 99.9" sacmaliginin icinde benim gibi nufus cuzdani muslumanlari da var, yahut laik devletin zorla bize camii yapimini finanse ettirmesinde bir gariplik goren muslumanlar. ama bizim laik devletin seyhulislami oldugu gibi, halen hazine parasiyla merkezden emirle camii yaptirma gelenegini de surduruyor, koklerine bagli.

sikca bahsi gecen "laikligin kendini koruma refleksi" filan ancak devletin halki kontrol etmesi baglaminda anlamli, yoksa devlet bizzat kontrol mekanizmalarindan birini prensip adina yokedip kendi kolunu kesecek degil.

akp zaten diyaneti kapatmayacak (bunun hukuku nedir bilmiyorum ya), cumhuriyet savcilari da laiklik tanimini bilmediklerinden, celiskiler otesi boyutlarda yasadiklarindan (dalga gecilmesi turk adaletine buyuk hakaret olacak o komik kiyafetleri uzay zamani mi bukuyor nedir) ya da akillica davranmayi prensipli olmaya yeglediklerinden hic bu isleri sorgulamazlar.

hukuk guguk demisken, sunu da bir bilene sorayim: akp kapatilirsa, bunlar tekrardan marka yaratmakla ugrasmamak icin ve tabelalari, posterleri filan da degistirme masrafina girmemek icin mesela asayis ve kalkinma partisi olarak geri gelebilirler mi? kisaltmasi da degisik olacak diye bir kanun mu var? altindan kalkariz partisi mesela. (hay) amina koyayim partisi. hicbirsey bulamazlarsa anka kusu olur, manidar olur, gecmis "reflekslere" gonderme olur.

mustafa kemal atatürk varken bir başkasına inanmak

evet kardesim, o bir insandir. son peygamber falan degil. dunyaya bir daha gelmeyecek turden bir dahi de degil. hatta tarihteki en buyuk lider falan da degil cunku boyle bir karsilastirma sacmaliktir (hammurabi churchilli, napoleon da kanuniyi doverdi diyenlerin argumanlari merakla dinlenir)

fakat biz ne yazik ki onu cok sevdigimizi soyleyip bu sacmalari her defasinda tekrarliyoruz. tipki bir dizi hurafe dinledikten sonra, anlamadiklari halde coskuyla allahuekber diye bagiranlar gibi. halbuki birseyi sevmek icin once onu anlamak lazim. bir insani anlamak icin ideallerini, vizyonunu, felsefesini idrak etmek lazim. 1881 yilinda dogdugunu, annesinin adinin zubeyde oldugunu bilmek ve ona ulu onderimiz demek, onu anlamak degildir kardesim. galaksimizin en zeki adami demek onu yuceltmek degildir.

acaba bu konudaki entry sahiplerinin kaci ataturkun ahlak felsefesi hakkinda derin bilgiye sahip? kaci onun kafasindaki turkiyenin ekonomik kalkinma planindan haberdar veya kaci uzun vadede izleyecegi dis politika hakkinda fikir sahibi? bu satirlari yazan "iyi egitimli" yazar, bu konularda pek bilgili degil mesela. bu yazar, ataturkun ne siyaset felsefesini ayrintili biliyor ne de antik yunan medeniyeti hakkinda dusunduklerini. veya kapitalizmin ve teknolojinin amerikayi ileride nasil sekillendirecegi konusunda herhangi bir yorumu var miydi? budizm hakkindaki gorusleri neydi?

birinin bunlari kayitlardan cikarip okumasi da yetmez, altinda yatan dusunce sistematigini anlamamiz lazim. misal, onun onumuzdeki 20 yil icinde rusyaya degil de avrupa ulkelerine yakinlasmak istedigini ogrenmemiz birsey ifade etmez, bu fikrin altinda yatan gerekceler onemlidir. iste bu arkadaslar, heykel dikmekle, sahin bakislarla turk bayragini suzmekle, her bayramda cocuklara anlamsiz ataturk siirleri ezberletmekle olmaz. bu tarihe objektif bir bakis acisiyla yaklasmakla olur ama artik cok gec. basta da belirttigim gibi coktan tanrilastirilmistir, onu bir insan ve bir devrimci olarak analiz etmek artik pek mumkun degildir.

yamali pantolon

schopenhauerin etkiledikleri arasinda nietzscheyle beraberdir. (onemlilik kistasi kendisinin de ayrica etkiledigi entellektuel yasam formu sayisidir) o da schopenhauer gibi askin ve cinselligin, acikca insan duygularinin en cok dile getirilenleri ve en dominantlari olmalarina ragmen, o gune kadar neden dogru duzgun incelenmediklerine sasirmistir. insanlarin esrarengiz olaylara karsi "aman dokunma bozarsin" tutumunu takmamis ve o gune kadar esrarengiz kabul edilen cinsel sevginin, sadece davranislarimizin cogunun altinda yattigini degil; icimizde kopan firtinalarla mantigimiz arasindaki etkilesimlerin mekanizmasini da kabaca cozmustur.

mustafa kemal atatürk varken bir başkasına inanmak

"hayatimizda duydugumuz en sacma tarikat musvetteleri" skalasinda, yaraticilarla seytanlarin iddiaya tutustugu, balli sutlu irmaklarla bezeli el doradolarla ortaya alevli malevli distopyalarin ebedi gayrimenkul piyasasinda rekabet ettigi, meleklerle cinlerin fink attigi, denizlerin yarilip, bakirelerin kutsal ruhlara evlatlik cocuklar dogurdugu, collerde, caliliklarda ve dag baslarinda omrunu gecirenlerin olup olup dirildigi, purgatory hamamlarindan cikip sirat koprulerinde cambazlik yapanlarin cuklerine bakarak hangilerinin secilmis halk, hangilerinin plase ve surpriz oldugunun kolayca anlasilabilecegi, herkesin modlog'larini omuzlarinda tasidigi lord of the ringsvari fantazi dunyalarindan 2 mikron uzakta olsa gerek.

(kivir: kotu birsey demedim yahu, skalanin tamami 2 mikron zaten)

mustafa kemal atatürk varken bir başkasına inanmak

evet, her turlu dinde hikaye vardir; dogma dinin geregidir zaten ama bu ne kardesim ya. bakin galaktik konfederasyonlardan tutun da, hidrojen bombalarina, ruh yakalayan aletlerden, ruhlarin beyinlerini (ruh beyni, evet) yikayan fasilitelere kadar, of oofff.

yani cok sukur olmeden once mormonlarin inandigi sacmaliklari da ogrenmisligimiz, altimiza sicana kadar gulmuslugumuz var ama bu bambaska bir kulvarda yahu. zira arada muthis bir yaraticilik farki var.

bunlar ve doktrinlerinin fantastiklik katsayisi gozonune alindiginda buna diger dinler kadar dindir demek (yani panteizm neyse bunun için de neredeyse odur demek mesela), evrim teorisi de ateistlerin dinidir demekten pek farkli degildir.

allaha sukur birden cok kefemiz var efendim, hepsini korkmadan kullanalim.

ateizm

allah'in muhammed'e ilk emri neydi? oku, wikipedia oku!
muhammed ne cevap verdi? ingilizcem zayif, internet yavas, wikipedia bos, ivir zivir.
mustafa kemal araya karisip ne dedi? efendiler, yahut efendimiz, ogrenilir, hizlandirilir, doldurulur.
muhammed bozuldu biraz allah'in onunde. o gun bugundur kemalistlerle dinciler arasinda husumet vardir. [editorumun tavsiyesine uyarak girizgahi sizofrenik tuttum ki ratingler artsin].

gerci wikipedia diyorum ama orjinal iddia sahibi orada yazilani buraya yanlis veya eksik aktarmis, cemaat de osuran imami gorup 5 arttirmis. allah bu kavram kargasalarina daha fazla dayanamadi ve beni ateizmin kulu ve elcisi olarak, sizlerin ufak, sungerimsi beyinlerinizi aydinlatayim diye yolladi. secim vaatlerim sunlardir: orjinal iddiayi ozetle, onu curut, o iddiaya gelen tepkileri ozetle, onlari curut, kotu bir kafiyeyle bu isi bitir, ismail turut.

yazar arkadasa ait orjinal iddia:
1) teizm, tanri varligini ispatlamayi amaclar. ateizm ise tanri/larin var olmadigini kabul eder.
2) eger tanrının yokluğu ispatlanabilseydi, "teizm" varlığını sürdüremeyeceği için, karsiti olan "ateizm" diye bir kavram da olmazdı.
3) eger tanrinin varligi ispatlanabilseydi, teist inanc kesinlik kazanacagi icin ateizm anlamsiz bir kavram olacakti.
4) bir inanç zıttı olmadan da varlığını sürdürebilir. ancak karşıtı, varlığını karşı olduğu inancın varlığına borçludur. yani ateizm hicbir zaman tanrinin yoklugunu ispatlayamaz.

----------

1) bu resimdeki 7 mantik hatasini bulalim. ilkin bastaki tanimlar kotu. teizm ispat amaci tasimaz, tanimi da esnektir. dar anlamiyla "olan bitene mudahale eden, iletisime gecen tanri veya tanrilara inanc" diyelim. ateizmin tanimindaki eksiklik ise daha muhim. ateizm hicbir yaraticinin olmadigina dair pozitif inanc da olabilir, boyle bir yaraticiya dair inancin olmamasi da. bunlar farkli seyler. ustelik, insan her turlu yaraticiya ayni mesafede degil. ornegin, ibrani dinlerin tanrilarina (eski ahitin cilgin tanrisi veya kuran'in allahi gibi), yahut yunan tanrilarina karsi pozitif ateist olunurken (kesin yoktur bunlar), deizm konusunda agnostik (bilinemez/bilinebilir ama ben bilmiyorum), apateist (umrumda degil, hayatima bir etkisi yok), yahut negatif ateist olunabilir (varligina dair bir inanc beslemiyorum). bu karisima bakarak hangi etiketi yapistirirsiniz? ben pratik nedenlerden oturu boyle bir kombinasyona yine ateist derim.

2a) simdi tanimlari saglamlastirdiktan sonra basliyoruz: "tanrinin yoklugu ispatlanabilseydi, teizm varligini surduremezdi".

burada dilin sinirlari semantik ikilemlere yolaciyor. "ispatlanabilseydi"den kasit, "teorik olarak ispat edilebilirligi olsaydi" ise, bu argumani curutmek kolay, cunku zaten bu is sadece teoride kaldigi icin bircok inanc ortaya cikmistir diyebiliriz. 1915'teyiz, einstein relativite teorisini bize anlatti. teorik olarak kanitlanabilir bu fikir, uzayda deney yaparak mesela, ama daha bir 50-60 senesi var. ee? ben simdi "inanmiyorum bu teorinin sonuclarinin gercek olabilecegine/olamayacagina" diye pozisyon alamayacak miyim 1915'te, bunlara olasiklar atayamayacak miyim?

yok eger "ispatlanabilseydi"den kasit, "farzedelim ki birileri ispatladi" ise, bir kere ilk sorun, bizim disimizdaki birseyin varliginin/yoklugunun yuzde yuz ispatlanamayacagindan kaynaklaniyor *. ama bunu gecelim, diyelim hakikaten ispatladik, o zaman teizm, ispatlanmis birseye karsi inanc olarak hayatini yine de surdururdu. bugun dunyanin milyarlarca yillik oldugu kanitlanmisken halen incildeki gibi 6000 senelik olduguna inananlar mevcut *.

2b) devam ediyoruz, "teizm olmayacagindan, ateizm de olmazdi". cunku bunlar karsit kavramlarmis.

tanimlari duzgun yaptigim icin teizm ile ateizmin illa birbirine tam zit kavramlar olmadigini biliyoruz. ornegin, tanri kavramindan (dolayisiyla yoklugunun kanitlandigindan) habersiz insanlar tanim itibariyle implicit ateisttirler (egitim almamis cocuklar gibi). fakat guclu ateizmden bahsediyorsak dahi yanlis oluyor bu iddia. yani tanri'nin yoklugu ispatlansaydi dahi, ateizm tanim itibariyle inanc olmaya devam edecek. tanrinin yoklugu bilgiye donusuyor, bilginin tanimlarindan biri de "justified true belief"tir (gettier problemleri filan var da konumuz disi). yani ben yercekimi ivmesinin ne oldugunu deneylerle ispatladiktan sonra da ucaktan atladigim zaman yere 9.8m/s ile ivmelenecegime inanmaya devam ediyorum. farkim, inanmak icin daha iyi nedenlerim olmasi. "9.8izm" diye bir etiket manasiz olsa da kavram devam edecektir.

3) yukarida yazdigim herseyi ters cevirerek bunu da yanlislayabiliriz.

4) matrix'i goren neo gibi cesit cesit mantik hatalari goruyorum. bir kere, "teizm kendi basina varolur ama ateizm zitti olmadan varolamaz" dusuncesi yanlis. diyelim gotizm diye bir inanc uydurdum, evrenin hep varoldugunu, yaratilmadigini soyluyor. zitti olmadan varolabilen bir inanc. sen de e-gotizm denen, evrenin hep varolamayacagina inancini fwd maillerle yayan bir akim kuruyorsun buna karsilik. hem teizm hem de gotizm bu sekilde, birbirine ihtiyac duymadan varolabiliyorlar. bitti. ikincisi, ateizmin her taniminin teizmin tam zitti olmadigini da ogrendik. ucuncusu, yani ile baslayan son cumle bir non sequitur, ilk ikisinin dogal sonucu degil. simdi bunlari hep gozardi etsek bile, dorduncu noktaya, zurnanin zirt dedigi yere gelelim. iddia su sekilde: kendine ateist diyen adam tanrinin yoklugunu ispatladigi mikrosaniyede tanim itibariyle ateist olmayi birakmak zorundadir. ee, yine de ispatladi adam. ateist iken ispatini yapti, bitirdi, hemen akabinde de o sifatindan kurtuldu.

---------------------

yazar arkadasın bu yazisina gelen cevaplardan anladigim kadariyla pek kimse yazarin ne dedigine bakmamis. o yuzden de elli kere burden of proof denmis. tabii ki iddia sahibi ispatla mukelleftir de burada "madem ateistler allahin yoklugunu ispat edemiyor, oyleyse allaha inanmalari lazim" denmemis ki, oyle bir derdi yok.

tabii buradaki gazi almis ateist tepkilerinde, orjinal iddialari anlamamasina ve tamamen farkli seylerden bahsetmesine ragmen arkadasa destek cikan, ustune de her turlu cevabi kendine yoneltilmis sayarak "bu da olmamis, benim iddialarimi cevaplamiyor" diye teker teker dalga gecen man at armsin rolu buyuk. adam resmen gelip tartismayi caldi, helal olsun. caldi ama bu onun dediklerini yanlis yapmiyor, ona da bakmak lazim:

ona gore bu "gayet tutarlı, ve kuvvetli dindar sorusu" imis. tutarli olmadigini anlattim ama dindar sorusu da degil, cunku ayni soruyu teizmin tanrinin varligini ispat edememesi seklinde de duzenleyebiliriz. devam ediyor: "ateistin yapması gereken tek şey, "evren yaratılmamıştır, çünkü maddenin kaynağı budur, yapısı budur, ve şöyle şöyle oluşmuştur" şeklinde basit bir açıklama getirmek".

ilkin yine tanimlar sicmis. en basit ateizm tanimini okumadan gelen birinin "ateistler o kadar cahil ki herseyi teker teker anlatmak gerekiyor" demesi komik oluyor. ateist adam alternatif bir aciklama getirmek zorunda degil, cunku bir inanc eksikligi onu ateist yapmak icin yeterli. ikincisi, 1)'de de bahsettigim gibi kuvvetli ateizmi savunan biri dahi capini teizmle, hatta ibrani dinlerle sinirlayabilir, daha muglak inanclara gelince de daha az iddiali konusur (diyelim apateist agnostik olur, var boyle bisey), biz buna yine pratik nedenlerden dolayi ateist diyebiliriz.

[tanri inanci spesifiklestikce, test edilip onaylanabilirligi de artiyor. bunun kitabi da var: "god: the failed hypothesis: how science shows that god does not exist ". ornegin sonsuz iyilik, guc ve bilgi sahibi bir tanrinin (allah gibi) mantiksal olarak varolamayacagi one surulebilir. dualarin ise yarayip yaramadiklari da test edilebilir (edilmistir, bir boka yaramiyorlar placebo disinda). bu dinlerin kendi iclerinde dahi tutarli olmadiklarini anlamak icin (teoloji ve mantik calisarak), insan uydurmasi olduklarini dusunmek icin (psikoloji, sosyoloji ve tarih calisarak), kalkip maddenin kaynagini aciklayabilmemize (teorik fizik calisarak) gerek yok]

ucuncusu, her sart altinda kuvvetli ateizmi savunan birini dusunelim (iyice kolaylastiriyorum man at arms'in isini). madde nereden geliyor sorusunu teist yahut deist herhangi bir yaratici ile aciklamak, sadece bir seviye daha kompleksite eklemekten baska birsey yapmiyor. o yaratici nereden geldi? kendine kendine vardi. yok ya, o zaman madde de kendi kendine vardi. bir seviye daha az karmasik oldugu icin de ateizm daha olasi bir teoridir. bu da onu mevcut teoriler arasinda en olasi yaptigi icin, kuvvetli ateizm inanci mantiklidir. bitti. ayni seyi zaman ekseninden de yapabiliriz.
-big bang'den once ne vardi?
-yarrak vardi, kurek vardi guzel kardesim. ne oncesi, zaman big bangle yaratildi zaten
-doyurucu degil, birsey olacak oncesinde. bir ilk neden, bir prime mover olacak, 2500 yillik aristo argumanlarini burada tekrarlayacagim.
-tamam ulan, diyelim yaratici vardi. allah falan da degil, cehennem/seytan/peygamber/kiyamet gibi ekstra iddialari olmadigindan olasiligi cok daha yuksek bir yaratici vardi, hatta bilincli bile olmayan bir guc olsun bu. e o gucten once ne vardi? nedir bunun entropi cizelgesi?
-hasa summe hasa, oncesi yok.
-big bang'in zamansizligina kafan basmiyor da cok daha karmasik bir varligin kendine kendine, sonsuzluk boyunca varolabildigi inanci mi aklina yatiyor, kalp gozune goruluyor, seni rahatlatabiliyor?

yanisi, bu sartlar altinda, her turlu hava ve arazi kosullarinda kuvvetli ateist olmak icin benim evrenin sinirlarini qed diye kanitlamam gerekmiyor, diger teorilerden daha olasi oldugunu kanitlamam yeterli. yaptim, oldu bitti. hele diger ateistler icin durum daha kolay

----------------

son olarak, bu tartismalarda beni cok rahatsiz eden bir dizi goruse degineyim:
-"bu bir inanc meselesi, birakin herkesi, isteyen inanir, isteyen inanmaz"
-"inanç veya inançsızlık bilimle ilgili değildir, içten gelir, bilimin konusu degildir"
-"bilim ve din ayri sorulari cevaplarlar, ikisi de insanin farkli ihtiyaclarina cevap verir, kardes kardes yasayin"

simdi kimse inanc ozgurlugunu, anayasal haklari tartismiyor, buna dikkat cekerek kofti prim yapmayalim. bunun otesinde bilgi ve inanc ayri seyler degil. insanin bir tane bilgiye ulasma yolu var. gozlem yaparsin, gorduklerini bir teoriyle aciklamaya calisirsin. kesinligine gore buna inanc veya bilgi dersin. icten gelen, kictan cikan bir bilgi kaynagi falan yok. bunlara cahil (ornegin yildizlarin goz kirpan melekler oldugunu dusunen zamane insanlari, yontemleri yoktu boyle aciklamalar getirebiliyorlardi ancak) yahut sizofren diyoruz (napolyon olduklarina cok "icten" inanan bir suru kisi var), ki onlar dahi kaynaklarini eninde sonunda dis etkilerden aliyorlar.

bilimsel metod gelistikten sonra ortada dolasan bircok inanis/teori muthis bir hizla yikildi veya yanlislardan ayiklandi. test edilemeyenler ise, akla mantiga uygunluklarina gore ve sosyal kurumlarin baskisina bagli olarak ayakta kalmaya devam ediyorlar. hristiyan olmak, gunumuzde, yildirimin zeus'un kicindan ciktigina inanmaktan daha akla yatkin birsey. herkes bunda hem fikirdir. e bunu daha olasi yapan ne peki? niye akliniza daha cok yatiyor? neden kimse kalkip "zamaninin en buyuk medeniyetlerindeki insanlar, bilimden bagimsiz, icten gelen vahiylerle bunlara inandilar, biz de inanalim, en azindan saygi gosterelim" demiyor? yahut mantari atip, "abi icten gelen bilgiyle kurda kurta donustum, ote taraftan seyler gordum" diyen samana niye inanmiyorsunuz, ya hakliysa demiyorsunuz?

inanc, gozlemlerden ve mantiktan bagimsiz, apayri kulvardan gelen bir bilgiye ulasma yolu olsaydi, boyle bir siralama, akil filtrelemesi de olmazdi. millet sirf inanc diye, gozlemden/disaridan bagimsiz ikinci bir bilgi turu diye, fantastik seyler iddia eder (akil hastalari gibi) ve bunlar genel kabul gorurdu.

ornegin, vecde geldigin zaman icinde olusan duygu patlamalarini icten gelen ayri bir bilgi kaynagi sanman, mantar alip garip garip halisunasyonlar goren birinin de baska boyuta gectigini sanmasi kadar manasiz birsey. teorik olarak samanin da, sufilerin de, napolyon'um diyen adamin da evrenle ilgili iddialarini curutemem, hissettiklerini de reddedemem (other minds problem) ama bir olasilik atayabilirim. noroloji, psikoloji hakkinda bildiklerimiz isiginda [mesela beynin degisik bolgelerine elektrik akimi uygulayarak dini/mistik hisler yaratilabiliyor, sara hastalarinin bazilari bu fenomenin dogal hali], elbette bu insanlarin alfa kanalindan hakikaten de evrenin yaraticisiyla baglantiya gectikleri teorisine atayacagim olasilik az olacaktir. disardan gelen inputlar var, beyin bunlari hafizadaki bilgilerle harmanlayip ya efendi gibi, sistematik olarak yorumlar, teori olusturur, ya hiyar gibi algida secicilik veya benzeri tuzaklara duserek yorumlar, kotu teori olusturur ya da tamamen ami gotu dagitmis, kimyasi alt ust olmus bicimde yorumlar, mantar kafasi, vecd kafasi olur. halbuki hepsi benzer islemler.

bunlarin ustune, zaten bir cografyada dogup buyuyen herkesin (yuzde 99'unun) sansina, icinden gelen bilginin ayni olmasi, ote yandan sinirlarinin hemen otesindeki insanlarin ise bambaska bir ic bilgiye sahip olmasi imkansizlik derecesinde bir tesaduf olurdu.

bu nedenlerden oturu, inancin farkli ve esit derecede saygi gormesi gereken bir bilgi turu oldugunu, kavgayi ayirmaya gelen abi edasiyla tekrarlamak yerine, inancin, cogu zaman bilimsel metodun buyutecinden gecmedigi icin, insan psikolojisi, sosyal yapi, algi bozukluklari, mantiksal yanilsamalar, telkin ve propaganda gibi faktorlerden etkilendigi icin, daha az guvenilir bir bilgi hali oldugunu anlamamiz lazim.

dolayisiyla critical thinking veya suphecilik yerine bu tur bir dusunus sekline prim verildigi zaman, hayatin her alani aksiyor. topu topu 70 yillik hayatindaki eylemlerinden (bazilari icin 70 aylik, 70 saniyelik hatta) sonsuza dek cezalandirilmayi yahut odullendirilmeyi iyi bir adalet anlayisi sanan bir beynin, sekuler adalet konularinda da dogru duzgun isleyebilecegini dusunmuyorum. insanin angutlugunu tamamen kompartmentalize etmesi zor; inanci, hele hele kosulsuz inanci erdem sayan, sorgulamayi korelten dusunce sistemlerinde yetisenler, sekuler alanlarda da dogru duzgun karar veremeyeceklerinden insanlik din disindaki alanlarda da ilerleyemiyor.

hele bu kisisel eksiklikler duzeyinde kalsa neyse, din organize oluyor, kurumsallasiyor. yani din sisede durdugu gibi durmuyor; oyle insanin ruhsal ihtiyaclarina cevap verip, onlari rahatlatan bir uyusturucu olmaktan cok ote, bilimin alanina giren (yani test edilebilir) hipotezlerle cesitli olaylari aciklamaya calisan, o aciklamalarla da sosyo-politik yasami duzenleyen bir felsefeye, kurum/kurulusa da donusur. kurtaj hakkidir, kok hucre calismalaridir, kadinin mahkemedeki sahitliginin erkegin yarisi etmesidir, prezervatif kullaniminin gunah olmasidir, esini aldatmanin olumle cezalandirilmasidir, vs, sittin tane konuyu kurumsal bir gucle etkiliyor. dunyevi iddialari ve karsiligi olmayan yaygin bir din yok; bircok ateistin dahi gorece sempatiyle baktigi budizm bile cok kati sosyal bir hiyerarsiyi, abuk subuk kurallari ve asalak bir ruhban sinifini beraberinde getiriyor. dinlerin sosyal etkilerinin minimuma indirilmesi sart; bu bakimdan da ben ateist, agnostik falandan ote, basbayagi antiteistim (hadi bakalim, bir kavram daha)

yamali pantolon

ahmet altanin 2 milyonluk kitaplaridir...
en yaygin ve kalitesiz afyondur...

yamali pantolon

bazen goremedigim, koklayamadigim, dokunamadigim, elime alip soyle bir guzel minciklayamadigim, isiramadigim ama hep yanimda olan ve bazen de cok uzakta. hem olup hem olmayan, paralel evrenleri birbirine katan, anlayana nobel fizik odulunu getirecek olan....buyuk yalan

ergenekon

bilindigi uzere turkiyede darbe yapmak icin once turk ordusunu meydan muharebesinde yenip izmirde denize dokmek, hazir oradayken turk donanmasini karaya oturtmak, hizini alamayip avrupaya acilmak, kosova ve mohacta geleneksel zaferler kazandiktan sonra brukselde nato karargahini ele gecirmek, abd'yle nukleer savasa girip galip cikmak ve en nihayetinde bm genel merkezine at ustunde girerek kendini kutsal roma imparatoru ilan ettirmek gerekir.

butun bu askeri basarilari saglayacak ates gucu olmadan darbe olmaz. nitekim ittihat ve terakki adamlari 1913'te savas bakanligina girip ancak butun imparatorluk ordularini yendikten sonra (hepsi orada yatip kalkiyorlardi), nazim bey'i de sembolik nedenlerle kutlamalar esliginde vurarak darbe yapmis oldular. 1960, 71 ve 80'de de darbeciler, halk arasinda teror yaratmak, suikast, adam kacirma, tehdit gibi serefsizliklere bulasmadan, alinlarinin akiyla tam uc kere sanli turk ordusuyla konya ovasinin ortasinda bulusup savasa tutustular, ucunde de iyi olan taraf kazandi. bu isler boyledir.

doctor who

cocuk algisinin dev aynasinda buyutuldugu icin cocugu gibi sahiplenenler olacaktir (oysa ki suruyle salak bolumu, sezonu hatta topyekun "doktoru" var ama laf edemiyorsun, alinani oluyor, saygida kusur etmeyeceksin)

defne joy foster ı savunmak

örf ve ananelerimiz arasında ölmüşün arkasından orospu çocuğu gibi konuşmak olduğundan yapılmaması gerek bişiymiş..

uludağ sözlük yazarlarının twitter sayfaları

http://twitter.com/#!/Yamalipalto

sözlük yazarlarının itirafları

camların buğulanmasından dolayı pek bi sorun yaratmadı. kapılar da kitli.

rahatça toparlanın yavaşça camı açın;

"iyi akşamlar (burada sabahın sikinde arabada sikşicek kadar salak olmadığınızı gösterin) memur bey bir problem mi var? diyin

o da size
-kardeşim arabada sikişmeye utanmıyor musun? diyemeyecektir.

iki üç zırvalar kimlik kontrolü yapar sonra siktirolur gider.
yanınızda vazelin bulundurun ve tadını çıkarın.

peygamberiniz sizin olsun atatürk bana yeter

bakiniz efendim, yeni yasanmis, gercek bir olaydir: yurtdisinda bir kitapcida, yeni tanistigim birtakim arkadaslarla dolanirken, tarihteki askeri liderler gibi bir ismi olan resimli bir kitaba rastladik. icinde ataturkten de bahsediliyordu, biz de tabii meraklanip okuduk. yaklasik bir sayfalik, son derece tarafsiz bir dille yazilmis ve yorum katilmamis, hatta inceden ovgu dolu bir yazi... yanliz bir yerinde diktator lafi geciyordu. daha paragrafi bitirmeden arkadaslardan biri kudurdu. tutturdu ben bu kitabi bu raftan kaldirtacagim, sattirmayacagim. binbir guclukle yaziyi bitirdigimde cok rahat anlasiliyordu ki, diktator kelimesi negatif bir anlamla degil, kontrolundeki gucu anlatmak icin kullanilmis, hatta acik acik ataturkun bu mutlak gucu halki icin kullandigi yazilmis. arkadas yarim saat sonra salyalarini temizleyince, dayanamayip konuyu actim. tahmin edeceginiz gibi "ataturke dil uzatiyorlar, kimse ona diktator diyemez" den baska bir argumani olmamasinin yaninda kimsenin dediklerini de dinlemiyordu, yazinin tamamini okumadigi halde.

tarihle ilgilenen aziz sozlukculer deli petroyu bilirler. bu zat rusyayi bati dunyasina acmis, st petersburg sehrini yoktan varetmistir. deli petro cardi ve tanim geregi diktatordu. ruslar dahil buna kimse karsi cikmiyor zaten. lakin, ruscada veya ingilizcede deli petro diye bir sey yok, cunku ona buyuk petro diyorlar, yaptigi icraatlar yuzunden. (delilikleri de var, o ayri). kimse kalkip onun diktator olmasi gercegi dile getirildiginde alinganlik gostermiyor, bu onun buyuk petro olmasini engellemiyor. daha da gerilere gidersek, en bilinen orneklerden birisi olan marcus aureliusla karsilasiriz. bu zat da, yaklasik 1850 yil once roma imparatorlugu gorevini icra etmis, yine tanim geregi diktatorluk yapmistir. ama ayni zamanda stoaci bir filozoftu, her turlu hirstan ve kendini begenmislikten uzak bir lider olarak romayi en parlak zamanlarindan birinde yasatmisti.

bu orneklerden goruldugu uzere, basta bahsedilen arkadas ataturkcu falan degil, (bkz: okuzun tekidir) arka ayaklarinin uzerinde dikilebilseydi, gorecekti ki diktator kelimesinin anlami hitlerden ibaret degildir. (aslina bakarsaniz marcus aurelius diktatorluk tanimina hitlerden daha uygundur zira hitler iktidara secimle gelmistir) diktatorluk, mutlak gucun elinde bulundurulmasidir, nokta. ataturk cumhuriyetin hemen oncesinde ve ozellikle ilk yillarinda butun gucu elinde bulundurmuyor muydu? (allahaskina parlamento da vardi demeyin burada) oyleyse ataturk de diktatordu. bunun dogrusu, yanlisi, iyisi kotusu yok, bariz bir tanim, elestiri bile degil.

aslina bakarsaniz, kanimca, ataturku mezarinda firil firil dondurmeye yetecek dusuncelerden biri, cumhuriyetin yeni kuruldugu siralarda diktatorlukten baska bir secenek olmadigini gorememektir. sen savastan cikmis, demokrasi yuzu gormemis, ulus-devlet modeline yeni gecmekte olan bir toplumu baska nasil organize edebilirsin ki? bir dusunsenize, insanlarin soyadi yok, bazilari evlerinden olmuslar, ulkelerinin sinirlarini bilmiyorlar, ekonomi ticaret bitmis, iletisim medya gibi kavramlar yok,okuma yazma bilmiyor kimse.. bunlarin arasinda kalkip secim mi duzenlenecek? hayir, bu tip durumlarda halklarin ihtiyaci olan bir numarali sey, guclu kararli ve rakipsiz bir liderliktir. hele ki binbir turlu cikar grubunun parsadan bir seyler kapmak icin ac kurtlar gibi bekledigi bir donemde, ataturk cikip mutlak gucunu ortaya koyarak bu rakiplerini sindirememis olsaydi, kurtulus savasi kimseye bir kurtulus getirmezdi. o bu hataya dusmedi, aklin yolunu izledi ve gucunun kendisini sarhos etmesine izin vermeden, halkini ilerletmek amaciyla, onu rakiplerine karsi kullanmasini bildi. kisaca once bir milleti diriltmek, sonra guclendirmek, sonra da kalici bir demokasi getirebilmek icin mutlak guc kullandi. baska turlu yuzlerce yildir bir sark toplumu olmus osmanliyi once imaj olarak sonra da kafa yapisi olarak batiya nasil dondurursunuz? (elbette ki kafa yapilari, alfabeden veya kiyafetten daha zor degisen birsey, hala bitmemis bir surec bu)

simdi elbette saftiriklik etmemek lazim. gercekte oldugu gibi ataturkun tanim icabi diktator olmasi ve tarihteki az sayidaki yararli diktatorlerden olmasi baska birsey, bu lafi politik amaclarla alttan altta bir hakaret ve bir propaganda araci olarak kullanmak baska. ideal bir dunyada yasamadigimizdan bu ikinci davranisa musamaha gosterilmesi, bu tip bir zihniyetin tepemize binmesiyle sonuclanir. bunlarla sadece ataturk dusmani olduklari icin degil, aklin dusmani olduklari icin savasilmalidir. lakin, kendimize ataturkcu diyorsak bu gerici zihniyete karsi verilen savasin bilincli yurutulmesi sarttir. bu konuya mustafa kemal ataturk ve ataturkun elestirilememesi basliklarinda bircok degerli yazar gibi deginmistim ve su noktayi baska sozlerle tekrar etmekte fayda goruyorum:

diktator orneginde oldugu gibi her konuda, tarihsel gercekleri bilmeli, bunlari efendi efendi dile getirenlerle, istismar edenleri ayirtedebilmeliyiz. kafasini kullanmadan, sartlandirilmis bir hayvan gibi her onune geleni ataturkcu - ataturk dusmani diye siniflandiran biri, karsi oldugu zihniyetin fanatikleri kadar bagnaz, akilciliktan uzak, dogmalarin esiri olur cikar. sonra da kalkarlar 135 bin daha sehit verip viyanayi kusatirlar. halbuki ataturkun biraktigi en onemli ogut ne bu tur aptal bir turkculuktur, ne bilincsiz bir vatanseverliktir ne de turk soforlerinin en asil duygunun insanlari olmasi hakkindaki dusunceleridir. onun en onemli mirasi ne devrimleri ne de reformlaridir; her turlu gucu elinde bulundurdugu bir sirada kalkip, en hakiki mursit ilimdir diyebilmis olmasidir. en guzel ders alinacak yani, bir diktatorken cikip ben size hicbir dogma birakmadim diyebilmis olmasidir. bu akilciligin muazzamligini kavrayabilen biri, saf bir saygidan baska bir sey hissedemez.